22 Mayıs 2010 Cumartesi

Kızlar ve İhtimaller - Bölüm 1

(+18, cinsellik ve küfür içermektedir, mümkünse okumayın)

Ilgaz'ın telefonu çalmaya başladı.. Bulaşıkları bıraktı ve oturma odasına geçti, telefonu nereye koyduğunu hatırlamıyordu.. Hareket etmeyi bırakıp sesin nerden geldiğini anlamaya çalıştı, odasına doğru ilerlemeye başladı, evet ses odadan geliyordu ama telefon nerdeydi, ses biraz basık geliyordu, yatağa doğru uzandı ve yastığın altına elini attı, telefon ordaydı, arayansa Ali'ydi.

I: Geldin mi kuzen?

A: Abi geldim otagardayım şimdi.

I: Denizli'ye hoşgeldiniz efendim, nasıl yardımcı olabilirim?

A: Abi ben senin bana gönderdiğin mesajı silmişim sanırım, adresi bir daha yollar mısın bana?

I: Tamamdır, taksiyle 8-9 dakkaya yanımdasın tahminen de adamla binmeden anlaş 20 den de fazla verme, uyanıklık edip fazla para almasın.

A: Abi varya aynı annem gibisin haa. Merak etme, hadi ben kapatıyorum, mesajıda unutma.

Telefonu kapattıktan yaklaşık 15 dakka sonra kapının zili çaldı. Ilgaz kapıyı açtı, bavulları içeri aldılar, konuştular, hasret giderdiler, saat öğleden sonra 5'e geliyordu ve Ali yorgundu, kıyafetlerini bile çıkartmadan yatağa uzandı.

I: Afferim lan, üniversiteyi kazanalı daha bir sene olmadı ama sen tam öğrenci moduna girmişsin.

A: Ne oldu abi?

I: Bir sor abi üstümü değiştireyim mi? Yatağın kılıfını yeni değiştirmişe benziyorsun falan?

A: Abi kusura bakma ya.

I: Yat lan yat.. am!na koduumm..

Dedi ve gülümsedi, içeri döndü bulaşığı bitirmek için ama aklına eniştesi geldi.

I: Kuzen ya, eniştem birşey gönderdi mi benim için? Bir zarf falan?

A: Abi gönderdi de bankaya gönderdi direk diye biliyorum, istiyorsan arayayım babamı.

I: Yok abicim sen uyu, ben müşteri hizmetlerini ararım birazdan.

A: Abi parayla alakalı acil bir durum varsa benim yanımda var yani, bankayı aramana gerek yok.

I: Yok kuzen, acil bir durum yok. Geçen ay benim elemanlarla bu gece yapacağımız toplantı için bir söz verdim, sözüm söz her türlü de, ciddi şekilde içeri giriyorum, hatta girdim desem yeridir, eniştemde geçenlerde arayıp sen geliyorsun diye bana bir güzellik yapacağını söyledi, söyledi de ne zaman yapacağını söylemedi işte. Neyse sen yat da ben bankayı arayayım.

Dedi ve yatağın baş ucundaki cüzdanı alıp içinden bankamatik kartını çıkarttı, kartın arkasındaki numarayı çevirirken bir yandan da oturma odasına doğru ilerliyordu. Bankayla konuştu, para hesaba yatmıştı. Telefonu kapadıktan sonra Cem'i aradı.

I: Cem?

Karşıdan ilk önce cevap gelmedi, hafif bir rüzgâr sesi vardı, hafif bir hışırtı. Ne olduğunu anlayamadı ve kendini duyurmak için bağırdı

I: LAN CEM?

C: Bağırma am!na koyiim.. Duyuyorum.

I: Niye cevap vermiyorsun oğlum?

C: Biraz işim varda, söyle seni dinliyorum.

Cem'in sesi Ilgaz'a fazla soluklu gelmişti.

I: Koşuyor musun oğlum sen?

C: Koşuyordum ama şimdi durdum, söyle sen seni dinliyorum.

I: Ben bugün evden çıkamayacağım büyük ihtimalle, Ali geldi demin, yalnız bırakmak olmaz evde. Bir saate falan benim yanıma gelebilir misin?

C: Saat kaç şimdi? Birde neden geliyorum?

I: Gelmen lazım çünkü benim o size söz verdiğim viski muhabbetini senin alman lazım. Gelmen lazım çünkü benim karttan alış verişi sen yapacaksın. Gelmen lazım çünkü Ali'yi evde tek bırakmamam lazım.

C: Vaaaay kardeşim benim. Kaç şişe alınacak peki?

I: Yedi şişe.

C: Yedi mi? Abi en kısa sürede yanındayım, en derinden saygılarımı sunarım.

Dedi ve Cem telefonu kapattı, Cem'in son sözlerini duyan Ilgaz'ı hafiften bir gülme tuttu. O sırada da çerden bir ses.

A: Abi!!

Ilgaz odaya geçti ve Ali'ye baktı.

I: Uyandırdım mı kuzen seni?

A: Abi tam dalıyordum da sen Cem diye bağırınca uyuma faslına bir mola verdim diyeyim.

I: Kusura bakma kuzen ya, alışmışım evde tek başıma yaşamaya, sen yat bende bir saat uzanayım Cem eve uğramadan, gece kaldırırım ben seni.

A: Abi yatarım da ben sana senin arkadaşları soracaktım.

I: Neyini soracaksın benim elemanların, hepsi p!çin teki işte, iyi çocuklardır da, hepsinin de am!na koyiim yani, anladın mı?

Ali' gülmeye başladı Ilgaz'ın söylediklerini duyunca.

A: Abi bu akşam tanışacağım zaten de ben sizin resimlerinizi görüyordum sürekli internette, sen şu saçları üç numara olan biri var, onunla daha samimisin herhalde de isimlerini bilmiyorum işte.

I: O senin saçları üç numara dediğin Kaan, sürekli gülümseyen ve çarpık dişlerini sürekli göstermeye çalışan Mete, gözleri renkli olan diyeceğim de resimde pek belli olmaz herhalde, omuzları geniş olan ise yani renkli gözlü dediğim de demin konuştuğum dallama oluyor.

A: Cem.

I: Evet abicim Cem, ama şöyle bir durum var Kaan'la ya da Cem'le samimiyim diye bir durum yok. Hepsi aynıdır benim için, ayırım yapmam da akşam göreceksin zaten Ali yat artık am!na koyiim de akşam uyuklama karşımda.

Saat onikiye doğru Ali gözlerini açtı oda karanlıktı ama yüzüne içeriden gelen bir ışık vuruyordu.

M: Ya zaten Kaan kötü durumda, dokunsan anlatacak yani de sen Cem'e yüklen abi, tamam?

I: Abi yükleneyim de nerden tutup yükleneceğiz?

Ve Ali mutfağa gelir.

A: Ali abi.

I: Ooooo kuzen de uyanmış.

M: Hayırlı sabahlar efendim

Ali halen mutfaktaki ışıktan gözlerini açmakta zorlanmaktadır.

I: Hatırlıyor musun Ali halen sana yatarken söyledikleri mi? Kim bu bil bakalım?

Gözlerinden biri kapalı bir şekilde.

A: Abi senin saçlar üç numara değil.. Gözlerin renkli de değil..

Bunları söylerken Mete gülümsemeye başladı.

A: Senin Cem olman lazım.

Ilgaz bunu duyunca kahkahayı basar.

I: Ulan oğlum tespitler doğru da ismi yanlış hatırladın lan, Cem abin omuzları geniş olan, bu Mete.

A: Abi olsun o kadar ya uyku sersemiyim halen.

I: Hadi git sen git de yüzünü yıka, banyo sol tarafta.

Ali banyoya geçti.

M: Sen Cem'i omuzları geniş diye mi tarif ettin? Duyunca s!kecek belanı.

I: Abi ne yapabilirim? Sordu bende söyledim.

M: Gel geçelim artık oturma odasına.

Ilgaz odaya geçerken çok kısık bir sesle.

I: Cem'e yüklen abi dedin ya, benim kuzenin burada olması güzel oldu, Ali biraz meraklıdır o yüzden soru sorar sürekli.

M: Doğaçlama olacak yani, Ali sorarsa devamını getiririz.

I: Yada Ali'ye soru sormasını yaratacak zemini hazırlarız.

M: Süper.

I: Kuzen nerdesin lan? Lavaboya mı düştün?

A: Geldim abi geldim. Vaaayy sofrayı da hazırlamışsınız.

I: Hazırladık, hazırladık hazırlamasına da içkiler yok piyasada tabi de sen Mete'yle konuş da ben Cem'le Kaan'ı arayayım.

M: Sen hangi üniversitedesin İstanbul'da?

Ilgaz telefondan önce Cem'in numarasını çevirdi. Telefon uzun süre çaldı ama Cem telefonu açmadı, Ilgaz da tekrar aradı.

C: Geliyorum abi yoldayım.

I: Kaç dakkaya geleceksin?

C: Beş dakkaya falan ordayım abi hadi yazmasın sana, kapatıyorum.

Dedi ve kapattı telefonu ama Ilgaz'ın anlayamadığı bir şey vardı. Mete, Ali'yle konuşurken Ilgaz'ın suratındaki karmaşık ifadeyi gördü..

M: Ali bir dakka abim. Ilgaz ne oldu?

I: Yanlış duymadıysam eğer Cem hastanede.

M: Hobaaa ne olmuş? Hangi hastanedeymiş?

I: Yok abi öyle değil, en son telefonu kapatırken bir doktorun ismini anons ediyordu kadının biri.

M: Cem ne dedi peki?

I: Beş dakkaya ordayım dedi kapattı.

M: Cem bu abi bir şey olmaz buna bilmiyor musun? Beş on dakkaya burada olmazsa ararsın bir daha.

I: Hadi hayırlısı. Bir de Kaan'ı arayayım bakalım nerde.

M: Dur abi Kaan'ı aramadan önce Ali'nin içmesi gereken bir şey var, onu halledelim önce istersen.

I: Harbi ha unutmuştum ben onu, Kuzen gel sen benimle.

A: Ne oldu abi?

I: Gel sen gel, tezgâhın üstünde hazırlamıştım zaten.

Tezgahın üstünde, içi koyu sarı, yeşile yakın bir sıvıyla dolu olan çay bardağını eline aldı.

A: O içindeki sarı su ne abi?

I: Şimdi benim dediklerimi harfiyen yerine getiriyorsun, tamam mı?

A: Abi o ne gözümsün ya?

I: Sidik değil onu bil yeter. Tamam mı? Önce parmaklarınla iyicene sık burnunu koku almasın.

Çay bardağını Ali'ye verdi. Bir yandan da eliyle içmesine yardım ediyordu.

I: İç iç iç iç.. Sakın elini burnundan çekme. Sakın çekme. Ver bardağı bana.

Bardağı tezgaha koyması için Mete'ye uzattı.

I: Ağzında halen bir sıvının olduğunu hissediyorsan bir iki defa yutkun ve ben elini çek demeden bırakma burnunu, ağzından nefes al.

Ali yutkunurken Ilgaz Mete'ye,

I: Bu kaç saniyede mideye iniyordu?

M: İnmiştir abi şimdiye.

I: Şimdi Ali sağ sola yukarı aşağı hopla zıpla salla kendini.

Ali "Ne diyorsun abi sen ya" dermişçesine baktı ama gene de Ilgaz'ın dediklerini yaptı.

I: Tamam artık bırakabilirsin.

Ali burnunu kapattığından dolayı, doğru düzgün içtiği şeyin tadını da alamamıştı. Ne olduğunu çözmeye çalışırken,

I: Hakiki zeytinyağı içtin kuzen demin sen şimdi.

Ali bunları duyunca biraz iğrendi.

I: Yapma, sakın suratını öyle yapma ve sakın içtiğimi kusayım deme. Nasıl içki içtiğini bilmediğimden dolayı bunu yapmam lazımdı.

M: Ya sen Kaan'ı ara nerde kalmış, bende neden bunu içirdiğimizi anlatayım.

A: Mete abi neden içirdiniz hakikatten ya? Harbi midem kalktı.

Ilgaz oturma odasına doğru yürürken,

M: Ilgaz bize viski sözü vermişti bu akşam için ve gecenin açılışında herkes bir şişeyi kafaya dikip bitirecek. Onun verdiği viski sözüne karşılık bizim verdiğimiz söz buydu. Bunun etkisini azaltmak için de zeytinyağına başvurduk.

A: Allah allah, etkisini nasıl azaltıyor ben onu anlamadım.

M: Sen şimdi yeni uyandın, o yüzden miden boş ve bu içtiğin zeytinyağı mide çeperinin yüzeyine yayıldı, tabi ona çeper deniyorsa.

A: Ondan mı hoplayıp zıplattınız.

M: Aynen öyle. Bu zeytinyağı da o ilk dikeceğimiz viskinin etkisi daha uzun zamanda göstermesini sağlayacak. Yani sarhoş olacaksan da uzun süre sonra olacaksın.

A: Sevdim ben bu olayı. Kızlara güzel hava atarsın bununla.

M: İyi sen İstanbul'da denedikten sonra arayıp anlatırsın ne kadar işe yarıyor. Biz hiç.. Yani.. En azından ben, bunu kızları etkilemek için kullanmadım.

O anda Ilgaz, Mete'ye içeri gelmeleri için seslendi. Üçü oturma odasında muhabbete başladıktan biraz sonra Kaan geldi, keyfi yok gibiydi, Ali'yle tanıştıktan sonra zeytinyağını içti ve ben biraz yorgunum deyip Cem gelene kadar kestirmek için içeri geçti. Yaklaşık on dakka sonra..

M: Bu ses ne?

I: Araba geldi.

Dedi ve camdan dışarı bakmak için mutfağa geçti, Cem taksiyle gelmişti. Ilgaz yardım etmesi için Ali'yi Cem'in yanına gönderdi.

A: Cem abi merhaba.

C: Ali'ydi değil mi senin adın?

A: Evet abi hoş geldin.

C: sen hoşgeldin lan asıl, hemen sahiplenmiş mekanı haa.

A: Sen şu enerji içeceklerini bırak geri gel.

Cem taksiden poşetleri alıp yere bırakırken sadece sol elini kullanıyordu.

C: LEAAYYYNNNN!! Ilgaz yardıma gelin oğlum lan.

Mete merdivenlerden indi ve Cem'in yanına gelerek..

M: Ne oldu lan?

C: Abi al bunlardan birini.

M: Ya iki poşet var alamıyor musun bunları tek başına?

C: Abi onbir şişe içki var kırılması diye seslendim lan, ne kadar para saydım ben bunlara biliyor musun?

M: Hepsini sen ödedin değil mi? Ilgaz sana hiç yardımcı olmadı

C: Ya abi bi git şurdan ya.. hadi al git bende geliyorum şu poşeti alıp.

Dedi ama almadı, Ali'yi bekledi. Ali geri gelip diğer poşeti de aldı. Ilgaz mutfakta içkileri buzdolabına diziyordu, Cem elinde bir şey olmadan içeri girerken,

C: Abi poşetlerden birinde şekerlemeler var, votkayla şekerlemeleri dolaba koymayın, onlara bir ayar yapıcam ben şimdi.

Mete oturma odasına Cem'in yanına geçti ve Cem'in suratını görünce Ilgaz'a seslendi.

I: Ne oldu abi?

M: Gelsene bir dakka buraya.

I: Efendim?

M: Cem'e bak bakalım bir değişiklik görecek misin?

Dikkatli bakmasına gerek yoktu, zaten belli bir şekilde görülüyordu.

I: Gözünün altındaki morluk mu lan?

M: Kavga mı ettin sen bugün?

C: Haaaah.. Şimdi sıçtık işte.

I: Harbi kavga etmiş am!na koyimmm..

M: Ali buz getir abicim içerden..

Ilgaz o anda Cem'in sağ eline dikkat etti ve

I: Am!nı s!kiiimmmm, bu elinin hali ne lan? Kıpkırmızı olmuş.

C: Elimde bir şey yok, sakın dokunma.

A: Al abi buzu getirdim.

Ilgaz arkasında duran Ali'den buzu aldı ve buzu Cem'in suratına doğru uzattı.

I: Ne halt yedin sen bugün? İlk aradığımda koşturuyordun, ikinci aradığımda da hastanede doktor anonsunu duydum..

C: Ilgaz.. ve Mete..

M: Kaan da içeride.

C: Ve Kaan.. beni duyuyorsan eğer..

Derin bir nefes çekti ve konuşmaya başladı..

C: Hastaneye gittim ve bir şeyim yok, olsa adamlar bırakmazlardı, bu birincisi. İkincisiyse.. Size her şeyimi anlatırım değil mi? Evet anlatırım.. Anlatmak istemediğim şeyi de anlatmam. İşte bu anlatmayacaklarımdan biri.

Bu söylediklerinden sonra Ilgaz'la Mete halen Cem'e bakmaya devam ediyorlardı.

C: Bana öyle bakmayın tamam mı? Dediğim gibi, bu anlatmayacaklarımdan biri.

I: Eyvallah.

M: Benden de eyvallah ama herhangi rahatsızlık hissedersen direk bana söylüyorsun tamam mı?

C: Ufak bir morluk be kardeşim, bundan daha kötüsünü de gördük değil mi?

Cem güldü bu son söylediğinden sonra ama Mete gülmedi.. Ilgaz da gülmedi.. Kaan ise her şeyi duyuyordu ancak hiç ses vermedi.

