1 Mayıs 2009 Cuma

Kullanım Kılavuzu

Blog sayfasının sisteminin biraz karmaşık olduğunu kabul edersek eğer, bulmak isteyip de bulamadığınız yazılar için bana ulaşamadığınız zamanlarda da kolaylık olsun diye, bu kullanım kılavuzunu gerek gördüm. Umarım işinize yarar.

1) Blog sayfasının SIRALAMA SİSTEMİ tersten gidiyor, yani yazdığım hikayelerin son bölümleri her zaman en üstte oluyor, daha önceki bölümler için aşağıya inmeniz yada ETİKETLER’i kullanmanız gerekiyor.
2) Sayfanın sağ üst köşesinde ETİKETLER bölümü var, yazılan hikaye ve yazıların hepsi etiketlendirilmiştir, hepsini buradan bulabilirsiniz. Örneğin “Ayrılık” hikayesini okuyacaksanız eğer ETİKETLER’den Ayrılık yazan yere tıklatarak tüm seriyi görebilirsiniz.
3) Okumak istediğiniz hikayenin veya yazının adını biliyorsanız, sayfanın sol üst köşesindeki BLOG ARA bölümünü kullanabilirsiniz. Örneğin “Efsane” yada “Kurallar” yazdığınızda yazılar önünüze gelecektir, ancak içinde bu yazdığınız kelimenin içerdiği metinlerde gelebilir o yüzden çıkan sonuçlarda sayfanın sonuna kadar inmeniz gerekir.
4) Eğer yazıları beğeniyseniz sayfanın sağ tarafında İZLEYİCİLER bölümü bulunmaktadır. Buradaki İZLE butonundan mail adresinizle bu sayfaya kayıt olursanız yeni bir yazı yazıldığında size mail yoluyla haber verilecektir. Kayıt işlemini gerçekleştirmek yaklaşık 30sn sürüyor.
5) Sayfanın sağ tarafındaki BLOG ARŞİVİ yazıların tarihlerine göre sıralamasını göstermektedir, daha kolayınıza geliyorsa ETİKETLER bölümü yerine burayı da kullanabilirsiniz.
6) Hikayelerin altındaki YORUM yazan yerlere tıklatarak yazıyla alakalı yorumunuzu bırakabilirsiniz.
7) Bazen tek metinlik hikayeler yada bunun gibi yazıların hepsi sayfanın sağ üst köşesinde ETİKETLER bölümündeki SINIFSIZLAR etiketi altındadır.
8) Çoğu hikayenin başında, parantez içinde UYARILAR bulunmaktadır. Lütfen hikayeleri okumadan önce bu parantez içindeki yazılara dikkat ediniz, çünkü buralar devam hikayeleri için daha önceden okunması gereken yerleri göstermektedir, ayrıca ilerleyen zamanlardaki yazılarda hikayelerin içeriğinde sizin rahatsız olabileceğinizi düşündüğüm konularla ilgili uyarılarda bulunacaktır.

Umarım açıklayıcı olmuştur. Saygılar.

25 Mart 2009 Çarşamba

Kurallar

Kural 1: Kimseye yalan söyleme.

Kural 2: Özel hayatını kimseye anlatma.

Kural 3: Hikayeler, sadece hikayedir.

Genel Toplam: Yazılar hakkında "insanlar yarattıkları şeylerde kendi hayatlarından da bir şeyler katarlar" bakışıyla, şu gerçek mi bu gerçek mi diye sorduğunuz sorulara, sizin duymak istediğiniz cevapları vermekten artık yorulduğumu hissediyorum. Doğduğum günden bugüne, bu benim özel hayatım. Sizin sormuş olduğunuz sorularda, yukarıdaki kurallar birbirine girdiğinden dolayı size vermiş olduğum cevapların doğru olduğunu sanmayın ve lütfen tekrardan da sormayın.

Özür: Üslubun sertliğinden dolayı özür dilerim ama umarım özel hayat kavramının benim için ne anlama geldiğini anlatabilmişimdir. O yüzden bundan sonraki sorularınızın cevabı "bunlar sadece hikaye" olacaktır. Beni anlamış olduğunuzu ümit ediyorum ve tekrardan üslubumdan dolayı özür diliyorum. Saygılar.

19 Mart 2009 Perşembe

Ayrılık-IX

(bunu okumadan önce Ayrılık-I, II, III, IV, V, VI, VII, VIII’i okuyun)

uğur, 15 aralık 2008 pazartesi günü denizli’ye geri döndü.. oturduğu apartmana geldiğinde barış, apartmanın girişinde bahçeyle uğraşıyordu.. uğur’u görünce konuşmaya başladı.. “ooooo, adamım nasılsın?” sonra uğur “iyiyim barış abi, sen nasılsın?” sonra barış “bende iyiyim kardeşim de sen çok ayıp ettin bize ya..” sonra uğur “ne oldu abi?” sonra barış “ya insan bir aramaz mı bayram da, abi kurban bayramın kutlu olsun diye.. ev sahibiyiz diye bu kadar da yapılmaz ama ya.. sonradan hadi dedim.. uğur öğrenci adamdır.. belki kontörü yoktur, ben arayayım.. bütün bayram aradım telefon kapalı sürekli..” sonra uğur “ya abi hiç sorma ya o durumları, halen ölü gibiyim.. deli bir yorgunluk var üzerim de..” sonra barış “ne oldu kardeşim anlat..” sonra uğur “baba rahatsızlandı bayramdan önce.. hastaneye kaldırdılar.. bende gittiğimden beri ordayım daha yeni geldim.. kütahya’da eve bile uğramadım da abi, kusura bakmazsan bu olayı biz daha sonra konuşsak, cidden çok uykum var..” sonra barış “tabi adamım tabi, yorgun görünüyorsun gerçekten.. deminden beri söyleyeceğim de söyleyemedim.. herhangi bir şeye ihtiyacın olursa biliyorsun, ben üst kattayım..” sonra uğur “valla abi yardıma ihtiyacım var aslında.. bu hastanedeyken babamın refakatçisi bendim, orda yatıp kalkıyordum sürekli ve herhalde hastanedeyken anahtarları kaybettim.. sende anahtarın yedeği varsa alabilir miyim abi? yoksa bir çilingirci çağırabilir misin? benim telefonların şarjı yok halen kapalı..” sonra barış “yok adamım bende yedek anahtar da, çilingirciye de gerek yok zaten..” sonra uğur “sen açabiliyor musun abi kapıyı yoksa..” sonra barış “bak dinle şimdi, sen kütahya’ya giderken ben senin arkandan sesleniyordum ya.. sen acelem var diyip bağırdın sonra atladın gittin.. ben sana, anahtarı düşürdün uğur diye sesleniyordum.. bende aldım anahtarları sonra..” sonra uğur “abi vallaha mı.. süper oldu bak bu, bide kapı açtırmak için para verecektik..” sonra barış “adamım illa para vermek istiyorsan ben buldum anahtarları diye.. ben seve seve kabul ederim parayı yani..” sona uğur “valla barış abi o kadar yorgunum ki gülecek halim bile yok.. abi anahtarları ver de ben hemen gidip yatayım, biraz kestirip hemen arkasına okula gitmem lazım..” sonra barış “adamım eğer anahtarları istiyorsan biraz daha yorulman gerekecek.. biraz daha yürüteceğim seni..” sonra uğur “niye abi? ne oldu?” sonra barış “anahtarlar sencer ‘de..” sonra uğur “nasıl yani?” sonra barış “sencer’e verdim anahtarları.. dur bekle telefonla arayayım, evde değilse bizim evde kestirirsin okula gitmeden önce..” sonra uğur “abi bir dakka dur.. dur dur, arama..” sonra barış “ne oldu kardeşim?” sonra uğur “abi gerçekten verdin mi sen anahtarları sencer’e? şaka yapmıyorsun değil mi? şaka de.. lütfen bana bunun bir şaka olduğunu söyle..” sonra barış “ne oldu uğur ya? niye böyle dediğini anlamadım şimdi.. iyi misin sen? rengin değişmeye başladı..” sonra uğur “hayır hayır hayır hayır hayır.. bu olmaz ya, bu gerçekten olmaz ya..” sonra barış “adamım, bir konuş allah aşkına ya.. neden böyle diyorsun.. kavga mı ettiniz sencer’le? konuşmuyor musunuz artık.. ne oldu?” sonra uğur “anlatamam abi anlatamam.. bu konu üzerine hiç bir şey anlatamam da, sen ne zaman verdin anahtarı sencer’e..” sonra barış “valla adamım, sen o gün dolmuşa bindikten sonra ben seni aradım telefonla, anahtarın bende demek için.. telefonun kapalıydı.. bende sonra sencer’i aradım.. dedim uğur koştura koştura gitti, acil bir şey mi var.. o da yok abi geri gelecek leptop bende dedi.. bende anahtarı sencer’e verdim..” sonra uğur “abi tamam da neden sencer’e verdin ya?” sonra barış “valla uğur, ben bu eve sencer’den daha fazla gelen birisini görmedim.. ben sizin aranız iyi diye biliyorum.. bundan verdim sencer’e anahtarı.. başka birisi olsa vermezdim.. zaten senin çevrenden bir sencer’in numarası var bende.. bide sencer bayramdan önce bir hafta sende kaldı ya, hani o sizi yemeğe davet ettiğim hafta.. o zaman bana ben bayramda buradayım, bir yere gitmiyorum demişti hatırlamıyor musun?.. bizde hanımla beraber köye gidecektik, sana ulaşamayınca ne zaman geleceğini de bilemedim.. sen gittikten sonra verdim sencer’e anahtarı.. o değil de adamım bana durumu anlatır mısın biraz, anlayamadım neden böyle tepki verdiğini?” sonra uğur “abi gerçekten kusura bakma ama gerçekten sana bunun üzerine hiçbir şey anlatamam.. peki sencer girdi mi abi eve?” sonra barış “iyi bakalım, anlatamıyorsan bir şey vardır.. evet, sencer eve girdi..” sonra uğur “abi anahtarı verdin de neden eve girmesine de izin verdin?” sonra barış “uğur.. arkadaşın diye bir şey demedim canım kardeşim.. dinliyor musun beni? şarj aletini kaybetmiş, kendi evinde bulamamış, sencer’de bir hafta burada kaldı ya.. belki buradadır diye girdi eve..” sonra uğur “peki peki peki.. evden çıkarken elinde bir şey var mıydı..” sonra barış “valla kardeşim ona hiçbir şey diyemeyeceğim çünkü ben anahtarı verdim sencer’e, sonra atladık arabaya, köye gittik.. evden çıkışını hiç görmedim..” sonra uğur “kafayı kırıcam ya.. kafayı kırıcam ya.. kırıcam kafayı ya.. neyse.. peki abi, sencer’i arayabilir misin şimdi ve lütfen bu demin gösterdiğim tepkileri yok say, ters bir durum yokmuş gibi davran.. sencer, senin sesinin tonunda farklı bir şeyler yakalamasın tamam? rica ediyorum..” sonra barış “hadi bakalım.. sencer, sencer, sencer.. hah çalıyor.. adamım nasılsın?.. eyvallah kardeşim bende iyiyim.. bizim bu kiracı geldi de şarjı yokmuş, ben arayıp bir sorayım dedim evde misin diye.. tamam o zaman ben gönderiyorum uğur’u yanına.. yok adamım ya ne gerek var bu havada sobaya.. senin ev soğuk mu? tabi sende haklısın, senin ev bulutların üstünde.. yok adamım yok takılıyorum sadece.. tamamdır uğur geliyor şimdi.. 10-15 dakkaya yanında olur.. hadi kardeşim allah’a emanet ol..” sonra uğur “abi varmı bir terslik? yani, ses tonunda..” sonra barış “valla adamım neden böyle yaptığını anlamadım senin de, ses tonunda bir farklılık yoktu.. sesi gayet şen şakrak geliyordu, bulutların üstünde oturuyorsun diyince, ayrı bir güldü..” sonra uğur “tamamdır abi, çok sağol.. birde demin konuştuklarımızın hepsini unut tamam? hadi ben gidiyorum..” sonra eve doğru yürümeye başladı..

