30 Ocak 2009 Cuma

Ayrılık-V

(bunu okumadan önce Ayrılık-I, II, III, IV’ü okuyun)

“uğur biz şu anda binmiş olduğun dolmuşun arkasındayız, evden yeteri kadar uzaklaştığını düşündüğünde, dolmuştan in tamam mı?” sonra uğur “sefa abi ben geliyordum hastaneye sizin beni almanıza gerek yoktu” sonra sefa “hastaneye gitmiyoruz uğur.. ondan seni yoldan alacağız.. sadece sencer’in seni göremeyeceğini düşündüğün bir mesafeye geldiğinde in” sonra uğur “abi şimdi inebilirim isterseniz, sencer halen uyuyor ama temkinli olalım diyorsan yolun üzerinde bir tane cami var bizim okula yakın, orda inerim birazdan” sonra sefa “tamadır uğur camiden alıyoruz seni, arabanın içinde beni ve muzaffer’i göreceksin zaten ama, gene de işini kolaylaştırmak için arabanın rengi beyaz, telefonu kapatıyorum şimdi, diğer hattan arıyorlar” sonra sefa telefonla konuşmaya başladı, hızlıca dolmuşu geçtiler ve uğur’un söylediği caminin önünde durdular..

uğur dolmuştan indikten sonra arabaya bindi, selamlaştıktan sonra ön koltukta oturan sefa uğur’a döndü ve uğur’a uzun siyah bir bez uzattı.. “uğur bunu gözlerine bağlaman lazım, seni şimdi bizim kayıtların olduğu yere götürüyoruz.. normalde bu gideceğimiz yere sana dün verdiğimiz ikinci anlaşmayı imzaladıktan sonra gidebilirsin ama biz anlaşmayı yanımızda getirmedik.. o yüzden gözlerini bununla kapatman lazım” sonra uğur “ya kusura bakmayın ama bunu yapabileceğimi sanmıyorum.. her ne kadar size inanıyor ve sencer’e yardım etmek istiyor olsam bile kafamda halen sizinle alakalı bazı sorular var ve siz bu hareketinizle benim o kafamdaki soruları daha da destekliyorsunuz..” muzaffer ve sefa büyük bir kahkaha attı “şaka uğur şaka merak etme, gözlerini falan bağlamayacağız.. sadece sencer’in ne durumda olduğunu test etmek için böyle bir şey yaptık ve sen sencer’in dediği gibi tepki verdin” sonra uğur “anlamadım sefa abi ne demek istediğini? sencer’in ne durumda olduğunu derken söylemek istediğin neydi?” dedikten sonra araba hareket etti ve sonra sefa “dur sana olayı sencer’in sözleriyle açıklamaya çalışayım.. sencer bize şöyle söylemişti.. benim bir kişiye olan hayranlığım onu çözene kadardır, çözdükten sonra bir anlamı kalmaz.. seninle alakalı da, sana yaptığımız bu şakaya benzer bir örnek vermişti ve senin nasıl tepki vereceğini de söylemişti.. aynen sencer’in dediği gibi tepki verdin.. şaka seni rahatsız ettiyse özür dilerim ama bu bizim sencer’le alakalı yaptığımız değerlendirmelerden biri” sonra uğur “abi ben halen bu değerlendirmenin yada sencer’in ne durumda olduğunu test etmek olayını anlamadım..” sonra sefa “sana anlaşmayı imzalamadan bu açıklamayı yapamam ama fazla derine girmeden anlatayım.. sencer etrafındaki insanları çözmeyi seviyor, bu onun için bir oyun gibi, onların davranışlarını, hareketlerini ve duygusallıklarını falan birkaç cümleye sıkıştırıp onları basitleştirmeyi seviyor ama başkalarının onu çözmesini sevmiyor, o yüzden hareketlerini sürekli değiştiriyor.. tabi bu hareketler gene kendi kurallarının çerçevesinde.. bizim sana bu yaptığımız sencer’in halen bu oyuna devam edip etmediğini öğrenmek içindi ve analizin doğru olup olmadığını.. şimdi anladın mı?” sonra uğur “tamamdır abi anladım, hatta dün akşam aynen buna benzer bir diyalog geçti, biraz sert bir şekilde çıkıştı.. sen benim hareketlerimi mi çözmeye çalışıyorsun diye.. kaydettim hepsini kasede” sonra sefa “kayıt mı ettin? gerçekten mi? uğur süpersin ya.. ilk günden direk başladın sen bilgi toplamaya.. aldın mı peki makineyle kaseti yanına?” sonra uğur “aldım abi cebim de şimdi” sonra sefa “güzel o zaman, gidince alırız senden kaseti.. o kasete birde seri numarası vermemiz gerekiyor” sonra uğur “sefa abi benim sormak istediğim bir konu daha var, neden kasetlerle kayıt yapıyorsunuz neden dijital bir şeyler kullanmıyorsunuz, yani bu kaset olayları çok eski zamanlarda vardı” sonra sefa “uğur.. kardeşim sen istersen şimdi biraz kestir uykun falan varsa bizim yaklaşık yirmi dakka yolumuz var, biraz şehir dışına çıkacağız.. biz böyle muhabbet etmeye devam edersek ben anlaşmayı fazlasıyla çiğnemiş olacağım, bu soruyu kafanda tut, anlaşmayı imzaladıktan sonra anlatırım ben sana hepsini, anlaştık mı? haa bide dün benim sana söylediğim efsane yazısını okudun mu?” sonra uğur “yok abi daha okumadım, benim hesaplarda sizin beni yoldan alacağınız yoktu” sonra sefa “bizde bu şekilde tahmin ettik o yüzden sana yazıyı çıkarttım.. al oku..” sonra uğur teşekkür etti ve yazıyı okumaya başladı.. yazıyı bitirdikten sonra “sefa abi bunun sencer’in hastalığıyla ne alakası var anlamadım” dedi ama sefa’dan bir cevap gelmedi, eliyle uğur’a sus işareti yaptı.. uğur yazıyı baştan bir daha okudu ve aniden başını kaldırdı.. hızlı ve kekeleyerek konuşmaya başladı “bir dakka bir dakka, ben bunu filmde görmüştüm.. sencer burada yazdığı gibi çift karakterli mi? yani neydi o davranış bozukluğu mu kişilik bozukluğu mu neyse işte, ondan mı var sencer de?” sonra sefa “uğur istediğin kadar varsayımda bulunabilirsin ama sana önceden de dediğim gibi varsayımınla alakalı yanlış veya doğru diye bir cevap bekleme benden.. anlaşmaları biliyorsun o yüzden sadece yazıyı iyicene anlamaya çalış ve istersen bir daha oku.. gideceğimiz yere geldiğimizde kaldığımız yerden devam ederiz” dedikten sonra uğur sefa’ya baka baka kafasını aşağıya doğru eğdi ve yazıyı tekrar okumaya başladı..