I: Onu gözüne tutmaya devam et sen..

C: Hadi lan oğlan çocukları.. İçkiyi getirdim başlamıyor muyuz?

M: Kaan daha yeni içki zeytinyağını biraz beklememiz lazım, ayrıca sende içmediysen birde seni bekleyeceğiz.

C: Beni beklemeyeceksiniz abicim çünkü ben zeytinyağı içmeyeceğim..

I: O nedenmiş o?

C: Şimdi aranızda hem en iyi içen benim hem de içkiye ne dayanıklı adam da benim.. Buna itirazı olan var mı?

I: İçme am!na soktuuumm içme tamam.

Bu konuşmalar yapılırken Ali köşeden şaşkınlık içinde olan muhabbeti izliyordu.

C: Ha bide ayrıca ben bugün mümkünse dağıtmak istiyorum.. O yüzden salonun ortasına sıçsam da, evin her tarafına kussam da, tuvalet yerine mutfağa gidip işesem de bugün benim kahrımı çekeceksiniz.

M: Çekerim kardeşim kahrını eyvallah da sen neden böyle bir şey yapmayı istiyorsun ben onu anlamadım?

C: Abi bu Denizli'de yapacağımız üçüncü ve son toplantı, seneye hepiniz gidiyorsunuz ve bir tek ben burada kalıyorum.. daha sonra görüşmeye devam edeceğiz zaten ama ben bunu son toplantı olarak görüyorum.. o yüzden öyle..

I: Sen onu bunu bırak da bu bize anlattığın mezeleri hazırla bakalım, getirdin mi votkayı?

C: Getirmem mi yaa.. Amcamın biricik hediyesi o bana.. Ali sen bana yardım etsene kardeşim, o poşetlerde şekerleme kutuları var, kutu dediğimde plastik kaplar, bir de viskilerden farklı bir şişe olacak onları getirsene masaya..

I: Ne kadar sürer senin bunları hazırlaman?

C: Abi bu şekerlemelerin hepsinin üstüne bu votkayı dökücem, 1 saate kalmadan bütün votkayı çeker içine, çekmese bile çektiği kadar diyelim en azından..

A: Cem abi dört kutu var şekerlemelerden, başka var mı?

C: Yok kardeşim dört kutu sadece, sen kutuların kapaklarını aç, bana da votkayı ver.

Kapakları açtıktan sonra Ali,

A: Cem abi bunlar şekerleme değil de meyve tatlısı gibi? Şekerleme mi diyorsunuz siz bunlara?

C: Siz diyen ağzını yesinler lan, ne sizi? sen diicen.. ve evet dediğin gibi ama ben bunlara şekerleme diyorum.. Yemeye başladığımızda sana daha ayrıntılı anlatırım neyin ne olduğunu..

Cem şişeyi açtıktan sonra içinde şekerlemelerin bulunduğu plastik kapların dördüne de yarısına kadar olacak şekilde votka doldurdu.

C: Bu böyle votkayı çekene kadar duracak. Şimdi gelelim bu votkanın özelliğine, direk Rusya'dan gelmiştir ve dünyanın en iyi votkası olma özelliğine sahiptir.

I: Oğlum ver bir tadına bakalım o zaman.

C: Yok abi yok, bu gecenin içkisi viski ben sadece şekerlemeler güzel gider diye getirdim. İçeriz 2-3 gün sonra merak etme.

M: Neye dayanarak dünyanın en iyi votkası diyorsun abi ben onu anlamadım?

C: Tadına dayanarak abi neye dayanarak olacak?

M: Daha yeni açtın lan şişeyi.

C: Abi herhalde içtim daha önceden bunu yaa, yapma böyle şeyler, birinci sınıftayken amcam gene getirmişti iş gezisine gittiğinde, bu gidişinde ben istedim aynısından. Hem sen ne zannediyorsun? Ruslar absolute mü içiyor zannediyorsun?

I: Ne onun adı?

Cem gülmeye başladı..

C: Abi işte o konuda bir bilgi veremiyorum çünkü bu am!na kodumu kiril alfabesiyle yazmışlar.

A: Cem abi bende nasipleneyim siz bu votkadan içerken, lütfen beni es geçmeyin.

C: Tabiki kardeşim, ne demek.. Nerden geldin Ali sen? Bugün geldin değil mi?

A: evet abi bugün geldim, İstanbul'dan geldim.

Mete'nin telefonu çalmaya başlar..

C: Abi birinizin telefonu çalıyor.

M: Benim telefon benim de neden garip çalıyor bu?

Telefonu eline aldıktan sonra..

M: Haa hatırlatmaymış..

C: Neyin hatırlatması? Bu gecenin mi?

M: Yok ya doğum günü hatırlatması, saat onikiyi geçti.. Doğum günü ilk mesajı atma olayı varya abi ondan.

I: Bırak abi artık bunları ya, lise de misin halen?

M: Abi hatun güzel bir hatun, anla işte.

I: Haa o zaman mevzu ayrı.

C: Bir şeyler olabilir diyorsun yani

M: Olması için de uğraşıyorum diyelim.

I: Ne mesaj atacaksın peki?

M: Dur ben biraz düşüneyim ne mesaj atmam gerektiğini, güzel bir şeyler döktürmek lazım.

I: Sen düşüne dur bende benim telefona bakayım, bende kayıtlı bir mesaj vardı silmediysem halen.

Mete düşünürken Ilgaz telefondaki kayıtlı mesajı buldu ve Mete'ye uzattı.

M: Vaaaaaaaayyy, abi bu bayağı iyimiş ha..

C: Oku bakayım ne yazmış bizimki

M: Eskiden doğum günleri.. Yok ya bu böyle okunmaz.

Dedikten sonra boğazını temizledi ve şiir okurmuş edasında,

M: Eskiden doğum günleri güzeldi, hediye demekti benim için ve büyümek demekti tabiki, bana yaşımı sorduklarında altı buçuk dediğimi hatırlıyorum, buçuğuna kadar söylerdim.. Daha sonra önemsizleşmeye başladı doğum günleri benim için, kutlamamaya başladım.. Ama sevdiğim insanların benim için gönderilmiş birer hediye olarak düşünmüşümdür hep, o yüzden doğduğun için teşekkür ederim.. Ve umarım hayallerin gerçek olur.

C: Vaaaaayyyyy, ulan Ilgaz tam aşk adamısın abi yani..

A: Mete abi sonra bana ver bende kaydedeyim mesajı telefona.

M: Tamam veririm.

I: Ya bu mesajı bir sene önce benim eski sevgililerimden birine göndermiştim, halen duruyor telefonda ama benim hatun bu mesajı eskilerden birine yazdığımı ve halen tuttuğumu duysa çıngar çıkar.

M: Tamam tamam aramızda merak etme sen.

O esnada Ali Cem’e biraz daha dikkatli bakıyordu.

C: Ne oldu kardeşim? Bir şey mi diyeceksin?

A: Cem abi senin omuzlarda hakikatten Ilgaz abimin dediği kadar varmış.

Mete, Ali'nin sözlerini duyunca kafasını Ilgaz'a çevirdi.

C: Bir dakka bir dakka.. Ne dedin Ilgaz sen bu çocuğa?

I: Ya Ali sizin resimleri görmüş face'ten daha önce, hanginizin kim olduğunu sordu bende söyledim fiziksel özelliklerinize göre.

C: Benim de sadece omuzlarım vardı söyleyecek yani öyle mi?

I: Ya ne sinirleniyorsun oğlum sordu o kadar söyledim bitti.

C: Am!na koyimmm ben senin ya.

I: Ben senin am!na koyiiim lan.

C: Asıl ben senin am!na koyiim leaannn.. Am biti.

I: Ben miyim am biti?

C: Evet sensin.

I: Ben am bitiyim, sen ams!ın, bende seni tartaklıyorum am!na koyimmm.

C: Bak.

I: Çok pis geçirdim lafı.

C: Harbi güzel geçirdin am!na koyimm.

M: Ulan yeter artık ya sabahtan beri am!na koyiim am!na koyiimm. Küfretmeyin artık bir ya.

Ali suratında bir gülümsemeyse tartışmalarını izlemektedir.

C: Abi küfür diye birşey yok ortada. Face'te grup bile açmış adamlar am!na koyiim bir küfür değil bir tepkidir diye.

I: Hass!ktir ya.. Açmışlar mı hakikatten?

C: Harbi açmışlar lan, iki gün önce üye oldum.

I: Vay am!na koyiim ya.

C: Bak gördün mü? Küfretmedin demin sen tepki verdin.

M: Ya Cem sana zaten bütün gece küfür serbest abi neden bu kadar abarttın sen olayı ben onu anlamadım, daha bismillah lan. İçeri gireli kaç dakka oldu?

A: Nasıl serbest ya?

M: Ilgaz sen anlatmadın mı kuralları?

A: Ne kuralı abi?

I: Kuzen anlatayım ben sana iki dakka da dur..

C: Asıl sen dur Ilgaz iki dakka, bana omuzları geniş dedin de kendine ne dedin abi fiziksel görünüm olarak? Haaa? Yüz kiloluk ayıyım mı dedin?

I: Cem yeter abi hadi.

C: Yetmez, sana yetmez..

I: Mete dediğin kadar oldu harbi haaa.

C: Ne diyorsun halen? Göbeksiz erkek balkonsuz ev diye mi savunuyorsun kendini?

I: Yok artık onu bıraktım daha güzelini buldum.

M: Ne buldun?

I: Artık hıyarın iyisi gölgede yetişir diyorum.

M: Hohooooovvv.. iyimiş haa..

C: Kaç santim uzadı peki senin hıyar gölgeye sahip olduğundan beri?

I: Ya Cem sus yeter hadi.

A: Abi niye o kadar tepki verdin ki bu omuzların geniş olmasına? Ben de isterdim yani omuzlar geniş olsun.

C: Geniş olması güzel tabi.

M: Bak bak nasıl hemen suratı değişti Ali öyle söyleyince.

C: Ya şimdi bak..

M: Bırak lan bırak. KAAAANNNNN. ULAN KALK HADİ LAN.

Mete bağırdıktan sonra içeriden cevap geldi,

K: Uyanığım abi sizi dinliyorum.

M: Gelsene burada dinle.

Yataktan kalkar ve Ilgaz'ın yanındaki koltuğa oturur,

M: Ne oldu oğlum sana.

K: Yorgunluk var üzerimde.

I: Geç geldin bide ne oldu?

K: Abi yorgunum ama uyuyamıyorum, öyle bir bok üstümde, anlamadım.

Dedikten sonra Ilgaz'la Mete birbirlerine baktılar,

I: Neden geç geldin Kaan peki?

K: Soktuğumun otobüsü gelmedi, kırk dakka falan bekledim herhalde.

C: Sigara büyüsü yapsaydın.

K: Yaptım abi zaten, yapmasaydım hiç gelmeyecekti.

A: Sigara büyüsü?

I: Hadi anlat çocuğa.

K: Ali'ydi değil mi?

A: Evet abi.

K: Ali.. Kardeşim.. Demin geldiğimde tam konuşamadık kusura bakma.

A: Yok abi estağfurullah.

K: Ben içmeye başlasam güzel açılıcam da beş on dakka falan kaldı da neyse. Bu büyü olayı da.. Sen sigara içiyor musun?

A: Evet abi.

K: Eğer otobüs durağındaysan ve otobüs gelmiyorsa, hemen bir sigara yak. O sigaranın tamamını içmek nasip olmaz hiç bir zaman, hemen otobüs gelir.

A: Gerçekten ya doğru..

K: Yaaaa, işte bu sigara büyüsüdür.

C: Yada sadece biz sigara büyüsü diyoruz.

I: Her neyse, ben artık kuralları açıklayayım mı?

M: Karar verdin mi?

I: Verdim de biliyorsunuz zaten siz neler olduklarını.

A: Ne kuralı abi oyun mu oynuyoruz?

I: Kuzen toplantının bazı kuralları var, herkesin ayrı bir isteği var da diyebiliriz aslında buna. Konuştukça anlarsın.

M: Evet abi dinliyorum seni.

I: Küfür her zaman ki gibi yasak.

C: Ben hariç tabiki.

A: Neden sen hariç Cem abi?

C: Ben küçükken kazana düştüm.

Ali anlamayarak bakarken..

C: Boş ver ya kötü espriydi zaten.

I: Anlattığınız şeylerde kişilerin isimlerini kullanmak yok. Ali bu kurallar senin içinde geçerli kuzen ona göre.

A: Tamam da abi neden bu kuralları koyuyorsunuz ben onu anlamadım ve neden sen koyuyorsun.

C: Oğlum sen hiç bir halt anlatmamışsın bu çocuğa lan.

I: Ulan nasıl anlatayım yorgunum dedi geldiğinden beri yatıyor, bir zahmet et de anlat, ondan sonra da başlayalım geceye, saat ilerliyor.

Dedikten sonra Ilgaz tuvalete geçti, Mete ile Kaan da içkileri getirmeye başladılar.

C: Şimdi bu gecenin konusunu biliyorsun, kızlar ve ihtimaller.

A: Yok abi yeni öğrendim.

C: Lan Ilgaz!! Senin ta am!na koyiim be.. Neyse. Bu gecenin konusu kızlar ve ihtimaller. Bu konuyu geçen sene Saim usta'nın yerindeki rakı toplantısında belirledik, bu toplantıları ikinci sınıftan beri her sene bugün yapıyoruz. Geçen seneki rakı muhabbetinde çok deli mavralar döndü, masaya geçtiğimizde anlatırız hepsini.

A: Bu sene neden rakı toplantısı yapmadınız.

C: Ondan önceki sene de gene rakı toplantısı yapmıştık, bu sene farklı olsun dedik ve daha doğrusu dedim ve kızlar konusunu seçtim. Övünmek gibi olmasın benim uzmanlık alanım.

A: Belli abi tipten zaten.

C: Belli değil mi? Aferin lan Ali, iyi anlaşırız biz senle, s!ktir et bu Ilgaz'ı sen, neyse. Kızlar konusunu geçen sene ben seçtim, oturum başkanı bendim çünkü.

A: Abi ne oturum başkanı ya? Çok saçma olmaya başladı bu, siz gerçekten oyun oynuyorsunuz bence yada benimle dalga geçiyorsunuz.

C: Yok ya niye dalga geçeyim.

K: Ali sen beni dinle.

Dedi ve Ali'nin yanına geçti

K: Bizim yaptığımız ve saçma olan birçok şey var o yüzden mantık arama. Oturum başkanı olayını ve bütün bu saçmalıkların kurucusu Cem abin.

C: Saçma değil abi işte ne güzel eğleniyoruz.

K: Oturum başkanı geçen sene Cem'di. Oturum başkanı olmasını sebebi en uzun süreden beri kızla çıkan o vardı o yüzden o oturum başkanı oldu ve kızlar konusunu seçti, bu senede sadece Ilgaz'ın çıktığı var o yüzden o başkan, bizim Mete'de geçen sene sadece kızlar değil kızlar ve ihtimaller olsun dedi.

A: Mete abi ihtimallerden kastın?

K: Mete abin biraz doğrucu mahmuttur.

M: Evet, doğrucu mahmut olduğum doğru. Yalan söylemeyi de sevmem. İhtimallerden kastım, bu gece baştan konu kızlar, kızlar aşağı kızlar yukarı yani.

C: Evet benim yatakta onlara yaptırdığım da bu zaten.

M: Sus iki dakka. Biz geçen sene yapılan rakı faslındaki muhabbetlerin hepsini arkadaşlarımızla konuştuk anlattık ve bu gece konuşulanlarda anlatılacak, ihtimaller dediğinde bir genellemeye almış oluyorsun, kimseye tamamen sen böylesin diyemezsin, kimseyi tamamen tahmin edemezsin, çünkü her zaman bir istisna çıkar, kimse genellemenin içine girmek istemez, kimse herkesle aynı olmak istemez, bu yüzden kızlar ve onlarla alakalı ihtimaller.

C: Çok uzun konuştun ya.

A: Anladım abi ben.

K: Bunların hepsini o gece mi düşündün lan?

M: Ya sen anlatsana çocuğa diğer olayları.

K: Diğer bir konu küfür faslının olmaması, Mete bey küfürden de haz etmediğinden küfür etmiyoruz. Başka ne var Cem?

C: Olayları anlatırken isim kullanma, bunu ben istedim özellikle.

A: Sebep?

C: Şimdi bu gece konu kızlar, bende kızları severim ama buradaki insanlar benim dostlarım o yüzden anlattıkları kızları yanlışlıkla kafamda bir yere kaydetmemem gerekir ki emin ol kaydederim.

A: Abi yani sende söyledin, bunlar senin dostların, onlara yapmazsın en azından.

C: Kurbağa ile akrep'in hikayesini duydun mu?

A: Hayır abi duymadım.

C: Akrep derenin diğer tarafına geçmek için kurbağanın yanına gider ve ondan kendisini karşıya geçirmesini ister. Kurbağa kabul etmez, karşıya geçerken beni sokarsan eğer sende ölürsün bende ölürüm der ve kabul etmez. Nasılsa akrep ikna eder sonra kurbağayı ve akrep kurbağanın sırtına çıkar, tam derenin ortasına gelmişken akrep sokar kurbağayı ve batmaya başlarlar. O anda sorar kurbağa, neden yaptın diye. O da huyum kurusun der. Huyum kurusun Ali, anladın mı? Bu yüzden dikkat etmem lazım.