uğur eve doğru yürürken, kafasında nasıl bir yol izleyeceğini oluşturmaya çalışıyordu.. sencer, eğer evdeki koliyi görmediyse yada dikkat edip içine bakmadıysa, halen şansı vardı.. sencer’le bu şekilde konuşması lazımdı, sanki o koli hiç yokmuş gibi.. sanki olaydan haberi yokmuş gibi.. uğur eve gelince zili çaldı.. apartmanın kapısı açıldı ve içeri girdi, merdivenlerde sencer’in ayakkabılarından birinin teki duruyordu, uğur o teki aldı ve kapının girişine koyarken kapı açıldı.. “nerdesin oğlum sen? aaaa, o ayakkabıyı nerden buldun ya? deminden beri bunu arıyorum bende..” sonra uğur “valla abi merdivenin basamağındaydı..” sonra sencer “tamam tamam geç sen içeri, ver o ayakkabıyı da..” ayakkabıyı içeri aldı ve kapının yanına koydu.. “sencer.. içerisi çok sıcak değil mi abi? sobayı yakmana ne gerek vardı..” sonra sencer “sen yokuşu çıktın diye böyle sıcakladın bence.. otur 2 dakka şuraya, bir soluklan.. kahve ister misin?” sonra uğur üstünü çıkartırken “iyi olur abi valla..” sonra sencer “bence de iyi olur.. yorgun görünüyorsun sen, ne oğlum oldu sana? neyse dur, şu kahveyi yapayım, içerken konuşuruz..” sonra sencer mutfağa geçti.. uğur da koltuğa oturdu.. bir yandan da etrafa bakıyordu.. oturma odasında koli yoktu.. sencer’in davranışlarında bir terslikte yoktu.. sesi gayet normaldi, o sırada sencer mutfaktan seslendi.. “uğur kahveye süt ister misin yoksa sade mi olsun?” sonra uğur “sade olsun abi, sert olsun kahve..” sonra sencer “tamam o zaman, ha uğur bide benim leptopa dokunma, disk birleştiricisi çalışıyor şimdi..” sonra uğur “tamam” dedi ve leptopun ekranına baktı, ekran karanlıktı ama leptop çalışıyordu.. sonra gözü uzatma kablosuna takıldı, sencer’in 2 telefonu da şarjdaydı.. sencer telefonun şarj aletini bulmuştu.. o sırada sencer elinde kahvelerle mutfaktan çıktı.. “sencer bulmuşsun abi şarj aletini..” sonra sencer “buldum ya.. senin evde koltuğun arasına girmiş, ordan çıktı” sencer kahveyi verdikten sonra uğur’un karşısındaki koltuğa oturdu ve “eee, uğur anlat bakalım.. neden kayboldun ortadan? ne oldu? niye geri gelmedin o gün?” sonra uğur “abi babam rahatsızlanmış..” sonra sencer “nasıl ya, ne zaman rahatsızlanmış? sen şunu adım adım anlatsana bana.. evden çıktıktan sonra falan?” sonra uğur “abi evden çıktıktan sonra yurdun oraya gittim bileti almak için.. geri dönerken eve uğrayayım dedim, şofbenin tüpünü açık mı bıraktım kapalı mı bıraktım hatırlamıyorum çünkü.. kontrol etmek için eve girdim o sırada annem aradı, baban rahatsızlandı gel çabuk diye.. tamam geliyorum dedim kapattım telefonu.. eşyaları sende bırakırım diye düşündüm zaman kaybetmemek için.. evden çıkarken de teker teker kontrol ettim abi bak.. telefonu, cüzdanı ve anahtarları.. baktım hepsine tamam, sonra kapıyı kilitledim çıktım dışarı.. bir yandan koşuyorum bir yandan da annemi arıyorum hastanenin adını öğrenmek için, baban rahatsızlandı diyince elim ayağım titredi bir an, unuttum hangi hastane diye sormayı.. o sırada telefon kapandı, diğerinin şarjı da bayağı bir önceden bitmişti zaten de neyse.. dolmuşu durdurmadan önce arkamdan barış abi sesleniyordu bana ama dediklerini anlayamıyordum, bağırdım abi acelem var diye, atladım dolmuşa gittim ondan sonra.. sonra bir kütahya’da hastane faslımız var.. gittiğimden beri hastanedeyim ve eve bile uğramadan geri geldim denizliye.. işte gelince de barış abiyi gördüm, sencer’e verdim anahtarları dedi.. sonrasında da buradayım..” sonra sencer “geçmiş olsun uğur, iyileşti mi baban şimdi?” sonra uğur “iyileşti abi, doktor turp gibi artık yatmasına gerek yok dedi, eve gönderdi..” sonra sencer “kaç gün yattı peki hastanede?” sonra uğur “abi tam 10 gün yattı hastanede..” sencer sorularına devam etti, sesi her zamanki gibi sakindi ama giderek soruları daha gergin bir şekilde soruyordu, uğur da sencer’in sesindeki farklılığı anlamıştı.. “buraya gelmeden önce mi saydın uğur kaç gün olduğunu da tak diye cevap veriyorsun..” sonra uğur “hastane ben bekliyordum abi, tek başına olunca zaman geçirebilmek için her türlü şeyi yapıyorsun, bu da onlardan biri..” sonra sencer “neymiş peki babanın hastalığı?” sonra uğur “onu söylemediler abi..” sonra sencer “nasıl söylemediler? sen 10 gün boyunca hastanede kaldın ve hastalığın ne olduğunu bilmiyorum mu diyorsun?” sonra uğur “ya abi, annem benim babam konusunda pimpirikli olduğumu biliyor, o yüzden ben hastaneye gelmeden önce babamla ilgilenen doktor ve hemşirelere, hastalığın ne olduğunu söylemeyin diye rica etmiş, kimseden öğrenemedim ne olduğunu..” sonra sencer “peki ya hastanenin adı? bilmiyordun hastaneyi de nasıl ulaştın annenlere? telefonunda kapalıydı..” sonra uğur “kütahya’da direk eve gittim, evde kimse yoktu.. karşı komşu söyledi hangi hastane olduğunu..” sonra sencer “peki ya neden eve uğramadan geldin?” sonra uğur “hastanedeyken geceleri bazen uyuyamıyordum, hastane personeliyle muhabbet ediyordum sürekli.. danışmadaki abiyle muhabbet ettim en fazla da.. onun da bilgisayarı vardı, bizim hocalardan bazıları notları internetten açıklar, ordan kontrol ediyordum sürekli, bu geçtiğimiz cuma gene baktım internetten, hoca beni sınava girmedi olarak yazmış.. annemlere söyledim bunu, annemde doktorla konuşmuş babam için.. pazar günü gidebilirsiniz diyince, annemde bana pazar gününe bilet ayarlamış, hemen geleyim de hocayla konuşayım diye.. bende buradayım işte..” sonra sencer ayağa kalktı, paketten bir sigara aldı, sigarasını yaktı ve “yalan mı söylüyorsun uğur?” uğur bir an ne diyeceğini bilemedi, sencer koli bulmuş olmalıydı ki bu şekilde konuşuyordu.. yada telefonu kapalı olduğundan kendisine ulaşamamıştı ve bu yüzden böyle söylüyordu.. konuşmaya devam etmek için bir şeyler söylemeliydi.. sesini yükseltti ve saldırgan bir şekilde konuşmaya başladı.. “abi ne yalanı ya.. sana neden yalan söyleyeyim ki? vallahi hastanedeydim ya, o günden beri telefon kapalı, kimseye ulaşamadım kusura bakma ama, o anda emin ol kimseye ulaşmak aklıma bile gelmedi, babam orda yatıyorken.. sürekli babam vardı aklımda, annemde benimle beraber kalıyor zaten hastanede.. babamla yatıyorduk, babamla kalkıyorduk.. kurt gibi uyuyordum odada, yarı uyanık.. ha bir şey oldu mu? ha bir şey olacak mı? affedersin ama, telefon sikimde bile değildi..” sencer uğur’un söylediklerini toparlamaya çalışıyordu, o şekilde bakıyordu.. sencer uğur’un yanına geldi ve uğur’u kokladı.. sonra hızlıca evin kapısını açtı ve dışarı baktı, yavaşça kapıyı kapatırken sakin bir şekilde “yalan mı söylüyorsun dediğim için kusura bakma uğur, yalan söylemiyorsun.. ayakkabın ve üzerindeki kıyafetin, buradan giderkenkilerle aynı.. ve üzerinde ağır bir koku var, o da büyük ihtimalle 10 günlük sürenin kokusu..” o anda uğur mutluydu, sencer kendisine ulaşamadığı için, yalan mı söylüyorsun diye çıkışmıştı, aksi takdir de özür dilemezdi ve istediği konuya gelirdi.. uğur’un bunlar kafasından geçerken bir ses durdu.. bir tıkırtı.. sencer o sırada kahvesini içiyordu.. “sencer bu ses ne?” sonra sencer “hangi ses?” sonra uğur “bak abi dinle, bu ses.. bu tıkırtı..” o sırada oturma odasının kapısından, kafasını içeri uzattı, tıkırtı sesinin sahibi.. ufak, yavru bir kediydi.. sonra sencer “haaa, sen kediyi diyorsun..” dedi ve sigarasını söndürdü.. sonra uğur yüzünde büyük bir gülümsemeyle ayağa kalktı ve kediyi eline aldı.. kedi turuncu ve beyaz renklerindeydi, sırtı turuncu ve alt tarafıysa beyazdı.. fazla ufaktı ve daha doğru düzgün miyavlayamıyordu.. uğur kediyi yanına aldı ve kediyi severek demin oturduğu koltuğa geri döndü.. kediyi kucağına koyup, mıncıklamaya başladı.. “ne tatlı pisisin sen, ne kadar şirin bir pisisin sen? sencer ne isim koydun abi buna?” sonra sencer “valla ben bunu getirdiğim günden beri kedi diyorum abi, bir isim koymadım yani.. varsa senin aklında bir şey onu söyle..” sonra uğur kediye bakarak “ne isim koysak ki şimdi? ne olsun oğlumun adı ha? ne olsun oğluşumun adı?” sonra sencer gülerek “uğur o dişi..” sonra uğur “tamam abi olabilir, ben kontrol etmedim.. ne olsun kızımın adı ha? pisi olsun mu?” kedi pisi diyince miyavladı.. “sencer bak sevdi bunu.. adı pisi olsun mu?” kedi pisi denince bir daha miyavladı.. “olsun uğur, olsun.. seni mi kırıcam..” uğur pisiyi severken fazla mutluydu, yorgunluğu gitmiş gibiydi.. sencer’in hastalıktan uzaklaştığını, artık iyileştiğini düşünüyordu.. sefa’nın, anlayamadığımız noktalar diye anlattığı kedi olayını da yıkmıştı artık.. ama gene de sormak istedi.. “sencer.. abi sen sevmezdin kedileri.. ne oldu?” sonra sencer “hiçbir zaman kedileri seviyorum demedim uğur ben.. dedim mi? bence demedim.. ve şu anda da demiyorum.. bu kedi sadece bana yardım ediyor..” sonra uğur “sevmiyorsan neden aldın abi kediyi?” sencer sakin sesiyle cevap verdi “bak sana şöyle anlatmaya çalışayım.. eskiden hayvanları severdim, daha doğrusu kedileri severdim.. taa ki kuzenlerin kedisi benim gözümü tırmalayana kadar.. doktor şanslısın sencer demişti, 2 milimle göz bebeğini kaçırmış, sadece damar çatlaması var.. ondan sonra gözlük kullanmaya başladım.. ondan sonra kedileri sevmemeye başladım.. ama hayvan sevgisi iyidir, çocuk yaşta yaşanan bu olay, çocuğun hayvan sevgisini azaltır mı? bence hayır.. o zamanlar bu şekilde bakıyordum olaya, daha sonraları fikrim değişmeye başladı.. hayvan besleyen insanları incelemeye başladım.. evinde kedi köpek besleyenleri.. en sonunda şu genellemeye vardım.. evinde bu kedi köpekleri besleyen insanlar, sevgiye muhtaç olanlar.. ama herkes sevgiye muhtaç değil midir zaten? bence evet, muhtaçtır.. ama bunlardaki durum biraz daha farklıydı.. sevgilerini insanlara verdiklerinde, istedikleri karşılıkları alamamış insanlardı bunlar.. ama bu hayvanlarda öyle değil.. mamasını verirsin, tuvaletini temizlersin, bu kadar.. sana son derece sadıktırlar.. senin yanına gelir ve sevilme ihtiyaçlarını karşılarlar, sense seni sevdiği için senin yanına geldiğini zannedersin.. sevgini ona verirsin, sevgini ona verdiğin için korkmazsın, beni terk etmez dersin.. mamasını vermeye devam ettiğin ve tuvaletini temizlemeye devam ettiğin sürece seni bırakmaz, burası doğru.. bu şekilde senin yalnızlığı alır, bu hayvanları besleyenler yalnızlıktan korkanlardır yada yalnız olanlar.. şimdiyse hiç düşünmediğim bir anda kedi bana yardım ediyor..” bu şekilde diyince uğur sencer’in kediyi neden aldığını anladı, sefa’yla yaptıkları konuşmadaki yalnızlıktı sencer’in sorunu.. sonra uğur “abi neden öyle diyorsun ya? sen yalnız değilsin.. senin annen var.. bir ailen var.. niye öyle düşünüyorsun? arkadaşların var.. buradaki arkadaşların, adana’daki arkadaşların.. ben varım..” sonra sencer “bilemiyorum uğur ya.. gerçekten bilmiyorum.. kafamda milyon tane soru dönüyor her gün.. çoğunu cevaplayabiliyorum ama cevaplayamadıklarım da var.. sen söyle uğur.. sence ben iyi birisi miyim?” sonra uğur “evet abi, niye şüphe ediyorsun ki bundan?” sonra sencer “hayır uğur, demek istediğimi anlamadın.. sana soruyu farklı bir şekilde söyleyeyim istersen..” dedi ve durdu, boğazını temizledikten sonra sencer’in sesi farklıydı “uğur, sencer’i arkadaşın olarak sever misin?” uğur’un suratındaki şaşkınlık fazlaydı çünkü sefa’nın uğur’a sorduğu bir soruyu söylemişti sencer ve ses tonuda sefa’nın ki gibi çıkıyordu, onun sesini taklit ederek söylemişti.. sencer koliyi bulmuştu.. ama uğur bozuntuya vermek istemedi.. “ne demek istiyorsun abi anlamadım ben seni?” sonra sencer sakin ve kalın bir ses tonuyla devam etti “bal gibi anladın ne demek istediğimi, suratındaki ifadeyi görsen belki ne demek istediğimi daha iyi anlarsın haa uğur?” sencer biraz bekledi, uğur’dan cevap gelmeyince devam etti.. “konuşmayacaksın yani..” sonra uğur duraksayarak “yok abi, ben bir şey bilmiyorum.. yok yani.. yorum yok..” sonra sencer bir sigara daha yaktı ve konuşmasına devam etti “bu şekilde tepki vermeni anlıyorum uğur, anlaşmayı okudum ve şartları gerçekten çok ağır.. ama şunu bilmeni isterim.. bu koliyi bulduğum da beni en çok mutlu eden neydi biliyor musun? hayatım boyunca insanların bana yardım ettiklerini gördüm, bu güzel bir şeydi.. şimdiyse bana yardım edenlerin birkaç kişi değil de bir ordu olduğunu görüyorum.. bu gerçekten sevindirici..” dedikten sonra uğur’a baktı, uğur sessiz ve şaşkın bir şekilde sencer’e bakıyordu.. kedi halen kucağındaydı.. “sen sessiz bir şekilde dur, sadece beni dinle tamam? bana daha önceden demiştin ya, sencer suratına bakınca bir şeyler düşündüğünü görebiliyorum ama ne düşünüyorsun bilmiyorum, sesli bir şekilde düşünsene.. değil mi? böyle demiştin.. sesli düşüneyim ve söylediğim şeylerin üstünden bir daha geçeyim.. belki o zaman beni daha iyi anlarsın..” sencer eline bir kalem aldı ve kağıda bir şeyler karaladı.. sonra kağıdı yırtıp uğur’un yanına geldi.. kağıdı kapalı bir şekilde uğur’un dizinin üstüne koydu..” bu kağıda bakma uğur.. sana bir soru soracağım ve bunun cevabını vermeden o kağıda bakma.. bu sorduğum soru kolinin içindeki bilgilerle alakalı değil o yüzden cevap verebilirsin, ondan da korkma.. odada kaç kişiyiz?” sonra uğur “abi niye böyle bi..” sencer uğur’un kafını keserek “uğur bana sadece sorduğum sorunun cevabını ver, beni oyalama.. odada kaç kişiyiz? kediyi saymayacaksın..” sonra uğur “2 kişiyiz abi..” sonra sencer sigaradan derin bir nefes çekti.. “bak, bak kağıda.. kağıtta ben kaç yazmışım..” uğur kağıdı çevirdi.. kağıtta 4 yazıyordu.. “gördün mü uğur? odadaki 3. kişi kız arkadaşım, yani eski kız arkadaşım, 4. kişinin kim olduğunu söylemek istediğimi de zannetmiyorum.. kurban bayramının ilk günü ahmet’in yanındaydım biliyorsun, şu viski faslını gerçekleştiriyorduk, sonra ahmet’e bir telefon gelince antalya’ya yeğenini görmeye gitti, abi sen otur dedi ben geri geleceğim.. evde tek başımayken koliden aldığım bazı kasetleri dinliyordum.. ilk o zaman farkına vardım.. nirva’ya bilet bulamadığımız için denizli’ye gelemeyecekti ama ahmet gittikten sonra kapı çaldı ve bil bakalım kim?.. nirva karşımdaydı.. önce sevindim ama sonra aklıma şu soru geldi.. nirva ahmet’in evinin nerde olduğunu bilmiyor ki.. gene kabullenmek istemedim ve nirva’yı aradım.. o kafamdaki soruyu sordum, hatırlar mısın bilmiyorum, şöyle demiştim sana.. kızlar neden hep dolaylı konuşur? bunu birisine sormam lazım.. hatırladın mı uğur? nirva’ya bunu sordum.. telefonda ne dediğini inan ki hatırlamıyorum çünkü o anda 2 nirva vardı, onun şokundaydım.. hatta bir ara messenger da kız arkadaşımla konuştum, aslında ilk önce o başladı konuşmaya desek daha doğru olur.. ilk başta onu da hayal zannetmiştim ama daha sonra bilgisayardan sohbet günlüklerine baktım, o hayal değilmiş.. kafamda çok fazla soru işareti vardı, bende atladım eve gittim, kolinin içindekilere daha ayrıntılı bakmak için..yolda giderken gördüm uğur bu kediyi.. kediyi görünce kız arkadaşım aklıma geldi, sonra kediyi eve getirdim ve o zaman daha iyi anladım durumu, koliyi ilk bulduğumda da kabul etmek istememiştim durumu.. aslına bakarsan hiçbir şeyi kabul etmek istemedim de neyse.. kedi bana yardımcı oldu.. kız arkadaşım kedileri sever uğur.. ama kedi onu görmüyor.. hiçbir zaman onun yanına gitmiyor yada başkasının, hep bana geliyor.. bu şekilde hayal olanları ayırabildim.. ama dediğim gibi ben kedileri sevmem, o yüzden bir arkadaşımla anlaştım, kediyi ona vereceğim, bazı zamanlar da geri alacağım.. hastalığımın ne durumda olduğunu anlamak ve hayallerle gerçekleri ayırt edebilmek için..” uğur halen sencer’i sessiz bir şekilde dinliyordu.. sencer sigarasını söndürdükten sonra konuşmaya devam etti.. “sana söylediğimi şu cümleyi hatırlıyor musun uğur? şöyle demiştim.. ben hareket ve davranışlarımın çözülmesini sevmem.. ama görüyorum ki sefa abi bu konuda profesör olmuş, bu güzel değil.. şimdi bütün bu davranışlarımı değiştirmek zor olacak ama değişecek.. sen gelmeden önce sefa abinin söylediklerini düşünüyordum.. en çok da şu cümleye takıldım.. sencer çok mutluyken, çok heyecanlıyken ve çok üzüntülüyken uyuyamaz.. çok düşündüm bunun üzerine.. aklıma hep o, aynı sahne geliyor bu lafı tekrarlayınca, bak dinle.. şimdi kız arkadaşımın yanına gittiğim bir ara.. gün bitti, geçtik yattık akşam üzeri.. yatağa gayet güzel bir şekilde girdik ama konuşurken bir bok yedim, ters bir laf söyledim ve kızın surat çöktü.. söylediğim ters laf da, benim o meşhur cümle.. kimse bilmez yarın ne olacağını.. her neyse işte kısa bir kavga ve sonrasında sessizlik.. bir süre sonra seslendi, sencer uyumadın değil mi? hayır dedim.. anladım zaten uyumadığını dedi.. uykuya daldığımda hafiften bir horlama sesi oluyormuş.. işte konuştuk barıştık uyumadan önce.. sonra sarıldım sımsıkı, boynunu koklaya koklaya uyku faslına geçtik.. tabi ben uyuyamadım sefa abinin dediği gibi, mutluydum çünkü, fazlasıyla mutlu.. bir süre sonra fısıldayarak seslendim acaba uyumuş mu diye, sonra bir daha seslendim, ses yok.. uyumuştu.. ben de konuşmaya başladım fısıldayarak.. onu ilk ne zaman gördüğümü anlattım, nasıl konuşmak için uğraştığımı, nasıl elimin ayağımın titrediğini, mesaj atarken bile nasıl heyecanlandığımı anlattım.. sonra bir daha seslendim gene cevap vermedi.. sonra seni seviyorum dedim, bugüne kadar hiç kimseyi sevmediğim kadar.. o anda cevap verdi, bende seni seviyorum dedi fısıldayarak.. şok oldum, uyuyor taklidi yaptığını zannettim ama sonra bakınca uykusunda konuştuğunu anladım.. sabah katlığımızda sordum, dün akşam ne rüya gördün diye? hatırlamıyorum, niye sordun dedi? dün akşam uykunda konuştun ama ne dediğini anlamadım dedim.. o anda söylemedim, bana özeldi çünkü..” o sırada sencer’in telefonlarından biri çalmaya başladı.. arayan annesiydi.. uğur soru dolu bakışlarla bir telefona birde sencer’e bakıyordu.. “uğur aslında senin burada olman iyi oldu biliyor musun? bu koliyi bulduktan sonra annemle konuşmak istedim ama onu arayacak cesareti bulamadım.. açalım bakalım ne diyecek?” sonra sencer eğilerek yerden telefonu aldı.. “efendim? iyiyim annem sen nasılsın? iyi iyi.. beni neden aradığını biliyorum.. gerçeği artık öğrendiğimi, bildiğinizi de biliyorum yada şüphelendiğinizi, sefa abi her saat başı düzenli olarak arıyor, halen yaşadığımı bilmesi için aramalarını düşürüyorum, bazen de açınca konuşmak istemiyorum diyip hemen kapatıyorum.. ama hepsi bir yana, benim sana bir sorum var, ama her şeyden önce şunu bilmen lazım.. sen benim annemsin.. belki evet ikinci annemsin, ama benim annemsin.. tamam mı anne? anladın mı dediklerimi.. soruya gelmek gerekirse, sadece bir defa soracağım ve lütfen doğru cevap ver.. annemin mezarı nerde?” sencer soruyu sorunca işlerin daha da kötüye gitmesinden korkan uğur tedirgin olmaya başladı, kedi de o anda atladı uğur’un kucağından ve içeri kaçtı.. telefonda birkaç kelimeden sonra sencer konuşmayı bitirdi ve telefonu tekrar şarja taktı.. uğur hiç konuşmuyordu, sadece sencer’i izliyordu ve telefonu şarja takarken, sencer’in gözleri suluydu.. sonra sencer “projede sıkı yönetim ilan etmişler uğur, herkes benden haber bekliyormuş..” dedi ve güldü, bu sırada gözünü sildi.. “neyse ben kaldığım yerden devam edeyim.. işte, bu sefa abinin dediklerini düşününce, sürekli bu sana anlattığım olay geliyor gözümün önüne.. o geceyi hatırlıyorum.. kız arkadaşımı düşünüyorum sürekli” dedi ve duraksadı.. “daha doğrusu düşünüyordum, şimdiyse o anı hatırlamaya çalışınca, o yatakta uzanan ayça oluyor.. kız arkadaşımı gözümün önüne getiremiyorum.. bende öyle büyük değilim o gecede haaa.. bende ayça’yı kaybettiğim yaştayım, öyle sarılıyorum ona..” dedi ve durdu, kül tablasına baktı.. “benim yanan bir sigaram yok muydu ya? neyse..” dedi ve bir sigara daha yaktı.. “o koliyi bulduğumda ayça’yla ilgili hatırladığım neydi biliyor musun uğur? doğum günüm, 9. doğum günüm.. 9. doğum günümde annemin bana söylediği bir laf vardı.. şöyle demişti.. çocuklar, anne ve babalarını seçerek dünyaya gelirler sencer demişti.. kimi insanlar anne ve babalarını seçemediklerini söylerler, ben buna inanmıyorum demişti annem.. sonra da eklemişti, iyi ki varsın oğlum, seni çok seviyorum ve oğlum olmandan çok mutluyum.. bana böyle demişti.. sonra bende o anda düşündüm..” uğur tamamen sencer’e odaklanmıştı, çünkü sencer kendisini kaybetmişti.. çocuk gibi konuşuyordu.. “annem doğru söylüyor dedim kendime, demek ki bende annemi seçerek gelmişim bu dünyaya.. sonra dışarı çıktık annemle.. pazara alışveriş etmeye gidiyoruz.. annemin bir elinde ben varım, diğer elinde pazar arabası.. pazarda işimizi bitirdik geri geliyoruz.. benim kafamda halen annemin söyledikleri dönüyor.. o sırada yolun diğer tarafından, annesiyle gelen ayça’yı gördüm.. o anda annemin söyledikleri daha bir kafama oturdu.. şöyle dedim kendime.. annem gerçekten haklı ya.. eğer ben annemin çocuğu olmasaydım, ayça’yla tanışamayacaktım.. bir anda annemin bacağına yapıştım..” sencer konuşmaya devam ederken, uğur her saniye daha da telaşlanıyordu çünkü sencer dizlerinin üzerine çökmüştü ve o anı yaşıyormuş gibi anlatıyordu, anlattığı hareketleri kendiside yapıyordu ve sesi halen çocuk gibi çıkıyordu.. “sımsıkı sarıldım anneme.. daha doğrusu bacağına ama boy o kadara yetiyordu tabi.. annem gülümsedi o an, sonra da ayça’yla annesini gördü.. beraber onların yanına doğru yürüyorduk.. yanlarına geldiğimizde ben ayça’yla, annemde zümrüt teyzeyle konuşuyordu.. annem o anda bana bir güzellik yapmak istedi ki, gelin biz böyle yürüyelim isterseniz diye zümrüt teyzeyi uzaklaştırmaya başladı.. zümrüt teyzede biliyordu bizim durumu ve o da gülümsüyordu çaktırmadan.. önce öpüştük ayça’yla.. tabi yanaktan, o zaman dudak olayından haberim yok.. sonra doğum günümü kutladı ve bir şeyler anlatmaya başladı..” sencer’in gözleri dolmaya başlamıştı.. “o anki konuşmadan sadece doğum günümü kutladığını hatırlıyorum, sonrasında dalmıştım, kafamda o annemin söyledikleri vardı.. anneyi ve babayı seçerek dünyaya gelmek.. ayça’ya baktıkça, evet diyordum, evet.. annem haklıydı ve ben çok şanslıydım.. ben böyle düşünürken ayça bağırdı, sencer beni dinliyor musun? evet ayça, evet dinliyorum.. hayır dinlemiyorsun sen beni dedi döndü arkasını..” sencer’in gözleri artık taşmıştı, sencer ağlıyordu, kurduğu cümleleri arasında duraksıyordu, bazen de hıçkırıyordu.. sencer ağladığına göre, uğur karşımdaki izzet diye düşündü, evet karşısındaki izzet’ti..” arkasını dönünce ne yapacağımı bilemedim, etrafa bakındım hızlıca.. yolun karşısında bir papatya gördüm, çok güzel göründü gözüme.. anla, ayça kadar güzel bir çiçekti işte.. koştum geçtim karşıya, kopardım papatyayı ve ayça’ya döndüm.. çiçeği gösterdim.. gülümsemeye başladı.. keşke o suratını görseydin uğur, keşke görseydin.. çiçekle beraber yürümeye başladım, bir yandan da gülümsüyordum.. o anda sağ taraftan bir çığlık sesi gelmeye başladı.. kafamı çevirdiğimde çığlık sesi olmadığını ve o sesin arabanın lastiklerinden geldiğini anladım.. eğildim o anda.. olduğum yere çöktüm.. çiçeğe de bir şey olmasın diye, göğsüme bastırıyorum.. salaklığa bakar mısın ya? çiçeği koruyorum.. lastiklerden çıkan o ses kesildiğinde, başka bir çığlık sesi başladı.. bağıran zümrüt teyzeydi.. çünkü ayça demin olduğu yerde değildi..” sencer ağlamaya devam ediyordu ama sesi normale dönmüştü.. “anladın mı uğur? araba bana geliyordu, ayça’ya değil..” sencer gözlerini sildi, ayağa kalktı.. uğur’a bakıyordu.. “işte buydu sefa abinin anlamadığımız olaylar diye sana anlattığı.. anladın mı şimdi ben neden çiçekleri sevmem..” sencer uğur’a bakmaya devam ediyordu, konuşmuyordu.. ama gözleri donuktu.. uğur bir süre daha bekledi ama sencer hareket etmiyordu.. uğur karşımdaki uçak diye düşündü, evet karşısındaki uçak’tı.. uğur birkaç kez daha seslendi ama sencer hareket etmiyordu.. tepki de vermiyordu.. uğur ne yapmam gerek diye bakınırken.. sencer silkelendi ve konuşmaya başladı “niye ayağı kalktın?” sonra uğur “abi sen demin..” sonra sencer “evet demin ben, ben değildim, farkındayım.. ama artık kontrol edebiliyorum yada yavaştan kontrol etmeyi başarabiliyorum diyelim..” sencer sigarasına baktı, sigara çoktan sönmüştü.. kendisine yeni bir sigara yaktı.. sonra sobanın kapağını açıp, sobanın karşısındaki komedinden bir tane güneş gözlüğü çıkarttı, bir buruşuk siyah bir gömlek.. sonra bunları sobanın içine attı.. “sencer ne yapıyorsun abi?” sonra sencer “ne yapıyorum? güzel soru.. anlatayım.. sefa abinin dediği doğruysa eğer kız arkadaşım bana ayça’yı hatırlatıyor ve benim onu hatırlamam hiç de iyi değil.. evde daha önceden çoğu şeyi yakmıştım, kız arkadaşımın bana verdiği ufak tefek şeyleri.. sadece 3 şey kalmıştı.. demin sobaya attığım gözlük ve gömlek.. birde şu ayakkabının teki var tabi..”dedi ve kapının yanında duran ayakkabıyı da sobaya attı.. sonra uğur “abi peki kız arkadaşına ne diyeceksin? yaktım mı diyeceksin hediyelerini..” sonra sencer “onu da düşündüm.. kredi kartı borcumuzun olmadığını öğrenince, gidip kendime buna benzer bir gömlek aldım.. birde demin o sobaya attığım ayakkabıya benzer bir ayakkabı.. bu saatten sonra kız arkadaşım beni göremez, bende onu göremem büyük ihtimalle.. ama olurda denk gelirse, ne gömleği anlayabilir ne de ayakkabıyı.. zaten bu ayakkabıların hepsinin yanında 3 çizgi var, hepsi birbirine benziyor..” sonra uğur “abi saçma değil mi benzerlerini alman..” sonra sencer “valla uğur bunları birisine versem, o verdiklerimi ve verdiğim kişileri hatırlarım ama bu şekilde, bir noktadan sonra unuturum diye düşünüyorum.. ama diğer yandan da kız arkadaşımdan dolayı böyle bir şey yaptım, onu bu güne kadar fazlasıyla üzdüm, bu da en azından son nokta olmasın.. herneyse..” dedi ve sigarayı yarısındayken sobaya attı.. “ama neye dikkat ettim uğur biliyormusun? sen fazla dikkatli değilsin..” sonra uğur “ne için bunu söylüyorsun?” sonra sencer “bu sobada ne yanıyor uğur? bir tahmin et bakalım.. ama cevap verme ben sana anlatayım, sonunda cevabı alırsın.. şimdi sen barış abinin yanından yaklaşık 10 dakka içinde geldin, bense sen gelmeden önce sobayı yakmamıştım değil mi? ama sen geldiğinde bu soba cayır cayır yanıyordu ve içerisi fazlasıyla sıcaktı, bu nasıl oldu 10 dakka içinde? yada şu şekilde de bakabilirsin olaya.. ben, eğer sen gelmeden önce sobaya kömür doldurmuş olsaydım, merdivenlerden aşağı inmiş olurdum değil mi? yani senin bulduğun o ayakkabının tekini ben bulmuş olurdum.. anladın mı? suratında farklı bir ifade oldu uğur, anlamaya başladın herhalde.. bütün anlaşmaları ve kasetleri yaktım, koliyi de.. bir tek ne kaldı biliyor musun?” dedi ve demin güneş gözlüğünü aldığı çekmeceden kayıt cihazını çıkarttı.. uğur’a gösterdikten sonra onu da sobaya attı.. o sırada sencer’in telefonu çalmaya başladı.. arayan sefa’ydı.. “uğur telefonu düşürsene, sakın açma..” uğur telefonu düşürdü ve koltuğa geri oturdu.. “uğur sen gittikten sonra barış abi beni aradı, bende senin evde o koliyi buldum, içindeki o anlaşmada benim adımın yazdığını görünce, bende ne oluyoruz dedim ve bütün gün oturdum anlaşmayı okudum.. sonra da kasetleri dinledim.. o zaman kamil hocayla konuştuğum bu blog sayfası olayı geldi.. benim bu blog sayfasında anlatmak istediğim tek bir hikaye vardı.. psm’nin hikayesi.. ama kafamı boşaltıyorum demiştim hocaya.. bir yandan da sefa abinin söyledikleri vardı aklımda, hani şu ertesi gün kalkınca hiç bir şeyi hatırlamama olayı.. her şeyi tekrarlattım.. koliyi evin ortasına koydum ve her gün içini inceledim, kasetleri dinledim.. ahmet’in yanına giderken kasetleri ve cihazı da aldım yanıma.. çünkü unutmamam gerekiyordu.. en son da bu kedi de gelince süper oldu.. ama bana sorarsan işin başlangıcı en süperiydi.. sen gittikten sonra okuduklarımı ve dinlediklerimi yazmam gerek dedim, bu şekilde unutmayabilirim ve bu şekilde kafamı boşaltabilirim.. bütün bu olayların başlangıcına döndüm ve yazmaya başladım.. hatırladığım her şeyi yazdım.. kasetlerde zaten elimdeydi, bu şekilde daha kolay olur dedim.. o kayıt cihazından, bilgisayara aktarma olayını yapabilecek bir kablo bulamayacağımdan, kendime kulaklıklı bir mikrofon aldım.. şimdi bilgisayara dokunursan eğer bilgisayarda disk birleştiricisinin değil de ses kaydının çalıştığını görürsün uğur, bütün her şeyi kayıt altına aldım..” uğur, leptopun mikrofon girişindeki kablonun, sehpanın altına uzandığını ve ucunda mikrofon olduğunu gördü.. daha sonra da kafasını tekrar sencer’e çevirdi.. “sen gittikten sonraki gün yazıyı yayınlayınca, sefa abi beni aramaya başladı, zaten anneme ulaştılarsa durumu artık öğrenmişlerdir.. ama yazıyı yazmadan önce aklımda daha saçma bir soru vardı, bir yandan da sefa abinin söyledikleri vardı tabi.. sefa abi sana şöyle söylemiş.. sencer yaptığı bir işi diğer insanlardan farklı yapmaya çalışır.. kesinlikle doğru.. o yüzden ad konusunda biraz sorun yaşadım.. ilk başta yeniden doğuş desem daha güzel olur diye düşündüm.. ama sefa abinin dediği doğruydu.. bu herkesin kullanabileceği bir kelimeydi, benim farklı bir şeyler bulmam lazımdı.. bitişi ve başlangıcı ifade eden bir şeyler.. o yüzden hikayeye şu adı verdim.. ayrılık.”