arabayla söylenilen yere geldiler.. içeri girdiler.. uğur içeri girdikten sonra etrafı incelemeye başladı.. içeride eski model bir masa ve birkaç sandalye vardı.. masanın üzerinde kirli bir kül tablası vardı.. duvarlar bir şeylerle kaplıydı, ne olduğunu anlamadı.. büyük elektronik bir cihaz ve buna bağlı birkaç tane ekran vardı.. bu cihazın yanında da iki tane dolap vardı.. dolabın yanında da yarısına kadar dolu bir çöp kutusu.. sefa uğur’a masayı işaret etti ve sandalyelere oturdular.. muzaffer cihazın yanındaki dolaptan iki kutu çıkartıp, bunları masanın üzerine koydu ve daha sonra dolabın kapağını kapatmak için geri döndü.. uğur dolabın açık olan kapağından, düzgün bir şekilde sıralanmış kasetleri gördü.. muzaffer kapağı kapattı ve sonra sandalyeye oturdu.. muzaffer kutuların birisinden anlaşmaları çıkartırken, sefa diğerinden kayıt cihazlarını ve kasetleri çıkartıyordu.. bunu görünce uğur kendisindeki kayıt cihazını da masanın üstüne koydu, uğur’unkiyle beraber masada dört tane kayıt cihazı vardı.. sefa kasetlerin üstüne teker teker kağıtlar yapıştırmaya başladı.. yapıştırma işlemi bittikten sonra, gene kutunun içinden üstünde bir şeyler yazılı bir kağıt daha çıkarttı, bu kağıda bakarak kasetlerin üzerine yapıştırdığı kağıtlara bir şeyler yazmaya başladı.. bunlar seri numaralarıydı.. sefa’yla muzaffer, kasetleri cihazlara yerleştirdiler ve üç makineyi de aynı anda çalıştırdılar.. sonra sefa konuşmaya başladı “bugün 29 kasım 2008, kayıt başlangıç saati 09.26, kişilerse d-1, d-2, ve d-817” sonra uğur “durun bir dakka.. d-1 sizsiniz, d-2 ise muzaffer abi değil mi? ben sizin şimdiye kadar konuştuğunuz 817. kişi miyim? gerçekten de bu kadar çok kişiyle mi konuştunuz?” sonra muzaffer “uğur sana arabada dediğimiz gibi önce anlaşmayı imzalaman lazım ama bu sefer anlaşmayı imzalasan bile bu bilgiyi sana veremeyiz ama tabi ki tahmin yürütmekte özgürsün” dedikten sonra iki anlaşmayı da uğur’a uzattı, uğur anlaşmaya ve kendisine verilecek olan kopyaya imza attı.. sonra ikisinin de tarih yerlerini doldurup muzaffer’e uzattı.. muzaffer anlaşmaları kontrol edip kasetlerin seri numaralarını yazması için sefa’ya verirken diğer eliyle de kutudan başka bir kağıt daha çıkarttı.. bu uğur’un ilk imzaladığı anlaşmaya benziyordu.. muzaffer kağıdı imzaladıktan sonra işini bitiren sefa’ya anlaşmayı uzattı ve sefa’daki anlaşmaları aldı, birini kutuya geri koydu diğerini ise uğur’a verdi.. sefa, muzaffer’in verdiği anlaşmayı imzaladıktan sonra uğur’a uzattı ve sonra muzaffer “uğur bugün ve bugünden sonraki bütün ses kayıtlarını onayladığına dair bir anlaşma bu.. seninle çalışma sonlandırana kadar ki bütün kayıtlar yani.. ve gene imzadan sonra tarih yazmayı unutma lütfen ama bunda demin imzaladığın gibi bir kopyasını da sana vereceğimiz cinsten bir anlaşma değil, bu sadece bizde kalacak çünkü az önce imzaladığın anlaşmanın 42/c maddesinde bu anlaşmadan bahsediyor, istersen kontrol edebilirsin” dedikten sonra uğur elindekini kontrol etmeden tarihi yazdı ve anlaşmayı imzalayıp muzaffer’e uzattıktan sonra “sefa abi lütfen artık söyleyin başka imzalamam gereken ne var.. lütfen söyleyin artık ne bu hastalık..” sonra sefa “kısa kısa birkaç şey söylemem lazım ondan sonra muzaffer sana açıklamayı yapmaya başlayacak.. bak uğur biz denizlide sorumlu olan en üst ekibiz, bizim dışımızda bizim gibi ikili takım şeklinde çalışan üç ayrı grup daha var ama sen bizim birinci derece olarak adlandırdığımız bölümde olduğundan dolayı, seninle biz konuşuyoruz.. bugün işlerimizi hızlandırmak için aldığımız bir karardan dolayı açıklamaları sana muzaffer yapacak bense aralarda müdahale edeceğim ama benim senden özellikle istediğim tek şey, biz sana bildiğin bir şeyin tersini söylediğimiz zaman lütfen bize itiraz etme, çünkü sana daha önceden de dediğim gibi zaman bizim için gerçekten çok önemli.. anlaştık mı?” sonra uğur heyecanlı bir şekilde “tamam anlaştık ama size dediğim doğru değil mi? sencer’in kişilik bozukluğu var.. bana okuttuğunuz bu efsane yazısından o çıkıyor.. bildim değil mi hastalığı?” sonra sefa gülümseyerek “muzaffer, top sende..” sonra muzaffer “uğur kardeşim birincisi o çoğul kişilik bozukluğu, ikincisiyse şimdiye kadar sencer de çoğul kişilik bozukluğuna dair bir belirti gördün mü yada gözlemledin mi?” sonra uğur “hayır gözlemlemedim ama bana bu efsane yazısını okutunca sandım ki sencer’in durumunu şey sandım..” sonra muzaffer “sencer’in hastalığının seni bu kadar sevindireceğini tahmin etmezdim.. tahminin eksik olsa da doğru uğur ama biraz fazla eksik..” sonra uğur “ya gerçekten kusura bakmayın da ben bir an kendimi kaybettim, tabi ki sencer’in hastalığına sevinmedim..” diye devam ederken, uğur’un lafını bitirmesine izin vermeden muzaffer konuşmasına devam etti “sencer şizofren uğur ama ileri düzeyde.. çoğul kişilik bozukluğu da var ve o da ileri düzeyde.. bu iki hastalığın çoğunlukla birlikte görülmesi normaldir ama sencer’deki asıl sorun, bu iki hastalığın birbirini tetikleyerek sürekli ilerlemesi.. bunların dışında beyin fonksiyonlarının farklı bir şekilde çalışması durumu var ama buna daha sonra gireceğim, anladığım kadarıyla çoğul kişilik bozukluğunun ne olduğunu biliyorsun, ama istersen şizofreni hakkında biraz bilgi vereyim” sonra uğur suratındaki şaşkınlık ifadesini silmeye çalışarak konuşmaya çalıştı “ya ben bunu kişinin hayali kişiler görmesi olarak biliyorum.. filmi falan da vardı bunun.. izledim ben onlardan biliyorum bir şeyler..” sonra muzaffer “filmdeki yeterli olmayabilir uğur ondan kısaca bazı durumları sana açıklamaya çalışayım.. sana daha önceden sencer üzerine iki tezin bulunduğunu söylemiştik.. bu tezlerin sahibi ayten hanım.. bizim proje’nin başında olan genel koordinatörümüz, aynı zamanda sencer’in aile dostu.. ayten hanımın tez konularını söyleyemiyoruz uğur çünkü bir anlaşmamız var, sencer ölene kadar yada hastalıktan tamamen kurtulana kadar tezlerin açıklanması yasak, istisna bir durum olduğundan dolayı üst kurul bunu kabul etti ama hastalığın tamamen iyileşmesi gibi bir durum olamayacağından, sencer ölene kadar bu tezler açıklanamayacak.. bunun dışında sencer’in hastalığının başlangıcının birinci ve ikinci ihtimallerinin olduğunu söylemiştik hatırlarsan, bu ihtimallerin çıkmasının sebebi projeye dahil olmuş olan kuruluşlardan bazıları, tezlerin açıklanmaması durumundan dolayı tezlerin resmiyetini kabul etmiyor ve birinci ihtimali reddediyorlar ama biz hastalığın birinci ihtimalini kabul ediyoruz, daha doğrusu bundan eminiz ama bunu birazdan daha iyi anlayacaksın.. şimdi uğur, şizofreni genellikle ileri yaştaki insanlarda görülür, burada ileri yaştan kastım yirmibeş yaş civarı.. bide erkekler, kadınlara göre bu hastalığı daha ağır geçirirler.. sencer’de bu hastalık 9 yaşında başladı.. şizofreninin tedavi edilemediği takdir de ilerleme göstermesi normal bir durumdur ama sencer’deki kadar hızlı ilerlemesi ters bir durum, çünkü sencer 9 yaşındayken şizofreni tiplerinden sadece birinin belirtilerini