A: Anladım abi.

K: Sonra Ali, burada Las vegas kuralları geçerli, biliyor musun bunlar ne?

A: Kasa her zaman kazanır mı?

K: O daha çok kumarın kuralı gibi de benim Las vegas kurallarından kastım, burada olan her şey burada kalır, dışarıda hiçbir şey anlatamazsın.

A: Abi tamamda daha demin geçen sene olan her şeyi herkese anlattık dedin.

K: Onda haklısın ama bu sefer konu farklı ve bazı şeyler burada kalacak.

C: Yani ben sana yan evde kalan üç kızın üçünü de yatağa attığımı söyleyeceğim ama sen gidip bunu kimseye anlatmayacaksın anladın?

K: Bunun gibi şeyleri söylemeyeceksin yani o kadar, diğer olayları anlat istediğin gibi.

C: Bunun dışında tek bir şey var.

K: Biz tam bir seneden beri kendi aramızda kız muhabbeti yapmadık. O rakı faslından beri hiçbir şey konuşmadık. Sadece birimiz birisiyle çıkmaya başladığın da diğerlerimize haber verdik o kadar.

A: Büyük başarı abi bir sene kız muhabbeti yapmamak.

K: Ya yaptık tabiki de kendi aramızda değil başkalarıyla.

C: Atladığımız bir şey var mı?

K: Abi bilmiyorum ama canım gerçekten içmek istiyor onu biliyorum.

M: O zaman sizi sofraya alalım beyler, Ilgaz'da birazdan çıkar.

I: Geldim geldim.

Dedi ve sofraya bakınca şaşırdı,

I: Cem sen kaç şişe aldın abi,

C: Ya bizde çocuklarla biraz ekleme yaptık votkayı saymazsan tam on şişe viski var.

I: Almasaydınız oğlum lan.

C: Sus lan işte, fondip yapıcaz zaten beşini.

Konuşurken bir yandan da sofraya oturuyorlardı. Ilgaz oturduktan sonra Ali onun sağına, onun sağına Mete, sonra Kaan ve Kaan'la Ilgaz'ın ortasına da Cem oturdu.

I: Beşini değil dördünü. Ali fondip olayına girmeyecek ayrıca ilk önce kim bitirecek onun için süre tutsun, o kadar anlattın Cem çok iyi içerim miçerim falan diye görelim bakalım nasıl içicisin.

C: Bir daha düşününce bu gecenin konusu kızlar ve ihtimaller değil de kadınlar ve ihtimaller olmalıydı bence.

M: Ne fark var ki arasında?

C: Benim birlikte olduklarımın hepsi kadındı.. Yada en azından benim sayemde kadın oldular..

I: Ya bir sus am!na koyiim iki dakka.

C: Şerefe ben kaldırabilir miyim sayın başkanım.

I: Ha s!kiim seni ya..

C: Kaldırayım mı?

I: Kaldır lan kaldır.. Ali sende bizim süreyi tut bakalım ne kadar sürede bitirecek birinci.

Herkes şişeyi önüne aldı ve hepsi ayaktaydı.

A: Ayarladım abi telefonu.

I: Hadi bakalım Cem, neye içiyoruz.

C: Kaybettiğimiz kadınlara.. Ve sahip olamadıklarımıza..

Cümle bittiği gibi herkes şişeyi dikti ve hızlı bir şekilde içmeye başladılar. Ali sessiz bir şekilde onları izliyordu. Ilgaz'sa içerken bir yandan da diğerlerinin ne kadar içtiğini görmeye çalışıyordu, bitirdiği gibi..

I: BİTTİ!!

Diye bağırdı ve

I: Durdurdun mu süreyi? Kaçta bitirdim?

A: Abi durdurdum da ilk sen değil Kaan abi bitirdi.

I: Kaan içiyor oğlum halen.

A: İkinci şişe o.

I: Kaan bırak şişeyi..

Bırakmadı, içmeye devam etti..

I: Kaan bırak şişeyi..

Bırakmadı, içmeye devam etti, diğerleri de bitirdiler..

I: KAAN BIRAK ŞU ŞİŞEYİ!!!


( bu hikayenin devamı, Kızlar ve İhtimaller Bölüm 2)

1 Mayıs 2009 Cuma

Kullanım Kılavuzu

Blog sayfasının sisteminin biraz karmaşık olduğunu kabul edersek eğer, bulmak isteyip de bulamadığınız yazılar için bana ulaşamadığınız zamanlarda da kolaylık olsun diye, bu kullanım kılavuzunu gerek gördüm. Umarım işinize yarar.

1) Blog sayfasının SIRALAMA SİSTEMİ tersten gidiyor, yani yazdığım hikayelerin son bölümleri her zaman en üstte oluyor, daha önceki bölümler için aşağıya inmeniz yada ETİKETLER’i kullanmanız gerekiyor.
2) Sayfanın sağ üst köşesinde ETİKETLER bölümü var, yazılan hikaye ve yazıların hepsi etiketlendirilmiştir, hepsini buradan bulabilirsiniz. Örneğin “Ayrılık” hikayesini okuyacaksanız eğer ETİKETLER’den Ayrılık yazan yere tıklatarak tüm seriyi görebilirsiniz.
3) Okumak istediğiniz hikayenin veya yazının adını biliyorsanız, sayfanın sol üst köşesindeki BLOG ARA bölümünü kullanabilirsiniz. Örneğin “Efsane” yada “Kurallar” yazdığınızda yazılar önünüze gelecektir, ancak içinde bu yazdığınız kelimenin içerdiği metinlerde gelebilir o yüzden çıkan sonuçlarda sayfanın sonuna kadar inmeniz gerekir.
4) Eğer yazıları beğeniyseniz sayfanın sağ tarafında İZLEYİCİLER bölümü bulunmaktadır. Buradaki İZLE butonundan mail adresinizle bu sayfaya kayıt olursanız yeni bir yazı yazıldığında size mail yoluyla haber verilecektir. Kayıt işlemini gerçekleştirmek yaklaşık 30sn sürüyor.
5) Sayfanın sağ tarafındaki BLOG ARŞİVİ yazıların tarihlerine göre sıralamasını göstermektedir, daha kolayınıza geliyorsa ETİKETLER bölümü yerine burayı da kullanabilirsiniz.
6) Hikayelerin altındaki YORUM yazan yerlere tıklatarak yazıyla alakalı yorumunuzu bırakabilirsiniz.
7) Bazen tek metinlik hikayeler yada bunun gibi yazıların hepsi sayfanın sağ üst köşesinde ETİKETLER bölümündeki SINIFSIZLAR etiketi altındadır.
8) Çoğu hikayenin başında, parantez içinde UYARILAR bulunmaktadır. Lütfen hikayeleri okumadan önce bu parantez içindeki yazılara dikkat ediniz, çünkü buralar devam hikayeleri için daha önceden okunması gereken yerleri göstermektedir, ayrıca ilerleyen zamanlardaki yazılarda hikayelerin içeriğinde sizin rahatsız olabileceğinizi düşündüğüm konularla ilgili uyarılarda bulunacaktır.

Umarım açıklayıcı olmuştur. Saygılar.

25 Mart 2009 Çarşamba

Kurallar

Kural 1: Kimseye yalan söyleme.

Kural 2: Özel hayatını kimseye anlatma.

Kural 3: Hikayeler, sadece hikayedir.

Genel Toplam: Yazılar hakkında "insanlar yarattıkları şeylerde kendi hayatlarından da bir şeyler katarlar" bakışıyla, şu gerçek mi bu gerçek mi diye sorduğunuz sorulara, sizin duymak istediğiniz cevapları vermekten artık yorulduğumu hissediyorum. Doğduğum günden bugüne, bu benim özel hayatım. Sizin sormuş olduğunuz sorularda, yukarıdaki kurallar birbirine girdiğinden dolayı size vermiş olduğum cevapların doğru olduğunu sanmayın ve lütfen tekrardan da sormayın.

Özür: Üslubun sertliğinden dolayı özür dilerim ama umarım özel hayat kavramının benim için ne anlama geldiğini anlatabilmişimdir. O yüzden bundan sonraki sorularınızın cevabı "bunlar sadece hikaye" olacaktır. Beni anlamış olduğunuzu ümit ediyorum ve tekrardan üslubumdan dolayı özür diliyorum. Saygılar.

19 Mart 2009 Perşembe

Ayrılık-IX

(bunu okumadan önce Ayrılık-I, II, III, IV, V, VI, VII, VIII’i okuyun)

uğur, 15 aralık 2008 pazartesi günü denizli’ye geri döndü.. oturduğu apartmana geldiğinde barış, apartmanın girişinde bahçeyle uğraşıyordu.. uğur’u görünce konuşmaya başladı.. “ooooo, adamım nasılsın?” sonra uğur “iyiyim barış abi, sen nasılsın?” sonra barış “bende iyiyim kardeşim de sen çok ayıp ettin bize ya..” sonra uğur “ne oldu abi?” sonra barış “ya insan bir aramaz mı bayram da, abi kurban bayramın kutlu olsun diye.. ev sahibiyiz diye bu kadar da yapılmaz ama ya.. sonradan hadi dedim.. uğur öğrenci adamdır.. belki kontörü yoktur, ben arayayım.. bütün bayram aradım telefon kapalı sürekli..” sonra uğur “ya abi hiç sorma ya o durumları, halen ölü gibiyim.. deli bir yorgunluk var üzerim de..” sonra barış “ne oldu kardeşim anlat..” sonra uğur “baba rahatsızlandı bayramdan önce.. hastaneye kaldırdılar.. bende gittiğimden beri ordayım daha yeni geldim.. kütahya’da eve bile uğramadım da abi, kusura bakmazsan bu olayı biz daha sonra konuşsak, cidden çok uykum var..” sonra barış “tabi adamım tabi, yorgun görünüyorsun gerçekten.. deminden beri söyleyeceğim de söyleyemedim.. herhangi bir şeye ihtiyacın olursa biliyorsun, ben üst kattayım..” sonra uğur “valla abi yardıma ihtiyacım var aslında.. bu hastanedeyken babamın refakatçisi bendim, orda yatıp kalkıyordum sürekli ve herhalde hastanedeyken anahtarları kaybettim.. sende anahtarın yedeği varsa alabilir miyim abi? yoksa bir çilingirci çağırabilir misin? benim telefonların şarjı yok halen kapalı..” sonra barış “yok adamım bende yedek anahtar da, çilingirciye de gerek yok zaten..” sonra uğur “sen açabiliyor musun abi kapıyı yoksa..” sonra barış “bak dinle şimdi, sen kütahya’ya giderken ben senin arkandan sesleniyordum ya.. sen acelem var diyip bağırdın sonra atladın gittin.. ben sana, anahtarı düşürdün uğur diye sesleniyordum.. bende aldım anahtarları sonra..” sonra uğur “abi vallaha mı.. süper oldu bak bu, bide kapı açtırmak için para verecektik..” sonra barış “adamım illa para vermek istiyorsan ben buldum anahtarları diye.. ben seve seve kabul ederim parayı yani..” sona uğur “valla barış abi o kadar yorgunum ki gülecek halim bile yok.. abi anahtarları ver de ben hemen gidip yatayım, biraz kestirip hemen arkasına okula gitmem lazım..” sonra barış “adamım eğer anahtarları istiyorsan biraz daha yorulman gerekecek.. biraz daha yürüteceğim seni..” sonra uğur “niye abi? ne oldu?” sonra barış “anahtarlar sencer ‘de..” sonra uğur “nasıl yani?” sonra barış “sencer’e verdim anahtarları.. dur bekle telefonla arayayım, evde değilse bizim evde kestirirsin okula gitmeden önce..” sonra uğur “abi bir dakka dur.. dur dur, arama..” sonra barış “ne oldu kardeşim?” sonra uğur “abi gerçekten verdin mi sen anahtarları sencer’e? şaka yapmıyorsun değil mi? şaka de.. lütfen bana bunun bir şaka olduğunu söyle..” sonra barış “ne oldu uğur ya? niye böyle dediğini anlamadım şimdi.. iyi misin sen? rengin değişmeye başladı..” sonra uğur “hayır hayır hayır hayır hayır.. bu olmaz ya, bu gerçekten olmaz ya..” sonra barış “adamım, bir konuş allah aşkına ya.. neden böyle diyorsun.. kavga mı ettiniz sencer’le? konuşmuyor musunuz artık.. ne oldu?” sonra uğur “anlatamam abi anlatamam.. bu konu üzerine hiç bir şey anlatamam da, sen ne zaman verdin anahtarı sencer’e..” sonra barış “valla adamım, sen o gün dolmuşa bindikten sonra ben seni aradım telefonla, anahtarın bende demek için.. telefonun kapalıydı.. bende sonra sencer’i aradım.. dedim uğur koştura koştura gitti, acil bir şey mi var.. o da yok abi geri gelecek leptop bende dedi.. bende anahtarı sencer’e verdim..” sonra uğur “abi tamam da neden sencer’e verdin ya?” sonra barış “valla uğur, ben bu eve sencer’den daha fazla gelen birisini görmedim.. ben sizin aranız iyi diye biliyorum.. bundan verdim sencer’e anahtarı.. başka birisi olsa vermezdim.. zaten senin çevrenden bir sencer’in numarası var bende.. bide sencer bayramdan önce bir hafta sende kaldı ya, hani o sizi yemeğe davet ettiğim hafta.. o zaman bana ben bayramda buradayım, bir yere gitmiyorum demişti hatırlamıyor musun?.. bizde hanımla beraber köye gidecektik, sana ulaşamayınca ne zaman geleceğini de bilemedim.. sen gittikten sonra verdim sencer’e anahtarı.. o değil de adamım bana durumu anlatır mısın biraz, anlayamadım neden böyle tepki verdiğini?” sonra uğur “abi gerçekten kusura bakma ama gerçekten sana bunun üzerine hiçbir şey anlatamam.. peki sencer girdi mi abi eve?” sonra barış “iyi bakalım, anlatamıyorsan bir şey vardır.. evet, sencer eve girdi..” sonra uğur “abi anahtarı verdin de neden eve girmesine de izin verdin?” sonra barış “uğur.. arkadaşın diye bir şey demedim canım kardeşim.. dinliyor musun beni? şarj aletini kaybetmiş, kendi evinde bulamamış, sencer’de bir hafta burada kaldı ya.. belki buradadır diye girdi eve..” sonra uğur “peki peki peki.. evden çıkarken elinde bir şey var mıydı..” sonra barış “valla kardeşim ona hiçbir şey diyemeyeceğim çünkü ben anahtarı verdim sencer’e, sonra atladık arabaya, köye gittik.. evden çıkışını hiç görmedim..” sonra uğur “kafayı kırıcam ya.. kafayı kırıcam ya.. kırıcam kafayı ya.. neyse.. peki abi, sencer’i arayabilir misin şimdi ve lütfen bu demin gösterdiğim tepkileri yok say, ters bir durum yokmuş gibi davran.. sencer, senin sesinin tonunda farklı bir şeyler yakalamasın tamam? rica ediyorum..” sonra barış “hadi bakalım.. sencer, sencer, sencer.. hah çalıyor.. adamım nasılsın?.. eyvallah kardeşim bende iyiyim.. bizim bu kiracı geldi de şarjı yokmuş, ben arayıp bir sorayım dedim evde misin diye.. tamam o zaman ben gönderiyorum uğur’u yanına.. yok adamım ya ne gerek var bu havada sobaya.. senin ev soğuk mu? tabi sende haklısın, senin ev bulutların üstünde.. yok adamım yok takılıyorum sadece.. tamamdır uğur geliyor şimdi.. 10-15 dakkaya yanında olur.. hadi kardeşim allah’a emanet ol..” sonra uğur “abi varmı bir terslik? yani, ses tonunda..” sonra barış “valla adamım neden böyle yaptığını anlamadım senin de, ses tonunda bir farklılık yoktu.. sesi gayet şen şakrak geliyordu, bulutların üstünde oturuyorsun diyince, ayrı bir güldü..” sonra uğur “tamamdır abi, çok sağol.. birde demin konuştuklarımızın hepsini unut tamam? hadi ben gidiyorum..” sonra eve doğru yürümeye başladı..

