23 Aralık 2008 Salı

Ayrılık-II

(bunu okumadan önce Ayrılık-I’i okuyun)

dolmuştan indikten sonra, kalp merkezinin kapısına doğru yürümeye başladı, kapının önünde uğur'u gördü ve elini kaldırıp etrafı arayan gözlerle bakan uğur'un kendisini görebilmesini sağladı.. selamlaştılar ve ana hastane binasına doğru yürümeye başladılar.. içeri girdikten sonra asansöre doğru ilerlediler, bu sırada sencer dün akşam kız arkadaşının geldiğini uğur'a anlatıyordu ve sabah da hiçbir şey konuşmadan geri döndüğünü, uyanmadan gittiğini anlatırken asansörden çıktılar ve koridorda yürümeye devam ettiler.. ileriye doğru devam ederken uğur "abi ben bir daha bulamam burayı, kaybolurum burada.. kaçıncı kata çıktık? hangi koridordan döndük? sağ sol kafa pert oldu lan" sonra sencer "sen bir sefa abiyle konuş, eğer bir daha gelmeyi düşünürsen ben yardımcı olurum sana merak etme, zaten ikinci bir kez daha gelen olmadı getirdiklerimden" sonra uğur "sefa abi? bey? danışman? doktor?" sonra sencer "doktor abicim doktorda buraya geldiğim ilk sene annem beni direk buraya yolladı, sefa abin sana yardım edecek orda merak etme falan diye, o günden beri sefa abi diyorum da, oğlum kaybolduk herhalde ya.. şu kapının önüne de bir yazı yazdırmadın be sefa abi, her seferinde aramaktan kafam dönüyor da burası uğur herhalde, dur sen bekle şurada ben bir kapıyı çalayım" sonra sencer kapıya vurdu ve bekledi, içeriden ses gelmeyince kapıyı hafifçe araladı.. içerden sencer'i gördüklerinde cevap geldi "sencer geliyorum" dedi ve sefa dışarı çıktı "sencer iki dakka bekleyin içerideki hastam çıkmak üzere" dedi ve kendisine bakan uğur'u görünce sencer'e bakarak "arkadaşın mı?" dedi sonra sencer "evet" diyince kısa bir merhaba diyip "sencer benim şimdi içeri girmem lazım, biliyorsun her zamanki gibi teker teker alıyorum herkesi içeri, senden sonra uğur'la ayrıca konuşuruz" diyince sencer "abi siz konuşursunuz uğur’la da zaten ben oniki de ders için senin yanından çıkacağım, geçen hafta gibi geç kalırsam hoca almaz içeri zaten bu etüt, geçen dersi kaçırdım bu da yalan olmasın" sonra sefa "tamam tamam çok kısa tutarız, onbeş dakka tamam? hadi ben giriyorum içeri" kapı kapandıktan sonra uğur'a döndü "işte bu sefa abi" sonra uğur "oğlum doğru düzgün bir selam bile vermedi lan bu nasıl doktor, merhaba derken yüzüme bile bakmadı lan, bu ne ya?" sonra sencer "dediğim gibi buraya getirdiğim kimse ikinci sefer gelmedi, sefa abinin soğukluğundan mı yoksa başka bir durum mu bilmiyorum ama sefa abi orijinal birisidir o yüzden takma o kadar" sonra uğur "dediğin gibi olsun da sen benden önce kimi getirdin buraya peki?" sonra sencer "senden önce buraya herhalde üç yada dört kişi getirdim onlarda.." derken kapıdan hasta çıktı ve sefa hastasını yollarken sencer'e hadi gel diye eliyle işaret etti, sonra sencer "uğur sonra konuşuruz abi tamam? ben kısa kalacağım zaten içeride, bide sefa abinin orijinalliklerinden biri herkesle teker teker konuşur, o yüzden benden sonra sen gireceksin tamam?" sonra uğur "tamamdır abi ben bekliyorum burada" dedikten sonra sencer odaya girdi ve kapıyı kapattı..