gösteriyordu, şizofreninin 5 tipi vardır ve sencer şimdi 5’inin de belirtilerini gösteriyor.. ama tabi tek bir kişiliği 5’ini birden göstermiyor, biz bütün kişilikleri ele alıyoruz.. senin dediğin gibi hayali kişiler görüyor ama sadece kişiler hayal değil, bazen bulunduğu yerlerde hayal ürünü olabiliyor.. sencer’in kişilikleriyle ve şizofreni hastalıklarından en ağır olan ikisiyle ilgileniyoruz, paranoid ve katatonik, diğerlerinin üstüne pek düşmüyoruz çünkü demin sana söylediklerimin dışında kalanlar o kadar önemli değil, ayrıca daha önceden de dediğim gibi şizofreninin tamamen tedavi edilemeyen bir hastalık olması durumu da var..” sonra uğur “ya şu an şok geçirmiş bir durumdayım da anlamaya çalışıyorum.. siz bu proje olarak adlandırdığınız olayla nasıl bir tedavi uyguluyorsunuz yada ben nasıl bir yardım sağlayacağım size onu anlamadım.. bunun bir ilacı yok mu? yada hastaneye kapatıp başka bir yol falan?” sonra muzaffer “ilacı var, hatta uzun zamandan beri var.. ilk ilaç 1950 yılında üretilip hastalar üzerinde kullanılmaya başlandı.. sencer’in bu hastalığı ilk etkilerini gösterdiği zamanlarda buna benzer bir ilaç kullanıldı ama sencer’in ailesi ilaç tedavisine başlanılmasından yaklaşık üç ay sonrasında ilacın kesilmesini istedi, çünkü ilaç kuvvetli bir sakinleştirici görevi görüyor ve kısacası kişiyi salaklaştırıyor, yani normal hayatındaki fonksiyonlarını gerçekleştiremeyecek hale geliyorsun ve daha çocuk yaşta olan sencer’e, dozajını azaltarak vermiş olmamıza rağmen, ilaç ağır geldi.. sencer’in annesi ve babası bu durumdan rahatsız olduklarından dolayı ilaç tedavisinin kesilmesini istediler ve başka bir yol bulmaya çalıştılar.. burada da devreye ayten hanım girdi ve projenin başlangıcı olan altı kişilik ilk ekibi kurdu ama bu ekip çok çabuk büyüdü çünkü hastalığın farklı tedavi yollarını bulmak isteyen kuruluşlarda bize katıldılar.. bizim nasıl bir tedavi uyguladığımıza gelirsek.. biz sencer’le düzenli olarak konuşuyoruz, bunu bir terapi olarak düşünebilirsin, konuşarak bazı telkinler vermeye çalışıyoruz, hayal dünyasına daldığı zaman onu hayal dünyasından çıkartmaya çalışıyoruz, sen burada bize yardımcı olacaksın, bu telkinleri verme konusunda.. sencer’in güzel tarafı yalan söylememesi bu bize çok yardımcı oluyor ama gel gelelim yaşanan şeylerin hangisinin gerçek hangisinin hayal olduğunu algılayamadığından dolayı yaşadığı her şeyi gerçekmiş gibi anlatıyor ve biz bunları ayrıştırmaya çalışıyoruz.. sen bize düzenli olarak rapor vereceksin, sencer’in haraketleri yorumlayacaksın, analiz edeceksin.. anladın mı?” sonra uğur “kusura bakmayın söylediklerinizi anlamaya çalışıyorum ama bir yandan da kafamda sencer var, ben sencer’den şimdiye kadar ters bir hareket görmedim.. yani bu hastalık üzerine bir etki, tepki falan yoktu.. bunca senedir nasıl farkına varmadım onu anlamıyorum.. ama bu hastalıkların oluşmasına sebep olan şey ne asıl onu anlamıyorum? ne oldu da bu hastalık bu kadar ağır bir duruma geldi? bunun bir başlangıcı var mı?” sonra sefa “hastalığın farkına varamaman normal çünkü paranoid şizofren bunu saklar, anlayamazsın.. sencer’de bu hastalıkların olmasının sebebi sevdiği 2 kişiyi kaybetmiş olması.. bunu iyice anlaman için sana bizim kırılma noktalarını söylememiz lazım.. muzaffer kağıdı getirdin değil mi?” sonra muzaffer gömleğinin cebinden katlanmış bir kağıt çıkarttı ve okumaya başladı “24 eylül 1986 sencer’in doğumu” sonra sefa araya girerek “muzaffer çok fazla ayrıntıya girmene gerek yok, sadece yılları söyle” sonra muzaffer “tamamdır.. 1986 sencer’in doğumu.. 1993 sencer’lerin serinevler sitesine taşınması.. 1993 sencer’in çocukluk aşkı ayça ile tanışması.. 1995 ayça’nın trafik kazasında ölmesi.. 1995 sencer’in göstermiş olduğu sinir krizleri ve davranış bozuklukları sonrasında tedavinin başlatılması.. 1995 ayten hanım’ın sencer üzerine birinci tezini vermesi.. 1995 ortam değişikliğinin iyi geleceği düşünülerek okulu sıtkı kulak ilköğretimden alınıp, mimar kemal ilköğretim okuluna geçirilmesi.. 1996 hipnoz çalışmalarına başlanılması.. 1997 hipnoz çalışmalarına sencer’in cevap vermemesi sebebiyle son verilmesi.. 1999 sencer’in tedavisi konusunda aile içinde anlaşmazlıklar çıkması sebebiyle boşanma davasının açılması.. 2001 mahkemenin anneyle babanın boşanmasına karar vermesi.. 2001 sencer’in annesi’nin trafik kazasında ölmesi..” uğur direk lafa girdi “bir dakka sencer’in annesi ölmedi ya.. ne ölmesi..” sonra sefa “uğur söylediklerimizi dinle lütfen, bak başta seni uyardım.. karşı çıkma..” sonra uğur “ya ben daha geçen sene ablasının düğününde sencer’in annesiyle çekilen resmini gördüm” sonra sefa “uğur bak dinle diyorum..” sonra uğur “resme bakıp annesiyle sencer arasındaki benzerliği görmemek imkansız..” sonra sefa “ uğur bizi dinleyecek misin? gene zaman kaybetmemize sebep oluyorsun” sonra uğur “onu da geçtim gene geçen sene sencer’in annesi geldi denizli’ye.. besim beyler akşam yemeğe davet etti, beraber onların yanına gittiler anne oğul beraber..” sonra sefa hızlıca ayağa kalktı ve bağırmaya başladı, bir yandan da eliyle masaya vuruyordu “UĞUR SEN SENCER’İ TANIMIYORSUN VE BU ŞEKİLDE DEVAM EDERSEN, HİÇBİR ZAMAN DA TANIYAMAYACAKSIN.. SENCER ÇOK UZUN ZAMANDAN BERİ BİR KUYUNUN DİBİNDE.. KUYUNUN İÇİNE BAKARAK SENCER’İ GÖRDÜĞÜNÜ ZANNEDİYORSUN AMA, KUYU O KADAR DERİNKİ, ŞİMDİYE KADAR ONUN SADECE SESİNİ DUYDUN.. ONU HİÇBİR ZAMAN GÖRMEDİN.. SENCER SANA KENDİSİNİ NASIL ANLATTIYSA, SEN SENCER’İ ÖYLE BİLDİN.. BUNU KAFANDAN SAKIN ÇIKARMA UĞUR ANLADIN MI? SENCER KUYUNUN DİBİNDE.. VE SEN.. ONU ŞİMDİYE KADAR.. HİÇ.. GÖRMEDİN..” dedikten sonra sinirli bir şekilde sandalyesini düzeltti, cebinden sigarasını çıkartıp yaktıktan sonra konuşmaya başladı “uğur bak.. ben seni kırmak istemiyorum, zamanın önemli olduğunu anla artık ve zaman artık senin içinde önemli çünkü sen sadece sen değilsin, sen artık bizsin, söylediklerimizi çok iyi dinle, bütün her şeyi çok iyi algılaman lazım çünkü senden 1 günde psikolog yaratamayız.. o yüzden sana kafanda gerçek sencer’i oluşturabilmen için, onun gerçekte olaylara nasıl baktığını ve nasıl bir düşünce tarzı olduğunu kavrayabilmen için, konumuzla alakalı alakasız birçok şey anlatacağız ve biz burada seni kandırmaya çalışmıyoruz, sana sadece gerçeği göstermeye çalışıyoruz ki bize, daha doğrusu arkadaşına bir iyilik yapmış ol.. anlaştık mı?” uğur cevap vermedi, söylenenleri onaylamadı da, uzun bir süre sefa’nın yüzüne bir şey demeden baktı, o sırada muzaffer konuşmasına devam etti “annesinin ölümünden sonra ayten hanımın ikinci tezini vermesi.. sencer’in seyhan rotary’den mezun olması.. pamukkale üniversitesi’ni kazanması.. bağbaşı’nda tek başına eve çıkması.. bide bu en son ayrıldığı kız arkadaşıyla çıkması ve ayrılması var.. bunların yılları önemli değil uğur, bunların hepsi yakın zamanda olmuş şeyler ama demin söylediğimiz annesinin ölümü gerçek.. sencer hayal görmüyor ama işin aslı o annesi değil teyzesi” sonra uğur “nasıl yani teyzesi?” sonra muzaffer “şimdi uğur sencer’in