uğur eve doğru yürürken, kafasında nasıl bir yol izleyeceğini oluşturmaya çalışıyordu.. sencer, eğer evdeki koliyi görmediyse yada dikkat edip içine bakmadıysa, halen şansı vardı.. sencer’le bu şekilde konuşması lazımdı, sanki o koli hiç yokmuş gibi.. sanki olaydan haberi yokmuş gibi.. uğur eve gelince zili çaldı.. apartmanın kapısı açıldı ve içeri girdi, merdivenlerde sencer’in ayakkabılarından birinin teki duruyordu, uğur o teki aldı ve kapının girişine koyarken kapı açıldı.. “nerdesin oğlum sen? aaaa, o ayakkabıyı nerden buldun ya? deminden beri bunu arıyorum bende..” sonra uğur “valla abi merdivenin basamağındaydı..” sonra sencer “tamam tamam geç sen içeri, ver o ayakkabıyı da..” ayakkabıyı içeri aldı ve kapının yanına koydu.. “sencer.. içerisi çok sıcak değil mi abi? sobayı yakmana ne gerek vardı..” sonra sencer “sen yokuşu çıktın diye böyle sıcakladın bence.. otur 2 dakka şuraya, bir soluklan.. kahve ister misin?” sonra uğur üstünü çıkartırken “iyi olur abi valla..” sonra sencer “bence de iyi olur.. yorgun görünüyorsun sen, ne oğlum oldu sana? neyse dur, şu kahveyi yapayım, içerken konuşuruz..” sonra sencer mutfağa geçti.. uğur da koltuğa oturdu.. bir yandan da etrafa bakıyordu.. oturma odasında koli yoktu.. sencer’in davranışlarında bir terslikte yoktu.. sesi gayet normaldi, o sırada sencer mutfaktan seslendi.. “uğur kahveye süt ister misin yoksa sade mi olsun?” sonra uğur “sade olsun abi, sert olsun kahve..” sonra sencer “tamam o zaman, ha uğur bide benim leptopa dokunma, disk birleştiricisi çalışıyor şimdi..” sonra uğur “tamam” dedi ve leptopun ekranına baktı, ekran karanlıktı ama leptop çalışıyordu.. sonra gözü uzatma kablosuna takıldı, sencer’in 2 telefonu da şarjdaydı.. sencer telefonun şarj aletini bulmuştu.. o sırada sencer elinde kahvelerle mutfaktan çıktı.. “sencer bulmuşsun abi şarj aletini..” sonra sencer “buldum ya.. senin evde koltuğun arasına girmiş, ordan çıktı” sencer kahveyi verdikten sonra uğur’un karşısındaki koltuğa oturdu ve “eee, uğur anlat bakalım.. neden kayboldun ortadan? ne oldu? niye geri gelmedin o gün?” sonra uğur “abi babam rahatsızlanmış..” sonra sencer “nasıl ya, ne zaman rahatsızlanmış? sen şunu adım adım anlatsana bana.. evden çıktıktan sonra falan?” sonra uğur “abi evden çıktıktan sonra yurdun oraya gittim bileti almak için.. geri dönerken eve uğrayayım dedim, şofbenin tüpünü açık mı bıraktım kapalı mı bıraktım hatırlamıyorum çünkü.. kontrol etmek için eve girdim o sırada annem aradı, baban rahatsızlandı gel çabuk diye.. tamam geliyorum dedim kapattım telefonu.. eşyaları sende bırakırım diye düşündüm zaman kaybetmemek için.. evden çıkarken de teker teker kontrol ettim abi bak.. telefonu, cüzdanı ve anahtarları.. baktım hepsine tamam, sonra kapıyı kilitledim çıktım dışarı.. bir yandan koşuyorum bir yandan da annemi arıyorum hastanenin adını öğrenmek için, baban rahatsızlandı diyince elim ayağım titredi bir an, unuttum hangi hastane diye sormayı.. o sırada telefon kapandı, diğerinin şarjı da bayağı bir önceden bitmişti zaten de neyse.. dolmuşu durdurmadan önce arkamdan barış abi sesleniyordu bana ama dediklerini anlayamıyordum, bağırdım abi acelem var diye, atladım dolmuşa gittim ondan sonra.. sonra bir kütahya’da hastane faslımız var.. gittiğimden beri hastanedeyim ve eve bile uğramadan geri geldim denizliye.. işte gelince de barış abiyi gördüm, sencer’e verdim anahtarları dedi.. sonrasında da buradayım..” sonra sencer “geçmiş olsun uğur, iyileşti mi baban şimdi?” sonra uğur “iyileşti abi, doktor turp gibi artık yatmasına gerek yok dedi, eve gönderdi..” sonra sencer “kaç gün yattı peki hastanede?” sonra uğur “abi tam 10 gün yattı hastanede..” sencer sorularına devam etti, sesi her zamanki gibi sakindi ama giderek soruları daha gergin bir şekilde soruyordu, uğur da sencer’in sesindeki farklılığı anlamıştı.. “buraya gelmeden önce mi saydın uğur kaç gün olduğunu da tak diye cevap veriyorsun..” sonra uğur “hastane ben bekliyordum abi, tek başına olunca zaman geçirebilmek için her türlü şeyi yapıyorsun, bu da onlardan biri..” sonra sencer “neymiş peki babanın hastalığı?” sonra uğur “onu söylemediler abi..” sonra sencer “nasıl söylemediler? sen 10 gün boyunca hastanede kaldın ve hastalığın ne olduğunu bilmiyorum mu diyorsun?” sonra uğur “ya abi, annem benim babam konusunda pimpirikli olduğumu biliyor, o yüzden ben hastaneye gelmeden önce babamla ilgilenen doktor ve hemşirelere, hastalığın ne olduğunu söylemeyin diye rica etmiş, kimseden öğrenemedim ne olduğunu..” sonra sencer “peki ya hastanenin adı? bilmiyordun hastaneyi de nasıl ulaştın annenlere? telefonunda kapalıydı..” sonra uğur “kütahya’da direk eve gittim, evde kimse yoktu.. karşı komşu söyledi hangi hastane olduğunu..” sonra sencer “peki ya neden eve uğramadan geldin?” sonra uğur “hastanedeyken geceleri bazen uyuyamıyordum, hastane personeliyle muhabbet ediyordum sürekli.. danışmadaki abiyle muhabbet ettim en fazla da.. onun da bilgisayarı vardı, bizim hocalardan bazıları notları internetten açıklar, ordan kontrol ediyordum sürekli, bu geçtiğimiz cuma gene baktım internetten, hoca beni sınava girmedi olarak yazmış.. annemlere söyledim bunu, annemde doktorla konuşmuş babam için.. pazar günü gidebilirsiniz diyince, annemde bana pazar gününe bilet ayarlamış, hemen geleyim de hocayla konuşayım diye.. bende buradayım işte..” sonra sencer ayağa kalktı, paketten bir sigara aldı, sigarasını yaktı ve “yalan mı söylüyorsun uğur?” uğur bir an ne diyeceğini bilemedi, sencer koli bulmuş olmalıydı ki bu şekilde konuşuyordu.. yada telefonu kapalı olduğundan kendisine ulaşamamıştı ve bu yüzden böyle söylüyordu.. konuşmaya devam etmek için bir şeyler söylemeliydi.. sesini yükseltti ve saldırgan bir şekilde konuşmaya başladı.. “abi ne yalanı ya.. sana neden yalan söyleyeyim ki? vallahi hastanedeydim ya, o günden beri telefon kapalı, kimseye ulaşamadım kusura bakma ama, o anda emin ol kimseye ulaşmak aklıma bile gelmedi, babam orda yatıyorken.. sürekli babam vardı aklımda, annemde benimle beraber kalıyor zaten hastanede.. babamla yatıyorduk, babamla kalkıyorduk.. kurt gibi uyuyordum odada, yarı uyanık.. ha bir şey oldu mu? ha bir şey olacak mı? affedersin ama, telefon sikimde bile değildi..” sencer uğur’un söylediklerini toparlamaya çalışıyordu, o şekilde bakıyordu.. sencer uğur’un yanına geldi ve uğur’u kokladı.. sonra hızlıca evin kapısını açtı ve dışarı baktı, yavaşça kapıyı kapatırken sakin bir şekilde “yalan mı söylüyorsun dediğim için kusura bakma uğur, yalan söylemiyorsun.. ayakkabın ve üzerindeki kıyafetin, buradan giderkenkilerle aynı.. ve üzerinde ağır bir koku var, o da büyük ihtimalle 10 günlük sürenin kokusu..” o anda uğur mutluydu, sencer kendisine ulaşamadığı için, yalan mı söylüyorsun diye çıkışmıştı, aksi takdir de özür dilemezdi ve istediği konuya gelirdi.. uğur’un bunlar kafasından geçerken bir ses durdu.. bir tıkırtı.. sencer o sırada kahvesini içiyordu.. “sencer bu ses ne?” sonra sencer “hangi ses?” sonra uğur “bak abi dinle, bu ses.. bu tıkırtı..” o sırada oturma odasının kapısından, kafasını içeri uzattı, tıkırtı sesinin sahibi.. ufak, yavru bir kediydi.. sonra sencer “haaa, sen kediyi diyorsun..” dedi ve sigarasını söndürdü.. sonra uğur yüzünde büyük bir gülümsemeyle ayağa kalktı ve kediyi eline aldı.. kedi turuncu ve beyaz renklerindeydi, sırtı turuncu ve alt tarafıysa beyazdı.. fazla ufaktı ve daha doğru düzgün miyavlayamıyordu.. uğur kediyi yanına aldı ve kediyi severek demin oturduğu koltuğa geri döndü.. kediyi kucağına koyup, mıncıklamaya başladı.. “ne tatlı pisisin sen, ne kadar şirin bir pisisin sen? sencer ne isim koydun abi buna?” sonra sencer “valla ben bunu getirdiğim günden beri kedi diyorum abi, bir isim koymadım yani.. varsa senin aklında bir şey onu söyle..” sonra uğur kediye bakarak “ne isim koysak ki şimdi? ne olsun oğlumun adı ha? ne olsun oğluşumun adı?” sonra sencer gülerek “uğur o dişi..” sonra uğur “tamam abi olabilir, ben kontrol etmedim.. ne olsun kızımın adı ha? pisi olsun mu?” kedi pisi diyince miyavladı.. “sencer bak sevdi bunu.. adı pisi olsun mu?” kedi pisi denince bir daha miyavladı.. “olsun uğur, olsun.. seni mi kırıcam..” uğur pisiyi severken fazla mutluydu, yorgunluğu gitmiş gibiydi.. sencer’in hastalıktan uzaklaştığını, artık iyileştiğini düşünüyordu.. sefa’nın, anlayamadığımız noktalar diye anlattığı kedi olayını da yıkmıştı artık.. ama gene de sormak istedi.. “sencer.. abi sen sevmezdin kedileri.. ne oldu?” sonra sencer “hiçbir zaman kedileri seviyorum demedim uğur ben.. dedim mi? bence demedim.. ve şu anda da demiyorum.. bu kedi sadece bana yardım ediyor..” sonra uğur “sevmiyorsan neden aldın abi kediyi?” sencer sakin sesiyle cevap verdi “bak sana şöyle anlatmaya çalışayım.. eskiden hayvanları severdim, daha doğrusu kedileri severdim.. taa ki kuzenlerin kedisi benim gözümü tırmalayana kadar.. doktor şanslısın sencer demişti, 2 milimle göz bebeğini kaçırmış, sadece damar çatlaması var.. ondan sonra gözlük kullanmaya başladım.. ondan sonra kedileri sevmemeye başladım.. ama hayvan sevgisi iyidir, çocuk yaşta yaşanan bu olay, çocuğun hayvan sevgisini azaltır mı? bence hayır.. o zamanlar bu şekilde bakıyordum olaya, daha sonraları fikrim değişmeye başladı.. hayvan besleyen insanları incelemeye başladım.. evinde kedi köpek besleyenleri.. en sonunda şu genellemeye vardım.. evinde bu kedi köpekleri besleyen insanlar, sevgiye muhtaç olanlar.. ama herkes sevgiye muhtaç değil midir zaten? bence evet, muhtaçtır.. ama bunlardaki durum biraz daha farklıydı.. sevgilerini insanlara verdiklerinde, istedikleri karşılıkları alamamış insanlardı bunlar.. ama bu hayvanlarda öyle değil.. mamasını verirsin, tuvaletini temizlersin, bu kadar.. sana son derece sadıktırlar.. senin yanına gelir ve sevilme ihtiyaçlarını karşılarlar, sense seni sevdiği için senin yanına geldiğini zannedersin.. sevgini ona verirsin, sevgini ona verdiğin için korkmazsın, beni terk etmez dersin.. mamasını vermeye devam ettiğin ve tuvaletini temizlemeye devam ettiğin sürece seni bırakmaz, burası doğru.. bu şekilde senin yalnızlığı alır, bu hayvanları besleyenler yalnızlıktan korkanlardır yada yalnız olanlar.. şimdiyse hiç düşünmediğim bir anda kedi bana yardım ediyor..” bu şekilde diyince uğur sencer’in kediyi neden aldığını anladı, sefa’yla yaptıkları konuşmadaki yalnızlıktı sencer’in sorunu.. sonra uğur “abi neden öyle diyorsun ya? sen yalnız değilsin.. senin annen var.. bir ailen var.. niye öyle düşünüyorsun? arkadaşların var.. buradaki arkadaşların, adana’daki arkadaşların.. ben varım..” sonra sencer “bilemiyorum uğur ya.. gerçekten bilmiyorum.. kafamda milyon tane soru dönüyor her gün.. çoğunu cevaplayabiliyorum ama cevaplayamadıklarım da var.. sen söyle uğur.. sence ben iyi birisi miyim?” sonra uğur “evet abi, niye şüphe ediyorsun ki bundan?” sonra sencer “hayır uğur, demek istediğimi anlamadın.. sana soruyu farklı bir şekilde söyleyeyim istersen..” dedi ve durdu, boğazını temizledikten sonra sencer’in sesi farklıydı “uğur, sencer’i arkadaşın olarak sever misin?” uğur’un suratındaki şaşkınlık fazlaydı çünkü sefa’nın uğur’a sorduğu bir soruyu söylemişti sencer ve ses tonuda sefa’nın ki gibi çıkıyordu, onun sesini taklit ederek söylemişti.. sencer koliyi bulmuştu.. ama uğur bozuntuya vermek istemedi.. “ne demek istiyorsun abi anlamadım ben seni?” sonra sencer sakin ve kalın bir ses tonuyla devam etti “bal gibi anladın ne demek istediğimi, suratındaki ifadeyi görsen belki ne demek istediğimi daha iyi anlarsın haa uğur?” sencer biraz bekledi, uğur’dan cevap gelmeyince devam etti.. “konuşmayacaksın yani..” sonra uğur duraksayarak “yok abi, ben bir şey bilmiyorum.. yok yani.. yorum yok..” sonra sencer bir sigara daha yaktı ve konuşmasına devam etti “bu şekilde tepki vermeni anlıyorum uğur, anlaşmayı okudum ve şartları gerçekten çok ağır.. ama şunu bilmeni isterim.. bu koliyi bulduğum da beni en çok mutlu eden neydi biliyor musun? hayatım boyunca insanların bana yardım ettiklerini gördüm, bu güzel bir şeydi.. şimdiyse bana yardım edenlerin birkaç kişi değil de bir ordu olduğunu görüyorum.. bu gerçekten sevindirici..” dedikten sonra uğur’a baktı, uğur sessiz ve şaşkın bir şekilde sencer’e bakıyordu.. kedi halen kucağındaydı.. “sen sessiz bir şekilde dur, sadece beni dinle tamam? bana daha önceden demiştin ya, sencer suratına bakınca bir şeyler düşündüğünü görebiliyorum ama ne düşünüyorsun bilmiyorum, sesli bir şekilde düşünsene.. değil mi? böyle demiştin.. sesli düşüneyim ve söylediğim şeylerin üstünden bir daha geçeyim.. belki o zaman beni daha iyi anlarsın..” sencer eline bir kalem aldı ve kağıda bir şeyler karaladı.. sonra kağıdı yırtıp uğur’un yanına geldi.. kağıdı kapalı bir şekilde uğur’un dizinin üstüne koydu..” bu kağıda bakma uğur.. sana bir soru soracağım ve bunun cevabını vermeden o kağıda bakma.. bu sorduğum soru kolinin içindeki bilgilerle alakalı değil o yüzden cevap verebilirsin, ondan da korkma.. odada kaç kişiyiz?” sonra uğur “abi niye böyle bi..” sencer uğur’un kafını keserek “uğur bana sadece sorduğum sorunun cevabını ver, beni oyalama.. odada kaç kişiyiz? kediyi saymayacaksın..” sonra uğur “2 kişiyiz abi..” sonra sencer sigaradan derin bir nefes çekti.. “bak, bak kağıda.. kağıtta ben kaç yazmışım..” uğur kağıdı çevirdi.. kağıtta 4 yazıyordu.. “gördün mü uğur? odadaki 3. kişi kız arkadaşım, yani eski kız arkadaşım, 4. kişinin kim olduğunu söylemek istediğimi de zannetmiyorum.. kurban bayramının ilk günü ahmet’in yanındaydım biliyorsun, şu viski faslını gerçekleştiriyorduk, sonra ahmet’e bir telefon gelince antalya’ya yeğenini görmeye gitti, abi sen otur dedi ben geri geleceğim.. evde tek başımayken koliden aldığım bazı kasetleri dinliyordum.. ilk o zaman farkına vardım.. nirva’ya bilet bulamadığımız için denizli’ye gelemeyecekti ama ahmet gittikten sonra kapı çaldı ve bil bakalım kim?.. nirva karşımdaydı.. önce sevindim ama sonra aklıma şu soru geldi.. nirva ahmet’in evinin nerde olduğunu bilmiyor ki.. gene kabullenmek istemedim ve nirva’yı aradım.. o kafamdaki soruyu sordum, hatırlar mısın bilmiyorum, şöyle demiştim sana.. kızlar neden hep dolaylı konuşur? bunu birisine sormam lazım.. hatırladın mı uğur? nirva’ya bunu sordum.. telefonda ne dediğini inan ki hatırlamıyorum çünkü o anda 2 nirva vardı, onun şokundaydım.. hatta bir ara messenger da kız arkadaşımla konuştum, aslında ilk önce o başladı konuşmaya