uğur dışarıda beklerken halen buraya nasıl geldiklerini çözmeye çalışıyordu, asansörden sonra yürüyüp ilk önce sağa mı girmişlerdi yoksa sola mı? bir yandan da kafasında sefa'nın tavrı vardı, gıcık birisine benziyordu yada fazla soğuk veya mesafeli birisiydi ve bana nasıl bir yardımı dokunabilir acaba diye düşünüyordu.. o sırada sencer dışarı çıktı ve uğur'a gel diye eliyle işaret etti, uğur odaya doğru ilerlerken sefa'nın sesi koridorda yankılanıyordu "sana söylediğimi yaparsan bence daha güzel olur, diğer taraftan nasıl görünür bilmiyorum ama emin ol bu kendini daha iyi hissetmeni sağlayacak.. eğer kafanda soru işaretleri olursa beni ara çünkü zamanımız kısıtlı olduğundan sana durumu tam izah edebildiğimi sanmıyorum" sonra sencer "tamam abi ben bugün yarın ararım seni, olumlu veya olumsuz" uğur kapıya gelmiş ve konuşmalarının bitmesini bekliyordu, kelimelerini bitirdikten sonra sencer uğur'a döndü ve “uğur ben derse kaçıyorum, kaçta çıkarız bilmiyorum ama ders bitince sana mesaj atarım, görüşürüz" dedi ve hızlıca uzaklaşmaya başladı.. sefa uğur'u içeri davet ederken sandalyeye oturmasını istedi ve "uğur kusura bakma birisinin gelmesini bekliyorum bir telefon etmem lazım" dedi ve uğur'dan cevabı beklemeden telefona uzandı, bir şey demeden kafasıyla uğur'un tamam dermişçesine onu onayladığını görmedi.. uğur o sırada odayı incelemeye başladı, bir yandan da telefon konuşmasını dinliyordu, sefa telefonda "muzaffer bey arkadaşımız geldi, siz tahminen kaç dakkaya burada olursunuz?" diyince uğur kimin geleceğini anlayamadı ama sencer ona herkesle teker teker görüştüğünü söylemişti, durumu anlayamadı, dün konuştuklarında danışman hocamın yanına gideceğim demişti ve şimdi aile dostu-doktor karışımında birisinin yanındaydı, buna da bir anlam veremedi ve dinlemeye devam etti "arabayı şu anda park mı ediyorsunuz? iyi o zaman birkaç dakkaya buradasınız demektir.. tamam o zaman sizi bekliyoruz" dedi ve telefonu kapattı.. uğur'a dönüp daha öncekinden farklı ve güler yüzlü bir şekilde konuşmaya başladı "uğur senden deminki tavrımdan dolayı özür dilerim, biraz yoğun bir gün bugün benim için, birazdan da bir arkadaşım gelecek bizimle beraber konuşmaya katılacak" dedi ve uğur'un aklına gene sencer'in dedikleri geldi.. sonra sefa çekmecesini açıp bir şeye baktı ve uğur'a dönüp "uğur bana kendini kısaca anlatabilir misin?" yani çok ayrıntıya girmeden nerelisin? sencer'i ne zamandan beri tanıyorsun? nelerle uğraşıyorsun? bunun gibi" sonra uğur "şimdi sefa bey" diyince sefa araya daldı ve "sefa abi de lütfen" diyerek kibar bir şekilde gülümsedi, uğur adamın tavrının gerçekten değiştiğinin farkındaydı ve devam etti "peki o zaman sefa abi, ben kütahya'dan geldim, burada işletme bölümünde okuyorum, sencer'le birinci sınıfta tanıştık daha sonra da aiesec'te birlikte çalıştık, sanırım sencer aiesec'i size anlatmıştır.. bunların dışında da bilgisayarla ilgili olan işlerim var onlarda bireysel işler, web sitesi üzerine çalışmalarım ve bazı projelerim var diyebilirim.. teknolojiylende yakından ilgiliyim.. biraz fazla kısa bir özet oldu ama sizin dediklerinizden cevaplamadığım var mı?" sonra sefa "yok, hepsini söyledin teşekkür derim ama sencer'in bana söylediği kadarıyla, bu anlattıkların arasında bilgisayar hayatında en fazla ağır basanı diye biliyorum" dedi ve gülümsedi, uğur da gülümseyerek kafasıyla onayladı.. o sırada kapıya vuruldu ve sefa içeri buyurun diye seslendi, gelen muzaffer’di.. muzaffer sefa'yla ardından da uğur'la merhabalaştıktan sonra sandalyeye oturdu ve çantasından birkaç tane kağıt çıkarttı, bunlardan bir tanesini imzaladı ve sefa'ya da imzalattıktan sonra çantasına koydu.. başka bir kağıdı daha imzaladı ve gene sefa'ya da imzalattıktan sonra ikisi de uğur'a döndü ve arkasından sefa konuşmaya başladı ama deminki ses tonuna göre şimdi daha farklı