hastalığının, çok önemli olan 2 ayrı kopma noktası var, ayça’nın ve annesinin trafik kazasında ölmesi.. sencer’in senin o söylediğin hayal görme olayı ayça’nın ölümünden sonra başladı.. sencer’e annesinin öldüğü haberi verildiği gün, ablası sencer’i akşama kadar yatıştıramadıklarını ve akşam da çok zor uyuttuklarını söylüyor.. bütün akrabalara ve tanıdıklara aynı gün içinde haber veriliyor.. kayıtlara göre ertesi gün sencer’in teyzesi geldiğinde, sencer teyzesinin sesini duyunca odasından çıkıp sakin bir şekilde teyzesinin yanına geliyor ve hiçbir şey yokmuş gibi anne nerdeydin diye konuşmaya başlıyor..” sonra uğur “nasıl yani? ikiz kardeşi mi?” sonra sefa “hayır değil, benzerlikler tabi ki var ama normal bir şekilde baktığında aradaki farkı rahatlıkla anlayabilirsin.. sorun şu, sencer böyle bir durumu kaldıramıyor, daha doğrusu beyni kaldıramıyor ve bir gün önce kendisine söylenen her şeyi siliyor, hiçbir şeyi hatırlamıyor.. ayten hanımsa bu durumu devam ettirmeyi teklif ediyor.. bu şekilde sencer’in hastalığının ilerlemeyeceğini ve hasarın daha az olacağını söylüyor.. bizim planlarımızda olmayan bir oyun oynamaya başlıyoruz yani uğur ve bu oyun 7 senedir devam ediyor..” sonra uğur “yani sencer annesinin öldüğünü hiçbir şekilde hatırlamıyor öyle mi?” sonra sefa “normalde hatırlıyor ama aslında hatırlamıyor..” sonra uğur “abi hiçbir şey anlamadım dediğinden, ne demek hatırlıyor ama hatırlamıyor..” sonra sefa “bak sana çok basit bir şekilde anlatmaya çalışayım.. sen çocukken günün birinde diyelim ki annen pırasa yemeği yaptı, sen yemeği yedikten sonra miden bulandı, kustun ve bu durumu pırasaya bağladın.. o günden sonra pırasa yemek istemezsin ve yıllar sonra bu aklında sadece ben pırasayı sevmiyorum olarak kalır, asıl sebebini hatırlamazsın.. sencer’de de bu durum benzer.. söyle bana arkadaşlarından hiç ehliyet sınavını geçmiş olup da ehliyetini almayan var mı?” sonra uğur “bilmiyorum abi valla.. sonra sefa “sencer ehliyet sınavından geçeli yıllar oldu uğur ama halen ehliyetini almadı.. sence bunun sebebi ayça’nın ve annesinin trafik kazasında ölmesi mi? bunun cevabı evet, bu yüzden dediğim gibi sencer hatırlıyor ve hatırlamıyor.. şimdi anladın mı durumu?” sonra uğur “bana o dönemde parası olmadığından dolayı ehliyeti alamadığını söylemişti, size nasıl söyledi bilmiyorum ama..” sonra sefa “sencer üniversiteye geldiği günden beri annesine yani teyzesine gönderdiği paralarla gayet rahat bir şekilde ehliyetini alırdı uğur.. sencer’in kimseden saklamadığı bir kredi kartı borcu var, kendisinin ve ailesinin büyük meblağdaki kredi kartı borcu.. ama gel gelelim bu borç 8 yıldır bitmedi, sence neden? bu borç kazadan 2 ay sonra kapatıldı ama sencer, borcun kapatılmış olduğu ona söylenmesine rağmen halen her ay annesine kredi kartı borçları için para gönderir.. borcun kapatıldığı ona defalarca söylendi ama halen para gönderiyor ve ne kadar borçlarının kaldığını soruyor.. bunun sebebi sencer’in annesiyle ilgili hatırladıklarının 2001 senesindeki son durum olması, kazadan önce kredi kartı borçları vardı ve sencer halen bu borcun devam ettiğini düşünüyor.. umarım şimdi olayı daha iyi anlamışsındır.. sencer’in annesiyle alakalı daha konuşacağımız şeyler var uğur ama senin kafandaki bazı soruları kaldırmamız için bizim sana birkaç tane soru sormamız lazım.. biz seninle dün tanışmadan önce sencer’le ben birebir içerde konuştuk hatırlıyorsun.. burada sencer bana bir önceki gün telefonda kız arkadaşıyla bir konuşma yaptığını söyledi, o sırada sende evdeymişsin uğur ama bilmen gereken şu, o telefon konuşması hiçbir zaman gerçekleşmedi.. sencer bana telefonda konuştuklarını ve kavga ettiklerini söyledikten sonra projede beraber çalıştığımız bir arkadaşımızdan, o gün bir arama olup olmadığını kontrol etmesini istedim ve cevap hayırdı.. zaten onlar ayrıldıktan sonra vize haftası vardı, vize haftasında gene konuşuyorlardı ama vize haftasından sonra 2 defa telefon konuşması oldu ve umarım yarınki konuşma son olacak..” sonra uğur “peki ya o günün akşamı kız arkadaşının gelmesi neydi? hayal mi?” sonra sefa “bir dakka benim öyle bir şeyden haberim yok, şimal’i aramam lazım, muzaffer sen devam eder misin ben telefonla konuşurken” sonra uğur muzaffer’e dönerek “şimal kim?” sonra muzaffer “biz sencer’in denizli’deki ilk senesinde 3 kişi ayarladık sencer’i takip etmesi için, ama bizim bu tuttuğumuz adamlar bir gün dövülmüş bir halde yanlarında kalabalık bir grupla yanımıza geldiler, siz kimsiniz diye.. durumu anlamadığımızı belirtince, bu adamlarla neden sencer’i takip ettirdiğimizi sordular.. adamlar denizli’deki büyük abilerden birinin adamlarıymış, bu abinin yeğenine sencer bir ara bilmeden bir yardım etmiş, o günden sonrada bu abi bir ara sencer’i yemeğe götürmüş yeğeniyle beraber, orda çok sevmiş sencer’i, o günden beri de bu adamları peşine takmış.. onlar kendi yaptıklarını anlatınca bizde kendi yaptıklarımızı anlattık.. toplamda 9 kişiler, vardiyalı olarak çalışıyorlar, şimal ise bizim 3 güne bir sencer’in kimlerle görüştüğü, nereye gittiği gibi durumları bize raporlayan arkadaş..” o sırada sefa telefon konuşmasını bitirip sandalyeye otururken konuşmaya başladı “o akşam kimse gelmemiş uğur, yani senin yanında yaptığı konuşmada yalan kızın gelmesi de.. haa bak bide sencer sürekli kavga ettiklerini ve ayrılıp barışmaların çok olduğunu söylemişti bize, öyle bir durumda yok haberin olsun.. sencer en son kızın yanına gitti vizeden önce, geri döndükten birkaç gün sonra ayrılmışlardı, bu ikinci ve son ayrılıktı..” sonra uğur “bana dün akşam 6 defa ayrılıp barıştık demişti” sonra sefa “demişti işte..” sonra uğur “peki benim merak ettiğim siz nasıl ediniyorsunuz bu kadar bilgiyi? şu an kaç kişiyle konuşuyorsunuz? ben sizden daha yakınım sencer’e ama bu kadar ayrıntıya dalmadım?” sonra sefa “bizim dışımızda çok adam var uğur ama sen sadece 3 kişiyi bilsen yeter, projenin denizli ayağındaki 3 yapı taşı.. bugüne kadar sencer’in arkadaş çevresinin yaşça büyük olduğuna dikkat ettin mi hiç? özellikle 3 kişinin.. besim bey, ezgi hanım ve kamil bey..” sonra uğur “besim bey tamamda diğerlerini tanımıyorum ben..” sonra sefa “ ezgi hanım da besim bey gibi sencer’in aiesec aracılığıyla tanıştığı birisi, kamil bey ise sencer’in okuldan hocası.. ama bizim şanslı olduğumuz nokta bu 3 kişinin mesleği..” sonra uğur “besim bey psikoloji mezunu da vakıf da çalışıyor.. diğerlerini bilmiyorum ama kamil hocayı bende tanıyorum..” sonra sefa “3’ü de psikoloji mezunu ve 3’ü de bizim için fazlasıyla önemli..” sonra uğur “ya kusura bakmayın da bir şey soracağım.. sefa abi kendinden çok emin konuşuyorsun, diyelim ki sencer bu söylediğin kişilerle kavga etti ve bir daha görüşmedi o zaman ne yapacaksın?” sonra sefa “böyle bir durum da anlaşma sona ermiş olur uğur ama bu sana söylediğim kişiler bizim için gerçekten önem taşıdıklarından, bu kişileri kaybetme lüksümüz yok ve bizde buna göre davranmalarını istiyoruz.. yani şöyle düşün, bu 3 kişide sencer’e denizli’ye