desek daha doğru olur.. ilk başta onu da hayal zannetmiştim ama daha sonra bilgisayardan sohbet günlüklerine baktım, o hayal değilmiş.. kafamda çok fazla soru işareti vardı, bende atladım eve gittim, kolinin içindekilere daha ayrıntılı bakmak için..yolda giderken gördüm uğur bu kediyi.. kediyi görünce kız arkadaşım aklıma geldi, sonra kediyi eve getirdim ve o zaman daha iyi anladım durumu, koliyi ilk bulduğumda da kabul etmek istememiştim durumu.. aslına bakarsan hiçbir şeyi kabul etmek istemedim de neyse.. kedi bana yardımcı oldu.. kız arkadaşım kedileri sever uğur.. ama kedi onu görmüyor.. hiçbir zaman onun yanına gitmiyor yada başkasının, hep bana geliyor.. bu şekilde hayal olanları ayırabildim.. ama dediğim gibi ben kedileri sevmem, o yüzden bir arkadaşımla anlaştım, kediyi ona vereceğim, bazı zamanlar da geri alacağım.. hastalığımın ne durumda olduğunu anlamak ve hayallerle gerçekleri ayırt edebilmek için..” uğur halen sencer’i sessiz bir şekilde dinliyordu.. sencer sigarasını söndürdükten sonra konuşmaya devam etti.. “sana söylediğimi şu cümleyi hatırlıyor musun uğur? şöyle demiştim.. ben hareket ve davranışlarımın çözülmesini sevmem.. ama görüyorum ki sefa abi bu konuda profesör olmuş, bu güzel değil.. şimdi bütün bu davranışlarımı değiştirmek zor olacak ama değişecek.. sen gelmeden önce sefa abinin söylediklerini düşünüyordum.. en çok da şu cümleye takıldım.. sencer çok mutluyken, çok heyecanlıyken ve çok üzüntülüyken uyuyamaz.. çok düşündüm bunun üzerine.. aklıma hep o, aynı sahne geliyor bu lafı tekrarlayınca, bak dinle.. şimdi kız arkadaşımın yanına gittiğim bir ara.. gün bitti, geçtik yattık akşam üzeri.. yatağa gayet güzel bir şekilde girdik ama konuşurken bir bok yedim, ters bir laf söyledim ve kızın surat çöktü.. söylediğim ters laf da, benim o meşhur cümle.. kimse bilmez yarın ne olacağını.. her neyse işte kısa bir kavga ve sonrasında sessizlik.. bir süre sonra seslendi, sencer uyumadın değil mi? hayır dedim.. anladım zaten uyumadığını dedi.. uykuya daldığımda hafiften bir horlama sesi oluyormuş.. işte konuştuk barıştık uyumadan önce.. sonra sarıldım sımsıkı, boynunu koklaya koklaya uyku faslına geçtik.. tabi ben uyuyamadım sefa abinin dediği gibi, mutluydum çünkü, fazlasıyla mutlu.. bir süre sonra fısıldayarak seslendim acaba uyumuş mu diye, sonra bir daha seslendim, ses yok.. uyumuştu.. ben de konuşmaya başladım fısıldayarak.. onu ilk ne zaman gördüğümü anlattım, nasıl konuşmak için uğraştığımı, nasıl elimin ayağımın titrediğini, mesaj atarken bile nasıl heyecanlandığımı anlattım.. sonra bir daha seslendim gene cevap vermedi.. sonra seni seviyorum dedim, bugüne kadar hiç kimseyi sevmediğim kadar.. o anda cevap verdi, bende seni seviyorum dedi fısıldayarak.. şok oldum, uyuyor taklidi yaptığını zannettim ama sonra bakınca uykusunda konuştuğunu anladım.. sabah katlığımızda sordum, dün akşam ne rüya gördün diye? hatırlamıyorum, niye sordun dedi? dün akşam uykunda konuştun ama ne dediğini anlamadım dedim.. o anda söylemedim, bana özeldi çünkü..” o sırada sencer’in telefonlarından biri çalmaya başladı.. arayan annesiydi.. uğur soru dolu bakışlarla bir telefona birde sencer’e bakıyordu.. “uğur aslında senin burada olman iyi oldu biliyor musun? bu koliyi bulduktan sonra annemle konuşmak istedim ama onu arayacak cesareti bulamadım.. açalım bakalım ne diyecek?” sonra sencer eğilerek yerden telefonu aldı.. “efendim? iyiyim annem sen nasılsın? iyi iyi.. beni neden aradığını biliyorum.. gerçeği artık öğrendiğimi, bildiğinizi de biliyorum yada şüphelendiğinizi, sefa abi her saat başı düzenli olarak arıyor, halen yaşadığımı bilmesi için aramalarını düşürüyorum, bazen de açınca konuşmak istemiyorum diyip hemen kapatıyorum.. ama hepsi bir yana, benim sana bir sorum var, ama her şeyden önce şunu bilmen lazım.. sen benim annemsin.. belki evet ikinci annemsin, ama benim annemsin.. tamam mı anne? anladın mı dediklerimi.. soruya gelmek gerekirse, sadece bir defa soracağım ve lütfen doğru cevap ver.. annemin mezarı nerde?” sencer soruyu sorunca işlerin daha da kötüye gitmesinden korkan uğur tedirgin olmaya başladı, kedi de o anda atladı uğur’un kucağından ve içeri kaçtı.. telefonda birkaç kelimeden sonra sencer konuşmayı bitirdi ve telefonu tekrar şarja taktı.. uğur hiç konuşmuyordu, sadece sencer’i izliyordu ve telefonu şarja takarken, sencer’in gözleri suluydu.. sonra sencer “projede sıkı yönetim ilan etmişler uğur, herkes benden haber bekliyormuş..” dedi ve güldü, bu sırada gözünü sildi.. “neyse ben kaldığım yerden devam edeyim.. işte, bu sefa abinin dediklerini düşününce, sürekli bu sana anlattığım olay geliyor gözümün önüne.. o geceyi hatırlıyorum.. kız arkadaşımı düşünüyorum sürekli” dedi ve duraksadı.. “daha doğrusu düşünüyordum, şimdiyse o anı hatırlamaya çalışınca, o yatakta uzanan ayça oluyor.. kız arkadaşımı gözümün önüne getiremiyorum.. bende öyle büyük değilim o gecede haaa.. bende ayça’yı kaybettiğim yaştayım, öyle sarılıyorum ona..” dedi ve durdu, kül tablasına baktı.. “benim yanan bir sigaram yok muydu ya? neyse..” dedi ve bir sigara daha yaktı.. “o koliyi bulduğumda ayça’yla ilgili hatırladığım neydi biliyor musun uğur? doğum günüm, 9. doğum günüm.. 9. doğum günümde annemin bana söylediği bir laf vardı.. şöyle demişti.. çocuklar, anne ve babalarını seçerek dünyaya gelirler sencer demişti.. kimi insanlar anne ve babalarını seçemediklerini söylerler, ben buna inanmıyorum demişti annem.. sonra da eklemişti, iyi ki varsın oğlum, seni çok seviyorum ve oğlum olmandan çok mutluyum.. bana böyle demişti.. sonra bende o anda düşündüm..” uğur tamamen sencer’e odaklanmıştı, çünkü sencer kendisini kaybetmişti.. çocuk gibi konuşuyordu.. “annem doğru söylüyor dedim kendime, demek ki bende annemi seçerek gelmişim bu dünyaya.. sonra dışarı çıktık annemle.. pazara alışveriş etmeye gidiyoruz.. annemin bir elinde ben varım, diğer elinde pazar arabası.. pazarda işimizi bitirdik geri geliyoruz.. benim kafamda halen annemin söyledikleri dönüyor.. o sırada yolun diğer tarafından, annesiyle gelen ayça’yı gördüm.. o anda annemin söyledikleri daha bir kafama oturdu.. şöyle dedim kendime.. annem gerçekten haklı ya.. eğer ben annemin çocuğu olmasaydım, ayça’yla tanışamayacaktım.. bir anda annemin bacağına yapıştım..” sencer konuşmaya devam ederken, uğur her saniye daha da telaşlanıyordu çünkü sencer dizlerinin üzerine çökmüştü ve o anı yaşıyormuş gibi anlatıyordu, anlattığı hareketleri kendiside yapıyordu ve sesi halen çocuk gibi çıkıyordu.. “sımsıkı sarıldım anneme.. daha doğrusu bacağına ama boy o kadara yetiyordu tabi.. annem gülümsedi o an, sonra da ayça’yla annesini gördü.. beraber onların yanına doğru yürüyorduk.. yanlarına geldiğimizde ben ayça’yla, annemde zümrüt teyzeyle konuşuyordu.. annem o anda bana bir güzellik yapmak istedi ki, gelin biz böyle yürüyelim isterseniz diye zümrüt teyzeyi uzaklaştırmaya başladı.. zümrüt teyzede biliyordu bizim durumu ve o da gülümsüyordu çaktırmadan.. önce öpüştük ayça’yla.. tabi yanaktan, o zaman dudak olayından haberim yok.. sonra doğum günümü kutladı ve bir şeyler anlatmaya başladı..” sencer’in gözleri dolmaya başlamıştı.. “o anki konuşmadan sadece doğum günümü kutladığını hatırlıyorum, sonrasında dalmıştım, kafamda o annemin söyledikleri vardı.. anneyi ve babayı seçerek dünyaya gelmek.. ayça’ya baktıkça, evet diyordum, evet.. annem haklıydı ve ben çok şanslıydım.. ben böyle düşünürken ayça bağırdı, sencer beni dinliyor musun? evet ayça, evet dinliyorum.. hayır dinlemiyorsun sen beni dedi döndü arkasını..” sencer’in gözleri artık taşmıştı, sencer ağlıyordu, kurduğu cümleleri arasında duraksıyordu, bazen de hıçkırıyordu.. sencer ağladığına göre, uğur karşımdaki izzet diye düşündü, evet karşısındaki izzet’ti..” arkasını dönünce ne yapacağımı bilemedim, etrafa bakındım hızlıca.. yolun karşısında bir papatya gördüm, çok güzel göründü gözüme.. anla, ayça kadar güzel bir çiçekti işte.. koştum geçtim karşıya, kopardım papatyayı ve ayça’ya döndüm.. çiçeği gösterdim.. gülümsemeye başladı.. keşke o suratını görseydin uğur, keşke görseydin.. çiçekle beraber yürümeye başladım, bir yandan da gülümsüyordum.. o anda sağ taraftan bir çığlık sesi gelmeye başladı.. kafamı çevirdiğimde çığlık sesi olmadığını ve o sesin arabanın lastiklerinden geldiğini anladım.. eğildim o anda.. olduğum yere çöktüm.. çiçeğe de bir şey olmasın diye, göğsüme bastırıyorum.. salaklığa bakar mısın ya? çiçeği koruyorum.. lastiklerden çıkan o ses kesildiğinde, başka bir çığlık sesi başladı.. bağıran zümrüt teyzeydi.. çünkü ayça demin olduğu yerde değildi..” sencer ağlamaya devam ediyordu ama sesi normale dönmüştü.. “anladın mı uğur? araba bana geliyordu, ayça’ya değil..” sencer gözlerini sildi, ayağa kalktı.. uğur’a bakıyordu.. “işte buydu sefa abinin anlamadığımız olaylar diye sana anlattığı.. anladın mı şimdi ben neden çiçekleri sevmem..” sencer uğur’a bakmaya devam ediyordu, konuşmuyordu.. ama gözleri donuktu.. uğur bir süre daha bekledi ama sencer hareket etmiyordu.. uğur karşımdaki uçak diye düşündü, evet karşısındaki uçak’tı.. uğur birkaç kez daha seslendi ama sencer hareket etmiyordu.. tepki de vermiyordu.. uğur ne yapmam gerek diye bakınırken.. sencer silkelendi ve konuşmaya başladı “niye ayağı kalktın?” sonra uğur “abi sen demin..” sonra sencer “evet demin ben, ben değildim, farkındayım.. ama artık kontrol edebiliyorum yada yavaştan kontrol etmeyi başarabiliyorum diyelim..” sencer sigarasına baktı, sigara çoktan sönmüştü.. kendisine yeni bir sigara yaktı.. sonra sobanın kapağını açıp, sobanın karşısındaki komedinden bir tane güneş gözlüğü çıkarttı, bir buruşuk siyah bir gömlek.. sonra bunları sobanın içine attı.. “sencer ne yapıyorsun abi?” sonra sencer “ne yapıyorum? güzel soru.. anlatayım.. sefa abinin dediği doğruysa eğer kız arkadaşım bana ayça’yı hatırlatıyor ve benim onu hatırlamam hiç de iyi değil.. evde daha önceden çoğu şeyi yakmıştım, kız arkadaşımın bana verdiği ufak tefek şeyleri.. sadece 3 şey kalmıştı.. demin sobaya attığım gözlük ve gömlek.. birde şu ayakkabının teki var tabi..”dedi ve kapının yanında duran ayakkabıyı da sobaya attı.. sonra uğur “abi peki kız arkadaşına ne diyeceksin? yaktım mı diyeceksin hediyelerini..” sonra sencer “onu da düşündüm.. kredi kartı borcumuzun olmadığını öğrenince, gidip kendime buna benzer bir gömlek aldım.. birde demin o sobaya attığım ayakkabıya benzer bir ayakkabı.. bu saatten sonra kız arkadaşım beni göremez, bende onu göremem büyük ihtimalle.. ama olurda denk gelirse, ne gömleği anlayabilir ne de ayakkabıyı.. zaten bu ayakkabıların hepsinin yanında 3 çizgi var, hepsi birbirine benziyor..” sonra uğur “abi saçma değil mi benzerlerini alman..” sonra sencer “valla uğur bunları birisine versem, o verdiklerimi ve verdiğim kişileri hatırlarım ama bu şekilde, bir noktadan sonra unuturum diye düşünüyorum.. ama diğer yandan da kız arkadaşımdan dolayı böyle bir şey yaptım, onu bu güne kadar fazlasıyla üzdüm, bu da en azından son nokta olmasın.. herneyse..” dedi ve sigarayı yarısındayken sobaya attı.. “ama neye dikkat ettim uğur biliyormusun? sen fazla dikkatli değilsin..” sonra uğur “ne için bunu söylüyorsun?” sonra sencer “bu sobada ne yanıyor uğur? bir tahmin et bakalım.. ama cevap verme ben sana anlatayım, sonunda cevabı alırsın.. şimdi sen barış abinin yanından yaklaşık 10 dakka içinde geldin, bense sen gelmeden önce sobayı yakmamıştım değil mi? ama sen geldiğinde bu soba cayır cayır yanıyordu ve içerisi fazlasıyla sıcaktı, bu nasıl oldu 10 dakka içinde? yada şu şekilde de bakabilirsin olaya.. ben, eğer sen gelmeden önce sobaya kömür doldurmuş olsaydım, merdivenlerden aşağı inmiş olurdum değil mi? yani senin bulduğun o ayakkabının tekini ben bulmuş olurdum.. anladın mı? suratında farklı bir ifade oldu uğur, anlamaya başladın herhalde.. bütün anlaşmaları ve kasetleri yaktım, koliyi de.. bir tek ne kaldı biliyor musun?” dedi ve demin güneş gözlüğünü aldığı çekmeceden kayıt cihazını çıkarttı.. uğur’a gösterdikten sonra onu da sobaya attı.. o sırada sencer’in telefonu çalmaya başladı.. arayan sefa’ydı.. “uğur telefonu düşürsene, sakın açma..” uğur telefonu düşürdü ve koltuğa geri oturdu.. “uğur sen gittikten sonra barış abi beni aradı, bende senin evde o koliyi buldum, içindeki o anlaşmada benim adımın yazdığını görünce, bende ne oluyoruz dedim ve bütün gün oturdum anlaşmayı okudum.. sonra da kasetleri dinledim.. o zaman kamil hocayla konuştuğum bu blog sayfası olayı geldi.. benim bu blog sayfasında anlatmak istediğim tek bir hikaye vardı.. psm’nin hikayesi.. ama kafamı boşaltıyorum demiştim hocaya.. bir yandan da sefa abinin söyledikleri vardı aklımda, hani şu ertesi gün kalkınca hiç bir şeyi hatırlamama olayı.. her şeyi tekrarlattım.. koliyi evin ortasına koydum ve her gün içini inceledim, kasetleri dinledim.. ahmet’in yanına giderken kasetleri ve cihazı da aldım yanıma.. çünkü unutmamam gerekiyordu.. en son da bu kedi de gelince süper oldu.. ama bana sorarsan işin başlangıcı en süperiydi.. sen gittikten sonra okuduklarımı ve dinlediklerimi yazmam gerek dedim, bu şekilde unutmayabilirim ve bu şekilde kafamı boşaltabilirim.. bütün bu olayların başlangıcına döndüm ve yazmaya başladım.. hatırladığım her şeyi yazdım.. kasetlerde zaten elimdeydi, bu şekilde daha kolay olur dedim.. o kayıt cihazından, bilgisayara aktarma olayını yapabilecek bir kablo bulamayacağımdan, kendime kulaklıklı bir mikrofon aldım.. şimdi bilgisayara dokunursan eğer bilgisayarda disk birleştiricisinin değil de ses kaydının çalıştığını görürsün uğur, bütün her şeyi kayıt altına aldım..” uğur, leptopun mikrofon girişindeki kablonun, sehpanın altına uzandığını ve ucunda mikrofon olduğunu gördü.. daha sonra da kafasını tekrar sencer’e çevirdi.. “sen gittikten sonraki gün yazıyı yayınlayınca, sefa abi beni aramaya başladı, zaten anneme ulaştılarsa durumu artık öğrenmişlerdir.. ama yazıyı yazmadan önce aklımda daha saçma bir soru vardı, bir yandan da sefa abinin söyledikleri vardı tabi.. sefa abi sana şöyle söylemiş.. sencer yaptığı bir işi diğer insanlardan farklı yapmaya çalışır.. kesinlikle doğru.. o yüzden ad konusunda biraz sorun yaşadım.. ilk başta yeniden doğuş desem daha güzel olur diye düşündüm.. ama sefa abinin dediği doğruydu.. bu herkesin kullanabileceği bir kelimeydi, benim farklı bir şeyler bulmam lazımdı.. bitişi ve başlangıcı ifade eden bir şeyler.. o yüzden hikayeye şu adı verdim.. ayrılık.”