konuşuyordu, daha da ciddiydi.. "uğur sencer'i sever misin? yani arkadaşın olarak" sonra uğur soruya bir anlam veremedi ama beklemeden "evet" dedi, sonra sefa "uğur sencer'i arkadaşın olarak sever misin?" sonra uğur soru dolu bakışlarla "evet" dedi.. sefa bu kez kelimelerin biraz daha üstüne basarak aynı soruyu bir daha sordu "uğur sencer'i arkadaşın olarak sever misin?".. aynı soruyu üçüncü kez alınca uzun bir cevap istediklerini düşünerek "evet sencer'i severim ve buna cevap verirken siz bana gelecekle alakalı yardımcı olacaksınız diye değil, gerçekten öyle olduğu için söylüyorum ve düşünmeden cevap vermiyorum, eğer duymak istediğiniz buysa tabi" dedi ve sefa'nın yüzünde hafif bir gülümseme oluştu, aynı gülümseme muzaffer’in yüzünde de vardı.. muzaffer, sefa'nın önündeki kağıdı aldı, uğur'a uzattı, birde kalem uzattı, sonra da konuşmaya başladı "uğur ben noterden geliyorum elinde gördüğün kağıt onyedi maddeden oluşan bir anlaşma, birazdan sefa bey'in sana söyleyeceği şeyleri hiçbir şekilde başka birisine söylemeyeceğine dair bir metin, hiçbir şeyi söylemeyeceğin bir, iki ve üç nolu maddelerde, buna karşı gelmen durumunda ki ceza ve yaptırımlar ise onbirinci madde ve sonrasındakiler, diğer maddeler ise bizim bu tür anlaşmalara yazmamız gereken standart prosedürleri oluşturuyor ve bunların dışında burada konuşulanların metnine de ihtiyaç duyuyoruz ama.." dedikten sonra sefa'ya döndü ve "cihazlar açık mı?" diye sordu, sefa'ysa çekmeceden çıkarttığı üç cihazı masanın üstüne koydu.. uğur dikkatle baktıktan sonra, bu üçünün de dinleme cihazı olduğunun farkına vardı, o sırada muzaffer devam ediyordu "metni yazmamız uzun ve zaman alacağından ki zaman bizim için gerçekten önemli, o yüzden bu şekilde bir yol izliyoruz.." diyince uğur direk onbirinci maddeden okumaya başladı ve maddeyi okur okumaz kağıdı ve kalemi masanın üzerine koydu "benim bunu imzalamam için salak olmam lazım ki sizin gibi söylemek gerekirse, hayatım benim için çok önemli muzaffer bey ve bunu imzalayamam, ben herhangi ters bir durum anında bu kadar parayı ödeyemem ki bu da benim hayatımın geri kalanını hapiste geçirmem demek.." diyince sefa araya girdi "uğur, lütfen üçüncü maddeyi oku ve bu anlaşma karşılığında sana sadece bir cümle söyleyeceğimi bil, sadece bir cümle ve bu elimde tuttuğum zarf senin" dedi ve uğur maddeyi okuduktan sonra sefa'ya dönüp "o zarfta üçbin mi var?" sonra sefa "evet üçbin, üçbin lira.. iyi niyetimizin göstergesi olarak ve sana o tek cümleyi söyledikten sonra eğer çantadaki diğer anlaşmayı da imzalamak istersen ki bu bizim seninle artık çalışmaya başladığımızı gösterir, bu aldığın üçbin senin ilk maaşın olacak ama her ay üçbin alacağını zannetme, bu sadece başlangıçta senin bu anlaşmayı kabul etmen için yazılmış yüksek bir rakam.." dedi ve beklemeye başladılar, uğur olayı çözmeye çalışıyordu ve bu olayın sencer'le nasıl bir alakası olduğunu anlamaya çalışıyordu.. o sırada sefa "ve aklında bulunması için söylüyorum uğur, iyi arkadaşlar bazen sevdikleri insanlar için salaklıklar yaparlar ve bu emin ol gerçekten güzel bir salaklık.." dedi ve muzaffer'e dönerek gülümsedi.. uğur elini uzatarak zarfı istedi, içine bakıp içinde gerçekten para olup olmadığını kontrol etti ve ne kadar olduğunu.. gözlerini kapattı ve napıyorum ben dermişçesine kafasını sallıyordu.. zarfı tekrar masanın üzerine koydu.. o sırada sefa "uğur sana düşünmen konusunda yardımcı olmamı ister misin?" uğur halen kafasındaki soruları cevaplamaya çalışıyordu, neydi bu kadar pahalı olan bilgi? neydi? içinden çıkamayacağı bir hal aldığındaysa kafasını kaldırıp sefa'ya baktı ve "nasıl yardımcı olacaksın?" dedi.. sonra sefa "sencer'i arkadaşın olarak sever misin??" bir süre düşünceli bakışlarla bakmaya devam etti.. sonra uğur uzanıp kalemi masadan aldı ve derin bir nefes çektikten sonra kağıdı imzaladı..