geldiği günden beri iyilik yapıyor, sencer’in bunlarla arasını bozması için gerçekten çok salak olması lazım.. anladın mı? ve bize yapmış oldukları profesyonel analizler bize emin ol çok yardımcı oluyor.. en yakından örnek istersen sana oku dediğimiz o efsane yazısını kamil bey sayesinde öğrendik..” sonra uğur “ hakkatten ya onunla ilgili bir açıklama yapmadınız daha..” sonra sefa “doğru söylüyorsun da ben kendimi fazla kaptırdım, normalde muzaffer sana anlatacaktı olanları.. muzaffer lütfen devam et..” sonra muzaffer “sencer bağbaşı’ndaki o eve tek başına çıkınca, kendisini daha iyi keşfetti, efsane yazısından bunu anlayabilirsin ama tabi bunda psikolojiye olan tutkusunu da es geçmemek lazım ama sencer’in kendine göre farklı teknikleri var” sonra uğur “neyle alakalı farklı teknikler?” sonra muzaffer “psikolojiyle.. mesela depresyonda veya zorda olan birisine sorunlu olduğu konu hakkında destek verilir, gaz verilir falan.. sencer bunları bilmesine rağmen yapmaz, çünkü herkesin kendisini bu durumdan çıkartabilecek güce sahip olduğuna inanır ve destek vermek yerine kendine gelmesi için kişinin üstüne gider..” sonra uğur “bunun efsane yazısıyla alakalı olan yeri ne?” sonra muzaffer “bunun efsaneyle alakalı bir yeri yok sana sefa’nın başta dediği gibi sencer’i kafanda oluşturabilmen için, yani onun nasıl düşündüğünü anlayabilmen için her türlü şeyi söyleyeceğimizi söylemiştik, bu da onlardan biri.. her neyse.. kamil bey bize sencer’in normalden fazla düşündüğünü ve kafasındakileri boşaltması gerektiğini düşünerek bu yazılara başladığını söyledi, bunun bizim için bir iyi, bir de kötü tarafı var.. iyi tarafı bu yazıları kağıda falan değil, herkesin ulaşabileceği internet ortamında yazıp yayınlaması, bu bizim işimizi kolaylaştırıyor.. kötü tarafıysa, sencer yaptığı herhangi bir şeyi diğer kişilerden farklı yapmaya çalışır, bu yüzden de blog sayfalarının genelinde olduğu gibi olaylarla alakalı yorumlarını yazmıyor, böyle olsaydı bizim yazıları yorumlamamız daha kolay olurdu, ama sencer hikaye yazıyor, bu yazdığı efsane yazısındaysa mistik bir hava var.. biz bu karakterlere normalde farklı isimler vermiştik ama sana sencer’in yazdığı gibi anlatmaya çalışayım, bir yandan da yazının olduğu kağıda da bakarsan beni daha iyi anlayabilirsin.. sencer kendi isminden yola çıkarak kendisini 3 parçaya bölmüş.. izzet, sencer ve uçak.. senin bugüne kadar gördüğün kişi sencer’di.. senin izzet’i ve uçak’ı gördüğünü düşünmüyoruz.. uçak’ta kendisini hayal kuran birisi olarak ifade etmiş.. uçak karakterinin ortaya çıkmasına sebep olan katatonik şizofren.. katatonikte kendisini kaybediyor ve belli bir pozisyonda uzun süre kalıyor, hareket etmeksizin, sanki çevreyle hiç alakası yokmuş gibi davranıyor.. geçen zamanın farkına varmıyor.. bu süreçte yemez, içmez, bu tür şeylere ihtiyacı olduğunun farkına varmaz.. onu bu uçak karakterinden çıkartmamız kolay oluyor.. görmüşsündür uğur, annesi sürekli onu arar, her gün.. telefon sesini duyduğu zaman dışarıdan gelen tepkiye zor da olsa cevap veriyor, bu karakterden çıkmasını, yani uçak’tan sencer’e geçmesini bu şekilde sağlıyoruz.. diğer karakterdeyse bir hüzün havası var.. izzet’i kendisinin acı çeken ve kapanık olan tarafı olarak ifade etmiş ama sorun bunun bir buzdağına benzemesi.. senin gördüğün karakteri yani sencer, suyun üzerinde duran dörtte birlik bölümü oluşturuyor, izzet ve uçak kendi kişiliğinde daha büyük bir yüzdeye sahip ama nasıl oluyorsa sencer’in baskın çıkması gibi bir durum var, bu bizim anlayamadığımız şeylerden bir tanesi ama bunu sencer’in güçlü birisi olmasına bağlıyoruz, onun dışında sencer’le alakalı anlayamadığımız çok şey var ama bunlara ilerde tekrar döneceğiz..” sonra sefa “uğur sen sencer’i hiç ağlarken gördün mü?” sonra uğur “dün akşam ağlayacakmış gibi oldu ama orda da bir laf yedim peçete uzattım diye” sonra sefa “işte uğur senin gördüğün o ağlayacakmış gibi olma durumu sencer’den izzet’e geçmenin başlangıcı ama orda sen olduğun için sencer’e geri döndü.. birde izzet’e geçerken sessiz kalması durumu da var, üstüne gittiğinde sessiz kalır, konuşmaz ve sabit bir şekilde sana bakar.. biz onun bu tepkilerini rahat bir şekilde söyleyebiliyoruz çünkü biz de muzafferle beraber onu sıkıştırdık, o yüzden verdiği tepkileri biliyoruz.. ayrıca o senin dediğin laf yeme durumu.. sencer’in bugüne kadar bir tartışma esnasında altta kaldığını gördün mü?” sonra uğur “valla abi genelde sencer üstte olandır, affetmez girer yani direk..” sonra sefa “işte bu, izzet’i görebilmen için sencer’in üstüne gitmen lazım, onun canını yakman lazım ki bu durum pek süregelen bir olay değil, ama bizim tahmin ettiğimiz, kız arkadaşının izzet’i görmüş olması gibi bir ihtimal var.. çünkü bizim o sencer’i takip eden adamlarımız, demin sana anlattığım tepkileri bize de anlattılar.. zaten onun kız arkadaşına bakış açısı, kızın ona bakış açısından farklı olduğundan olay çok ayrı bir boyutta ama ona sonra geri döneceğiz..” sonra uğur “peki sefa abi bu senin bana verdiğin yazıda 4 karakter var, siz bana sadece 3’ünü anlattınız.. burada hepsini birleştirince dördüncü bir karakter daha çıkıyor ortaya demiş, onu anlatmayacak mısınız?” sonra sefa “uğur, sana sencer psikolojiye ilgi duyuyor dedik, direk sencer psikolog demedik.. sencer’in tespiti gene doğru ama yanlış yerde.. dördüncü bir karakter yok, buna sürekli dikkat ediyoruz ama sencer’in atladığı nokta şu.. o yazıda dördüncü karakterin yalancı birisi olduğunu söylemiş, sencer bir konuda bir iyilik yapmaya çalışıyorsa yada bir sürpriz, o zaman yalana başvuruyor ama onun dışında yalan söylemez, yazıda da yakaladığı sencer’in sadece kendisine yalan söyleme durumu var.. sencer, izzet karakterinden sencer’e geçemiyor.. bu onun için kolay bir şey değil, o yüzden kendisine yalan söyleyerek içinde bulunduğu durumdan kurtulmaya çalışıyor.. tek başınayken sadece bu şekilde izzet’ten sencer’e geçebiliyor, bu yalan söyleme özelliği izzet karakterinin bir özelliği anladın mı? bir de bu konuda ona yardımcı olan bir şarkı var ama onu sonlara doğru söyleyeceğiz.. ha bide işin komik tarafı sencer’in yazmış olduğu bu yazının, yani efsanenin gerçek olması gibi bir durum var..” sonra uğur “nasıl abi anlamadım?” sonra sefa “efsane yazısını 2 isimli bir arkadaşına okut ve yorumunu al, o zaman ne demek istediği mi daha iyi anlayacaksın”