( hikaye bitti, şimdilik )

27 Şubat 2009 Cuma

Ayrılık-VIII

(bunu okumadan önce Ayrılık-I, II, III, IV, V, VI, VII’yi okuyun)

perşembe akşamına kadar uğur’un evinde kaldılar.. sonraki gün uğur kütahya’ya gidecekti, bavulunu toparladı ve son gece sencer’in evinde kaldılar.. cuma öğlene doğru kahvaltı yaparlarken uğur “sencer bulabildin mi abi şarj cihazını?” sonra sencer “yok abi bulamadım da gerek kalmadı artık, leptopun şarj cihazı bozulduktan sonra telefonlarla uğraşıyordum bir ara.. o zamanda benim iki telefonunda bataryalarının aynı olduğunun farkına vardım, şarj ederken değiştiriyorum da gene bulmam lazım cihazı..” o sırada uğur’a mesaj geldi.. sefa, uğur’u hastaneye çağırıyordu.. “mesaj kimden uğur?” sonra uğur “arkadaş ya, bir şey değil..” sonra sencer “peki uğur sen ne yapacaksın bugün? otobüsün saat kaçta?” sonra uğur “valla abi bir çarşıya ineceğim bileti almak için” sonra sencer “ben aldın diye hatırlıyorum bileti, almamış mıydın sen ya?” sonra uğur “ya abi ayırtalı çok oldu da, bugün 3’e kadar zamanım var bileti almak için, çok kasmadım o yüzden..” sonra sencer “iyi abi o zaman.. ne zaman döneceksin peki kütahya’dan?” sonra uğur “abi orası daha belli değil.. tabi şu anda kurban bayramı bitince geri dönerim diye düşünüyorum.. sen ne yapacaksın peki burada? kimse olmayacak denizli’de..” sonra sencer “ya lokal kongre zamanı ahmet’le konuştum, o burada olacakmış.. benim ev sahibi bir şişe viski vermişti ya, onu ahmet’e dedim, gelirim yanına beraber içeriz diye.. onun dışında başka bir planım yok şimdilik..” sonra uğur “iyi abi o zaman, ben kaçayım yavaştan..” sonra sencer “niye lan? daha erken.. saat daha 12 bile olmadı..” sonra uğur “abi ben gideyim bileti alayım erkenden, hani ayırttım ama gene bir sakatlık çıkmasın.. biliyorsun tatil zamanı bilet bulmak kolay olmuyor..” sonra sencer “iyi bakalım sen kaç, bende ikinci bir böcek temizliği yapayım.. dün akşam koltukların altına bakmadım, oralara bakmak lazım ama önce ne yapıyoruz?” sonra uğur “ne yapıyoruz?” sonra sencer “şarkımızı açıyoruz değil mi?” sonra uğur “abi yapma ya.. lütfen abi ya.. yeter abi kaç gündür bunu dinliyorsun artık ya..” sonra sencer “abi ben dinleyeyim de benim merak ettiğim sen giderken bavulunu falan almayacaksın değil mi? daha otobüse 5 saat var.. benim leptopun şarjı da sınırlı, biliyorsun cihaz bozuldu.. sen leptopla bavulunu bırak burada, bileti aldıktan sonra gelir alırsın tamam? yoksa ben şarkıyı dinleyemeyeceğim..” sonra uğur “ abi o kadar yolu bana tekrar yürüteceksin de tamam lan, tamam.. sen dinle şarkını, ben kaçıyorum..” sonra uğur evden çıktı.. hastaneye sefa’nın yanına gitti.. odaya girdi.. odada sefa’nın dışında muzaffer’de vardı.. kayıt cihazlarını başlattılar, sonra sefa “bugün 5 aralık 2008, kayıt başlangıç saati 11.51, kişilerse d-1, d-2 ve d-817” sonra muzaffer “evet uğur seni dinliyoruz..” sonra uğur “nerden başlayayım abi? isterseniz siz sorun ben ona göre cevap vereyim” sonra muzaffer “o zaman bize bu geçtiğimiz haftanın özetini yapar mısın? bu şekilde başlayalım..” sonra uğur “bu hafta beni en mutlu eden şey, sencer’in leptopunun şarj cihazının bozulması oldu.. çünkü sencer kendiyle yalnız kaldığı anlarda yada kendi başına bir şeylerle uğraştığında, farkına vardınız mı bilmiyorum ama içine kapanmaya başlıyor ve şarj cihazının bozulması benim için çok güzel oldu.. sencer’i daha güzel bir şekilde izleme şansım oldu desem daha doğru olur aslında.. kafama takılan bazı sorular vardı sencer’e sormak istediğim onları sordum..” sonra muzaffer “peki bize bu soruları ve aldığın cevapları söyleyebilir misin? tabi kaydettiysen kaseti bize vermende yeterli” sonra uğur “yok abi kaydetmedim, o kadar önemli şeyler yoktu konuştuklarımızdan da hepsi aklımda zaten.. sizin bana söylediğiniz ama benim aklıma takılan şeyleri sordum sencer’e.. daha doğrusu sordum değil de sencer’i denedim kelimesi daha doğru olur.. anne’sinin ve ayça’nın ölümlerini hatırlayıp hatırlamadığı üzerine bir deneme yaptım, hatırlamıyor.. tabi damdan düşer gibi ayça’yı hatılıyor musun yada ölümünü hatırlıyor musun demedim, bu konuda içiniz rahat olsun.. dini bazı konular üzerine sorular sordum ve sencer’in kendi inancını daha önceden bu kadar fazla sorguladığının farkına varmamıştım.. sizin bana anlattığınız birkaç şey vardı, sencer’de anlamadığımız noktalar diye, kedi ve çiçek üzerine bir şeyler söylemiştiniz.. bunlarla alakalı bir şeyler sormaya çalıştım ama düzgün cevaplar alamadım, özellikle de çiçek konusunda.. çünkü ne zaman çiçek üzerine bir şey söylüyor olsam, konunun açılmasıyla kapanması bir oluyor.. bu konuyu bir kere konuşabildik o da sencer konuyu açtığı için.. onun dışında sencer kendisini sosyal hayattan soyutluyor gibi geldi, yavaş yavaş yalnız kaldığını düşünüyor ama yalnızlığı tercih eden kendisi bunun farkında değil.. bunların dışında sencer’e bir kitap hediye ettim, bu kız olayından sonra kendisini toparlaması için.. kitabın adı da cehennemin dibine git..” sonra sefa “cehennemin dibine git ha? kitabın adı güzele benziyor, şu an için bence tam sencer’e göre..” bu lafın arkasından kısa süreliğine gülüştüler ve uğur konuşmasına devam etti “sencer, sencer, sencer.. sencer geri geldi.. yani bu haftanın özeti bu.. kendini toparladı yanlış kelime çünkü benim birinci sınıfın sonunda tanıdığım, kimseyi sallamayan, hiçbir şeyi umursamayan sencer geri döndü.. ama bir yandan bunun bu kadar hızlı olmuş olması beni korkutuyor.. çünkü hiçbir şey olmamış gibi davranıyor ve ben bu değişikliğin nasıl bu kadar hızlı olduğunu anlamıyorum..” sonra sefa “bu durum gayet normal uğur çünkü, sencer’in gerçekten bir sorunu kendine dert edip etmediğini yüzüne bakarak yada hareketlerine bakarak anlayamazsın, bunu kendi içinde yaşar ama bu şekilde bir gelişmeyi zaten bekliyorduk, kızla konuşmasını istememin sebebi buydu ve şimdi gayet güzel gidiyor.. peki bunların dışında başka bir şey var mı bu hafta ile ilgili?” sonra uğur “var abi var, olmaz mı? bütün hafta yabancı bir şarkı vardı onu dinledik ve ben artık kafayı yemek üzereyim.. evden çıkarken halen o şarkı çalıyordu..” sonra sefa “hangi şarkı uğur? sözlerini söyleyebilir misin bize?” sonra uğur “ya benim sadece nakarat kısmı aklımda orda da şey diyor.. but nobody knows..” sonra sefa uğur sözlerinin bitmesini beklemeden şarkının sözlerine devam etti “what’s gonna happen tomorrow.. bu sencer’in hayatının şarkısı uğur.. bu şarkıyı sencer’den daha önce duymuş olman gerekir, şarkının sözlerini her zaman kullanır, o meşhur sözler.. kimse bilmez yarın ne olacağını.. şarkının sözlerini facebook’ta görmüş olabilirsin.. sencer’in profilinde bu şarkının sözleri yazıyor.. bu konuya girmeden önce, yaptığın yorumlar için teşekkür ederim uğur, senden çok memnunuz ve bu şekilde de devam etmeni istiyoruz, bunu bilmeni isterim.. şarkı konusuna da gelince, bu şarkının sencer için çok farklı anlamları var.. sencer bu şarkıyı dinlediği zamanlarda yada şarkının sözlerini kullandığı zamanlarda, ya üzgündür yada bildiği bir konu üzerine ters bir durum yaşanmıştır.. üzgünken, yarının daha güzel olacağını düşünür yada daha iyi şeyler getireceğini, o zaman bu şarkı vardır.. bildiği bir konu, olay, kişi üzerine ters bir şey yaşarsa, yani beklenmedik bir durum olursa da bu şarkı vardır, ona hata yapabileceğini hatırlatır.. tabi bu şarkının da bizim için ayrı bir yanı var.. bizim normalde muzaffer’le yaptığımız yorumlar birbirine benzer ama burada büyük bir ayrıma düşüyoruz.. muzaffer istersen burayı sen açıkla..” sonra muzaffer “bana kalırsa bu şarkı sencer’e ölümlü olduğunu hatırlatıyor uğur, her an ölebileceğini hatırlatıyor..” sonra uğur “muzaffer abi kusura bakma ama sencer benim içinde yaşama sevincini en fazla gördüğüm insanlardan biridir, daha doğrusu bu hastalık olayını öğrenmeden önce öyleydi..” sonra muzaffer “bak uğur sana durumu şu şekilde açıklamaya çalışayım, sencer uzun vadeli sözler vermeyi sevmez çünkü bu sözleri yerine getirememekten korkar.. gün olurda bir aksilik çıkarsa diye ki burada benim sana söylediğim en büyük aksilik sencer’in ölmesi durumudur, bu yüzden söz vermektense bu sözleri söyler.. kimse bilmez yarın ne olacağını.. bu sözleri söyler ve söz vermez ama gene de elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışır.. umarım anlatabilmişimdir uğur ama surat ifaden biraz farklı bakıyor, şu anda kayıtta olan kaseti sana verince üstünden bir daha geç ve sencer’i izlemeye devam et o zaman bizi daha iyi anlayacağından eminim” sonra uğur “ya aslında anladım ama anlamadığım nokta siz bana bu güne kadar her şeyi takır takır anlattınız ama bu konuda ikinizden de ayrı ayrı yorumlar geldi, bunun sebebini anlamadım.. bu şarkıyla ilgili söylediğiniz yorumlardan hangisinin doğruluğu daha yüksek ihtimalli?” sonra sefa “uğur kardeşim, şimdi sen olayı farklı yorumluyorsunuz diye bakma sakın, öncelikle onu söylemek isterim, yorumların farklı olması bizi her zaman daha mutlu etmiştir, çünkü seninde bildiğin gibi sencer’le alakalı her ayrıntıyı izliyoruz ve yorumların farklı olması bizim olaya daha farklı gözlerle bakmamızı sağlıyor.. onun dışında şarkıyla alakalı söylediğimiz bütün yorumların ihtimalleri yüksek, çünkü sana daha önceden de dediğimiz gibi sencer’in 3 karakteri var ve bu söylediğimiz yorumlar bu karakterlerin bakış açılarına göre.. anladın mı?” sonra uğur “peki hangi yorum, hangi karaktere ait? üzgün olan izzet’in desek diğerleri biraz karışık gibi geldi bana..” sonra sefa “uğur bunu bu şekilde düşünme çünkü burada karakterleri birbirinden ayırt edemezsin, sana yapılan yorumların hepsinde bütün karakterler var..” sonra uğur “sefa abi biraz daha açabilirsen durumu..” sonra sefa “şimdi sencer’in hata mekanizması olarak adlandırdığı bir sistemi var.. senin başlangıçta söylediğin olay var ya, yalnız başına kaldığında kendi içine kapanıyor dedin.. bu gibi anlarda günün tekrarını yapmaya başlıyor, gün içinde yaşadığı anlar, tepki verdiği olaylar, söylediği sözler.. bunların hepsinin üzerinden bir kez daha geçerek hatalarını ayıklamaya çalışıyor.. gün içinde ayıklaması gereken hiçbir şey yoksa o zaman da geçmişine dalıyor, bütün hayatını irdelemeye başlıyor.. sencer’in bu hata mekanizması olarak adlandırdığı olaya başladığında hangi karakterde olduğunu bilmiyoruz yada üzerinden geçtiği olayda neye takıldığını ve o takıldığı olayın etkisiyle hangi karaktere geçiş yaptığını.. bu yüzden sencer’in karakterleri, hata mekanizmasını hatalı yapıyor..” sonra uğur “yani demek istediğiniz, hata yaptığını düşündüğü bir olay üzerinde kafa yorarken karakter sencer’deyse, daha sonradan izzet’e geçebiliyor ve olayları yanlış yorumlayabiliyor.. öyle mi?” sonra sefa “kesinlikle.. ama bu son söylediğine yanlış yorumlama demeyelim de, sencer’in hareket ve davranışlarını dengesizleştiriyor diyelim.. yani bir gün sorduğun bir soruya ak derken, diğer gün aynı soruya kara diyebiliyor..” sonra uğur “tamamdır, şimdi daha iyi anladım.. peki benim size önerim var, bu benim bu hafta aklıma geldi ama size danışmadan bir işe kalkışmak istemedim..” sonra sefa “evet uğur seni dinliyoruz..” sonra uğur “bana daha önceden benim sencer’e en yakın kişilerden birisi olduğumu ve benim birinci derecede olduğumu söylemiştiniz, bu birinci derece benim sencer’e yakınlığımın seviyesi değil mi?” sonra muzaffer “evet uğur, yakınlığının seviyesi..” sonra uğur “şu şekilde düşünün.. sencer’e daha önceden bu içinde olduğu durumu açıkladınız ama bunu söyleyen insanlar annesi, babası yada doktoruydu.. yani söylemek istediğim benim gibi birisi söylese, dışarıdan birisi olmaz mı? sizin de başınıza gelmiştir, arkadaşlarınızı bazen ebeveynlerinizden daha fazla dinlersiniz.. bu konuşmayı yapsam ne dersiniz? bunun bir etkisi olmaz mı? ki ben size göre birinci dereceden sencer’e yakınım, benden daha yakın birisini bulamazsınız herhalde değil mi?” sonra sefa yüzünde bir gülümsemeyle konuşmaya başladı “sen sencer’e en yakın kişi değilsin uğur..” sonra uğur “ama birinci seviye demiştiniz..” sonra sefa “sana daha açıklayıcı konuşmaya çalışayım.. öncelikle seninle yaptığımız anlaşma dahilinde bunu sencer’e söyleyemeyeceğini bilmen lazım uğur, bunu sana daha önceden söylemiştik, anlaşman seninde bildiğin gibi halen bizde, bugüne kadar seninle yapmış olduğumuz kayıtları ve bazı eski dosyaları sana vereceğiz o zaman üstünden bir daha geçersin, bu neyi yapıp neyi yapamayacağını sana daha iyi hatırlatır..” sonra uğur “yok abi hatırlıyorum, çoğu şeyi siz bana anlatırken şok olduğumdan dolayı hatırlıyorum, neredeyse hepsini ama ben sadece öneri de bulunmak istemiştim..” sonra sefa “öneride bulunmayı istemen gayet güzel uğur çünkü sencer’in birinci dereceden arkadaş çevresi, bizim için aynı zamanda birinci dereceden tehlike demektir, çünkü bunu bize bir önerim var diye gelmeden, direk sencer’e gidip olayları anlatabilirsin, bu şekilde bizim seni hapse tıktırmamızın yada seni mali yönden çökertmemizin, bizim için hiçbir anlamı yok çünkü asıl amaç bunları sencer’in duymaması, anladın mı? onun dışında bizim bugüne kadar konuştuğumuz insanların hepsi ikinci derece ve sonrasındaki seviyelerdi.. çünkü birinci seviyenin tehlikeli olmasının yanı sıra, bizi çok uğraştırırlar, sencer’e çok yakın olduklarından dolayı bizim anlattıklarımıza inanmak istemezler.. birinci derece ile ilgili bu söylediklerim bize adana’dan gelen rapordan.. biz senden önce, birinci derece birisiyle konuşmadık ama adana raporundaki her şeyi seninle teyit etmiş olduk ki bizim birinci seviyeden birisiyle konuşmamızın sebebi sadece durumun aciliyetinden kaynaklanıyor.. diğer yönden birinci derece olayında sen sencer’in en yakınındaki çevresi değilsin, birinci seviye sadece..” o sırada uğur’un telefonu çalmaya başladı ve uğur arayanı meşgule düşürdü.. “uğur telefonu açabilirsin, bizim için önemli değil..” sonra uğur “yok önemli değil, arayan annemdi.. buradan çıktıktan sonra ararım.. siz devam edin lütfen.. birici seviye sadece demiştiniz..” sonra sefa “evet, birinci seviye sadece..” telefon gene çalmaya başladı ve uğur gene meşgule düşürdü.. “uğur istersen telefonu aç belki acil bir durum vardır..” sonra uğur telefonu tamamen kapattı “yok abi acil bir durum olduğunu zannetmiyorum, acil bir durum falan olsaydı, arayan babam olurdu.. zaten telefonu kapattım bir daha arayamaz..” sonra sefa “peki ya diğer hattın?” sonra uğur “diğer hattımı ailem bilmiyor, zaten onunda şarjı bitmek üzere, birazdan kapanır.. hatta kapanmış bile, neyse.. en son, birinci derece sadece demiştiniz..” sonra sefa “birinci derece sadece sıfıra aday olanları gösterir..” sonra uğur “sıfıra aday olanları mı? sıfır ne ya? sıfır derecesi mi? kim bunlar peki ailesi mi? ve neden sıfır?” sonra sefa “sıfır derecesi sencer’in en yakın çevresi uğur, arkadaş çevresi.. ailesini bir sınıfa katmıyoruz, onlar direk ailesi olarak geçiyor..” sonra uğur “sıfırda kimler var peki?” sonra sefa “sencer’in adana’daki arkadaşları var.. her seferinde bizim çocuklar diye anlattığı arkadaşları.. bizim bu seviyeyi sıfır olarak adlandırmamızın sebebi bu çocukların sabit olmasından kaynaklanıyor.. bu çocuklarla beraber, işin başından beri çalışıyoruz..” sonra muzaffer “sefa başından beri çocuklar diyorsun fark ettin mi?” sonra sefa “sencer’le konuşa konuşa ağız alışkanlığı oldu artık.. bak uğur sıfır derecesini sana iki farklı durumla anlatayım, biri bizim şahit olduğumuz diğeriyse sencer’in söylemiş olduğu.. bu çocuklarla çalışmaya başlamamız seninkinden farklı değildi, aynı prosedür, sen ne yaşadıysan aynısı.. bizim çocuklara, başlangıçta vermiş olduğumuz parayı daha sonradan hepsi geri verdi, bunca zamandan beri bu çocuklarla çalışıyoruz ve tek kuruş bile almadılar.. bu bizim şahit olduğumuz noktaydı, sencer’se arkadaşlarını anlatırken bize şöyle demişti.. beni sırtımdan bıçaklasalar dahi, bunu büyük ihtimalle benim iyiliğim için yapmış olurlardı.. bu çok ağır bir laf uğur.. ve buram buram güven kokuyor.. şimdi anladın mı neden sıfır?” sonra uğur “anladım, dediğiniz gibi fazlasıyla güven dolu.. ve.. ve.. ben paranın bir bölümünü harcadım ama alın.. işte burada paradan arta kalan bölüm var..” sonra sefa “uğur bunu biz söyledik diye vermek zorunda değilsin.. seni zorda bırakmak istemeyiz..” sonra uğur “yok abi, aslına bakarsan bunu ilk başta yapmam gerekirdi ama kredi kartı borcu falan olunca bir anda kendimi kaybettim herhalde.. zaten diğer bölümünü de sencer’le harcadık.. neyse, dediğim gibi para sizde kalsın..” sonra sefa “peki uğur, sen bilirsin..” muzaffer oturduğu sandalyeden aşağı doğru eğilerek masanın üzerine bir koli koydu ve konuşmaya başladı.. “uğur burada seninle yapmış olduğumuz anlaşmalar ve kaydettiğimiz kasetler var.. demin söylediğimiz gibi fazladan koymuş olduğumuz ekstralarda var.. seninle yaptığımız kayıtları daha sonra dinleyerek senin göstermiş olduğun tepkileri yorumlamıştık, bunlarda kolinin içinde.. bunları kütahya’ya gittiğin zaman incele.. bu senin daha iyi yorum yapmanı ve daha az hata yapmana yardımcı olacak.. bu konuşma bittikten sonra şu anda kayıtta olan kasetlerden birini de içine koyacağız, tamam mı? bize istediğin zaman ulaşabileceğini biliyorsun, herhangi bir sorun olursa.. tamam? şu an için bize sormak istediğin herhangi bir şey var mı?” sonra uğur “yok abi, şu an için aklımda bir şey yok, ama olursa sizi ararım..” sonra sefa “peki uğur bugün ne yapacaksın?” sonra uğur “valla abi ilk önce bileti almaya gideceğim..” sonra sefa “bir dakka ya.. sen biletini almamış mıydın?” sonra uğur “bugün sencer’de aynı tepkiyi verdi.. ben önceden ayırtmıştım, bugüne kadar zamanı vardı o yüzden herkese aldım dedim, büyük ihtimalle sizde bu yüzden bu şekilde hatırlıyorsunuz..” sonra sefa “peki uğur bu şekilde gitmen zor olmayacak mı? elinde koliyle beraber..” sonra uğur “yok abi ilk önce eve gidip koliyi bırakırım, bileti aldıktan sonra sencer’in yanına geçeceğim, bavul ve leptop halen sencer’de..” sonra sefa “iyi o zaman sana kolay gelsin uğur.. kurban bayramını da iyi geçirmeye bak..” sonra kaydı kapattılar.. kayıt cihazlarındaki kasetlerden birini koliye koydular.. uğur koliyi bırakmaya evine gitti.. eve gittiğinde kapatmış olduğu telefonunu açtı ve annesini aradı.. babası rahatsızlanmış ve hastaneye kaldırılmıştı.. annesinin arka arkaya aramasının sebebi buydu.. eşyalarını sencer’de bırakacaktı, koliyi de kendi evinde.. evden hızlıca çıkarken, önce telefonlarını kontrol etti.. sonra cüzdanını.. sonra anahtarlarını.. hepsi üstündeydi.. koliyi özel bir yere saklamadı, çünkü evin anahtarı sadece kendisinde vardı.. üstündeki kayıt cihazını da koliye koydu, sefa’yla ilk tanıştıkları gün verdikleri kaseti de.. kapıyı kilitlerken, bir yandan da annesini arıyordu, anahtarları çekip cebine koydu ve elinde telefonla apartmandan çıkıp, hızlı adımlarla yürümeye başladı.. annesi telefonu açmıyordu.. bir anda telefon kapandı, şarjı bitmişti.. artık iki telefonu da kapalıydı.. yürümeye devam ederken, apartmanın önünden bağıran barış’ın sesini duydu.. uğur barış’ın dediklerini anlamıyordu ve arkasını dönüp “barış abi acelem var..” diye bağırdı, gelen dolmuşu durdurdu ve gitti..
( bu hikayenin devamı Ayrılık-IX )