( hikaye bitti, şimdilik )

27 Şubat 2009 Cuma

Ayrılık-VIII

(bunu okumadan önce Ayrılık-I, II, III, IV, V, VI, VII’yi okuyun)

perşembe akşamına kadar uğur’un evinde kaldılar.. sonraki gün uğur kütahya’ya gidecekti, bavulunu toparladı ve son gece sencer’in evinde kaldılar.. cuma öğlene doğru kahvaltı yaparlarken uğur “sencer bulabildin mi abi şarj cihazını?” sonra sencer “yok abi bulamadım da gerek kalmadı artık, leptopun şarj cihazı bozulduktan sonra telefonlarla uğraşıyordum bir ara.. o zamanda benim iki telefonunda bataryalarının aynı olduğunun farkına vardım, şarj ederken değiştiriyorum da gene bulmam lazım cihazı..” o sırada uğur’a mesaj geldi.. sefa, uğur’u hastaneye çağırıyordu.. “mesaj kimden uğur?” sonra uğur “arkadaş ya, bir şey değil..” sonra sencer “peki uğur sen ne yapacaksın bugün? otobüsün saat kaçta?” sonra uğur “valla abi bir çarşıya ineceğim bileti almak için” sonra sencer “ben aldın diye hatırlıyorum bileti, almamış mıydın sen ya?” sonra uğur “ya abi ayırtalı çok oldu da, bugün 3’e kadar zamanım var bileti almak için, çok kasmadım o yüzden..” sonra sencer “iyi abi o zaman.. ne zaman döneceksin peki kütahya’dan?” sonra uğur “abi orası daha belli değil.. tabi şu anda kurban bayramı bitince geri dönerim diye düşünüyorum.. sen ne yapacaksın peki burada? kimse olmayacak denizli’de..” sonra sencer “ya lokal kongre zamanı ahmet’le konuştum, o burada olacakmış.. benim ev sahibi bir şişe viski vermişti ya, onu ahmet’e dedim, gelirim yanına beraber içeriz diye.. onun dışında başka bir planım yok şimdilik..” sonra uğur “iyi abi o zaman, ben kaçayım yavaştan..” sonra sencer “niye lan? daha erken.. saat daha 12 bile olmadı..” sonra uğur “abi ben gideyim bileti alayım erkenden, hani ayırttım ama gene bir sakatlık çıkmasın.. biliyorsun tatil zamanı bilet bulmak kolay olmuyor..” sonra sencer “iyi bakalım sen kaç, bende ikinci bir böcek temizliği yapayım.. dün akşam koltukların altına bakmadım, oralara bakmak lazım ama önce ne yapıyoruz?” sonra uğur “ne yapıyoruz?” sonra sencer “şarkımızı açıyoruz değil mi?” sonra uğur “abi yapma ya.. lütfen abi ya.. yeter abi kaç gündür bunu dinliyorsun artık ya..” sonra sencer “abi ben dinleyeyim de benim merak ettiğim sen giderken bavulunu falan almayacaksın değil mi? daha otobüse 5 saat var.. benim leptopun şarjı da sınırlı, biliyorsun cihaz bozuldu.. sen leptopla bavulunu bırak burada, bileti aldıktan sonra gelir alırsın tamam? yoksa ben şarkıyı dinleyemeyeceğim..” sonra uğur “ abi o kadar yolu bana tekrar yürüteceksin de tamam lan, tamam.. sen dinle şarkını, ben kaçıyorum..” sonra uğur evden çıktı.. hastaneye sefa’nın yanına gitti.. odaya girdi.. odada sefa’nın dışında muzaffer’de vardı.. kayıt cihazlarını başlattılar, sonra sefa “bugün 5 aralık 2008, kayıt başlangıç saati 11.51, kişilerse d-1, d-2 ve d-817” sonra muzaffer “evet uğur seni dinliyoruz..” sonra uğur “nerden başlayayım abi? isterseniz siz sorun ben ona göre cevap vereyim” sonra muzaffer “o zaman bize bu geçtiğimiz haftanın özetini yapar mısın? bu şekilde başlayalım..” sonra uğur “bu hafta beni en mutlu eden şey, sencer’in leptopunun şarj cihazının bozulması oldu.. çünkü sencer kendiyle yalnız kaldığı anlarda yada kendi başına bir şeylerle uğraştığında, farkına vardınız mı bilmiyorum ama içine kapanmaya başlıyor ve şarj cihazının bozulması benim için çok güzel oldu.. sencer’i daha güzel bir şekilde izleme şansım oldu desem daha doğru olur aslında.. kafama takılan bazı sorular vardı sencer’e sormak istediğim onları sordum..” sonra muzaffer “peki bize bu soruları ve aldığın cevapları söyleyebilir misin? tabi kaydettiysen kaseti bize vermende yeterli” sonra uğur “yok abi kaydetmedim, o kadar önemli şeyler yoktu konuştuklarımızdan da hepsi aklımda zaten.. sizin bana söylediğiniz ama benim aklıma takılan şeyleri sordum sencer’e.. daha doğrusu sordum değil de sencer’i denedim kelimesi daha doğru olur.. anne’sinin ve ayça’nın ölümlerini hatırlayıp hatırlamadığı üzerine bir deneme yaptım, hatırlamıyor.. tabi damdan düşer gibi ayça’yı hatılıyor musun yada ölümünü hatırlıyor musun demedim, bu konuda içiniz rahat olsun.. dini bazı konular üzerine sorular sordum ve sencer’in kendi inancını daha önceden bu kadar fazla sorguladığının farkına varmamıştım.. sizin bana anlattığınız birkaç şey vardı, sencer’de anlamadığımız noktalar diye, kedi ve çiçek üzerine bir şeyler söylemiştiniz.. bunlarla alakalı bir şeyler sormaya çalıştım ama düzgün cevaplar alamadım, özellikle de çiçek konusunda.. çünkü ne zaman çiçek üzerine bir şey söylüyor olsam, konunun açılmasıyla kapanması bir oluyor.. bu konuyu bir kere konuşabildik o da sencer konuyu açtığı için.. onun dışında sencer kendisini sosyal hayattan soyutluyor gibi geldi, yavaş yavaş yalnız kaldığını düşünüyor ama yalnızlığı tercih eden kendisi bunun farkında değil.. bunların dışında sencer’e bir kitap hediye ettim, bu kız olayından sonra kendisini toparlaması için.. kitabın adı da cehennemin dibine git..” sonra sefa “cehennemin dibine git ha? kitabın adı güzele benziyor, şu an için bence tam sencer’e göre..” bu lafın arkasından kısa süreliğine gülüştüler ve uğur konuşmasına devam etti “sencer, sencer, sencer.. sencer geri geldi.. yani bu haftanın özeti bu.. kendini toparladı yanlış kelime çünkü benim birinci sınıfın sonunda tanıdığım, kimseyi sallamayan, hiçbir şeyi umursamayan sencer geri döndü.. ama bir yandan bunun bu kadar hızlı olmuş olması beni korkutuyor.. çünkü hiçbir şey olmamış gibi davranıyor ve ben bu değişikliğin nasıl bu kadar hızlı olduğunu anlamıyorum..” sonra sefa “bu durum gayet normal uğur çünkü, sencer’in gerçekten bir sorunu kendine dert edip etmediğini yüzüne bakarak yada hareketlerine bakarak anlayamazsın, bunu kendi içinde yaşar ama bu şekilde bir gelişmeyi zaten bekliyorduk, kızla konuşmasını istememin sebebi buydu ve şimdi gayet güzel gidiyor.. peki bunların dışında başka bir şey var mı bu hafta ile ilgili?” sonra uğur “var abi var, olmaz mı? bütün hafta yabancı bir şarkı vardı onu dinledik ve ben artık kafayı yemek üzereyim.. evden çıkarken halen o şarkı çalıyordu..” sonra sefa “hangi şarkı uğur? sözlerini söyleyebilir misin bize?” sonra uğur “ya benim sadece nakarat kısmı aklımda orda da şey diyor.. but nobody knows..” sonra sefa uğur sözlerinin bitmesini beklemeden şarkının sözlerine devam etti “what’s gonna happen tomorrow.. bu sencer’in hayatının şarkısı uğur.. bu şarkıyı sencer’den daha önce duymuş olman gerekir, şarkının sözlerini her zaman kullanır, o meşhur sözler.. kimse bilmez yarın ne olacağını.. şarkının sözlerini facebook’ta görmüş olabilirsin.. sencer’in profilinde bu şarkının sözleri yazıyor.. bu konuya girmeden önce, yaptığın yorumlar için teşekkür ederim uğur, senden çok memnunuz ve bu şekilde de devam etmeni istiyoruz, bunu bilmeni isterim.. şarkı konusuna da gelince, bu şarkının sencer için çok farklı anlamları var.. sencer bu şarkıyı dinlediği zamanlarda yada şarkının sözlerini kullandığı zamanlarda, ya üzgündür yada bildiği bir konu üzerine ters bir durum yaşanmıştır.. üzgünken, yarının daha güzel olacağını düşünür yada daha iyi şeyler getireceğini, o zaman bu şarkı vardır.. bildiği bir konu, olay, kişi üzerine ters bir şey yaşarsa, yani beklenmedik bir durum olursa da bu şarkı vardır, ona hata yapabileceğini hatırlatır.. tabi bu şarkının da bizim için ayrı bir yanı var.. bizim normalde muzaffer’le yaptığımız yorumlar birbirine benzer ama burada büyük bir ayrıma düşüyoruz.. muzaffer istersen burayı sen açıkla..” sonra muzaffer “bana kalırsa bu şarkı sencer’e ölümlü olduğunu hatırlatıyor uğur, her an ölebileceğini hatırlatıyor..” sonra uğur “muzaffer abi kusura bakma ama sencer benim içinde yaşama sevincini en fazla gördüğüm insanlardan biridir, daha doğrusu bu hastalık olayını öğrenmeden önce öyleydi..” sonra muzaffer “bak uğur sana durumu şu şekilde açıklamaya çalışayım, sencer uzun vadeli sözler vermeyi sevmez çünkü bu sözleri yerine getirememekten korkar.. gün olurda bir aksilik çıkarsa diye ki burada benim sana söylediğim en büyük aksilik sencer’in ölmesi durumudur, bu yüzden söz vermektense bu sözleri söyler.. kimse bilmez yarın ne olacağını.. bu sözleri söyler ve söz vermez ama gene de elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışır.. umarım anlatabilmişimdir uğur ama surat ifaden biraz farklı bakıyor, şu anda kayıtta olan kaseti sana verince üstünden bir daha geç ve sencer’i izlemeye devam et o zaman bizi daha iyi anlayacağından eminim” sonra uğur “ya aslında anladım ama anlamadığım nokta siz bana bu güne kadar her şeyi takır takır anlattınız ama bu konuda ikinizden de ayrı ayrı yorumlar geldi, bunun sebebini anlamadım.. bu şarkıyla ilgili söylediğiniz yorumlardan hangisinin doğruluğu daha yüksek ihtimalli?” sonra sefa “uğur kardeşim, şimdi sen olayı farklı yorumluyorsunuz diye bakma sakın, öncelikle onu söylemek isterim, yorumların farklı olması bizi her zaman daha mutlu etmiştir, çünkü seninde bildiğin gibi sencer’le alakalı her ayrıntıyı izliyoruz ve yorumların farklı olması bizim olaya daha farklı gözlerle bakmamızı sağlıyor.. onun dışında şarkıyla alakalı söylediğimiz bütün yorumların ihtimalleri yüksek, çünkü sana daha önceden de dediğimiz gibi sencer’in 3 karakteri var ve bu söylediğimiz yorumlar bu karakterlerin bakış açılarına göre.. anladın mı?” sonra uğur “peki hangi yorum, hangi karaktere ait? üzgün olan izzet’in desek diğerleri biraz karışık gibi geldi bana..” sonra sefa “uğur bunu bu şekilde düşünme çünkü burada karakterleri birbirinden ayırt edemezsin, sana yapılan yorumların hepsinde bütün karakterler var..” sonra uğur “sefa abi biraz daha açabilirsen durumu..” sonra sefa “şimdi sencer’in hata mekanizması olarak adlandırdığı bir sistemi var.. senin başlangıçta söylediğin olay var ya, yalnız başına kaldığında kendi içine kapanıyor dedin.. bu gibi anlarda günün tekrarını yapmaya başlıyor, gün içinde yaşadığı anlar, tepki verdiği olaylar, söylediği sözler.. bunların hepsinin üzerinden bir kez daha geçerek hatalarını ayıklamaya çalışıyor.. gün içinde ayıklaması gereken hiçbir şey yoksa o zaman da geçmişine dalıyor, bütün hayatını irdelemeye başlıyor.. sencer’in bu hata mekanizması olarak adlandırdığı olaya başladığında hangi karakterde olduğunu bilmiyoruz yada üzerinden geçtiği olayda neye takıldığını ve o takıldığı olayın etkisiyle hangi karaktere geçiş yaptığını.. bu yüzden sencer’in karakterleri, hata mekanizmasını hatalı yapıyor..” sonra uğur “yani demek istediğiniz, hata yaptığını düşündüğü bir olay üzerinde kafa yorarken karakter sencer’deyse, daha sonradan izzet’e geçebiliyor ve olayları yanlış yorumlayabiliyor.. öyle mi?” sonra sefa “kesinlikle.. ama bu son söylediğine yanlış yorumlama demeyelim de, sencer’in hareket ve davranışlarını dengesizleştiriyor diyelim.. yani bir gün sorduğun bir soruya ak derken, diğer gün aynı soruya kara diyebiliyor..” sonra uğur “tamamdır, şimdi daha iyi anladım.. peki benim size önerim var, bu benim bu hafta aklıma geldi ama size danışmadan bir işe kalkışmak istemedim..” sonra sefa “evet uğur seni dinliyoruz..” sonra uğur “bana daha önceden benim sencer’e en yakın kişilerden birisi olduğumu ve benim birinci derecede olduğumu söylemiştiniz, bu birinci derece benim sencer’e yakınlığımın seviyesi değil mi?” sonra muzaffer “evet uğur, yakınlığının seviyesi..” sonra uğur “şu şekilde düşünün.. sencer’e daha önceden bu içinde olduğu durumu açıkladınız ama bunu söyleyen insanlar annesi, babası yada doktoruydu.. yani söylemek istediğim benim gibi birisi söylese, dışarıdan birisi olmaz mı? sizin de başınıza gelmiştir, arkadaşlarınızı bazen ebeveynlerinizden daha fazla dinlersiniz.. bu konuşmayı yapsam ne dersiniz? bunun bir etkisi olmaz mı? ki ben size göre birinci dereceden sencer’e yakınım, benden daha yakın birisini bulamazsınız herhalde değil mi?” sonra sefa yüzünde bir gülümsemeyle konuşmaya başladı “sen sencer’e en yakın kişi değilsin uğur..” sonra uğur “ama birinci seviye demiştiniz..” sonra sefa “sana daha açıklayıcı konuşmaya çalışayım.. öncelikle seninle yaptığımız anlaşma dahilinde bunu sencer’e söyleyemeyeceğini bilmen lazım uğur, bunu sana daha önceden söylemiştik, anlaşman seninde bildiğin gibi halen bizde, bugüne kadar seninle yapmış olduğumuz kayıtları ve bazı eski dosyaları sana vereceğiz o zaman üstünden bir daha geçersin, bu neyi yapıp neyi yapamayacağını sana daha iyi hatırlatır..” sonra uğur “yok abi hatırlıyorum, çoğu şeyi siz bana anlatırken şok olduğumdan dolayı hatırlıyorum, neredeyse hepsini ama ben sadece öneri de bulunmak istemiştim..” sonra sefa “öneride bulunmayı istemen gayet güzel uğur çünkü sencer’in birinci dereceden arkadaş çevresi, bizim için aynı zamanda birinci dereceden tehlike demektir, çünkü bunu bize bir önerim var diye gelmeden, direk sencer’e gidip olayları anlatabilirsin, bu şekilde bizim seni hapse tıktırmamızın yada seni mali yönden çökertmemizin, bizim için hiçbir anlamı yok çünkü asıl amaç bunları sencer’in duymaması, anladın mı? onun dışında bizim bugüne kadar konuştuğumuz insanların hepsi ikinci derece ve sonrasındaki seviyelerdi.. çünkü birinci seviyenin tehlikeli olmasının yanı sıra, bizi çok uğraştırırlar, sencer’e çok yakın olduklarından dolayı bizim anlattıklarımıza inanmak istemezler.. birinci derece ile ilgili bu söylediklerim bize adana’dan gelen rapordan.. biz senden önce, birinci derece birisiyle konuşmadık ama adana raporundaki her şeyi seninle teyit etmiş olduk ki bizim birinci seviyeden birisiyle konuşmamızın sebebi sadece durumun aciliyetinden kaynaklanıyor.. diğer yönden birinci derece olayında sen sencer’in en yakınındaki çevresi değilsin, birinci seviye sadece..” o sırada uğur’un telefonu çalmaya başladı ve uğur arayanı meşgule düşürdü.. “uğur telefonu açabilirsin, bizim için önemli değil..” sonra uğur “yok önemli değil, arayan annemdi.. buradan çıktıktan sonra ararım.. siz devam edin lütfen.. birici seviye sadece demiştiniz..” sonra sefa “evet, birinci seviye sadece..” telefon gene çalmaya başladı ve uğur gene meşgule düşürdü.. “uğur istersen telefonu aç belki acil bir durum vardır..” sonra uğur telefonu tamamen kapattı “yok abi acil bir durum olduğunu zannetmiyorum, acil bir durum falan olsaydı, arayan babam olurdu.. zaten telefonu kapattım bir daha arayamaz..” sonra sefa “peki ya diğer hattın?” sonra uğur “diğer hattımı ailem bilmiyor, zaten onunda şarjı bitmek üzere, birazdan kapanır.. hatta kapanmış bile, neyse.. en son, birinci derece sadece demiştiniz..” sonra sefa “birinci derece sadece sıfıra aday olanları gösterir..” sonra uğur “sıfıra aday olanları mı? sıfır ne ya? sıfır derecesi mi? kim bunlar peki ailesi mi? ve neden sıfır?” sonra sefa “sıfır derecesi sencer’in en yakın çevresi uğur, arkadaş çevresi.. ailesini bir sınıfa katmıyoruz, onlar direk ailesi olarak geçiyor..” sonra uğur “sıfırda kimler var peki?” sonra sefa “sencer’in adana’daki arkadaşları var.. her seferinde bizim çocuklar diye anlattığı arkadaşları.. bizim bu seviyeyi sıfır olarak adlandırmamızın sebebi bu çocukların sabit olmasından kaynaklanıyor.. bu çocuklarla beraber, işin başından beri çalışıyoruz..” sonra muzaffer “sefa başından beri çocuklar diyorsun fark ettin mi?” sonra sefa “sencer’le konuşa konuşa ağız alışkanlığı oldu artık.. bak uğur sıfır derecesini sana iki farklı durumla anlatayım, biri bizim şahit olduğumuz diğeriyse sencer’in söylemiş olduğu.. bu çocuklarla çalışmaya başlamamız seninkinden farklı değildi, aynı prosedür, sen ne yaşadıysan aynısı.. bizim çocuklara, başlangıçta vermiş olduğumuz parayı daha sonradan hepsi geri verdi, bunca zamandan beri bu çocuklarla çalışıyoruz ve tek kuruş bile almadılar.. bu bizim şahit olduğumuz noktaydı, sencer’se arkadaşlarını anlatırken bize şöyle demişti.. beni sırtımdan bıçaklasalar dahi, bunu büyük ihtimalle benim iyiliğim için yapmış olurlardı.. bu çok ağır bir laf uğur.. ve buram buram güven kokuyor.. şimdi anladın mı neden sıfır?” sonra uğur “anladım, dediğiniz gibi fazlasıyla güven dolu.. ve.. ve.. ben paranın bir bölümünü harcadım ama alın.. işte burada paradan arta kalan bölüm var..” sonra sefa “uğur bunu biz söyledik diye vermek zorunda değilsin.. seni zorda bırakmak istemeyiz..” sonra uğur “yok abi, aslına bakarsan bunu ilk başta yapmam gerekirdi ama kredi kartı borcu falan olunca bir anda kendimi kaybettim herhalde.. zaten diğer bölümünü de sencer’le harcadık.. neyse, dediğim gibi para sizde kalsın..” sonra sefa “peki uğur, sen bilirsin..” muzaffer oturduğu sandalyeden aşağı doğru eğilerek masanın üzerine bir koli koydu ve konuşmaya başladı.. “uğur burada seninle yapmış olduğumuz anlaşmalar ve kaydettiğimiz kasetler var.. demin söylediğimiz gibi fazladan koymuş olduğumuz ekstralarda var.. seninle yaptığımız kayıtları daha sonra dinleyerek senin göstermiş olduğun tepkileri yorumlamıştık, bunlarda kolinin içinde.. bunları kütahya’ya gittiğin zaman incele.. bu senin daha iyi yorum yapmanı ve daha az hata yapmana yardımcı olacak.. bu konuşma bittikten sonra şu anda kayıtta olan kasetlerden birini de içine koyacağız, tamam mı? bize istediğin zaman ulaşabileceğini biliyorsun, herhangi bir sorun olursa.. tamam? şu an için bize sormak istediğin herhangi bir şey var mı?” sonra uğur “yok abi, şu an için aklımda bir şey yok, ama olursa sizi ararım..” sonra sefa “peki uğur bugün ne yapacaksın?” sonra uğur “valla abi ilk önce bileti almaya gideceğim..” sonra sefa “bir dakka ya.. sen biletini almamış mıydın?” sonra uğur “bugün sencer’de aynı tepkiyi verdi.. ben önceden ayırtmıştım, bugüne kadar zamanı vardı o yüzden herkese aldım dedim, büyük ihtimalle sizde bu yüzden bu şekilde hatırlıyorsunuz..” sonra sefa “peki uğur bu şekilde gitmen zor olmayacak mı? elinde koliyle beraber..” sonra uğur “yok abi ilk önce eve gidip koliyi bırakırım, bileti aldıktan sonra sencer’in yanına geçeceğim, bavul ve leptop halen sencer’de..” sonra sefa “iyi o zaman sana kolay gelsin uğur.. kurban bayramını da iyi geçirmeye bak..” sonra kaydı kapattılar.. kayıt cihazlarındaki kasetlerden birini koliye koydular.. uğur koliyi bırakmaya evine gitti.. eve gittiğinde kapatmış olduğu telefonunu açtı ve annesini aradı.. babası rahatsızlanmış ve hastaneye kaldırılmıştı.. annesinin arka arkaya aramasının sebebi buydu.. eşyalarını sencer’de bırakacaktı, koliyi de kendi evinde.. evden hızlıca çıkarken, önce telefonlarını kontrol etti.. sonra cüzdanını.. sonra anahtarlarını.. hepsi üstündeydi.. koliyi özel bir yere saklamadı, çünkü evin anahtarı sadece kendisinde vardı.. üstündeki kayıt cihazını da koliye koydu, sefa’yla ilk tanıştıkları gün verdikleri kaseti de.. kapıyı kilitlerken, bir yandan da annesini arıyordu, anahtarları çekip cebine koydu ve elinde telefonla apartmandan çıkıp, hızlı adımlarla yürümeye başladı.. annesi telefonu açmıyordu.. bir anda telefon kapandı, şarjı bitmişti.. artık iki telefonu da kapalıydı.. yürümeye devam ederken, apartmanın önünden bağıran barış’ın sesini duydu.. uğur barış’ın dediklerini anlamıyordu ve arkasını dönüp “barış abi acelem var..” diye bağırdı, gelen dolmuşu durdurdu ve gitti..
( bu hikayenin devamı Ayrılık-IX )