muzaffer elindeki kağıdı sefaya gösterirken, uğur söylenilenler kafasında toparlamaya çalışır, bildiği çoğu şeyi değiştirmek zorundadır, sefa kağıda baktıktan sonra konuşmaya başlar “uğur asıl konuya gelmeden önce sana anlatmak istediğimiz birkaç şey daha var.. bazı beyin fonksiyonlarının farklı çalışması, daha doğrusu aşırı çalışması.. muzaffer lütfen devam et..” sonra muzaffer “sencer’in fazla düşünme ve algısının yüksek olması gibi bir durum var, bu yüzden bazen şeker krizlerine giriyor..” sonra uğur “hoppaaa bide şeker hastalığı mı var?” sonra muzaffer “hayır şeker hastalığı yok, hatta yakınından bile geçmiyor.. sencer’in fazla ve sürekli şekerli şeyler tükettiğini görmüşsündür..” sonra uğur “gereğinden fazla, bazen gece yarısı bana şeker lazım diye tekel bayisine kola almaya gittiğimiz oluyordu..” sonra muzaffer “işte bu.. geçen sene sencer’in fazla şeker tüketiminden korkarak hastanede üç ayın ortalamasını alıp şekerine baktık ve sonuç çok saçmaydı.. türkiye’de bir kişinin şeker hastası sayılabilmesi için, dünya sağlık örgütünün belirlemiş olduğu 128 sınırını veya şeker yüklemesi ölçümüne göre 200 sınırını geçmiş olması lazım.. 128lik sınıra göre sencer’in şekeri 16 çıktı.. başlangıçta sonuç çok şaçma geldi ama sencer’in fazla düşünmesini ve yüksek algı özelliğini düşünürsek sonuç hiçte saçma olmuyor.. çünkü beyin çalışırken vücuttaki şekeri harcar.. bazen şeker krizine giriyor çünkü düşünemiyor ve bunu devam ettirebilmek için seninde dediğin gibi gece yarısı kola almaya falan gidiyor ama şeker krizi onun için ölüm gibi bir durum çünkü düşünemediğinde suratında değişik bir ifade oluyor, sanki nefes alamıyor, bir sonraki sefer dikkat et.. bunun dışında yüksek algı durumu da var ama bunu nasıl açıklayabilirim bilmiyorum..” sonra sefa “uğur sana şöyle anlatmaya çalışayım.. insan beyni saniyede 400milyar bitlik bilgi üretir ama sen bunun sadece 2bininin farkına varırsın, sencer’deyse bu durumun 200bin falan olduğunu düşün.. anladın mı? olay bundan ibaret yada sencer’in algısını bir video kamera gibi de düşünebilirsin, yaşadığı olayları sürekli kayda alan bir kamera..” sonra uğur “abi o dediğin kamera olayı biraz fazla abartı olmadı mı? sencer bazen sorulan bir şeyi hatırlamıyorsa hatırlamıyorum der.. yada bazen unutur aynı şeyi tekrar tekrar anlatır..” sonra sefa “hayır uğur abartılı değil.. çünkü sencer fazla ayrıntıya takılır, bir olayı anlatırken bütün detayları vermeye çalışır, bu durumu da onun gibi düşün.. sencer eğer kameraya kaydettiği görüntüyü görebiliyor ama bir bölümü bulanıksa direk hatırlamadığını söylüyor yada sadece hatırladıklarının bir bölümünü.. daha da ayrıntıya girmek gerekirse bazı durumlarda kameranın kaydını kapattığını da söyleyebiliriz.. en basitinden annesinin ölümü buna örnek.. haa bak bide sana söylemediğimiz ve gene buna örnek olarak gösterebileceğimiz başka bir olay daha var.. sencer’in annesinin ölümünden sonra babası oturup sencer’e bütün olayları anlattı, o gün gene kabullenmemelerle ve bağrışmalarla geçti ama ertesi gün gene hiçbir şey yaşanmamış, hiçbir şey anlatılmamış gibi devam etti.. daha sonra bununla ilgili mahkemeden bir engelleme kararı çıkartabildik ama bu seferde babası mahkeme kararıyla geldi.. ikinci kez söyleneceği zaman direk yüzüne değil de hipnoz yoluyla olayın anlatılmasına karar verildi ve sencer ilk defa bu zaman hipnoza cevap verdi ama bizim sorduklarımıza veya söylediklerimize tepki vermedi.. kafasından bir cümleyi dışarı attı.. muzaffer o kaydı açabilir misin uğur’a dinletelim” muzaffer ekranların bağlı olduğu makinenin yanına gitti “uğur bana arabadayken neden dijital bir şeylerle değil de kasetlerle yapıyorsunuz kaydı demiştin, sana onun cevabını vereyim, dijitallerin silinme ve bozulma durumu kasetlere göre daha fazla risk taşıdığından, kasetlerle devam ediyoruz ama tabi bu kasetlerin daha sonrasında dijital kayıtlarını yapıyoruz, muzaffer şimdi sana bunu dijital kayıttan dinletecek.. muzaffer doktorun sesini değil sadece sencer’in sesini istiyorum.. hazırladın mı?” sonra muzaffer tamam dedi ve kaydı dinlemeye başladılar.. kayıttan gelen ses sencer’in sesiydi ama fısıldayarak konuşuyordu.. ”olmayacak.. olmayacak.. hiçbir zaman olmayacak.. olmayacak.. güzel olmayacak.. bu dünya hiçbir zaman istediğim gibi bir yer olmayacak..” sefa araya girerek “durdur muzaffer.. duydun mu uğur son cümleyi.. bu dünya hiçbir zaman istediğim gibi bir yer olmayacak.. cümlede hem acı hem de isyan var.. muzaffer son saniyelere gelir misin kayıtta” muzaffer kaydı ileri aldı ve tekrar dinlemeye başladılar.. sencer aynı cümleyi tekrar tekrar söylüyordu, sencer’in sesi titreyerek geliyordu ama boğazını yırtmak istermişçesine bağırıyordu ve kayıt bitince sefa “uğur bu 2 dakkaya yakın bir kayıt, 2 dakkanın sonunda sencer’i hipnozdan uyandırıyorlar ve gene bir şey hatırlamıyor.. bunu da öğrenmiş oldun fakat biz konuyu fazla dağıttık.. “ sefa tekrar muzaffer’in masaya bırakmış olduğu kağıda baktı ve konuşmaya devam etti.. “uğur, ne olursa olsun sencer’in güçlü bir yapısı var, sana söylediğimiz o buzdağı örneği gibi sencer kendisinde dörtte birlik bir hisseye sahip olsa dahi sencer kişiliği diğerlerinin üstünde baskı kuruyor.. çoğu şeyi kendine dert etmiyor, nerdeyse her şeyi etmiyor.. 3 şey hariç.. sencer kendisinde 3 şeyi eksik görür.. birincisi para.. bunu annesi öldüğü zamanki maddi durumlarının kötü olması ve o zamanki kredi kartı borcu olayına bağlıyoruz, kafasının bir bölümü halen orda.. ikinci eksik gördüğü şey sevgi, bunu da ayça’ya bağlıyoruz.. zaten hastalığın başlamasının sebebi ayça’yı kaybetmiş olması.. üçüncü eksik gördüğü şeyse inancı..” sonra uğur “abi bari bunu demeyin bana yaaa.. nasıl sencer inancını eksik görüyor.. siz hiç mi görmediniz adamı cumaya giderken.. bayram namazında.. ramazan zamanı.. hiç mi görmediniz..” sonra sefa “uğur, unuttun mu? ne demiştim ben sana.. sencer nerde??” sonra uğur “tamam tamam, sencer kuyunun dibinde ve ben onu hiç görmedim.. tamam, dinliyorum” sonra sefa “sencer halen araştırıyor.. kendisini ve inancını sorgulamayı hiçbir zaman bırakmadı.. onun aklında soru işareti oluşturan nokta, illa bir tanrının olduğunu kabul etmek için, illa bizi yoktan varaden birisinin olduğuna inanmak için bir dine inanmak zorunda mısın? çünkü bütün dinlerin günümüze kadar ki geliş süreçlerinde değişime uğradığına inanıyor.. sencer tevrat’ı bitirdi uğur, incil’i de.. ve bunlarda eksiklikler buldu ama bu kitapları inanmak için değil bunlarda eksik bir şeyler bulmak için okudu çünkü onun inanmak istediği islamiyet’ti.. sencer islamiyet kurallarını uyguluyor ama annesinin kendisine anlattığı islamiyet kurallarını çünkü annesinin anlattığıyla diğer insanların uyguladıkları arasında fark var, çünkü sencer kuran’ı da okudu uğur ve onda da eksiklikler buldu.. bu eksiklikleri söylemekten kaçınıyor çünkü insanların inanışlarına müdahale etmek istemiyor.. bizim çok üstüne gittiğimiz bir ara bize tevbe suresini okumamızı söyledi.. şimdiye kadar hiç kuran okudun mu uğur yada türkçe mealini?” sonra uğur “okudum abi de öyle tamamını okumadım” sonra sefa “o zaman tevbe suresini oku belki o zaman sencer’in ne demek istediğini anlarsın.. o yüzden sencer’in dini yüzde 30 islamiyet, yüzde 70 kendi vicdanı diyebiliriz ama sencer’in fikrini hiçbir şekilde değiştiremezsin.. sencer dışarıda anlatılan islamiyet’e değil, sencer anne’sinin anlattığı islamiyet’e inanıyor.. yani kendi vicdanına inanıyor.. yaptıklarının ve yapacaklarının doğru mu yoksa yanlış mı olduğunu kendi vicdanına soruyor.. halen araştırmaya devam ediyor ve hergün kendi vicdanı biraz daha ağır basıyor.. sencer buna o kadar