( bu hikayenin devamı Ayrılık-III )

6 Aralık 2008 Cumartesi

Ayrılık-I

kelimeleri ardı ardına sıralarken telefon bir anda suratına kapandı ve tekrar arama tuşuna bastı.. kelimelerini kendine saklamaktan sıkılmıştı, söylemek istediği çok fazla şey vardı ve bunları söylemediği her gün, kendinden bir parçayı daha ateşe atıyor gibiydi, bunların hiç birini o duymayacak demişti kendine ama ne oldu da bu duruma gelmişti o da bilmiyordu.. ikinci kez ayrılmalarından beri 6 hafta geçmişti ve bu sürede 4 defa daha ayrılıp barışmışlardı, her seferinde de kız gelmişti özür dileyerek hatalarının farkına vardığını ve düzeleceğini söyleyerek barışma istediği dile getirmişti ve her seferinde barışmışlardı.. her seferinde.. telefon çalmaya devam ederken kızın telefonu açmasını bekledi, telefonun çalma sesi kesilip telefondan uyarı sesi gelene kadar devam etti.. ama telefona cevap vermedi.. tekrar denedi.. sonra bir daha..

telefondan gelen ritmik çalma sesini dinlerken, kafasından geçen düşüncelerden biri sivrildi, bu düşünce yaklaşık bir sene önce sınıf arkadaşlarıyla girmiş oldu bir tartışmadan ortaya çıkmıştı, tartışma bu eve çıktığı ilk günlerde olmuştu, konu insan ilişkileriydi ve çoğu arkadaşı, onu ilk defa bu kadar tutkulu bir şekilde konuşurken görmüştü.. "herkes sadece kendine aşıktır" diye bağırınca bütün sınıf daha da dikkat kesildi ve kelimelerine devam etti.. "insanların sosyal çevrelerinde bulunan herkesi ısrarla kendine benzetmeye çalışmalarının sebebi de sadece kendilerine olan aşklardır.." arzu kısık bir sesle "benim böyle bir benzetme çabam yok" dedi.. bunu duyunca arzu'ya bir soru sordu, “böyle bir benzetme çaban yok ama herhangi bir konu hakkında konuşurken senin kurduğun kelimeler ve ifadeler neye giriyor? sadece kendi düşüncelerini mi söylemiş oluyorsun, yoksa bununla beraber karşı tarafı düşüncen yanlış dahi olsa etkilemiş oluyor musun?” dedi ve arzu'dan gene kısık sesle bir "evet" cevabı geldi.. "işte ben size bunu anlatmaya çalışıyorum, ben bundan hayatım boyunca nefret ettim ve hayatımdaki insanların her zaman farklı karakterde ya da özelliklerde insanlar olmasını istedim.. bu şekilde hareket etmeye özen gösterdim" diyince hüseyin'den başka bir soru geldi "peki senin bu hayatın boyunca nefret ettiğin olayı biraz daha açıklar mısın?" "tabi ki" dedi ve devam etti "bütün dünya senin istediğin gibi olsun istiyorsun, farkında değilsin ama bunu istiyorsun.. çünkü herkes senin gibi olursa, senin gibi düşünürse anlaşılamamak gibi bir derdin olmaz ve bir anda ideal insan olursun.. bu başlangıçta harika bir şeymiş gibi görünüyor ama etrafındakiler sana benzedikçe bu sorun olmaya başlıyor, soğuyorsun onlardan, çünkü artık sana benzeteceğin yada değiştireceğin bir tarafı kalmıyor" bunlar kafasından geçerken telefondan uyarı sesi gelince irkildi bir anda ve kendine geldi.. içerden uğur sesleniyordu “sencer!! sencer!! oğlum bir ses ver lan, kapattın kapıyı iki saattir bağırıyorum burda” sonra cevap gelir “uğur şu telefon olayı bitsin geliyorum iki dakkaya” kız telefonu açmamak konusunda ciddi görünüyordu ama aramaya devam etti.. kız arkadaşıyla ilk kavgası aklına geldi, kavganın sebebi gene diğerleri gibi farklılıktı, kız seni seviyorum diyordu, sencer’se senden hoşlanıyorum.. kavga sebebi bu kelimeler değil, sencer’in telefonda konuşurken seni seviyorum