3 Şubat 2009 Salı

Ayrılık-VII

(bunu okumadan önce Ayrılık-I, II, III, IV, V, VI’yı okuyun)

uğur, sabah erkenden evden çıktı.. sefa’nın yanına gidiyordu.. hastaneye giderken dün akşam kaydettiği kaseti dinledi.. hastane de sefa’nın yanına gitti.. kapıyı çaldıktan sonra içeri girdi.. “sefa abi günaydın” sonra sefa “oooooo, günaydın uğur, gel otur..” sonra uğur “abi ben uzun kalmayacağım, dün akşam yatarken kaydı başlat öyle yat demiştin ya, ben o kasetleri getirdim, buyur abi, kasetler burada..” sonra sefa “teşekkürler uğur da neden geleceğini haber vermedin? biliyorsun normalde buraya biz çağırmadan gelemezsin, anlaşmada bu var unuttun mu? ama tabi bu seferlik bir ayrıcalık yapabiliriz..” sonra uğur “abi gelirken yolda kaseti dinliyordum, onun dalgınlığına unuttum aramayı, sencer’in söylediklerine daldım gelirken..” sonra sefa “dinledin mi? güzel.. nedir peki yorumun?” sonra uğur “valla abi, sencer beni allak bullak etti de.. pardon abi bir şey sorucam, benimle konuşurken sürekli konuşmayı kayıt altına alıyordun, yani alıyordunuz.. bu sefer kayıt yapmayacak mısın?” sonra sefa “uğur geleceğini haber vermedin o yüzden bir hazırlık yapmadım, yanımda kayıt cihazı var kaset yok, kayıt cihazının içinde de kaset yok ama önemli değil.. benim ve muzafferin üstünde 24 saat kayıt yapan ufak cihazlar var.. bunlar seni 2 gün önce götürdüğümüz yerdeki makineye bağlı.. o yüzden konuşabilirsin, konuştukların gene kayıt altında..” sonra uğur “anlamadım abi şimdi, peki neden sizinle konuşmalarımızda her seferinde ayrı kayıt cihazları çıkartıyorsunuz üstünüzdekiler varken..” sonra sefa “o bizim prosedürlerimizden biri.. bu üstümüzdekileri ne olur ne olmaz diye taktık ve şu andaki durumda, o durumlardan biri.. ama anlat yorumunu duymak istiyorum..” sonra uğur “abi dün seninle konuştuktan sonra senin dediğin o kıskançlık olayına girdim.. cevap senin dediğin gibiydi ama şokta olduğum nokta eğer bu şekilde düşünüyorsan, onca zaman neden devam ettin sencer bu ilişkiye diye sormak istedim ama sormadım, sinirlendim bir an, oradan da olayı ben yatıyorum dedim direk çevirdim.. olay artık bence de senin dediğin gibi sadece ayça üzerine ama bir yandan da sencer’in onca zaman boyunca bana anlattığı şeyleri düşünüyorum, o yüzden olaya bir anlam veremiyorum.. “sonra sefa “bu şekilde düşünmen gayet normal..” sona uğur “biraz daha düşününce aklıma olay farklı bir şekilde düşüyor.. bir ilişki bittikten belirli bir süre sonra, duyduğun sevgi nefrete dönüşmeye başlar.. yani o günler üzerine bir ahh çekersin yada bunun gibi bir şey işte.. sencer’in durumu ona benziyor bence yada ben, dün akşam ben yattıktan sonra sencer’in konuştuklarını dinledim, ondan dolayı da bu şekilde etkilenmiş olabilirim..” sonra sefa “konuşmuş değil mi? aynı benim tahmin ettiğim gibi.. nasıl bir konuşmaydı peki? yani karşısında hayali bir kişi varmış gibi mi yoksa daha mı farklı?” sonra uğur “valla abi bilmiyorum ben anlayamadım orayı, sana kalmış onu anlamakta ben gidiyorum şimdi, sencer uyanmadan eve gideyim.. abi bir de kaydın başında bir sorun var haberin olsun, tamam?” sonra sefa “nasıl bir sorun? neyse uğur, dinlerken bakarım nasıl bir sorun olduğuna ama bunun dışında ayrıca bir sorunumuz daha var, bana gelişini haber vermediğinden dolayı bana verdiğin bu kasetlerin yerine yenisi veremeyeceğim bir ara yanıma uğraman lazım kaset için” sonra uğur “gerek yok abi yeni kasete, beni o makinenin olduğu yere götürdüğünüzde, fazladan bir kaset daha vermiştiniz bana, o duruyor halen evde..” sonra sefa “ha o zaman tamam, unutmuştum ben onu.. ekstrem bir durum olursa kaydedersin ama onun dışında beni arama, çok acil bir durum sezmezsen tamam mı? biraz kendi kendinize takılın.. zaten kütahya’ya gitmeden önce haberleşiriz tekrar..” sonra uğur “tamam abi haberleşiriz tekrar.. ha bu arada bir şey var.. bana sencer’de anlayamadığımız noktalar var demiştiniz, kedi ve çiçek üzerine bir şeyler anlatmıştın.. sencer kıza çiçek vermiyor demiştiniz ya.. çiçek göndermiş sencer kıza..” sonra sefa “ne zaman göndermiş?” sonra uğur “5.ay hediyesi olarak göndermiş, her ay için bir çiçek alıp kitabın içinde kurutmuş.. bu benim kaset kayıtlarında yok o yüzden söylemek istedim.. belki şimdi halen neden bu şekilde düşündüğümü anlamışsındır abi..” sonra sefa “uğur bunu söylediğin için çok teşekkür ederim ama bunu daha ayrıntılı bir şekilde sencer’den öğrenmem lazım, ama bu sıralar zamanı değil.. neyse uğur, tekrar teşekkürler..” sonra uğur odadan çıktı..

sonra sefa kasetleri dinlemeye başladı.. akşam yatarken taktığı kasette bir sorun vardı.. başlangıçta ses yoktu.. uzun bir süre ses yoktu.. bir yerden sonra ses boğuk geliyordu.. uğur herhalde kayıt cihazının üstüne yatmıştı.. kasetin sonlarına doğru ses düzeldi.. sencer fısıldayarak konuşuyordu ama fısıldarken bile sesindeki titreme belliydi.. “kolay olabileceğini zannediyorsan o zaman gerçekten beni tanımamışsın demektir.. yada sürekli benden farklı şeyler beklemişsin demektir.. geçenlerde çocuklar o şarabı getirmişler, içmedim.. içemedim.. sen gittiğinden beri evi temizlemekten sıkıldım, çünkü ne zaman yerde saç görsem seni hatırlıyorum ve lanet olsun her gün temizlememe rağmen o saçlar gene bir yerlerden tekrar çıkmayı başarıyor.. evde halen senin kokunu alabiliyorum, eve her türlü parfümü sıktım ama halen senin kokun geliyor.. bir ara kıyafetlerimden geldiğini zannediyordum bu kokunun.. temiz olanları bile yıkadım kokundan kurtulmak için ama o koku halen devam ediyor.. bana getirdiğin bütün eşyaları, hediyeleri.. bütün hepsini kaldırdım bir köşede duruyorlar.. benim göremeyeceğim bir yerde.. çünkü onları görmek bana seni hatırlatıyor ve her seferinde karşımda oluyorsun o anda.. gözlerimi kapatıyorum, duvara vurup canımı acıtmaya ve o hayalden kendimi almaya çalışıyorum.. başka bir yere kendimi odaklamaya çalışıyorum ama o sırada o koku tekrar geliyor.. işte o zaman çöküyorum yere, çünkü ne yaparsam yapayım seni çıkaramıyorum aklımdan.. çünkü o evin her yerinde sen varsın zaten.. anlıyor musun.. benim bu şekilde bu evde nasıl yaşadığımı biliyor musun..” bu sözlerden sonra uzun bir süre ses gelmedi makineden.. bir üfleme sesi vardı.. büyük ihtimalle sencer sigara içiyordu.. sonra tekrar konuşmaya başladı ama sesinde bir sinir, bir gerginlik vardı.. “geçenlerde bana telefonda konuşurken bana söylediğin o kelimeler aklıma geldi.. ne demiştin.. dur hatırlamaya çalışayım.. yanlış hatırlamıyorsam şöyle söylemiştin.. sencer bana ben senden ayrılmışım gibi davranma, biz ayrılık kararını seninle beraber aldık.. hadi yaaa?? git bak o zaman, senin yanından denizliye gelirken yazıp sana gönderdiğim o yazıda ne yazıyor.. orda senden ayrılmak istiyorum mu yazıyor.. git bak o sıçtığmının yazısına.. orda senin mutlu olmanı istiyorum yazıyor.. ama orda senden ayrılmak istiyorum yazmıyor.. orda ayrılık yazmıyor.. orda senin bir daha üzülmeni istemiyorum yazıyor.. ama orda senden ayrılmak istiyorum yazmıyor.. orda seni ne kadar çok sevdiğim yazıyor ama orda senden ayrılmak istiyorum yazmıyor.. orda üstüne basa basa bu bir ayrılık yazısı değil yazıyor.. orda senin özgür olmanı istiyorum yazıyor ama senden ayrılmak istiyorum yazmıyor.. orda ayrı..” sözcükler tamamlanmadan kaset bitiyor..