çok inanıyor ki uğur, bunu ne sen, nede biz değiştirebiliriz..” sonra uğur “ yani o yüzden mi ikili cevaplar veriyor?” sonra sefa “anlamadım uğur demek istediğini, biraz daha açar mısın?” sonra uğur “2-3 ay önce sencer’le bir konuşmamız olmuştu, bir soru sordum.. dini bir soruydu, ne olduğunu bana özel olduğundan açıklamak istemiyorum ama bana 2 ayrı cevap verdi.. bir şöyle yazar dedi, bir de bana sorarsan ben böyle düşünürdüm diye..” sonra sefa “işte bu.. işte uğur cevabı sen kendin verdin.. bide senin bu söylediğinden söylemeyi unuttuğum bir nokta daha geldi aklıma.. sencer’e soru sordum diyorsun, bir şekilde konuyla ilgilendiğini belirtmişsin.. ama tam tersinde eğer sıkıştırmak için bir şeyler sorarsan, yani sencer’in vereceği cevap ne olursa olsun gene kendi bildiğini okuyacaksan cevap vermez, cevap alamazsın yada bilmiyorum der geçiştirir.. neyse hani demin sormuştun ya uğur bize, siz nasıl bu bilgileri toparlıyorsunuz, kimlerle çalışıyorsunuz diye.. bizim bu insanlardan aldığımız bilgiler dışında, yaptığımız işin bilimsel olduğunu kabul edersek, sencer’den direk bilgi alabilmek için gayet bilimsel olmayan bir yöneteme başvuruyoruz.. bizim sana sencer hakkında anlattığımız şeylerin çoğunu biz rakı sofrasında öğrendik..” sonra uğur “nasıl yaaa?” sonra sefa “bas bayağı rakı sofrasında.. dikkat ettin mi bilmiyorum ama sencer herkesle rakı içmez.. bunun sebebi sencer’i sadece rakının sarhoş edebiliyor olması.. diğerlerinde fazla içince kusuyor ama rakı da öyle bir durum yok, çenesi açılıyor ve anlatmadığı, konuşmadığı şeyleri anlatmaya başlıyor, o yüzden içtiği kişilere dikkat eder..” odadaki 3 kişide gülüyordu.. konuşmaya muzaffer devam etti.. “artık asıl konuya gelebiliriz.. uğur bizim seninle çalışmak istememizin sebebi bizim bir hata yapmış olmamız.. biz sana ihtiyaç duyuyoruz çünkü bu kızdan ayrılması sencer’e zarar verdi ve vermeye de devam ediyor.. bizim korktuğumuz bu şekilde devam ederse bir beyin hasarına uğraması yada başka bir kişiliğin de ortaya çıkması.. şizofreni de daha fazla ilerleyemez çünkü zaten son haddinde” sonra uğur “tamamda abi sencer’in ilişkilerini engelleyemezsiniz ki, sürekli birileri olacaktır hayatında..” sonra sefa “uğur, sencer ayça’yı hatırlıyor ve aynı zamanda hatırlamıyor, bunun sana ne demek olduğunu açıkladım ve sencer’in hayatında 3 şeyi eksik gördüğünü de, bunlardan birisi de sevgiydi hatırla.. sencer sürekli şunu söyler.. benim hiçbir ilişkim 2 aydan uzun sürmedi.. sencer’in en uzun ilişkisi ayça ve o da 2 yıl.. sencer’in hastalığının başlangıcı ayça’nın ölümü olduğundan dolayı, merkez uzun bir süre sencer’in ilişkilerini engelledi, çünkü sencer’e zarar vermek istemiyorduk.. o yüzden sencer’in en uzun ilişkisi 2 aydan uzun sürmedi, arkadaşlarıyla ve ailesiyle, bir şekilde bunu sürekli engelledik.. geçen sene 2007de merkez bize artık ilişkileri engelleme işini kesmemizi söyledi.. bundan sonra bu şekilde incelemelere devam edecektik.. 2007nin sonlarına doğru birisini buldu, daha sonra sizin bu aiesec’in kongresi olan atemko’ya gittiniz, orda başka bir kızla tanıştı.. biz bir ara gene rakı sofrasında sencer’in ilişkisinin nasıl gittiğini öğrenmek için konuşurken, sencer bize o andaki kız arkadaşını değil de atemko’da tanıştığı kızı anlattı ama üzgündü çünkü kızın erkek arkadaşı vardı.. ondan sonra beklemeye başladı.. 6 ay boyunca bekledi, bu sırada üzgünlüğü devam ediyordu çünkü kız erkek arkadaşından ayrıldıktan sonra başka birisiyle çıkmaya başlamıştı.. en sonunda sencer bu böyle devam etmez diye atladı kızın yanına gitti.. ondan sonra çıkmaya başladılar.. ilerleyen süreçte bizim bildiğimiz bazı kavgalar var.. mesela kız ay dönümlerini kutlarken, sencer bu ay dönümlerine hiçbir zaman önem vermezdi.. bunların ilişkilerinin ikinci ayında şeref’in ablasının düğünü vardı.. akşam şeref’ler sencer’i eve bıraktıktan sonra biz sencer’i alıp ikinci ayı kutlamak için rakı içmeye gittik, burada bize ayları kutlamak istemediğini çünkü yıl olacağından emin olduğunu söylemişti.. sencer tamamen sarhoş olduktan onu arabaya yükledik ve eve giderken bize kız arkadaşını anlattı uzun uzun, güzelliğinden bahsetti ve güzel duygularından.. işte hata yaptığımızı bu olaydan bir ay sonra fark ettik.. şimdi uğur bildiğin gibi bizim kayıt cihazlarını biliyorsun, bunlar rakı sofrasında da vardı.. biz denizli’deki bütün her şeyi inceledikten ve raporları hazırladıktan sonra bütün dokümanları merkeze gönderiyoruz, yani merkez buradaki olayları bizden 1 ay gecikmeli olarak takip ediyor.. düğünden 1 ay sonra, yani sencer’lerin 3. ay dönümlerinde bize merkezden sencer’i kızdan ayırmamız için bir telefon geldi.. açıklamalarıysa gayet basitti.. kız ayça’ya benziyordu..” sonra uğur “hassiktir.. pa pa pardon abi de nasıl yani?” sonra sefa “biz sencer’i eve giderken bize kız arkadaşını anlatıyordu dedim ya.. tasvir ayça’ya benziyormuş.. ayça’yla alakalı bilgilere biz hiçbir zaman bakmadık, bizim hatamız buydu.. sencer’in o 6 ay boyunca kızı beklemesineyse aşık oldu diye bakmıştık ama durum farklıydı.. işin doğrusu bunca yıllık çalışmanın içine etmiş olduk.. bundan sonra bizim sencer’i kızdan ayırma çalışmalarımız başlayacaktı ama bizim bir müdahale etmemize gerek kalmadı.. 2buçuk ay süren sancılı dönemden sonra ayrıldılar.. ama sencer bazı şeylerin farkında olmadığı için halen sevdiğini zannediyor..” sonra uğur “abi bencede seviyordu da sen ne demek istiyorsun bu dediğinle, lütfen biraz daha ayrıntılı anlat..” sonra sefa “sencer’in bu kıza bu kadar tutulmasının sebebi ayça’ydı çünkü o ayça’yı çok sevmişti.. kıza sürekli ayça’ymış gibi bakıyordu ama terslikler ilişkinin bitmesine sebep oldu.. sencer bize şöyle demişti.. abi bazen bile bile benim canımı yakıyor ve bunu bitirmiyor, bunları görmen lazım, ölecekmiş gibi oluyorum ama canımın yandığını görmesine rağmen devam ediyor.. yada buna benzer bir cümleydi, şimdi makineden ses kaydını açmakla uğraşmayalım.. erkekler bir hayale aşık olur uğur, sencer bize böyle demişti.. kurduğu hayal hergün yıkılınca, en sonunda ortada hayal kalmadı ama ayça’dan dolayı halen sevdiğini zannediyor..” sonra uğur “abi bencede seviyordu kusura bakma ama..” sonra sefa araya girerek “uğur seninle bunu tartışmayacağım, eve gidince sencer’e kızı kıskanıp kıskanmadığını sor, yani çıkarken kıskanıyor muydu.. sana evet diyecek.. cevabı aldıktan sonra, ona kıskançlığın onun için ne anlama geldiğini sor anlaştık mı? ben cevabı biliyorum ama sen bunu sencer’in ağzından duy.. sencer’in kızı aklından silmesi için görüşmemesi lazım, bunu daha önceden de gördüm, ben bu çocuğu ezbere biliyorum.. sadece görüşmemeleri lazım.. dün sencer’e bunu söyledim ve beni dün akşam arayıp pazar günü arayacağını söyledi, yani yarın.. sencer’i bu aralar iyi dinle, her ayrıntıya ihtiyacımız var.. sendeki kaseti de bana ver.. sana şurdan yeni bir kaset verelim” dedikten sonra kutudan uğur’a başka bir kaset verdi.. bir tane de fazladan yedek olması için verdi.. o sırada muzaffer kağıtları inceliyordu..