demesi ama daha sonra konuşurken “ben bu kelimeyi sen bana söylediğin için söyledim, yani zorunluluk gibi bir şeydi ama ben aslında senden hoşlanıyorum” kız haklıydı bu kelimelere ters tepki vermekte ama sencer’in anlatamadığı daha birinci ayında olan bir ilişki de kimse birbirini sevemezdi, bunu anlayamıyordu, çünkü bu başlangıç dönemine karşılıklı beğenme olarak bakmıştı her zaman, yani kişilerin birbirinden hoşlanması ve daha sonrasında birbirlerini karşılıklı tanımaları.. ancak bu tanıma döneminden sonra sevme kavramı oluşabilirdi, çünkü bundan öncesi sadece dış görünüştü.. sadece dış görünüş.. ve bir anda çalma sesi kesildi.. telefondan ciddi ve soğuk bir ses tonu geldi “efendim” dedi kız ve sencer yüzünde hafif bir gülümsemeyle “seni seviyorum senden hoşlanıyorum muhabbetinden doğan kavgamızı hatırlıyor musun?” diye sordu.. kızdan gelen cevap fazlasıyla bıkkındı “söylemek istediklerini söylemeden beni asla bırakmayacaksın değil mi?” ve karşıdan cevap gelmedi.. “evet hatırlıyorum sencer, peki bu sefer neyi değiştirmeye çalışacaksın? hangi ifadeyi? söyle, içinde bana söylemek istediğin ama söyleyemediğin ne varsa söyle, dinliyorum” sonra sencer “bir şeyi değiştirmeye çalışmayacağım aslında.. senin, aşk diye adlandırabilir miyim bilmiyorum ama, aşk için içinde kullandığın kelimelerle, benim kullandığım kelimeler aynı olmasına rağmen, kendi kullandıklarım bana her zaman daha anlamlı gelmişti, belki de bu bana ilk günden seni seviyorum demenden kaynaklanıyor, yada bunu destekleyen şu sözlerinde olabilir: sencer, denizli de değil de adana da olsaydın, bu ilişki olmazdı.. hani derler ya, gözden uzak olan gönülden de uzak olur” bir süre iki taraftan da ses gelmedi, daha sonra sencer devam etti “onca yaşanan şeyden sonra sanki bütün her şey bana, sadece istediğini almaya çalışan, alamayınca karşı tarafı düşünmeden çekip giden biri ifadesini veriyor” diyince kız yüksek sesle “sencer bu konuşma bir zaman kaybı, beni hiçbir zaman anlamadığın gibi bu şekilde konuşarak halen anlamadığını ve hiçbir zamanda anlayamayacağını göstermeye devam ediyorsun..” diyince sencer kızın kelimelerine devam etmesine izin vermeden sesini yükselterek konuşmaya başladı “benim sana söylediklerimi hatırlıyor musun peki?? haaa!!” ses artık haykırıştı “BEN SANA HAYATIM DEDİM ÇÜNKÜ GERÇEKTEN HAYAT OLDUĞUN İÇİNDİ.. BEN SANA SEVGİLİM DEDİ ÇÜNKÜ GERÇEKTEN SEVGİ OLDUĞUN İÇİNDİ.. BEN SANA BİRTANEM DEDİM ÇÜNKÜ GERÇEKTEN BİR OLDUĞUN İÇİNDİ, TEK OLDUĞUN İÇİNDİ.. BEN SANA AŞKIM DEDİM ÇÜNKÜ HAKKATTEN AŞK OLDUĞUN İÇİNDİ.. AŞK..” ve kısık sesle devam etti “kusura bakma bunları kafamdan hemen silemiyorum, ama en acı veren noktası bana, gözümün içine baka baka, sencer yalan söylüyorsun dediğin anlar.. daha da acı veren noktası ne biliyor musun? ben sana her seferinde eski erkek arkadaşlarından bahsetmesen diye uyardığımda.. ve bunu insan gibi söylediğim de tamam diyip özür dilemen.. ama bu konu da kısa bir süre sonra tekrar bir şeyler anlatman.. ve bu anlattıklarını ben sana söylemeden farkına varamaman, yalan söylemediğim halde bana yalan söylüyorsun diyebiliyorsun ama bunları söylerken benim canımın yandığının farkına bile varmıyorsun!!” ve telefon suratına tekrar kapandı. tekrar arama tuşuna bastı.. aranılan kişiye ulaşılamıyordu.. sonra diğer hattını denedi.. ona da ulaşılamıyordu..