( bu hikayenin devamı Ayrılık-VIII )

1 Şubat 2009 Pazar

Ayrılık-VI

(bunu okumadan önce Ayrılık-I, II, III, IV, V’i okuyun)

sencer’le uğur pazar sabahı erkenden kalktı.. lokal kongre vardı.. kongre bittikten sonra eve gitmek için yola çıktılar.. “sencer bence bu tamamen kültür kaybıydı” sonra sencer “abi bence de kötüydü lokal kongre ama kapatalım istersen bu konuyu benim kafam yeterince dolu.. biliyorsun bugün büyük gün, kızı arayacağım, zaten kafamda milyon tane şey dönüyor, buna bide bu kongreyi eklemeyelim lütfen” sonra uğur “ne dönüyor abi kafanda, konuş benimle.. susarak nereye kadar gideceksin bu şekilde anlamıyorum” sonra sencer “haklısın uğur, haklısın da bilmiyorum.. bak ilk önce bir yere uğramamız lazım, oraya gidelim, oradan sonra da votka alıp eve geçeriz olur mu?” sonra uğur “olur, olur da sen benimle konuşacak mısın?” sonra sencer ”konuşalım da nerden başlayacağımı bilmiyorum.. biraz düşünmem lazım.. bakalım, bakalım, bakalım.. nerden başlayacağımı bilmiyorum uğur, istersen senin üzerinden gidelim.. senin hatun’a sen hiç çiçek aldın mı?” sonra uğur “ valla ben bir kere çiçek aldım.. bir daha da almadım.. şu ara tartıştık gene..” sonra sencer “o zaman bir soru daha.. neden çiçek almıştın?” sonra uğur “içimden gelmişti öylesine.. beyaz gülü çok sever.. gördüm o anda, almak istedim aldım.. ne oldu?” sonra sencer “peki sizin 1 sene falan oldu, neden bir daha çiçek alma gereği duymadın?” sonra uğur “hayırdı abi ne oldu? benimki şikayet mi etti beni sana?” sonra sencer “ya sen söyle, ben sana söylerim neden sorduğumu..” sonra uğur “abi valla benim çiçekler değilde, farklı sürprizler daha çok hoşuma gidiyor.. aklından geçen bir şeyi bir anda sürpriz yapmak daha mutlu ediyor.. mesela onun sevdiği bir araba var, maketini aldım, hiç beklemiyordu.. bir gün de bir saat beğendi dergiden, sayfayı yırtıp o saati buldum.. bir anda beklenmedik bir şey daha güzel bence, diğerleri bana çok klasik geliyor..” sonra sencer “sende benim gibisin ama ben biraz geç kaldım herhalde..” sonra uğur “sencerr? anlat hadi yaaa..” ben çiçekleri sevmem uğur ama kız arkadaşım çok severdi.. ilk ay yanıma geldiğinde benden çiçek bekliyordu.. dışarı çıkmıştım, geri eve gelirken bana güzel gelen bir çiçek bulamadım.. en sonunda yoldan ufak bir çiçek buldum onunla gittim..” sonra uğur “abi çok önemsizmiş gibi olmuş bu ya, yoldan geçerken rastgele bir çiçek yani..” sonra sencer “dedim ya uğur, ben çiçekleri sevmem.. ona çiçek vermek düşüncesi içimden bir şeyleri koparıyordu, içimde bir rahatsızlık yaratıyordu.. ama en sonunda ben sevmesem bile, o sevdiği için.. ona çiçek vermem gerektiği için farklı bir şeyler bulmaya çalıştım.. sonra aklıma o ilk verdiğim çiçek geldi, beraber olduğumuz her ay için başka bir çiçek buldum ve bunları bir kitabın arasında kurutmaya başladım, 6.ay dönümünde veririm diye hesaplamıştım.. tabi ilişki o kadar uzun sürmedi.. bir gün bu çiçek olayından dolayı gene kavga ediyorduk, neden bana hiç çiçek almadın falan.. artık dedim göndermenin zamanı geldi, o dediğim 6.ay hediyesini 5.ay hediyesi olarak yolladım, tabi ben böyle kargoyla göndermeyi hayal etmemiştim, benim aklımda daha farklı bir şeyler vardı.. en azından kendi ellerimle vermeyi hayal etmiştim..” sonra uğur “abi güzelmiş bence bu çiçekleri kurutmak falan, sevdim ben bu olayı..” sonra sencer “hikaye orda başlamıyor, asıl hikaye ben onun yanına gittikten sonra başlıyor.. ben yanına gittiğimde, beğenip beğenmediği sordum.. beğendiğini ama bu çiçek kurutma olayını araştırdığını ve bu çiçekleri, şimdi hatırlamıyorum da 2-3 demişti herhalde, 2-3 günde kurutabiliyormuşsun sencer dedi.. benimki sürekli dolaylı konuşurdu.. kızlar neden sürekli dolaylı bir şekilde konuşur bunu birisine sormam lazım, ben bunu anlayamıyorum.. ona her zaman bana olayları dolaylı bir şekilde değil de, düzgün bir şekilde kafandan ne geçiyorsa öyle söyle derdim.. burada da demek istediği şuydu.. sen bunu seninle kavga ettik diye yaptın ama bana şu kadar zamandan beri yapıyorum diye bana yalan söylüyorsun.. o anda sözünü bitirmesini bile beklemeden ilk defa dolaylı bir şekilde konuşmasına tepki verdim.. sen ne demek istiyorsun diye, neyse.. fazlasıyla üzücüydü..” sonra uğur “abi tamamda olayı anlatırken sanki yaşayarak anlatıyorsun sencer, suratın çöktü..” sonra sencer “fazlasıyla üzücü uğur, üzücü olan çiçekleri araştırması ve bana inanmaması değil.. o anda buna üzülmüştüm ama şu anda üzüldüğüm ilişkinin bitmek üzere olduğu ama benim bunu kabullenmek istemeyişim..” uğur sencer’in hareketlerine, sefa ve muzaffer’le hastalık üzerine konuştuklarından beri daha fazla dikkat ediyordu.. sencer’in ruh hali dikkat edince, fazlasıyla dengesizdi.. tepkileri de.. sefa’nın söylediklerini hatırlamaya çalışıyordu.. sencer’le alakalı bazı tezatlıklar var demişlerdi.. buradan soru sorabilirim diye düşündü.. sonra uğur “abi üzüntünü anlayabiliyorum ama bir şey soracağım.. hayatında hiç kimseye çiçek almadın mı.. öğretmenine, annene, babana..” sonra sencer “aldım, anneme aldım, o da 2 defa.. ama onları ben gidip kendi elimle vermedim, telefonla sipariş falan veriyorduk bitiyordu olay.. annemin yanındayken, ona da çiçek almazdım..” sonra uğur “abi tamam da..” sonra sencer lafa girdi “uğur bir dakka geldik abi yere, şuraya doğru yürü” sonra uğur “nereye gidiyoruz anlamadım ben?” sonra sencer “bir hediye vardı sipariş ettiğim onu getirmedilerse halen, iptal ettireceğim.. sen burada bekle ben konuşup geleyim hemen” sonra sencer içeri girdi.. uğur dışarıda bekledi.. sencer hediyeyi iptal ettirdi.. sonra dükkandan geri çıktı..

“tamamdır abi süpermarket bu tarafa düşüyor değil mi şimdi?” sonra uğur “evet abi buradan gideceğiz de sen hangi hediyeyi iptal ettirdin, kim için?” sonra sencer “kız arkadaşım içindi, yani eski kız arkadaşım.. almadım uğur, hediyeyi istanbul’dan getirtmeleri için para vermiştim, adamlar halen getirmemişler, hem hediyeyi iptal ettirdim hem de verdiğim parayı geri aldım.. sevgiler günü için bir şeyler ayarlamak istemiştim” sonra uğur “sevgililer günü mü? abi daha 2-3 ay var ne zaman sipariş verdin sen bunu?” sonra sencer “valla ben bunu yanlış hatırlamıyorsam beraberliğimizin 2. yada 3. ayında sipariş ettim de sorun adamlara sevgililer gününe kadar rahat olun dememden kaynaklanıyor, görmedin mi halen getirmemişler” sonra uğur “ne sipariş etmiştin sencer peki” sonra sencer “bu oscar ödülleri var ya amerika’da verilen.. şu altın renkli olanlar.. onlardan bir tane sipariş etmiştim ama gerek kalmadı artık” sonra uğur “ne yapacaktın abi peki onunla” sonra sencer “altına yazdırdığım yazısıyla beraber geliyordu.. dünyanın en iyi kız arkadaşına.. altında da adı yazacaktı..” sonra uğur şaşkınlık içinde “abi gerçekten güzelmiş ya.. hakkatten çok orijinal..” sonra sencer “güzelde ona vermedikten sonra bir anlamı yok” sonra markete girdiler.. istedikleri şeyleri aldılar.. votka da aldılar.. kasada hesabı öderken “uğur oğlum ne yapıyorsun sen ya, 2 gündür ne aldıysak sen verdin bütün hepsinin parasını.. zengin mi oldun? milli piyango mu çıktı da bana söylemiyorsun?” sonra uğur “abi kredi kartını kapattım da param var artık rahat ol sen..” sonra sencer uğur'dan fişi alıp, alışverişin ne kadar tuttuğuna baktı.. sonra dışarı çıktılar.. sencer kağıdı elinde buruşturup tam atacaktı ki aklına kız arkadaşının dedikleri geldi.. bir gün kız arkadaşıyla el ele yolda giderken, önlerinde bir anne ve çocuğu vardı, anne yere bir çöp atınca kız arkadaşı şöyle demişti.. işte bu anne babalar çocuk yetiştiriyor.. buruşturduğu kağıdı cebine koydu ve yürümeye devam ettiler.. sonra dolmuşa bindiler.. eve gittiler.. önce yemek yendi.. sonra votkalar içildi.. sencer kıza mesaj attı, müsait olunca araması için.. sonra sencer’in votkadan başı ağrıyınca, içerideki odadan ilaç almaya gitti.. uğur bu arada kayıt cihazını çalıştırdı.. sonra sencer içeri geldi ve uğur konuşmaya başladı “abi votkayla beraber kötü olmaz mı ağrı kesici?” sonra sencer “ben bunu daha önceden de yaşadım uğur rahat ol sen..” sonra uğur “peki abi sen bilirsin.. peki kız seni ne zaman arayacak? şu sıralar araması lazım, bu saati söyledi.. ama bir sorun var uğur, ben telefonun şarjını getirdim zannediyordum, geldiğimizden beri bakıyorum bulamadım şarj aletini.. umarım konuşurken telefonun şarjı bitmez.. zaten birazdan arar.. hatta bak arıyor.. uğur kıssana televizyonun sesini..” uğur televizyonun sesini kıstı ve sencer’in konuşmalarını dinlemeye başladı.. “alo.. napıyorsun?.. neden bu hattan aradın, bugün bedava günün mü? kapat o zaman ben seni diğer hattan arayayım..” sonra telefonu kapattı, diğer telefonu eline alıp “uğur ben mutfakta konuşuyorum abi bana şans dile..” sonra uğur “peki abi ne diyeceksin?” sonra sencer “valla bilmiyorum, doğaçlama gideceğim.. votka yardımcı olur diye düşünmüştüm ama başım ağrıyor ve bilincim fazlasıyla açık, hadi bakalım..” dedi ve kapıyı kapatıp mutfağa geçti.. uğur bekliyordu.. mutfakta konuşulanları anlamaya çalışıyordu ama sencer’in sesi uğultu gibi geliyordu.. sonra sencer uzun bir aradan sonra geldi.. suratı normalden daha da beyazdı.. direk sigarasını yaktı, sonra uğur “abi ne oldu?” ne dedin?” sonra sencer “fiyasko abi.. doğaçlama yanlış seçimdi..” sencer konuşmasına devam ederken sesinde bir titreme vardı “büyük ihtimalle yanlış anladı..” sonra uğur “neden abi, neden yanlış anladı?” sonra sencer “kimin eski sevgilisi hayatında bir kere olsun, ben bu ayrılığı kaldıramadım, seninle bir süre görüşmezsem daha iyi olacak diye laf söyler ki.. ben olsam direk barışmaya çalışıyor ama bir yol bulamamış, bu şekilde benimle konuşmaya çalışıyor falan derdim..” sonra uğur “yok abi ya kasma o kadar neden öyle düşünsün ki” sonra sencer ”bak uğur.. ben birisinden hoşlandığımda, geçip karşısında ilanı aşk edeceksem eğer klasik kelimeler kullanmam, doğaçlamaya başvururum.. eğer karşısına geçtiğimde içimden kelimeler kendiliğinden gelmiyorsa kalkar giderim, o anda konuşamıyorsam gerçekten sevmiyorum demektir.. o yüzden bu sefer doğaçlama yanlış seçimdi.. halen bağıra bağıra seni seviyorum demek isterken, seni bir daha görmek istemiyorum dedim, bu iki kelime birbirine çok ters.. ulan zaten sigara da bitti..” sonra uğur “tamam abi sakinleş, sakin ol, otur sen.. ben bakkala gidip alırım şimdi sigara.. varmı istediğin başka bir şey?” sonra sencer “abi kapanmıştır şimdi çıkma boşuna dışarı abi sen otur, boşver..” sonra uğur “abi sen geç otur şöyle bak, zaten başın da ağrıyor.. gidiyorum ben..” sonra sencer “tamam abi git sen, bende şarj aletini arayayım” sonra uğur dışarı çıktı.. arkasına dönüp etrafı kontrol etti.. telefondan sefa’yı aradı.. “alo.. sefa abi kafama bir şey takıldı dün konuştuklarımızla ilgili onu sormak istedim..” sonra sefa “söyle uğurcum, söyle.. ama ilk önce sencer kızla konuştu mu onu söyle, biz kontrol ettirelim telefon konuşmasını..” sonra uğur “evet abi konuştular, o yüzden aradım zaten bende seni ama kontrol ettirmek isterseniz siz bilirsiniz gene de, gerek yok bence kontrole, çünkü telefondan kızın sesi geliyordu, duydum ben onu..” sonra sefa “olsun uğur dikkat etmemiz lazım, bir kere hata yaptım ikincisinin de olmasını istemiyorum..” sonra uğur “ya abi ben sana kızı seviyor demiştim ama sen yok demiştin ya hani..” sonra sefa “uğur lütfen bana bu konuyu tekrar açma, sana söylediğimi yaptın mı?” sonra uğur “neyi abi, kıskançlık olayını mı diyorsun?” sonra sefa “evet, sor kızı kıskanıyor muymuş.. cevap verdiği zaman neden benim bu şekilde konuştuğumu anlayacaksın ama sana son bir açıklama daha yapayım uğur, bak şöyle hayal et.. yıllar boyunca kafandaki hayale aşık bir şekilde dolaşıyorsun, sonra bu hayal gerçek oluyor, şimdiyse onu tekrar kaybediyorsun.. anladın mı şimdi? sencer’in bundan farkı yok, ayrıca normal bir şekilde gözlemleyebileceğin bir ayrıntı daha söyleyeyim.. sencer’i hiç küçük çocuklara bakarken gördün mü bilmiyorum.. sencer küçük çocuklara bakarken, yüzünde sonsuz bir gülümseme olur, sanki o an hiç bitmeyecekmiş gibi.. bunu sencer’in çocuk sevgisine verebilirsin ama bana sorarsan böyle bir durumla alakası bile yok.. sencer, ayça’yı kaybettiğinde ufak yaşlardaydı ve o küçük çocuklara bakarken ayça’yı görüyor..” sonra uğur “peki abi senin dediğin gibi olsun..” sonra sefa “ha uğur bide bir şey soracağım, siz aynı odada mı yatıyorsunuz yoksa farklı odalarda mı?” sonra uğur “abi hava soğuk o yüzden oturma odasına çektim diğer yatağı orda yatıyoruz” sonra sefa “bugün sencer’i erken yatırmaya bak yada sen erkenden yat ve ses kayıt cihazını çalıştır tamam?” sonra uğur “abi makine yanımda zaten şimdi, bayağı zamandır açık, kayıt yapıyorum bir yandan da..” sonra sefa “yok uğur, yatmadan önce kaseti değiştir.. yeni, sıfır kaset tak makineye..” sonra uğur “neden abi anlamadım?” sonra sefa “sencer çok mutluyken, çok heyecanlıyken ve çok üzüntülüyken uyuyamaz.. bu akşamda onlardan biri, o yüzden makine açık kalsın..” sonra uğur “tamamdır abi ben giriyorum eve..” sonra sefa “tamamdır uğur, hadi bekliyorum seni.. unutma kıskançlık..” sonra uğur “tamam abi, görüşürüz..” sonra uğur eve girdi.. sencer halen şarj aletini arıyordu.. sigarayı sencer’e verdi ve konuşmaya başladı.. “sencer ben sana bir şey soracağım, alakasız bir soru olabilir ama sonunda istediğim cevabı alırsam ne demek istediğimi anlayabilirsin..” sonra sencer “anlamadım ne demek istemediğini abi de sen sor” sonra uğur “abi sen hatunu kıskanıyor musun? pardon, yani onunla beraberken kıskanıyor muydun..” sonra sencer “evet abi..” sonra uğur “peki sencer, kıskançlık kişilere göre farklıdır, senin için kıskançlık ne ifade ediyor?” sonra sencer “kıskançlık benim için ne.. güzel soru.. kıskançlık, onun başka birisini sevmesi yada başka birisiyle yatıp kalkması.. kıskanıyorsam da güvenmiyorum demektir.. güvenmiyorsam da sevmiyorum demektir..” sonra uğur sinirli ve şaşkın bir şekilde “abi sen ne dediğinin farkında mısın? kırdım kafayı burada ya.. daha demin sevmekten bahsediyorsun şimdi ne diyorsun..” sonra sencer “bilmiyorum abi bilmiyorum, ne demek istediğini anladım ama ne kendimden eminim ne de duygularımdan eminim..” sonra uğur “ya sencer sinir ettin beni yaaa.. abi gel sen yat o zaman yada ben yatayım, ben bugün kongrede yoruldum, sabahta erkenden kalktım zaten.. sen oturacaksan otur abi ama yoruldum bu ara ben seni dinlerken.. hadi iyi geceler..” sonra uğur tuvalete gitti.. kaydı durdurup, yeni kaset taktı.. makineyi tekrar cebine koydu.. sonra gidip yattı..