3 Şubat 2009 Salı

Ayrılık-VII

(bunu okumadan önce Ayrılık-I, II, III, IV, V, VI’yı okuyun)

uğur, sabah erkenden evden çıktı.. sefa’nın yanına gidiyordu.. hastaneye giderken dün akşam kaydettiği kaseti dinledi.. hastane de sefa’nın yanına gitti.. kapıyı çaldıktan sonra içeri girdi.. “sefa abi günaydın” sonra sefa “oooooo, günaydın uğur, gel otur..” sonra uğur “abi ben uzun kalmayacağım, dün akşam yatarken kaydı başlat öyle yat demiştin ya, ben o kasetleri getirdim, buyur abi, kasetler burada..” sonra sefa “teşekkürler uğur da neden geleceğini haber vermedin? biliyorsun normalde buraya biz çağırmadan gelemezsin, anlaşmada bu var unuttun mu? ama tabi bu seferlik bir ayrıcalık yapabiliriz..” sonra uğur “abi gelirken yolda kaseti dinliyordum, onun dalgınlığına unuttum aramayı, sencer’in söylediklerine daldım gelirken..” sonra sefa “dinledin mi? güzel.. nedir peki yorumun?” sonra uğur “valla abi, sencer beni allak bullak etti de.. pardon abi bir şey sorucam, benimle konuşurken sürekli konuşmayı kayıt altına alıyordun, yani alıyordunuz.. bu sefer kayıt yapmayacak mısın?” sonra sefa “uğur geleceğini haber vermedin o yüzden bir hazırlık yapmadım, yanımda kayıt cihazı var kaset yok, kayıt cihazının içinde de kaset yok ama önemli değil.. benim ve muzafferin üstünde 24 saat kayıt yapan ufak cihazlar var.. bunlar seni 2 gün önce götürdüğümüz yerdeki makineye bağlı.. o yüzden konuşabilirsin, konuştukların gene kayıt altında..” sonra uğur “anlamadım abi şimdi, peki neden sizinle konuşmalarımızda her seferinde ayrı kayıt cihazları çıkartıyorsunuz üstünüzdekiler varken..” sonra sefa “o bizim prosedürlerimizden biri.. bu üstümüzdekileri ne olur ne olmaz diye taktık ve şu andaki durumda, o durumlardan biri.. ama anlat yorumunu duymak istiyorum..” sonra uğur “abi dün seninle konuştuktan sonra senin dediğin o kıskançlık olayına girdim.. cevap senin dediğin gibiydi ama şokta olduğum nokta eğer bu şekilde düşünüyorsan, onca zaman neden devam ettin sencer bu ilişkiye diye sormak istedim ama sormadım, sinirlendim bir an, oradan da olayı ben yatıyorum dedim direk çevirdim.. olay artık bence de senin dediğin gibi sadece ayça üzerine ama bir yandan da sencer’in onca zaman boyunca bana anlattığı şeyleri düşünüyorum, o yüzden olaya bir anlam veremiyorum.. “sonra sefa “bu şekilde düşünmen gayet normal..” sona uğur “biraz daha düşününce aklıma olay farklı bir şekilde düşüyor.. bir ilişki bittikten belirli bir süre sonra, duyduğun sevgi nefrete dönüşmeye başlar.. yani o günler üzerine bir ahh çekersin yada bunun gibi bir şey işte.. sencer’in durumu ona benziyor bence yada ben, dün akşam ben yattıktan sonra sencer’in konuştuklarını dinledim, ondan dolayı da bu şekilde etkilenmiş olabilirim..” sonra sefa “konuşmuş değil mi? aynı benim tahmin ettiğim gibi.. nasıl bir konuşmaydı peki? yani karşısında hayali bir kişi varmış gibi mi yoksa daha mı farklı?” sonra uğur “valla abi bilmiyorum ben anlayamadım orayı, sana kalmış onu anlamakta ben gidiyorum şimdi, sencer uyanmadan eve gideyim.. abi bir de kaydın başında bir sorun var haberin olsun, tamam?” sonra sefa “nasıl bir sorun? neyse uğur, dinlerken bakarım nasıl bir sorun olduğuna ama bunun dışında ayrıca bir sorunumuz daha var, bana gelişini haber vermediğinden dolayı bana verdiğin bu kasetlerin yerine yenisi veremeyeceğim bir ara yanıma uğraman lazım kaset için” sonra uğur “gerek yok abi yeni kasete, beni o makinenin olduğu yere götürdüğünüzde, fazladan bir kaset daha vermiştiniz bana, o duruyor halen evde..” sonra sefa “ha o zaman tamam, unutmuştum ben onu.. ekstrem bir durum olursa kaydedersin ama onun dışında beni arama, çok acil bir durum sezmezsen tamam mı? biraz kendi kendinize takılın.. zaten kütahya’ya gitmeden önce haberleşiriz tekrar..” sonra uğur “tamam abi haberleşiriz tekrar.. ha bu arada bir şey var.. bana sencer’de anlayamadığımız noktalar var demiştiniz, kedi ve çiçek üzerine bir şeyler anlatmıştın.. sencer kıza çiçek vermiyor demiştiniz ya.. çiçek göndermiş sencer kıza..” sonra sefa “ne zaman göndermiş?” sonra uğur “5.ay hediyesi olarak göndermiş, her ay için bir çiçek alıp kitabın içinde kurutmuş.. bu benim kaset kayıtlarında yok o yüzden söylemek istedim.. belki şimdi halen neden bu şekilde düşündüğümü anlamışsındır abi..” sonra sefa “uğur bunu söylediğin için çok teşekkür ederim ama bunu daha ayrıntılı bir şekilde sencer’den öğrenmem lazım, ama bu sıralar zamanı değil.. neyse uğur, tekrar teşekkürler..” sonra uğur odadan çıktı..

sonra sefa kasetleri dinlemeye başladı.. akşam yatarken taktığı kasette bir sorun vardı.. başlangıçta ses yoktu.. uzun bir süre ses yoktu.. bir yerden sonra ses boğuk geliyordu.. uğur herhalde kayıt cihazının üstüne yatmıştı.. kasetin sonlarına doğru ses düzeldi.. sencer fısıldayarak konuşuyordu ama fısıldarken bile sesindeki titreme belliydi.. “kolay olabileceğini zannediyorsan o zaman gerçekten beni tanımamışsın demektir.. yada sürekli benden farklı şeyler beklemişsin demektir.. geçenlerde çocuklar o şarabı getirmişler, içmedim.. içemedim.. sen gittiğinden beri evi temizlemekten sıkıldım, çünkü ne zaman yerde saç görsem seni hatırlıyorum ve lanet olsun her gün temizlememe rağmen o saçlar gene bir yerlerden tekrar çıkmayı başarıyor.. evde halen senin kokunu alabiliyorum, eve her türlü parfümü sıktım ama halen senin kokun geliyor.. bir ara kıyafetlerimden geldiğini zannediyordum bu kokunun.. temiz olanları bile yıkadım kokundan kurtulmak için ama o koku halen devam ediyor.. bana getirdiğin bütün eşyaları, hediyeleri.. bütün hepsini kaldırdım bir köşede duruyorlar.. benim göremeyeceğim bir yerde.. çünkü onları görmek bana seni hatırlatıyor ve her seferinde karşımda oluyorsun o anda.. gözlerimi kapatıyorum, duvara vurup canımı acıtmaya ve o hayalden kendimi almaya çalışıyorum.. başka bir yere kendimi odaklamaya çalışıyorum ama o sırada o koku tekrar geliyor.. işte o zaman çöküyorum yere, çünkü ne yaparsam yapayım seni çıkaramıyorum aklımdan.. çünkü o evin her yerinde sen varsın zaten.. anlıyor musun.. benim bu şekilde bu evde nasıl yaşadığımı biliyor musun..” bu sözlerden sonra uzun bir süre ses gelmedi makineden.. bir üfleme sesi vardı.. büyük ihtimalle sencer sigara içiyordu.. sonra tekrar konuşmaya başladı ama sesinde bir sinir, bir gerginlik vardı.. “geçenlerde bana telefonda konuşurken bana söylediğin o kelimeler aklıma geldi.. ne demiştin.. dur hatırlamaya çalışayım.. yanlış hatırlamıyorsam şöyle söylemiştin.. sencer bana ben senden ayrılmışım gibi davranma, biz ayrılık kararını seninle beraber aldık.. hadi yaaa?? git bak o zaman, senin yanından denizliye gelirken yazıp sana gönderdiğim o yazıda ne yazıyor.. orda senden ayrılmak istiyorum mu yazıyor.. git bak o sıçtığmının yazısına.. orda senin mutlu olmanı istiyorum yazıyor.. ama orda senden ayrılmak istiyorum yazmıyor.. orda ayrılık yazmıyor.. orda senin bir daha üzülmeni istemiyorum yazıyor.. ama orda senden ayrılmak istiyorum yazmıyor.. orda seni ne kadar çok sevdiğim yazıyor ama orda senden ayrılmak istiyorum yazmıyor.. orda üstüne basa basa bu bir ayrılık yazısı değil yazıyor.. orda senin özgür olmanı istiyorum yazıyor ama senden ayrılmak istiyorum yazmıyor.. orda ayrı..” sözcükler tamamlanmadan kaset bitiyor..