kapıyı açıp odasından çıktı.. mutfağa, uğur’un yanına gitti.. uğur “bitti mi abi telefon konuşması? barıştınız mı peki? seslerden pek barışmışsınız gibi gelmiyor ama..” uğur’un suratına bakmadan buzdolabına dönüp kapağı açtı, meyve suyunu ararken “bilmiyorum abi, artık hiçbir şeyi bilmiyorum” meyve suyunu bulamadı, kapağı kapatıp arkasına dönünce meyve suyunun tezgahta olduğunu gördü, uğur her şeyi hazırlamıştı, meyve suyu bardaklardaydı.. sencer’in artık masası olmadığı için tezgahta yemek yiyorlardı, uğur o sırada “abi sen gel yemek yiyelim bak ne güzel senin sevdiğin gibi acılı yaptım yemeği, biraz fazla kaçırdım acıyı sanki ama..” uğur konuşmasına devam ederken sencer yemeğe başladı, sanki uğur’un söylediklerini onaylarmışçasına kafasını sallıyordu ama kafası halen kız arkadaşındaydı, yani eski kız arkadaşında.. telefonda konuştuklarını düşünüyordu.. ona hiçbir zaman, gerçekten birbirini sevenlerin ayrılacağı öğretilmemişti çünkü, birbirini sevenler kavga ederlerdi, ama hiçbir zaman ayrılmazlardı.. o hep böyle düşünmüştü.. o hep böyle hayal etmişti çünkü.. bu duruma bir anlam veremedi, anlayamadı.. hissettiği sadece acıydı, gerçekten canı yanıyordu ama kimseye bunu bu şekilde söyleyemezdi..