( bu hikayenin devamı Ayrılık-VII )

30 Ocak 2009 Cuma

Ayrılık-V

(bunu okumadan önce Ayrılık-I, II, III, IV’ü okuyun)

“uğur biz şu anda binmiş olduğun dolmuşun arkasındayız, evden yeteri kadar uzaklaştığını düşündüğünde, dolmuştan in tamam mı?” sonra uğur “sefa abi ben geliyordum hastaneye sizin beni almanıza gerek yoktu” sonra sefa “hastaneye gitmiyoruz uğur.. ondan seni yoldan alacağız.. sadece sencer’in seni göremeyeceğini düşündüğün bir mesafeye geldiğinde in” sonra uğur “abi şimdi inebilirim isterseniz, sencer halen uyuyor ama temkinli olalım diyorsan yolun üzerinde bir tane cami var bizim okula yakın, orda inerim birazdan” sonra sefa “tamadır uğur camiden alıyoruz seni, arabanın içinde beni ve muzaffer’i göreceksin zaten ama, gene de işini kolaylaştırmak için arabanın rengi beyaz, telefonu kapatıyorum şimdi, diğer hattan arıyorlar” sonra sefa telefonla konuşmaya başladı, hızlıca dolmuşu geçtiler ve uğur’un söylediği caminin önünde durdular..

uğur dolmuştan indikten sonra arabaya bindi, selamlaştıktan sonra ön koltukta oturan sefa uğur’a döndü ve uğur’a uzun siyah bir bez uzattı.. “uğur bunu gözlerine bağlaman lazım, seni şimdi bizim kayıtların olduğu yere götürüyoruz.. normalde bu gideceğimiz yere sana dün verdiğimiz ikinci anlaşmayı imzaladıktan sonra gidebilirsin ama biz anlaşmayı yanımızda getirmedik.. o yüzden gözlerini bununla kapatman lazım” sonra uğur “ya kusura bakmayın ama bunu yapabileceğimi sanmıyorum.. her ne kadar size inanıyor ve sencer’e yardım etmek istiyor olsam bile kafamda halen sizinle alakalı bazı sorular var ve siz bu hareketinizle benim o kafamdaki soruları daha da destekliyorsunuz..” muzaffer ve sefa büyük bir kahkaha attı “şaka uğur şaka merak etme, gözlerini falan bağlamayacağız.. sadece sencer’in ne durumda olduğunu test etmek için böyle bir şey yaptık ve sen sencer’in dediği gibi tepki verdin” sonra uğur “anlamadım sefa abi ne demek istediğini? sencer’in ne durumda olduğunu derken söylemek istediğin neydi?” dedikten sonra araba hareket etti ve sonra sefa “dur sana olayı sencer’in sözleriyle açıklamaya çalışayım.. sencer bize şöyle söylemişti.. benim bir kişiye olan hayranlığım onu çözene kadardır, çözdükten sonra bir anlamı kalmaz.. seninle alakalı da, sana yaptığımız bu şakaya benzer bir örnek vermişti ve senin nasıl tepki vereceğini de söylemişti.. aynen sencer’in dediği gibi tepki verdin.. şaka seni rahatsız ettiyse özür dilerim ama bu bizim sencer’le alakalı yaptığımız değerlendirmelerden biri” sonra uğur “abi ben halen bu değerlendirmenin yada sencer’in ne durumda olduğunu test etmek olayını anlamadım..” sonra sefa “sana anlaşmayı imzalamadan bu açıklamayı yapamam ama fazla derine girmeden anlatayım.. sencer etrafındaki insanları çözmeyi seviyor, bu onun için bir oyun gibi, onların davranışlarını, hareketlerini ve duygusallıklarını falan birkaç cümleye sıkıştırıp onları basitleştirmeyi seviyor ama başkalarının onu çözmesini sevmiyor, o yüzden hareketlerini sürekli değiştiriyor.. tabi bu hareketler gene kendi kurallarının çerçevesinde.. bizim sana bu yaptığımız sencer’in halen bu oyuna devam edip etmediğini öğrenmek içindi ve analizin doğru olup olmadığını.. şimdi anladın mı?” sonra uğur “tamamdır abi anladım, hatta dün akşam aynen buna benzer bir diyalog geçti, biraz sert bir şekilde çıkıştı.. sen benim hareketlerimi mi çözmeye çalışıyorsun diye.. kaydettim hepsini kasede” sonra sefa “kayıt mı ettin? gerçekten mi? uğur süpersin ya.. ilk günden direk başladın sen bilgi toplamaya.. aldın mı peki makineyle kaseti yanına?” sonra uğur “aldım abi cebim de şimdi” sonra sefa “güzel o zaman, gidince alırız senden kaseti.. o kasete birde seri numarası vermemiz gerekiyor” sonra uğur “sefa abi benim sormak istediğim bir konu daha var, neden kasetlerle kayıt yapıyorsunuz neden dijital bir şeyler kullanmıyorsunuz, yani bu kaset olayları çok eski zamanlarda vardı” sonra sefa “uğur.. kardeşim sen istersen şimdi biraz kestir uykun falan varsa bizim yaklaşık yirmi dakka yolumuz var, biraz şehir dışına çıkacağız.. biz böyle muhabbet etmeye devam edersek ben anlaşmayı fazlasıyla çiğnemiş olacağım, bu soruyu kafanda tut, anlaşmayı imzaladıktan sonra anlatırım ben sana hepsini, anlaştık mı? haa bide dün benim sana söylediğim efsane yazısını okudun mu?” sonra uğur “yok abi daha okumadım, benim hesaplarda sizin beni yoldan alacağınız yoktu” sonra sefa “bizde bu şekilde tahmin ettik o yüzden sana yazıyı çıkarttım.. al oku..” sonra uğur teşekkür etti ve yazıyı okumaya başladı.. yazıyı bitirdikten sonra “sefa abi bunun sencer’in hastalığıyla ne alakası var anlamadım” dedi ama sefa’dan bir cevap gelmedi, eliyle uğur’a sus işareti yaptı.. uğur yazıyı baştan bir daha okudu ve aniden başını kaldırdı.. hızlı ve kekeleyerek konuşmaya başladı “bir dakka bir dakka, ben bunu filmde görmüştüm.. sencer burada yazdığı gibi çift karakterli mi? yani neydi o davranış bozukluğu mu kişilik bozukluğu mu neyse işte, ondan mı var sencer de?” sonra sefa “uğur istediğin kadar varsayımda bulunabilirsin ama sana önceden de dediğim gibi varsayımınla alakalı yanlış veya doğru diye bir cevap bekleme benden.. anlaşmaları biliyorsun o yüzden sadece yazıyı iyicene anlamaya çalış ve istersen bir daha oku.. gideceğimiz yere geldiğimizde kaldığımız yerden devam ederiz” dedikten sonra uğur sefa’ya baka baka kafasını aşağıya doğru eğdi ve yazıyı tekrar okumaya başladı..