( bu hikayenin devamı Ayrılık-VIII )

1 Şubat 2009 Pazar

Ayrılık-VI

(bunu okumadan önce Ayrılık-I, II, III, IV, V’i okuyun)

sencer’le uğur pazar sabahı erkenden kalktı.. lokal kongre vardı.. kongre bittikten sonra eve gitmek için yola çıktılar.. “sencer bence bu tamamen kültür kaybıydı” sonra sencer “abi bence de kötüydü lokal kongre ama kapatalım istersen bu konuyu benim kafam yeterince dolu.. biliyorsun bugün büyük gün, kızı arayacağım, zaten kafamda milyon tane şey dönüyor, buna bide bu kongreyi eklemeyelim lütfen” sonra uğur “ne dönüyor abi kafanda, konuş benimle.. susarak nereye kadar gideceksin bu şekilde anlamıyorum” sonra sencer “haklısın uğur, haklısın da bilmiyorum.. bak ilk önce bir yere uğramamız lazım, oraya gidelim, oradan sonra da votka alıp eve geçeriz olur mu?” sonra uğur “olur, olur da sen benimle konuşacak mısın?” sonra sencer ”konuşalım da nerden başlayacağımı bilmiyorum.. biraz düşünmem lazım.. bakalım, bakalım, bakalım.. nerden başlayacağımı bilmiyorum uğur, istersen senin üzerinden gidelim.. senin hatun’a sen hiç çiçek aldın mı?” sonra uğur “ valla ben bir kere çiçek aldım.. bir daha da almadım.. şu ara tartıştık gene..” sonra sencer “o zaman bir soru daha.. neden çiçek almıştın?” sonra uğur “içimden gelmişti öylesine.. beyaz gülü çok sever.. gördüm o anda, almak istedim aldım.. ne oldu?” sonra sencer “peki sizin 1 sene falan oldu, neden bir daha çiçek alma gereği duymadın?” sonra uğur “hayırdı abi ne oldu? benimki şikayet mi etti beni sana?” sonra sencer “ya sen söyle, ben sana söylerim neden sorduğumu..” sonra uğur “abi valla benim çiçekler değilde, farklı sürprizler daha çok hoşuma gidiyor.. aklından geçen bir şeyi bir anda sürpriz yapmak daha mutlu ediyor.. mesela onun sevdiği bir araba var, maketini aldım, hiç beklemiyordu.. bir gün de bir saat beğendi dergiden, sayfayı yırtıp o saati buldum.. bir anda beklenmedik bir şey daha güzel bence, diğerleri bana çok klasik geliyor..” sonra sencer “sende benim gibisin ama ben biraz geç kaldım herhalde..” sonra uğur “sencerr? anlat hadi yaaa..” ben çiçekleri sevmem uğur ama kız arkadaşım çok severdi.. ilk ay yanıma geldiğinde benden çiçek bekliyordu.. dışarı çıkmıştım, geri eve gelirken bana güzel gelen bir çiçek bulamadım.. en sonunda yoldan ufak bir çiçek buldum onunla gittim..” sonra uğur “abi çok önemsizmiş gibi olmuş bu ya, yoldan geçerken rastgele bir çiçek yani..” sonra sencer “dedim ya uğur, ben çiçekleri sevmem.. ona çiçek vermek düşüncesi içimden bir şeyleri koparıyordu, içimde bir rahatsızlık yaratıyordu.. ama en sonunda ben sevmesem bile, o sevdiği için.. ona çiçek vermem gerektiği için farklı bir şeyler bulmaya çalıştım.. sonra aklıma o ilk verdiğim çiçek geldi, beraber olduğumuz her ay için başka bir çiçek buldum ve bunları bir kitabın arasında kurutmaya başladım, 6.ay dönümünde veririm diye hesaplamıştım.. tabi ilişki o kadar uzun sürmedi.. bir gün bu çiçek olayından dolayı gene kavga ediyorduk, neden bana hiç çiçek almadın falan.. artık dedim göndermenin zamanı geldi, o dediğim 6.ay hediyesini 5.ay hediyesi olarak yolladım, tabi ben böyle kargoyla göndermeyi hayal etmemiştim, benim aklımda daha farklı bir şeyler vardı.. en azından kendi ellerimle vermeyi hayal etmiştim..” sonra uğur “abi güzelmiş bence bu çiçekleri kurutmak falan, sevdim ben bu olayı..” sonra sencer “hikaye orda başlamıyor, asıl hikaye ben onun yanına gittikten sonra başlıyor.. ben yanına gittiğimde, beğenip beğenmediği sordum.. beğendiğini ama bu çiçek kurutma olayını araştırdığını ve bu çiçekleri, şimdi hatırlamıyorum da 2-3 demişti herhalde, 2-3 günde kurutabiliyormuşsun sencer dedi.. benimki sürekli dolaylı konuşurdu.. kızlar neden sürekli dolaylı bir şekilde konuşur bunu birisine sormam lazım, ben bunu anlayamıyorum.. ona her zaman bana olayları dolaylı bir şekilde değil de, düzgün bir şekilde kafandan ne geçiyorsa öyle söyle derdim.. burada da demek istediği şuydu.. sen bunu seninle kavga ettik diye yaptın ama bana şu kadar zamandan beri yapıyorum diye bana yalan söylüyorsun.. o anda sözünü bitirmesini bile beklemeden ilk defa dolaylı bir şekilde konuşmasına tepki verdim.. sen ne demek istiyorsun diye, neyse.. fazlasıyla üzücüydü..” sonra uğur “abi tamamda olayı anlatırken sanki yaşayarak anlatıyorsun sencer, suratın çöktü..” sonra sencer “fazlasıyla üzücü uğur, üzücü olan çiçekleri araştırması ve bana inanmaması değil.. o anda buna üzülmüştüm ama şu anda üzüldüğüm ilişkinin bitmek üzere olduğu ama benim bunu kabullenmek istemeyişim..” uğur sencer’in hareketlerine, sefa ve muzaffer’le hastalık üzerine konuştuklarından beri daha fazla dikkat ediyordu.. sencer’in ruh hali dikkat edince, fazlasıyla dengesizdi.. tepkileri de.. sefa’nın söylediklerini hatırlamaya çalışıyordu.. sencer’le alakalı bazı tezatlıklar var demişlerdi.. buradan soru sorabilirim diye düşündü.. sonra uğur “abi üzüntünü anlayabiliyorum ama bir şey soracağım.. hayatında hiç kimseye çiçek almadın mı.. öğretmenine, annene, babana..” sonra sencer “aldım, anneme aldım, o da 2 defa.. ama onları ben gidip kendi elimle vermedim, telefonla sipariş falan veriyorduk bitiyordu olay.. annemin yanındayken, ona da çiçek almazdım..” sonra uğur “abi tamam da..” sonra sencer lafa girdi “uğur bir dakka geldik abi yere, şuraya doğru yürü” sonra uğur “nereye gidiyoruz anlamadım ben?” sonra sencer “bir hediye vardı sipariş ettiğim onu getirmedilerse halen, iptal ettireceğim.. sen burada bekle ben konuşup geleyim hemen” sonra sencer içeri girdi.. uğur dışarıda bekledi.. sencer hediyeyi iptal ettirdi.. sonra dükkandan geri çıktı..

“tamamdır abi süpermarket bu tarafa düşüyor değil mi şimdi?” sonra uğur “evet abi buradan gideceğiz de sen hangi hediyeyi iptal ettirdin, kim için?” sonra sencer “kız arkadaşım içindi, yani eski kız arkadaşım.. almadım uğur, hediyeyi istanbul’dan getirtmeleri için para vermiştim, adamlar halen getirmemişler, hem hediyeyi iptal ettirdim hem de verdiğim parayı geri aldım.. sevgiler günü için bir şeyler ayarlamak istemiştim” sonra uğur “sevgililer günü mü? abi daha 2-3 ay var ne zaman sipariş verdin sen bunu?” sonra sencer “valla ben bunu yanlış hatırlamıyorsam beraberliğimizin 2. yada 3. ayında sipariş ettim de sorun adamlara sevgililer gününe kadar rahat olun dememden kaynaklanıyor, görmedin mi halen getirmemişler” sonra uğur “ne sipariş etmiştin sencer peki” sonra sencer “bu oscar ödülleri var ya amerika’da verilen.. şu altın renkli olanlar.. onlardan bir tane sipariş etmiştim ama gerek kalmadı artık” sonra uğur “ne yapacaktın abi peki onunla” sonra sencer “altına yazdırdığım yazısıyla beraber geliyordu.. dünyanın en iyi kız arkadaşına.. altında da adı yazacaktı..” sonra uğur şaşkınlık içinde “abi gerçekten güzelmiş ya.. hakkatten çok orijinal..” sonra sencer “güzelde ona vermedikten sonra bir anlamı yok” sonra markete girdiler.. istedikleri şeyleri aldılar.. votka da aldılar.. kasada hesabı öderken “uğur oğlum ne yapıyorsun sen ya, 2 gündür ne aldıysak sen verdin bütün hepsinin parasını.. zengin mi oldun? milli piyango mu çıktı da bana söylemiyorsun?” sonra uğur “abi kredi kartını kapattım da param var artık rahat ol sen..” sonra sencer uğur'dan fişi alıp, alışverişin ne kadar tuttuğuna baktı.. sonra dışarı çıktılar.. sencer kağıdı elinde buruşturup tam atacaktı ki aklına kız arkadaşının dedikleri geldi.. bir gün kız arkadaşıyla el ele yolda giderken, önlerinde bir anne ve çocuğu vardı, anne yere bir çöp atınca kız arkadaşı şöyle demişti.. işte bu anne babalar çocuk yetiştiriyor.. buruşturduğu kağıdı cebine koydu ve yürümeye devam ettiler.. sonra dolmuşa bindiler.. eve gittiler.. önce yemek yendi.. sonra votkalar içildi.. sencer kıza mesaj attı, müsait olunca araması için.. sonra sencer’in votkadan başı ağrıyınca, içerideki odadan ilaç almaya gitti.. uğur bu arada kayıt cihazını çalıştırdı.. sonra sencer içeri geldi ve uğur konuşmaya başladı “abi votkayla beraber kötü olmaz mı ağrı kesici?” sonra sencer “ben bunu daha önceden de yaşadım uğur rahat ol sen..” sonra uğur “peki abi sen bilirsin.. peki kız seni ne zaman arayacak? şu sıralar araması lazım, bu saati söyledi.. ama bir sorun var uğur, ben telefonun şarjını getirdim zannediyordum, geldiğimizden beri bakıyorum bulamadım şarj aletini.. umarım konuşurken telefonun şarjı bitmez.. zaten birazdan arar.. hatta bak arıyor.. uğur kıssana televizyonun sesini..” uğur televizyonun sesini kıstı ve sencer’in konuşmalarını dinlemeye başladı.. “alo.. napıyorsun?.. neden bu hattan aradın, bugün bedava günün mü? kapat o zaman ben seni diğer hattan arayayım..” sonra telefonu kapattı, diğer telefonu eline alıp “uğur ben mutfakta konuşuyorum abi bana şans dile..” sonra uğur “peki abi ne diyeceksin?” sonra sencer “valla bilmiyorum, doğaçlama gideceğim.. votka yardımcı olur diye düşünmüştüm ama başım ağrıyor ve bilincim fazlasıyla açık, hadi bakalım..” dedi ve kapıyı kapatıp mutfağa geçti.. uğur bekliyordu.. mutfakta konuşulanları anlamaya çalışıyordu ama sencer’in sesi uğultu gibi geliyordu.. sonra sencer uzun bir aradan sonra geldi.. suratı normalden daha da beyazdı.. direk sigarasını yaktı, sonra uğur “abi ne oldu?” ne dedin?” sonra sencer “fiyasko abi.. doğaçlama yanlış seçimdi..” sencer konuşmasına devam ederken sesinde bir titreme vardı “büyük ihtimalle yanlış anladı..” sonra uğur “neden abi, neden yanlış anladı?” sonra sencer “kimin eski sevgilisi hayatında bir kere olsun, ben bu ayrılığı kaldıramadım, seninle bir süre görüşmezsem daha iyi olacak diye laf söyler ki.. ben olsam direk barışmaya çalışıyor ama bir yol bulamamış, bu şekilde benimle konuşmaya çalışıyor falan derdim..” sonra uğur “yok abi ya kasma o kadar neden öyle düşünsün ki” sonra sencer ”bak uğur.. ben birisinden hoşlandığımda, geçip karşısında ilanı aşk edeceksem eğer klasik kelimeler kullanmam, doğaçlamaya başvururum.. eğer karşısına geçtiğimde içimden kelimeler kendiliğinden gelmiyorsa kalkar giderim, o anda konuşamıyorsam gerçekten sevmiyorum demektir.. o yüzden bu sefer doğaçlama yanlış seçimdi.. halen bağıra bağıra seni seviyorum demek isterken, seni bir daha görmek istemiyorum dedim, bu iki kelime birbirine çok ters.. ulan zaten sigara da bitti..” sonra uğur “tamam abi sakinleş, sakin ol, otur sen.. ben bakkala gidip alırım şimdi sigara.. varmı istediğin başka bir şey?” sonra sencer “abi kapanmıştır şimdi çıkma boşuna dışarı abi sen otur, boşver..” sonra uğur “abi sen geç otur şöyle bak, zaten başın da ağrıyor.. gidiyorum ben..” sonra sencer “tamam abi git sen, bende şarj aletini arayayım” sonra uğur dışarı çıktı.. arkasına dönüp etrafı kontrol etti.. telefondan sefa’yı aradı.. “alo.. sefa abi kafama bir şey takıldı dün konuştuklarımızla ilgili onu sormak istedim..” sonra sefa “söyle uğurcum, söyle.. ama ilk önce sencer kızla konuştu mu onu söyle, biz kontrol ettirelim telefon konuşmasını..” sonra uğur “evet abi konuştular, o yüzden aradım zaten bende seni ama kontrol ettirmek isterseniz siz bilirsiniz gene de, gerek yok bence kontrole, çünkü telefondan kızın sesi geliyordu, duydum ben onu..” sonra sefa “olsun uğur dikkat etmemiz lazım, bir kere hata yaptım ikincisinin de olmasını istemiyorum..” sonra uğur “ya abi ben sana kızı seviyor demiştim ama sen yok demiştin ya hani..” sonra sefa “uğur lütfen bana bu konuyu tekrar açma, sana söylediğimi yaptın mı?” sonra uğur “neyi abi, kıskançlık olayını mı diyorsun?” sonra sefa “evet, sor kızı kıskanıyor muymuş.. cevap verdiği zaman neden benim bu şekilde konuştuğumu anlayacaksın ama sana son bir açıklama daha yapayım uğur, bak şöyle hayal et.. yıllar boyunca kafandaki hayale aşık bir şekilde dolaşıyorsun, sonra bu hayal gerçek oluyor, şimdiyse onu tekrar kaybediyorsun.. anladın mı şimdi? sencer’in bundan farkı yok, ayrıca normal bir şekilde gözlemleyebileceğin bir ayrıntı daha söyleyeyim.. sencer’i hiç küçük çocuklara bakarken gördün mü bilmiyorum.. sencer küçük çocuklara bakarken, yüzünde sonsuz bir gülümseme olur, sanki o an hiç bitmeyecekmiş gibi.. bunu sencer’in çocuk sevgisine verebilirsin ama bana sorarsan böyle bir durumla alakası bile yok.. sencer, ayça’yı kaybettiğinde ufak yaşlardaydı ve o küçük çocuklara bakarken ayça’yı görüyor..” sonra uğur “peki abi senin dediğin gibi olsun..” sonra sefa “ha uğur bide bir şey soracağım, siz aynı odada mı yatıyorsunuz yoksa farklı odalarda mı?” sonra uğur “abi hava soğuk o yüzden oturma odasına çektim diğer yatağı orda yatıyoruz” sonra sefa “bugün sencer’i erken yatırmaya bak yada sen erkenden yat ve ses kayıt cihazını çalıştır tamam?” sonra uğur “abi makine yanımda zaten şimdi, bayağı zamandır açık, kayıt yapıyorum bir yandan da..” sonra sefa “yok uğur, yatmadan önce kaseti değiştir.. yeni, sıfır kaset tak makineye..” sonra uğur “neden abi anlamadım?” sonra sefa “sencer çok mutluyken, çok heyecanlıyken ve çok üzüntülüyken uyuyamaz.. bu akşamda onlardan biri, o yüzden makine açık kalsın..” sonra uğur “tamamdır abi ben giriyorum eve..” sonra sefa “tamamdır uğur, hadi bekliyorum seni.. unutma kıskançlık..” sonra uğur “tamam abi, görüşürüz..” sonra uğur eve girdi.. sencer halen şarj aletini arıyordu.. sigarayı sencer’e verdi ve konuşmaya başladı.. “sencer ben sana bir şey soracağım, alakasız bir soru olabilir ama sonunda istediğim cevabı alırsam ne demek istediğimi anlayabilirsin..” sonra sencer “anlamadım ne demek istemediğini abi de sen sor” sonra uğur “abi sen hatunu kıskanıyor musun? pardon, yani onunla beraberken kıskanıyor muydun..” sonra sencer “evet abi..” sonra uğur “peki sencer, kıskançlık kişilere göre farklıdır, senin için kıskançlık ne ifade ediyor?” sonra sencer “kıskançlık benim için ne.. güzel soru.. kıskançlık, onun başka birisini sevmesi yada başka birisiyle yatıp kalkması.. kıskanıyorsam da güvenmiyorum demektir.. güvenmiyorsam da sevmiyorum demektir..” sonra uğur sinirli ve şaşkın bir şekilde “abi sen ne dediğinin farkında mısın? kırdım kafayı burada ya.. daha demin sevmekten bahsediyorsun şimdi ne diyorsun..” sonra sencer “bilmiyorum abi bilmiyorum, ne demek istediğini anladım ama ne kendimden eminim ne de duygularımdan eminim..” sonra uğur “ya sencer sinir ettin beni yaaa.. abi gel sen yat o zaman yada ben yatayım, ben bugün kongrede yoruldum, sabahta erkenden kalktım zaten.. sen oturacaksan otur abi ama yoruldum bu ara ben seni dinlerken.. hadi iyi geceler..” sonra uğur tuvalete gitti.. kaydı durdurup, yeni kaset taktı.. makineyi tekrar cebine koydu.. sonra gidip yattı..

( bu hikayenin devamı Ayrılık-VII )