yemek bittikten sonra tabakları toparlamaya başladılar ve uğur’a dönüp “uğur yarın öğleden sonra bir işin varmı?” sonra uğur “bir işim yok abi de ne için sorduğuna da bağlı.. eğer evi ilaçlamak için diyorsan yaparız beraber problem değil” sonra sencer “ya o evi ilaçlama olayı da var ama ben cuma günü, yani yarın derse gitmeden önce hastanedeki danışman hocamın yanına gideceğim, 2 hafta önce gittiğim de bir sonraki sefer gelirken yanında sevdiğin bir arkadaşını da getir de, ona da bir katkımız olsun dedi, ilgilenir misin? uyar mı sana da?” sonra uğur “nasıl bir katkı abi onu biraz açsan, gelecekle ilgili planlar falan mı? danışman diyorsun” sonra sencer “işte onun gibi bir durum var, gelince ne demek istediğimi daha iyi anlarsın, gelecek misin?” sonra uğur “tamamdır abi, zaten benim de öğleden sonra 3 gibi okulda olmam lazım, hastaneden sonra okula geçerim” dedikten sonra uğur montunu giyinmeye başladı ve kendi evine gitmek için evden çıktı.. sencer’inse üzerinde bir yorgunluk vardı, son birkaç gündür yatağa yattığında, kafasını bu son gelişen olayları düşünmekten alı koyamıyor ve uyuyamıyordu.. gene de şansını denemek için yatağa uzandı.. gözleri yavaş yavaş kapanırken eliyle telefonun alarmını ayarladı, ayarladıktan sonra bir kez daha eski kız arkadaşının numarasını çevirdi.. ama halen ulaşılamıyordu.. düşünceler kafasında dönüyordu ve yavaş yavaş gözleri kapanmaya başladı..

birkaç saat sonra, gözleri kapalı bir şekilde telefonun alarmını kapatmaya çalıştı, ama kapatamadı.. gözlerini zar zor açıp, kısık gözlerle telefona bakınca, telefonun değil kapının çaldığının farkına vardı.. gidip kapıyı açtı ama dış kapıda ki karartının kim olduğunu çıkaramadı, eliyle uzanıp dış kapının düğmesine bastı ve karşısında kız arkadaşı vardı, eski kız arkadaşı.. sencer, söyleyecek bir şey bulamadı.. uzun zamandan beri ilk defa kafasından düşünceler geçmiyordu.. kız kendisine doğru adım adım yürürken, yüzünde belli belirsiz bir tebessüm oluşmaya başladı sencer’in ama ayrıldıklarını hatırlayınca o hafif gülümseme de kayboldu.. birbirlerine uzun süre bakıp hiçbir şey demediler.. diyemediler.. sonra ikiside aynı anda birbirine sıkıca sarıldı.. sencer’in yüzünde tekrar bir gülümseme oluşmaya başlıyordu.. sonra yavaşça içeri geçtiler.. saat geç olmuştu.. “bir şey ister misin?” diye sordu sencer, sonra kız “biraz yorgunum aslında” diyince sencer “o zaman geç uzan içeri” dedi ve devam etti “sabah kalktığın da konuşuruz” kız itiraz etmedi.. yatağa uzandılar beraber ve uyurken yüzünü sencer’e döndü.. sencer’de ona dönerek, kafasını yastığa koydu ama uyumuyordu.. onu izliyordu.. sonra kız gözlerini açtı ve “sencer, lütfen uyu bak.. böyle bakarsan uyuyamam biliyorsun..” sonra sencer “biliyorum” dedi ve güldü sessizce.. “peki” dedi ve kapattı gözlerini.. sencer’in gözleri kapalıydı ve uzun zamandan beri alamadığı kokusunun mutluluğu içindeydi.. gözleri kapalı olmasına rağmen bu kokuyla onu hayal etmesi çok kolaydı, sencer’in gözleri kapalıydı ama ona bakıyordu..

sabah uyandığında yatakta tekti sencer, tuvalettedir diye düşündü ama yoktu.. evin diğer taraflarına bakınca gene olmadığını gördü, belki bakkala falan gitmiştir diye düşündü ve anahtarı alıp evin önünde beklemeye başladı.. ama kimse gelmedi.. telefonla arayınca, gene ulaşılamıyordu.. kızın bu yaptığına bir anlam veremedi, anlayamadı.. saate bakınca danışmanın yanına gitmesi için artık giyinmesi gerektiğinin farkına vardı.. üstünü giyinirken uğur arayıp nerde buluşacaklarını sordu.. kalp merkezin önünde buluşalım dedi..

( bu hikayenin devamı Ayrılık-II )