arabayla söylenilen yere geldiler.. içeri girdiler.. uğur içeri girdikten sonra etrafı incelemeye başladı.. içeride eski model bir masa ve birkaç sandalye vardı.. masanın üzerinde kirli bir kül tablası vardı.. duvarlar bir şeylerle kaplıydı, ne olduğunu anlamadı.. büyük elektronik bir cihaz ve buna bağlı birkaç tane ekran vardı.. bu cihazın yanında da iki tane dolap vardı.. dolabın yanında da yarısına kadar dolu bir çöp kutusu.. sefa uğur’a masayı işaret etti ve sandalyelere oturdular.. muzaffer cihazın yanındaki dolaptan iki kutu çıkartıp, bunları masanın üzerine koydu ve daha sonra dolabın kapağını kapatmak için geri döndü.. uğur dolabın açık olan kapağından, düzgün bir şekilde sıralanmış kasetleri gördü.. muzaffer kapağı kapattı ve sonra sandalyeye oturdu.. muzaffer kutuların birisinden anlaşmaları çıkartırken, sefa diğerinden kayıt cihazlarını ve kasetleri çıkartıyordu.. bunu görünce uğur kendisindeki kayıt cihazını da masanın üstüne koydu, uğur’unkiyle beraber masada dört tane kayıt cihazı vardı.. sefa kasetlerin üstüne teker teker kağıtlar yapıştırmaya başladı.. yapıştırma işlemi bittikten sonra, gene kutunun içinden üstünde bir şeyler yazılı bir kağıt daha çıkarttı, bu kağıda bakarak kasetlerin üzerine yapıştırdığı kağıtlara bir şeyler yazmaya başladı.. bunlar seri numaralarıydı.. sefa’yla muzaffer, kasetleri cihazlara yerleştirdiler ve üç makineyi de aynı anda çalıştırdılar.. sonra sefa konuşmaya başladı “bugün 29 kasım 2008, kayıt başlangıç saati 09.26, kişilerse d-1, d-2, ve d-817” sonra uğur “durun bir dakka.. d-1 sizsiniz, d-2 ise muzaffer abi değil mi? ben sizin şimdiye kadar konuştuğunuz 817. kişi miyim? gerçekten de bu kadar çok kişiyle mi konuştunuz?” sonra muzaffer “uğur sana arabada dediğimiz gibi önce anlaşmayı imzalaman lazım ama bu sefer anlaşmayı imzalasan bile bu bilgiyi sana veremeyiz ama tabi ki tahmin yürütmekte özgürsün” dedikten sonra iki anlaşmayı da uğur’a uzattı, uğur anlaşmaya ve kendisine verilecek olan kopyaya imza attı.. sonra ikisinin de tarih yerlerini doldurup muzaffer’e uzattı.. muzaffer anlaşmaları kontrol edip kasetlerin seri numaralarını yazması için sefa’ya verirken diğer eliyle de kutudan başka bir kağıt daha çıkarttı.. bu uğur’un ilk imzaladığı anlaşmaya benziyordu.. muzaffer kağıdı imzaladıktan sonra işini bitiren sefa’ya anlaşmayı uzattı ve sefa’daki anlaşmaları aldı, birini kutuya geri koydu diğerini ise uğur’a verdi.. sefa, muzaffer’in verdiği anlaşmayı imzaladıktan sonra uğur’a uzattı ve sonra muzaffer “uğur bugün ve bugünden sonraki bütün ses kayıtlarını onayladığına dair bir anlaşma bu.. seninle çalışma sonlandırana kadar ki bütün kayıtlar yani.. ve gene imzadan sonra tarih yazmayı unutma lütfen ama bunda demin imzaladığın gibi bir kopyasını da sana vereceğimiz cinsten bir anlaşma değil, bu sadece bizde kalacak çünkü az önce imzaladığın anlaşmanın 42/c maddesinde bu anlaşmadan bahsediyor, istersen kontrol edebilirsin” dedikten sonra uğur elindekini kontrol etmeden tarihi yazdı ve anlaşmayı imzalayıp muzaffer’e uzattıktan sonra “sefa abi lütfen artık söyleyin başka imzalamam gereken ne var.. lütfen söyleyin artık ne bu hastalık..” sonra sefa “kısa kısa birkaç şey söylemem lazım ondan sonra muzaffer sana açıklamayı yapmaya başlayacak.. bak uğur biz denizlide sorumlu olan en üst ekibiz, bizim dışımızda bizim gibi ikili takım şeklinde çalışan üç ayrı grup daha var ama sen bizim birinci derece olarak adlandırdığımız bölümde olduğundan dolayı, seninle biz konuşuyoruz.. bugün işlerimizi hızlandırmak için aldığımız bir karardan dolayı açıklamaları sana muzaffer yapacak bense aralarda müdahale edeceğim ama benim senden özellikle istediğim tek şey, biz sana bildiğin bir şeyin tersini söylediğimiz zaman lütfen bize itiraz etme, çünkü sana daha önceden de dediğim gibi zaman bizim için gerçekten çok önemli.. anlaştık mı?” sonra uğur heyecanlı bir şekilde “tamam anlaştık ama size dediğim doğru değil mi? sencer’in kişilik bozukluğu var.. bana okuttuğunuz bu efsane yazısından o çıkıyor.. bildim değil mi hastalığı?” sonra sefa gülümseyerek “muzaffer, top sende..” sonra muzaffer “uğur kardeşim birincisi o çoğul kişilik bozukluğu, ikincisiyse şimdiye kadar sencer de çoğul kişilik bozukluğuna dair bir belirti gördün mü yada gözlemledin mi?” sonra uğur “hayır gözlemlemedim ama bana bu efsane yazısını okutunca sandım ki sencer’in durumunu şey sandım..” sonra muzaffer “sencer’in hastalığının seni bu kadar sevindireceğini tahmin etmezdim.. tahminin eksik olsa da doğru uğur ama biraz fazla eksik..” sonra uğur “ya gerçekten kusura bakmayın da ben bir an kendimi kaybettim, tabi ki sencer’in hastalığına sevinmedim..” diye devam ederken, uğur’un lafını bitirmesine izin vermeden muzaffer konuşmasına devam etti “sencer şizofren uğur ama ileri düzeyde.. çoğul kişilik bozukluğu da var ve o da ileri düzeyde.. bu iki hastalığın çoğunlukla birlikte görülmesi normaldir ama sencer’deki asıl sorun, bu iki hastalığın birbirini tetikleyerek sürekli ilerlemesi.. bunların dışında beyin fonksiyonlarının farklı bir şekilde çalışması durumu var ama buna daha sonra gireceğim, anladığım kadarıyla çoğul kişilik bozukluğunun ne olduğunu biliyorsun, ama istersen şizofreni hakkında biraz bilgi vereyim” sonra uğur suratındaki şaşkınlık ifadesini silmeye çalışarak konuşmaya çalıştı “ya ben bunu kişinin hayali kişiler görmesi olarak biliyorum.. filmi falan da vardı bunun.. izledim ben onlardan biliyorum bir şeyler..” sonra muzaffer “filmdeki yeterli olmayabilir uğur ondan kısaca bazı durumları sana açıklamaya çalışayım.. sana daha önceden sencer üzerine iki tezin bulunduğunu söylemiştik.. bu tezlerin sahibi ayten hanım.. bizim proje’nin başında olan genel koordinatörümüz, aynı zamanda sencer’in aile dostu.. ayten hanımın tez konularını söyleyemiyoruz uğur çünkü bir anlaşmamız var, sencer ölene kadar yada hastalıktan tamamen kurtulana kadar tezlerin açıklanması yasak, istisna bir durum olduğundan dolayı üst kurul bunu kabul etti ama hastalığın tamamen iyileşmesi gibi bir durum olamayacağından, sencer ölene kadar bu tezler açıklanamayacak.. bunun dışında sencer’in hastalığının başlangıcının birinci ve ikinci ihtimallerinin olduğunu söylemiştik hatırlarsan, bu ihtimallerin çıkmasının sebebi projeye dahil olmuş olan kuruluşlardan bazıları, tezlerin açıklanmaması durumundan dolayı tezlerin resmiyetini kabul etmiyor ve birinci ihtimali reddediyorlar ama biz hastalığın birinci ihtimalini kabul ediyoruz, daha doğrusu bundan eminiz ama bunu birazdan daha iyi anlayacaksın.. şimdi uğur, şizofreni genellikle ileri yaştaki insanlarda görülür, burada ileri yaştan kastım yirmibeş yaş civarı.. bide erkekler, kadınlara göre bu hastalığı daha ağır geçirirler.. sencer’de bu hastalık 9 yaşında başladı.. şizofreninin tedavi edilemediği takdir de ilerleme göstermesi normal bir durumdur ama sencer’deki kadar hızlı ilerlemesi ters bir durum, çünkü sencer 9 yaşındayken şizofreni tiplerinden sadece birinin belirtilerini gösteriyordu, şizofreninin 5 tipi vardır ve sencer şimdi 5’inin de belirtilerini gösteriyor.. ama tabi tek bir kişiliği 5’ini birden göstermiyor, biz bütün kişilikleri ele alıyoruz.. senin dediğin gibi hayali kişiler görüyor ama sadece kişiler hayal değil, bazen bulunduğu yerlerde hayal ürünü olabiliyor.. sencer’in kişilikleriyle ve şizofreni hastalıklarından en ağır olan ikisiyle ilgileniyoruz, paranoid ve katatonik, diğerlerinin üstüne pek düşmüyoruz çünkü demin sana söylediklerimin dışında kalanlar o kadar önemli değil, ayrıca daha önceden de dediğim gibi şizofreninin tamamen tedavi edilemeyen bir hastalık olması durumu da var..” sonra uğur “ya şu an şok geçirmiş bir durumdayım da anlamaya çalışıyorum.. siz bu proje olarak adlandırdığınız olayla nasıl bir tedavi uyguluyorsunuz yada ben nasıl bir yardım sağlayacağım size onu anlamadım.. bunun bir ilacı yok mu? yada hastaneye kapatıp başka bir yol falan?” sonra muzaffer “ilacı var, hatta uzun zamandan beri var.. ilk ilaç 1950 yılında üretilip hastalar üzerinde kullanılmaya başlandı.. sencer’in bu hastalığı ilk etkilerini gösterdiği zamanlarda buna benzer bir ilaç kullanıldı ama sencer’in ailesi ilaç tedavisine başlanılmasından yaklaşık üç ay sonrasında ilacın kesilmesini istedi, çünkü ilaç kuvvetli bir sakinleştirici görevi görüyor ve kısacası kişiyi salaklaştırıyor, yani normal hayatındaki fonksiyonlarını gerçekleştiremeyecek hale geliyorsun ve daha çocuk yaşta olan sencer’e, dozajını azaltarak vermiş olmamıza rağmen, ilaç ağır geldi.. sencer’in annesi ve babası bu durumdan rahatsız olduklarından dolayı ilaç tedavisinin kesilmesini istediler ve başka bir yol bulmaya çalıştılar.. burada da devreye ayten hanım girdi ve projenin başlangıcı olan altı kişilik ilk ekibi kurdu ama bu ekip çok çabuk büyüdü çünkü hastalığın farklı tedavi yollarını bulmak isteyen kuruluşlarda bize katıldılar.. bizim nasıl bir tedavi uyguladığımıza gelirsek.. biz sencer’le düzenli olarak konuşuyoruz, bunu bir terapi olarak düşünebilirsin, konuşarak bazı telkinler vermeye çalışıyoruz, hayal dünyasına daldığı zaman onu hayal dünyasından çıkartmaya çalışıyoruz, sen burada bize yardımcı olacaksın, bu telkinleri verme konusunda.. sencer’in güzel tarafı yalan söylememesi bu bize çok yardımcı oluyor ama gel gelelim yaşanan şeylerin hangisinin gerçek hangisinin hayal olduğunu algılayamadığından dolayı yaşadığı her şeyi gerçekmiş gibi anlatıyor ve biz bunları ayrıştırmaya çalışıyoruz.. sen bize düzenli olarak rapor vereceksin, sencer’in haraketleri yorumlayacaksın, analiz edeceksin.. anladın mı?” sonra uğur “kusura bakmayın söylediklerinizi anlamaya çalışıyorum ama bir yandan da kafamda sencer var, ben sencer’den şimdiye kadar ters bir hareket görmedim.. yani bu hastalık üzerine bir etki, tepki falan yoktu.. bunca senedir nasıl farkına varmadım onu anlamıyorum.. ama bu hastalıkların oluşmasına sebep olan şey ne asıl onu anlamıyorum? ne oldu da bu hastalık bu kadar ağır bir duruma geldi? bunun bir başlangıcı var mı?” sonra sefa “hastalığın farkına varamaman normal çünkü paranoid şizofren bunu saklar, anlayamazsın.. sencer’de bu hastalıkların olmasının sebebi sevdiği 2 kişiyi kaybetmiş olması.. bunu iyice anlaman için sana bizim kırılma noktalarını söylememiz lazım.. muzaffer kağıdı getirdin değil mi?” sonra muzaffer gömleğinin cebinden katlanmış bir kağıt çıkarttı ve okumaya başladı “24 eylül 1986 sencer’in doğumu” sonra sefa araya girerek “muzaffer çok fazla ayrıntıya girmene gerek yok, sadece yılları söyle” sonra muzaffer “tamamdır.. 1986 sencer’in doğumu.. 1993 sencer’lerin serinevler sitesine taşınması.. 1993 sencer’in çocukluk aşkı ayça ile tanışması.. 1995 ayça’nın trafik kazasında ölmesi.. 1995 sencer’in göstermiş olduğu sinir krizleri ve davranış bozuklukları sonrasında tedavinin başlatılması.. 1995 ayten hanım’ın sencer üzerine birinci tezini vermesi.. 1995 ortam değişikliğinin iyi geleceği düşünülerek okulu sıtkı kulak ilköğretimden alınıp, mimar kemal ilköğretim okuluna geçirilmesi.. 1996 hipnoz çalışmalarına başlanılması.. 1997 hipnoz çalışmalarına sencer’in cevap vermemesi sebebiyle son verilmesi.. 1999 sencer’in tedavisi konusunda aile içinde anlaşmazlıklar çıkması sebebiyle boşanma davasının açılması.. 2001 mahkemenin anneyle babanın boşanmasına karar vermesi.. 2001 sencer’in annesi’nin trafik kazasında ölmesi..” uğur direk lafa girdi “bir dakka sencer’in annesi ölmedi ya.. ne ölmesi..” sonra sefa “uğur söylediklerimizi dinle lütfen, bak başta seni uyardım.. karşı çıkma..” sonra uğur “ya ben daha geçen sene ablasının düğününde sencer’in annesiyle çekilen resmini gördüm” sonra sefa “uğur bak dinle diyorum..” sonra uğur “resme bakıp annesiyle sencer arasındaki benzerliği görmemek imkansız..” sonra sefa “ uğur bizi dinleyecek misin? gene zaman kaybetmemize sebep oluyorsun” sonra uğur “onu da geçtim gene geçen sene sencer’in annesi geldi denizli’ye.. besim beyler akşam yemeğe davet etti, beraber onların yanına gittiler anne oğul beraber..” sonra sefa hızlıca ayağa kalktı ve bağırmaya başladı, bir yandan da eliyle masaya vuruyordu “UĞUR SEN SENCER’İ TANIMIYORSUN VE BU ŞEKİLDE DEVAM EDERSEN, HİÇBİR ZAMAN DA TANIYAMAYACAKSIN.. SENCER ÇOK UZUN ZAMANDAN BERİ BİR KUYUNUN DİBİNDE.. KUYUNUN İÇİNE BAKARAK SENCER’İ GÖRDÜĞÜNÜ ZANNEDİYORSUN AMA, KUYU O KADAR DERİNKİ, ŞİMDİYE KADAR ONUN SADECE SESİNİ DUYDUN.. ONU HİÇBİR ZAMAN GÖRMEDİN.. SENCER SANA KENDİSİNİ NASIL ANLATTIYSA, SEN SENCER’İ ÖYLE BİLDİN.. BUNU KAFANDAN SAKIN ÇIKARMA UĞUR ANLADIN MI? SENCER KUYUNUN DİBİNDE.. VE SEN.. ONU ŞİMDİYE KADAR.. HİÇ.. GÖRMEDİN..” dedikten sonra sinirli bir şekilde sandalyesini düzeltti, cebinden sigarasını çıkartıp yaktıktan sonra konuşmaya başladı “uğur bak.. ben seni kırmak istemiyorum, zamanın önemli olduğunu anla artık ve zaman artık senin içinde önemli çünkü sen sadece sen değilsin, sen artık bizsin, söylediklerimizi çok iyi dinle, bütün her şeyi çok iyi algılaman lazım çünkü senden 1 günde psikolog yaratamayız.. o yüzden sana kafanda gerçek sencer’i oluşturabilmen için, onun gerçekte olaylara nasıl baktığını ve nasıl bir düşünce tarzı olduğunu kavrayabilmen için, konumuzla alakalı alakasız birçok şey anlatacağız ve biz burada seni kandırmaya çalışmıyoruz, sana sadece gerçeği göstermeye çalışıyoruz ki bize, daha doğrusu arkadaşına bir iyilik yapmış ol.. anlaştık mı?” uğur cevap vermedi, söylenenleri onaylamadı da, uzun bir süre sefa’nın yüzüne bir şey demeden baktı, o sırada muzaffer konuşmasına devam etti “annesinin ölümünden sonra ayten hanımın ikinci tezini vermesi.. sencer’in seyhan rotary’den mezun olması.. pamukkale üniversitesi’ni kazanması.. bağbaşı’nda tek başına eve çıkması.. bide bu en son ayrıldığı kız arkadaşıyla çıkması ve ayrılması var.. bunların yılları önemli değil uğur, bunların hepsi yakın zamanda olmuş şeyler ama demin söylediğimiz annesinin ölümü gerçek.. sencer hayal görmüyor ama işin aslı o annesi değil teyzesi” sonra uğur “nasıl yani teyzesi?” sonra muzaffer “şimdi uğur sencer’in hastalığının, çok önemli olan 2 ayrı kopma noktası var, ayça’nın ve annesinin trafik kazasında ölmesi.. sencer’in senin o söylediğin hayal görme olayı ayça’nın ölümünden sonra başladı.. sencer’e annesinin öldüğü haberi verildiği gün, ablası sencer’i akşama kadar yatıştıramadıklarını ve akşam da çok zor uyuttuklarını söylüyor.. bütün akrabalara ve tanıdıklara aynı gün içinde haber veriliyor.. kayıtlara göre ertesi gün sencer’in teyzesi geldiğinde, sencer teyzesinin sesini duyunca odasından çıkıp sakin bir şekilde teyzesinin yanına geliyor ve hiçbir şey yokmuş gibi anne nerdeydin diye konuşmaya başlıyor..” sonra uğur “nasıl yani? ikiz kardeşi mi?” sonra sefa “hayır değil, benzerlikler tabi ki var ama normal bir şekilde baktığında aradaki farkı rahatlıkla anlayabilirsin.. sorun şu, sencer böyle bir durumu kaldıramıyor, daha doğrusu beyni kaldıramıyor ve bir gün önce kendisine söylenen her şeyi siliyor, hiçbir şeyi hatırlamıyor.. ayten hanımsa bu durumu devam ettirmeyi teklif ediyor.. bu şekilde sencer’in hastalığının ilerlemeyeceğini ve hasarın daha az olacağını söylüyor.. bizim planlarımızda olmayan bir oyun oynamaya başlıyoruz yani uğur ve bu oyun 7 senedir devam ediyor..” sonra uğur “yani sencer annesinin öldüğünü hiçbir şekilde hatırlamıyor öyle mi?” sonra sefa “normalde hatırlıyor ama aslında hatırlamıyor..” sonra uğur “abi hiçbir şey anlamadım dediğinden, ne demek hatırlıyor ama hatırlamıyor..” sonra sefa “bak sana çok basit bir şekilde anlatmaya çalışayım.. sen çocukken günün birinde diyelim ki annen pırasa yemeği yaptı, sen yemeği yedikten sonra miden bulandı, kustun ve bu durumu pırasaya bağladın.. o günden sonra pırasa yemek istemezsin ve yıllar sonra bu aklında sadece ben pırasayı sevmiyorum olarak kalır, asıl sebebini hatırlamazsın.. sencer’de de bu durum benzer.. söyle bana arkadaşlarından hiç ehliyet sınavını geçmiş olup da ehliyetini almayan var mı?” sonra uğur “bilmiyorum abi valla.. sonra sefa “sencer ehliyet sınavından geçeli yıllar oldu uğur ama halen ehliyetini almadı.. sence bunun sebebi ayça’nın ve annesinin trafik kazasında ölmesi mi? bunun cevabı evet, bu yüzden dediğim gibi sencer hatırlıyor ve hatırlamıyor.. şimdi anladın mı durumu?” sonra uğur “bana o dönemde parası olmadığından dolayı ehliyeti alamadığını söylemişti, size nasıl söyledi bilmiyorum ama..” sonra sefa “sencer üniversiteye geldiği günden beri annesine yani teyzesine gönderdiği paralarla gayet rahat bir şekilde ehliyetini alırdı uğur.. sencer’in kimseden saklamadığı bir kredi kartı borcu var, kendisinin ve ailesinin büyük meblağdaki kredi kartı borcu.. ama gel gelelim bu borç 8 yıldır bitmedi, sence neden? bu borç kazadan 2 ay sonra kapatıldı ama sencer, borcun kapatılmış olduğu ona söylenmesine rağmen halen her ay annesine kredi kartı borçları için para gönderir.. borcun kapatıldığı ona defalarca söylendi ama halen para gönderiyor ve ne kadar borçlarının kaldığını soruyor.. bunun sebebi sencer’in annesiyle ilgili hatırladıklarının 2001 senesindeki son durum olması, kazadan önce kredi kartı borçları vardı ve sencer halen bu borcun devam ettiğini düşünüyor.. umarım şimdi olayı daha iyi anlamışsındır.. sencer’in annesiyle alakalı daha konuşacağımız şeyler var uğur ama senin kafandaki bazı soruları kaldırmamız için bizim sana birkaç tane soru sormamız lazım.. biz seninle dün tanışmadan önce sencer’le ben birebir içerde konuştuk hatırlıyorsun.. burada sencer bana bir önceki gün telefonda kız arkadaşıyla bir konuşma yaptığını söyledi, o sırada sende evdeymişsin uğur ama bilmen gereken şu, o telefon konuşması hiçbir zaman gerçekleşmedi.. sencer bana telefonda konuştuklarını ve kavga ettiklerini söyledikten sonra projede beraber çalıştığımız bir arkadaşımızdan, o gün bir arama olup olmadığını kontrol etmesini istedim ve cevap hayırdı.. zaten onlar ayrıldıktan sonra vize haftası vardı, vize haftasında gene konuşuyorlardı ama vize haftasından sonra 2 defa telefon konuşması oldu ve umarım yarınki konuşma son olacak..” sonra uğur “peki ya o günün akşamı kız arkadaşının gelmesi neydi? hayal mi?” sonra sefa “bir dakka benim öyle bir şeyden haberim yok, şimal’i aramam lazım, muzaffer sen devam eder misin ben telefonla konuşurken” sonra uğur muzaffer’e dönerek “şimal kim?” sonra muzaffer “biz sencer’in denizli’deki ilk senesinde 3 kişi ayarladık sencer’i takip etmesi için, ama bizim bu tuttuğumuz adamlar bir gün dövülmüş bir halde yanlarında kalabalık bir grupla yanımıza geldiler, siz kimsiniz diye.. durumu anlamadığımızı belirtince, bu adamlarla neden sencer’i takip ettirdiğimizi sordular.. adamlar denizli’deki büyük abilerden birinin adamlarıymış, bu abinin yeğenine sencer bir ara bilmeden bir yardım etmiş, o günden sonrada bu abi bir ara sencer’i yemeğe götürmüş yeğeniyle beraber, orda çok sevmiş sencer’i, o günden beri de bu adamları peşine takmış.. onlar kendi yaptıklarını anlatınca bizde kendi yaptıklarımızı anlattık.. toplamda 9 kişiler, vardiyalı olarak çalışıyorlar, şimal ise bizim 3 güne bir sencer’in kimlerle görüştüğü, nereye gittiği gibi durumları bize raporlayan arkadaş..” o sırada sefa telefon konuşmasını bitirip sandalyeye otururken konuşmaya başladı “o akşam kimse gelmemiş uğur, yani senin yanında yaptığı konuşmada yalan kızın gelmesi de.. haa bak bide sencer sürekli kavga ettiklerini ve ayrılıp barışmaların çok olduğunu söylemişti bize, öyle bir durumda yok haberin olsun.. sencer en son kızın yanına gitti vizeden önce, geri döndükten birkaç gün sonra ayrılmışlardı, bu ikinci ve son ayrılıktı..” sonra uğur “bana dün akşam 6 defa ayrılıp barıştık demişti” sonra sefa “demişti işte..” sonra uğur “peki benim merak ettiğim siz nasıl ediniyorsunuz bu kadar bilgiyi? şu an kaç kişiyle konuşuyorsunuz? ben sizden daha yakınım sencer’e ama bu kadar ayrıntıya dalmadım?” sonra sefa “bizim dışımızda çok adam var uğur ama sen sadece 3 kişiyi bilsen yeter, projenin denizli ayağındaki 3 yapı taşı.. bugüne kadar sencer’in arkadaş çevresinin yaşça büyük olduğuna dikkat ettin mi hiç? özellikle 3 kişinin.. besim bey, ezgi hanım ve kamil bey..” sonra uğur “besim bey tamamda diğerlerini tanımıyorum ben..” sonra sefa “ ezgi hanım da besim bey gibi sencer’in aiesec aracılığıyla tanıştığı birisi, kamil bey ise sencer’in okuldan hocası.. ama bizim şanslı olduğumuz nokta bu 3 kişinin mesleği..” sonra uğur “besim bey psikoloji mezunu da vakıf da çalışıyor.. diğerlerini bilmiyorum ama kamil hocayı bende tanıyorum..” sonra sefa “3’ü de psikoloji mezunu ve 3’ü de bizim için fazlasıyla önemli..” sonra uğur “ya kusura bakmayın da bir şey soracağım.. sefa abi kendinden çok emin konuşuyorsun, diyelim ki sencer bu söylediğin kişilerle kavga etti ve bir daha görüşmedi o zaman ne yapacaksın?” sonra sefa “böyle bir durum da anlaşma sona ermiş olur uğur ama bu sana söylediğim kişiler bizim için gerçekten önem taşıdıklarından, bu kişileri kaybetme lüksümüz yok ve bizde buna göre davranmalarını istiyoruz.. yani şöyle düşün, bu 3 kişide sencer’e denizli’ye geldiği günden beri iyilik yapıyor, sencer’in bunlarla arasını bozması için gerçekten çok salak olması lazım.. anladın mı? ve bize yapmış oldukları profesyonel analizler bize emin ol çok yardımcı oluyor.. en yakından örnek istersen sana oku dediğimiz o efsane yazısını kamil bey sayesinde öğrendik..” sonra uğur “ hakkatten ya onunla ilgili bir açıklama yapmadınız daha..” sonra sefa “doğru söylüyorsun da ben kendimi fazla kaptırdım, normalde muzaffer sana anlatacaktı olanları.. muzaffer lütfen devam et..” sonra muzaffer “sencer bağbaşı’ndaki o eve tek başına çıkınca, kendisini daha iyi keşfetti, efsane yazısından bunu anlayabilirsin ama tabi bunda psikolojiye olan tutkusunu da es geçmemek lazım ama sencer’in kendine göre farklı teknikleri var” sonra uğur “neyle alakalı farklı teknikler?” sonra muzaffer “psikolojiyle.. mesela depresyonda veya zorda olan birisine sorunlu olduğu konu hakkında destek verilir, gaz verilir falan.. sencer bunları bilmesine rağmen yapmaz, çünkü herkesin kendisini bu durumdan çıkartabilecek güce sahip olduğuna inanır ve destek vermek yerine kendine gelmesi için kişinin üstüne gider..” sonra uğur “bunun efsane yazısıyla alakalı olan yeri ne?” sonra muzaffer “bunun efsaneyle alakalı bir yeri yok sana sefa’nın başta dediği gibi sencer’i kafanda oluşturabilmen için, yani onun nasıl düşündüğünü anlayabilmen için her türlü şeyi söyleyeceğimizi söylemiştik, bu da onlardan biri.. her neyse.. kamil bey bize sencer’in normalden fazla düşündüğünü ve kafasındakileri boşaltması gerektiğini düşünerek bu yazılara başladığını söyledi, bunun bizim için bir iyi, bir de kötü tarafı var.. iyi tarafı bu yazıları kağıda falan değil, herkesin ulaşabileceği internet ortamında yazıp yayınlaması, bu bizim işimizi kolaylaştırıyor.. kötü tarafıysa, sencer yaptığı herhangi bir şeyi diğer kişilerden farklı yapmaya çalışır, bu yüzden de blog sayfalarının genelinde olduğu gibi olaylarla alakalı yorumlarını yazmıyor, böyle olsaydı bizim yazıları yorumlamamız daha kolay olurdu, ama sencer hikaye yazıyor, bu yazdığı efsane yazısındaysa mistik bir hava var.. biz bu karakterlere normalde farklı isimler vermiştik ama sana sencer’in yazdığı gibi anlatmaya çalışayım, bir yandan da yazının olduğu kağıda da bakarsan beni daha iyi anlayabilirsin.. sencer kendi isminden yola çıkarak kendisini 3 parçaya bölmüş.. izzet, sencer ve uçak.. senin bugüne kadar gördüğün kişi sencer’di.. senin izzet’i ve uçak’ı gördüğünü düşünmüyoruz.. uçak’ta kendisini hayal kuran birisi olarak ifade etmiş.. uçak karakterinin ortaya çıkmasına sebep olan katatonik şizofren.. katatonikte kendisini kaybediyor ve belli bir pozisyonda uzun süre kalıyor, hareket etmeksizin, sanki çevreyle hiç alakası yokmuş gibi davranıyor.. geçen zamanın farkına varmıyor.. bu süreçte yemez, içmez, bu tür şeylere ihtiyacı olduğunun farkına varmaz.. onu bu uçak karakterinden çıkartmamız kolay oluyor.. görmüşsündür uğur, annesi sürekli onu arar, her gün.. telefon sesini duyduğu zaman dışarıdan gelen tepkiye zor da olsa cevap veriyor, bu karakterden çıkmasını, yani uçak’tan sencer’e geçmesini bu şekilde sağlıyoruz.. diğer karakterdeyse bir hüzün havası var.. izzet’i kendisinin acı çeken ve kapanık olan tarafı olarak ifade etmiş ama sorun bunun bir buzdağına benzemesi.. senin gördüğün karakteri yani sencer, suyun üzerinde duran dörtte birlik bölümü oluşturuyor, izzet ve uçak kendi kişiliğinde daha büyük bir yüzdeye sahip ama nasıl oluyorsa sencer’in baskın çıkması gibi bir durum var, bu bizim anlayamadığımız şeylerden bir tanesi ama bunu sencer’in güçlü birisi olmasına bağlıyoruz, onun dışında sencer’le alakalı anlayamadığımız çok şey var ama bunlara ilerde tekrar döneceğiz..” sonra sefa “uğur sen sencer’i hiç ağlarken gördün mü?” sonra uğur “dün akşam ağlayacakmış gibi oldu ama orda da bir laf yedim peçete uzattım diye” sonra sefa “işte uğur senin gördüğün o ağlayacakmış gibi olma durumu sencer’den izzet’e geçmenin başlangıcı ama orda sen olduğun için sencer’e geri döndü.. birde izzet’e geçerken sessiz kalması durumu da var, üstüne gittiğinde sessiz kalır, konuşmaz ve sabit bir şekilde sana bakar.. biz onun bu tepkilerini rahat bir şekilde söyleyebiliyoruz çünkü biz de muzafferle beraber onu sıkıştırdık, o yüzden verdiği tepkileri biliyoruz.. ayrıca o senin dediğin laf yeme durumu.. sencer’in bugüne kadar bir tartışma esnasında altta kaldığını gördün mü?” sonra uğur “valla abi genelde sencer üstte olandır, affetmez girer yani direk..” sonra sefa “işte bu, izzet’i görebilmen için sencer’in üstüne gitmen lazım, onun canını yakman lazım ki bu durum pek süregelen bir olay değil, ama bizim tahmin ettiğimiz, kız arkadaşının izzet’i görmüş olması gibi bir ihtimal var.. çünkü bizim o sencer’i takip eden adamlarımız, demin sana anlattığım tepkileri bize de anlattılar.. zaten onun kız arkadaşına bakış açısı, kızın ona bakış açısından farklı olduğundan olay çok ayrı bir boyutta ama ona sonra geri döneceğiz..” sonra uğur “peki sefa abi bu senin bana verdiğin yazıda 4 karakter var, siz bana sadece 3’ünü anlattınız.. burada hepsini birleştirince dördüncü bir karakter daha çıkıyor ortaya demiş, onu anlatmayacak mısınız?” sonra sefa “uğur, sana sencer psikolojiye ilgi duyuyor dedik, direk sencer psikolog demedik.. sencer’in tespiti gene doğru ama yanlış yerde.. dördüncü bir karakter yok, buna sürekli dikkat ediyoruz ama sencer’in atladığı nokta şu.. o yazıda dördüncü karakterin yalancı birisi olduğunu söylemiş, sencer bir konuda bir iyilik yapmaya çalışıyorsa yada bir sürpriz, o zaman yalana başvuruyor ama onun dışında yalan söylemez, yazıda da yakaladığı sencer’in sadece kendisine yalan söyleme durumu var.. sencer, izzet karakterinden sencer’e geçemiyor.. bu onun için kolay bir şey değil, o yüzden kendisine yalan söyleyerek içinde bulunduğu durumdan kurtulmaya çalışıyor.. tek başınayken sadece bu şekilde izzet’ten sencer’e geçebiliyor, bu yalan söyleme özelliği izzet karakterinin bir özelliği anladın mı? bir de bu konuda ona yardımcı olan bir şarkı var ama onu sonlara doğru söyleyeceğiz.. ha bide işin komik tarafı sencer’in yazmış olduğu bu yazının, yani efsanenin gerçek olması gibi bir durum var..” sonra uğur “nasıl abi anlamadım?” sonra sefa “efsane yazısını 2 isimli bir arkadaşına okut ve yorumunu al, o zaman ne demek istediği mi daha iyi anlayacaksın”

muzaffer elindeki kağıdı sefaya gösterirken, uğur söylenilenler kafasında toparlamaya çalışır, bildiği çoğu şeyi değiştirmek zorundadır, sefa kağıda baktıktan sonra konuşmaya başlar “uğur asıl konuya gelmeden önce sana anlatmak istediğimiz birkaç şey daha var.. bazı beyin fonksiyonlarının farklı çalışması, daha doğrusu aşırı çalışması.. muzaffer lütfen devam et..” sonra muzaffer “sencer’in fazla düşünme ve algısının yüksek olması gibi bir durum var, bu yüzden bazen şeker krizlerine giriyor..” sonra uğur “hoppaaa bide şeker hastalığı mı var?” sonra muzaffer “hayır şeker hastalığı yok, hatta yakınından bile geçmiyor.. sencer’in fazla ve sürekli şekerli şeyler tükettiğini görmüşsündür..” sonra uğur “gereğinden fazla, bazen gece yarısı bana şeker lazım diye tekel bayisine kola almaya gittiğimiz oluyordu..” sonra muzaffer “işte bu.. geçen sene sencer’in fazla şeker tüketiminden korkarak hastanede üç ayın ortalamasını alıp şekerine baktık ve sonuç çok saçmaydı.. türkiye’de bir kişinin şeker hastası sayılabilmesi için, dünya sağlık örgütünün belirlemiş olduğu 128 sınırını veya şeker yüklemesi ölçümüne göre 200 sınırını geçmiş olması lazım.. 128lik sınıra göre sencer’in şekeri 16 çıktı.. başlangıçta sonuç çok şaçma geldi ama sencer’in fazla düşünmesini ve yüksek algı özelliğini düşünürsek sonuç hiçte saçma olmuyor.. çünkü beyin çalışırken vücuttaki şekeri harcar.. bazen şeker krizine giriyor çünkü düşünemiyor ve bunu devam ettirebilmek için seninde dediğin gibi gece yarısı kola almaya falan gidiyor ama şeker krizi onun için ölüm gibi bir durum çünkü düşünemediğinde suratında değişik bir ifade oluyor, sanki nefes alamıyor, bir sonraki sefer dikkat et.. bunun dışında yüksek algı durumu da var ama bunu nasıl açıklayabilirim bilmiyorum..” sonra sefa “uğur sana şöyle anlatmaya çalışayım.. insan beyni saniyede 400milyar bitlik bilgi üretir ama sen bunun sadece 2bininin farkına varırsın, sencer’deyse bu durumun 200bin falan olduğunu düşün.. anladın mı? olay bundan ibaret yada sencer’in algısını bir video kamera gibi de düşünebilirsin, yaşadığı olayları sürekli kayda alan bir kamera..” sonra uğur “abi o dediğin kamera olayı biraz fazla abartı olmadı mı? sencer bazen sorulan bir şeyi hatırlamıyorsa hatırlamıyorum der.. yada bazen unutur aynı şeyi tekrar tekrar anlatır..” sonra sefa “hayır uğur abartılı değil.. çünkü sencer fazla ayrıntıya takılır, bir olayı anlatırken bütün detayları vermeye çalışır, bu durumu da onun gibi düşün.. sencer eğer kameraya kaydettiği görüntüyü görebiliyor ama bir bölümü bulanıksa direk hatırlamadığını söylüyor yada sadece hatırladıklarının bir bölümünü.. daha da ayrıntıya girmek gerekirse bazı durumlarda kameranın kaydını kapattığını da söyleyebiliriz.. en basitinden annesinin ölümü buna örnek.. haa bak bide sana söylemediğimiz ve gene buna örnek olarak gösterebileceğimiz başka bir olay daha var.. sencer’in annesinin ölümünden sonra babası oturup sencer’e bütün olayları anlattı, o gün gene kabullenmemelerle ve bağrışmalarla geçti ama ertesi gün gene hiçbir şey yaşanmamış, hiçbir şey anlatılmamış gibi devam etti.. daha sonra bununla ilgili mahkemeden bir engelleme kararı çıkartabildik ama bu seferde babası mahkeme kararıyla geldi.. ikinci kez söyleneceği zaman direk yüzüne değil de hipnoz yoluyla olayın anlatılmasına karar verildi ve sencer ilk defa bu zaman hipnoza cevap verdi ama bizim sorduklarımıza veya söylediklerimize tepki vermedi.. kafasından bir cümleyi dışarı attı.. muzaffer o kaydı açabilir misin uğur’a dinletelim” muzaffer ekranların bağlı olduğu makinenin yanına gitti “uğur bana arabadayken neden dijital bir şeylerle değil de kasetlerle yapıyorsunuz kaydı demiştin, sana onun cevabını vereyim, dijitallerin silinme ve bozulma durumu kasetlere göre daha fazla risk taşıdığından, kasetlerle devam ediyoruz ama tabi bu kasetlerin daha sonrasında dijital kayıtlarını yapıyoruz, muzaffer şimdi sana bunu dijital kayıttan dinletecek.. muzaffer doktorun sesini değil sadece sencer’in sesini istiyorum.. hazırladın mı?” sonra muzaffer tamam dedi ve kaydı dinlemeye başladılar.. kayıttan gelen ses sencer’in sesiydi ama fısıldayarak konuşuyordu.. ”olmayacak.. olmayacak.. hiçbir zaman olmayacak.. olmayacak.. güzel olmayacak.. bu dünya hiçbir zaman istediğim gibi bir yer olmayacak..” sefa araya girerek “durdur muzaffer.. duydun mu uğur son cümleyi.. bu dünya hiçbir zaman istediğim gibi bir yer olmayacak.. cümlede hem acı hem de isyan var.. muzaffer son saniyelere gelir misin kayıtta” muzaffer kaydı ileri aldı ve tekrar dinlemeye başladılar.. sencer aynı cümleyi tekrar tekrar söylüyordu, sencer’in sesi titreyerek geliyordu ama boğazını yırtmak istermişçesine bağırıyordu ve kayıt bitince sefa “uğur bu 2 dakkaya yakın bir kayıt, 2 dakkanın sonunda sencer’i hipnozdan uyandırıyorlar ve gene bir şey hatırlamıyor.. bunu da öğrenmiş oldun fakat biz konuyu fazla dağıttık.. “ sefa tekrar muzaffer’in masaya bırakmış olduğu kağıda baktı ve konuşmaya devam etti.. “uğur, ne olursa olsun sencer’in güçlü bir yapısı var, sana söylediğimiz o buzdağı örneği gibi sencer kendisinde dörtte birlik bir hisseye sahip olsa dahi sencer kişiliği diğerlerinin üstünde baskı kuruyor.. çoğu şeyi kendine dert etmiyor, nerdeyse her şeyi etmiyor.. 3 şey hariç.. sencer kendisinde 3 şeyi eksik görür.. birincisi para.. bunu annesi öldüğü zamanki maddi durumlarının kötü olması ve o zamanki kredi kartı borcu olayına bağlıyoruz, kafasının bir bölümü halen orda.. ikinci eksik gördüğü şey sevgi, bunu da ayça’ya bağlıyoruz.. zaten hastalığın başlamasının sebebi ayça’yı kaybetmiş olması.. üçüncü eksik gördüğü şeyse inancı..” sonra uğur “abi bari bunu demeyin bana yaaa.. nasıl sencer inancını eksik görüyor.. siz hiç mi görmediniz adamı cumaya giderken.. bayram namazında.. ramazan zamanı.. hiç mi görmediniz..” sonra sefa “uğur, unuttun mu? ne demiştim ben sana.. sencer nerde??” sonra uğur “tamam tamam, sencer kuyunun dibinde ve ben onu hiç görmedim.. tamam, dinliyorum” sonra sefa “sencer halen araştırıyor.. kendisini ve inancını sorgulamayı hiçbir zaman bırakmadı.. onun aklında soru işareti oluşturan nokta, illa bir tanrının olduğunu kabul etmek için, illa bizi yoktan varaden birisinin olduğuna inanmak için bir dine inanmak zorunda mısın? çünkü bütün dinlerin günümüze kadar ki geliş süreçlerinde değişime uğradığına inanıyor.. sencer tevrat’ı bitirdi uğur, incil’i de.. ve bunlarda eksiklikler buldu ama bu kitapları inanmak için değil bunlarda eksik bir şeyler bulmak için okudu çünkü onun inanmak istediği islamiyet’ti.. sencer islamiyet kurallarını uyguluyor ama annesinin kendisine anlattığı islamiyet kurallarını çünkü annesinin anlattığıyla diğer insanların uyguladıkları arasında fark var, çünkü sencer kuran’ı da okudu uğur ve onda da eksiklikler buldu.. bu eksiklikleri söylemekten kaçınıyor çünkü insanların inanışlarına müdahale etmek istemiyor.. bizim çok üstüne gittiğimiz bir ara bize tevbe suresini okumamızı söyledi.. şimdiye kadar hiç kuran okudun mu uğur yada türkçe mealini?” sonra uğur “okudum abi de öyle tamamını okumadım” sonra sefa “o zaman tevbe suresini oku belki o zaman sencer’in ne demek istediğini anlarsın.. o yüzden sencer’in dini yüzde 30 islamiyet, yüzde 70 kendi vicdanı diyebiliriz ama sencer’in fikrini hiçbir şekilde değiştiremezsin.. sencer dışarıda anlatılan islamiyet’e değil, sencer anne’sinin anlattığı islamiyet’e inanıyor.. yani kendi vicdanına inanıyor.. yaptıklarının ve yapacaklarının doğru mu yoksa yanlış mı olduğunu kendi vicdanına soruyor.. halen araştırmaya devam ediyor ve hergün kendi vicdanı biraz daha ağır basıyor.. sencer buna o kadar çok inanıyor ki uğur, bunu ne sen, nede biz değiştirebiliriz..” sonra uğur “ yani o yüzden mi ikili cevaplar veriyor?” sonra sefa “anlamadım uğur demek istediğini, biraz daha açar mısın?” sonra uğur “2-3 ay önce sencer’le bir konuşmamız olmuştu, bir soru sordum.. dini bir soruydu, ne olduğunu bana özel olduğundan açıklamak istemiyorum ama bana 2 ayrı cevap verdi.. bir şöyle yazar dedi, bir de bana sorarsan ben böyle düşünürdüm diye..” sonra sefa “işte bu.. işte uğur cevabı sen kendin verdin.. bide senin bu söylediğinden söylemeyi unuttuğum bir nokta daha geldi aklıma.. sencer’e soru sordum diyorsun, bir şekilde konuyla ilgilendiğini belirtmişsin.. ama tam tersinde eğer sıkıştırmak için bir şeyler sorarsan, yani sencer’in vereceği cevap ne olursa olsun gene kendi bildiğini okuyacaksan cevap vermez, cevap alamazsın yada bilmiyorum der geçiştirir.. neyse hani demin sormuştun ya uğur bize, siz nasıl bu bilgileri toparlıyorsunuz, kimlerle çalışıyorsunuz diye.. bizim bu insanlardan aldığımız bilgiler dışında, yaptığımız işin bilimsel olduğunu kabul edersek, sencer’den direk bilgi alabilmek için gayet bilimsel olmayan bir yöneteme başvuruyoruz.. bizim sana sencer hakkında anlattığımız şeylerin çoğunu biz rakı sofrasında öğrendik..” sonra uğur “nasıl yaaa?” sonra sefa “bas bayağı rakı sofrasında.. dikkat ettin mi bilmiyorum ama sencer herkesle rakı içmez.. bunun sebebi sencer’i sadece rakının sarhoş edebiliyor olması.. diğerlerinde fazla içince kusuyor ama rakı da öyle bir durum yok, çenesi açılıyor ve anlatmadığı, konuşmadığı şeyleri anlatmaya başlıyor, o yüzden içtiği kişilere dikkat eder..” odadaki 3 kişide gülüyordu.. konuşmaya muzaffer devam etti.. “artık asıl konuya gelebiliriz.. uğur bizim seninle çalışmak istememizin sebebi bizim bir hata yapmış olmamız.. biz sana ihtiyaç duyuyoruz çünkü bu kızdan ayrılması sencer’e zarar verdi ve vermeye de devam ediyor.. bizim korktuğumuz bu şekilde devam ederse bir beyin hasarına uğraması yada başka bir kişiliğin de ortaya çıkması.. şizofreni de daha fazla ilerleyemez çünkü zaten son haddinde” sonra uğur “tamamda abi sencer’in ilişkilerini engelleyemezsiniz ki, sürekli birileri olacaktır hayatında..” sonra sefa “uğur, sencer ayça’yı hatırlıyor ve aynı zamanda hatırlamıyor, bunun sana ne demek olduğunu açıkladım ve sencer’in hayatında 3 şeyi eksik gördüğünü de, bunlardan birisi de sevgiydi hatırla.. sencer sürekli şunu söyler.. benim hiçbir ilişkim 2 aydan uzun sürmedi.. sencer’in en uzun ilişkisi ayça ve o da 2 yıl.. sencer’in hastalığının başlangıcı ayça’nın ölümü olduğundan dolayı, merkez uzun bir süre sencer’in ilişkilerini engelledi, çünkü sencer’e zarar vermek istemiyorduk.. o yüzden sencer’in en uzun ilişkisi 2 aydan uzun sürmedi, arkadaşlarıyla ve ailesiyle, bir şekilde bunu sürekli engelledik.. geçen sene 2007de merkez bize artık ilişkileri engelleme işini kesmemizi söyledi.. bundan sonra bu şekilde incelemelere devam edecektik.. 2007nin sonlarına doğru birisini buldu, daha sonra sizin bu aiesec’in kongresi olan atemko’ya gittiniz, orda başka bir kızla tanıştı.. biz bir ara gene rakı sofrasında sencer’in ilişkisinin nasıl gittiğini öğrenmek için konuşurken, sencer bize o andaki kız arkadaşını değil de atemko’da tanıştığı kızı anlattı ama üzgündü çünkü kızın erkek arkadaşı vardı.. ondan sonra beklemeye başladı.. 6 ay boyunca bekledi, bu sırada üzgünlüğü devam ediyordu çünkü kız erkek arkadaşından ayrıldıktan sonra başka birisiyle çıkmaya başlamıştı.. en sonunda sencer bu böyle devam etmez diye atladı kızın yanına gitti.. ondan sonra çıkmaya başladılar.. ilerleyen süreçte bizim bildiğimiz bazı kavgalar var.. mesela kız ay dönümlerini kutlarken, sencer bu ay dönümlerine hiçbir zaman önem vermezdi.. bunların ilişkilerinin ikinci ayında şeref’in ablasının düğünü vardı.. akşam şeref’ler sencer’i eve bıraktıktan sonra biz sencer’i alıp ikinci ayı kutlamak için rakı içmeye gittik, burada bize ayları kutlamak istemediğini çünkü yıl olacağından emin olduğunu söylemişti.. sencer tamamen sarhoş olduktan onu arabaya yükledik ve eve giderken bize kız arkadaşını anlattı uzun uzun, güzelliğinden bahsetti ve güzel duygularından.. işte hata yaptığımızı bu olaydan bir ay sonra fark ettik.. şimdi uğur bildiğin gibi bizim kayıt cihazlarını biliyorsun, bunlar rakı sofrasında da vardı.. biz denizli’deki bütün her şeyi inceledikten ve raporları hazırladıktan sonra bütün dokümanları merkeze gönderiyoruz, yani merkez buradaki olayları bizden 1 ay gecikmeli olarak takip ediyor.. düğünden 1 ay sonra, yani sencer’lerin 3. ay dönümlerinde bize merkezden sencer’i kızdan ayırmamız için bir telefon geldi.. açıklamalarıysa gayet basitti.. kız ayça’ya benziyordu..” sonra uğur “hassiktir.. pa pa pardon abi de nasıl yani?” sonra sefa “biz sencer’i eve giderken bize kız arkadaşını anlatıyordu dedim ya.. tasvir ayça’ya benziyormuş.. ayça’yla alakalı bilgilere biz hiçbir zaman bakmadık, bizim hatamız buydu.. sencer’in o 6 ay boyunca kızı beklemesineyse aşık oldu diye bakmıştık ama durum farklıydı.. işin doğrusu bunca yıllık çalışmanın içine etmiş olduk.. bundan sonra bizim sencer’i kızdan ayırma çalışmalarımız başlayacaktı ama bizim bir müdahale etmemize gerek kalmadı.. 2buçuk ay süren sancılı dönemden sonra ayrıldılar.. ama sencer bazı şeylerin farkında olmadığı için halen sevdiğini zannediyor..” sonra uğur “abi bencede seviyordu da sen ne demek istiyorsun bu dediğinle, lütfen biraz daha ayrıntılı anlat..” sonra sefa “sencer’in bu kıza bu kadar tutulmasının sebebi ayça’ydı çünkü o ayça’yı çok sevmişti.. kıza sürekli ayça’ymış gibi bakıyordu ama terslikler ilişkinin bitmesine sebep oldu.. sencer bize şöyle demişti.. abi bazen bile bile benim canımı yakıyor ve bunu bitirmiyor, bunları görmen lazım, ölecekmiş gibi oluyorum ama canımın yandığını görmesine rağmen devam ediyor.. yada buna benzer bir cümleydi, şimdi makineden ses kaydını açmakla uğraşmayalım.. erkekler bir hayale aşık olur uğur, sencer bize böyle demişti.. kurduğu hayal hergün yıkılınca, en sonunda ortada hayal kalmadı ama ayça’dan dolayı halen sevdiğini zannediyor..” sonra uğur “abi bencede seviyordu kusura bakma ama..” sonra sefa araya girerek “uğur seninle bunu tartışmayacağım, eve gidince sencer’e kızı kıskanıp kıskanmadığını sor, yani çıkarken kıskanıyor muydu.. sana evet diyecek.. cevabı aldıktan sonra, ona kıskançlığın onun için ne anlama geldiğini sor anlaştık mı? ben cevabı biliyorum ama sen bunu sencer’in ağzından duy.. sencer’in kızı aklından silmesi için görüşmemesi lazım, bunu daha önceden de gördüm, ben bu çocuğu ezbere biliyorum.. sadece görüşmemeleri lazım.. dün sencer’e bunu söyledim ve beni dün akşam arayıp pazar günü arayacağını söyledi, yani yarın.. sencer’i bu aralar iyi dinle, her ayrıntıya ihtiyacımız var.. sendeki kaseti de bana ver.. sana şurdan yeni bir kaset verelim” dedikten sonra kutudan uğur’a başka bir kaset verdi.. bir tane de fazladan yedek olması için verdi.. o sırada muzaffer kağıtları inceliyordu..

kağıtları incelemesi bittikten sonra muzaffer konuşmaya başladı.. “sefa bizim söylemediğimiz tek bir konu kaldı.. şu anlayamadığımız olaylar..” sonra sefa “ha bide o durum var.. aslına bakarsan uğur bunu anlayamadığımız olaylar diye değil de sencer’in tezatlıkları olarak adlandırabiliriz.. mesela sencer kedileri sevmez ama kız arkadaşının kedisi vardı, bunu kızı sevdiği için tamam dedi diyoruz ama sencer çiçekleri de sevmez, hatta nefret eder ama kız arkadaşı çiçekleri sevmesine rağmen ona çiçek vermiyor ama her doğum günün de annesine çiçek gönderiyor ama çiçek gönderme olayını sadece üniversiteyi kazandıktan sonra yapmaya başladı, öncesinde annesine de çiçek vermiyordu.. kaç defa ama dedim farkında mısın? işte bunlar tezatlıklar.. anlayamadığımız noktalar bunun gibi başka durumlarda var ama bu kadar yeterli şimdilik..”dedikten sonra uğur’un telefonu çalmaya başladı, sonra uğur “sencer arıyor.. efendim abi.. yok abi bilmiyorum işim ne zaman biter ama fazla süreceğini sanmıyorum, gelirken ararım ben seni.. efendim.. tamam alırım gelirken, sen uyumana devam et.. hadi görüşürüz..” telefonu kapatır ve konuşmaya devam eder “yok abi ters bir durum, sigara istedi sadece” sonra sefa’yla muzaffer şaşkınlık içinde aynı anda “sencer sigara’ya geri başladı?” sonra uğur “neden abi böyle tepki verdiniz anlamadım? zaten içkiyle beraber içiyordu, sadece normal zamanda içmiyordu..” sonra sefa “uğur sencer neden sigarayı bıraktı biliyor musun?” sonra uğur “biliyorum abi de.. haaaa annesi.. anladım şimdi neden tepki verdiğinizi..” sonra sefa “bu sencer’in kendisini yalnız hissettiği anlamına geliyor… ah sencer ahhh.. uğur.. kurban bayramında gidecek misin kütahya’ya?” sonra uğur “evet abi gideceğim, cuma gününe biletim var.. tamamdır o zamana kadar bırakma sencer’i sende kalsın.. cuma 5 aralık’a denk geliyor değil mi.. evet 5 aralık.. tamam beşine sana bir de paket hazırlayacağız.. kütahya’ya gittiğinde bunları incele..” sonra uğur “ne paketi?” sonra sefa “sana bizim bu proje dahilinde yaptığımız çalışmaları, eski dokümanları ve kaset kayıtlarını yollayacağız yada sen hastaneden gelip alırsın ama hepsini teker teker incele tamam mı uğur? bizim seninle işimiz uzun sürecek..” sonra hepsi ayağı kalktılar, dışarı çıkarken kayıt cihazlarını kapattılar..

( bu hikayenin devamı Ayrılık-VI )