kağıtları incelemesi bittikten sonra muzaffer konuşmaya başladı.. “sefa bizim söylemediğimiz tek bir konu kaldı.. şu anlayamadığımız olaylar..” sonra sefa “ha bide o durum var.. aslına bakarsan uğur bunu anlayamadığımız olaylar diye değil de sencer’in tezatlıkları olarak adlandırabiliriz.. mesela sencer kedileri sevmez ama kız arkadaşının kedisi vardı, bunu kızı sevdiği için tamam dedi diyoruz ama sencer çiçekleri de sevmez, hatta nefret eder ama kız arkadaşı çiçekleri sevmesine rağmen ona çiçek vermiyor ama her doğum günün de annesine çiçek gönderiyor ama çiçek gönderme olayını sadece üniversiteyi kazandıktan sonra yapmaya başladı, öncesinde annesine de çiçek vermiyordu.. kaç defa ama dedim farkında mısın? işte bunlar tezatlıklar.. anlayamadığımız noktalar bunun gibi başka durumlarda var ama bu kadar yeterli şimdilik..”dedikten sonra uğur’un telefonu çalmaya başladı, sonra uğur “sencer arıyor.. efendim abi.. yok abi bilmiyorum işim ne zaman biter ama fazla süreceğini sanmıyorum, gelirken ararım ben seni.. efendim.. tamam alırım gelirken, sen uyumana devam et.. hadi görüşürüz..” telefonu kapatır ve konuşmaya devam eder “yok abi ters bir durum, sigara istedi sadece” sonra sefa’yla muzaffer şaşkınlık içinde aynı anda “sencer sigara’ya geri başladı?” sonra uğur “neden abi böyle tepki verdiniz anlamadım? zaten içkiyle beraber içiyordu, sadece normal zamanda içmiyordu..” sonra sefa “uğur sencer neden sigarayı bıraktı biliyor musun?” sonra uğur “biliyorum abi de.. haaaa annesi.. anladım şimdi neden tepki verdiğinizi..” sonra sefa “bu sencer’in kendisini yalnız hissettiği anlamına geliyor… ah sencer ahhh.. uğur.. kurban bayramında gidecek misin kütahya’ya?” sonra uğur “evet abi gideceğim, cuma gününe biletim var.. tamamdır o zamana kadar bırakma sencer’i sende kalsın.. cuma 5 aralık’a denk geliyor değil mi.. evet 5 aralık.. tamam beşine sana bir de paket hazırlayacağız.. kütahya’ya gittiğinde bunları incele..” sonra uğur “ne paketi?” sonra sefa “sana bizim bu proje dahilinde yaptığımız çalışmaları, eski dokümanları ve kaset kayıtlarını yollayacağız yada sen hastaneden gelip alırsın ama hepsini teker teker incele tamam mı uğur? bizim seninle işimiz uzun sürecek..” sonra hepsi ayağı kalktılar, dışarı çıkarken kayıt cihazlarını kapattılar..

( bu hikayenin devamı Ayrılık-VI )

21 Ocak 2009 Çarşamba

Ayrılık-IV

(bunu okumadan önce Ayrılık-I, II, III’ü okuyun)

dersten çıktıktan sonra uğur sencer’i aradı.. bir yerde buluşup alışverişe gittiler.. sonra sencer’in evine.. evi ilaçladıktan sonra uğur’un evine gittiler..

“uğur ben bu elimi yıkıyorum da abi, elim de halen bu sıktığımız ilacın kokusu var.. geçmedi bir türlü ya..” sonra uğur “abi benimde elim kokuyor halen ama yapabileceğim bir şey yok valla..” sonra sencer “peki ya..” diye konuşmaya devam ederken uğur’un kafasında sencer’den hastalığı nasıl öğrenebilirim, ne sorabilirim de hastalığı söyletebilirim soruları vardı.. aynı zamanda sefa’nın söyledikleri sözler de vardı kafasında.. o sırada sencer elinden su damlaya damlaya uğur’un yanına mutfağa geldi ve iki elini de birleştirerek “uğur, avucuma şu yeşil şeyden döksene.. bide bunu deneyelim bakalım, belki bununla koku geçer..” uğur dökmeye başlarken sencer’in elindeki ameliyat yarasına benzeyen izi gördü.. o sırada sencer “abi tamamdır yeter bu kadar, daha fazla dökme.. eğer bununla da geçmezse artık yapabileceğim bir şey yok, kokuya alışmaya çalışacağız..” dedi ve lavaboya elini yıkamaya doğru giderken arkasından da uğur takip etti.. hastalık konusunda bir giriş yapmak için sencer’in elindeki ameliyat izi güzel bir başlangıç diye düşündü, belki de sefa’nın söylemek istediği hastalık elindeki izdi.. uğur sencer’in arkasından giderken, cebindeki kayıt cihazını çalıştırdı ve kapının eşiğine dayanarak.. “sencer.. demin elindeki izi gördüm abi de ne ayak o?” sonra sencer “yok abi önemli bir şey değil o bayağı bir önce olmuştu” sonra uğur “tamam abi de ne olmuştu onu söylesene, ameliyat izi gibi duruyor merak ettim..” sonra sencer “yok lan ne ameliyat izi, bu ben istanbul’dayken oldu.. ablama sinirlendiğim bir anda elimi kapıya geçirdim ama kapının o bölümü cam olunca, elde böyle bir iz kaldı..” sencer konuşmasına devam ederken uğur, sencer’in kolunda bir iz daha olduğunu gördü “ama bu iz senin dediğin gibi ameliyat izi değil uğur, ameliyat izine benzediğini kabul edebilirim ama buna tek bir dikiş bile atılmadı.. bak mesela bu kolumdaki izi görüyor musun? buna beş dikiş atıldı mesela ama diğerine göre ne hikmetse bu kocaman oldu.. buda kamyonet tarzı bir araba vardı, onun kapısını açmak için tuttuğun yeri var ya, orası kırılmıştı işte ve metaldi bu bölüm.. o zamanlar ben küçük olduğumdan, önce basamağa basıp elimi içeriye uzatıp içerden kapıyı açıyordum.. ama gel gelelim bir defa ayağım kaydı ve cart.. bütün eti sıyırdı, kemiğin göründüğünü çok iyi hatırlıyorum.. işte ondan sonra da demin dediğim o dikiş faslı oldu..” sonra uğur “daha sonrasında ters bir durum veya bir hastalık çıkartmadı yani öyle mi?” sonra sencer “yok oğlum lan ne hastalığı işte karşındayım turp gibi.. hatta öküz gibi..” dedi ve gülmeye başladı.. o sırada uğur geri dönüp içeriye doğru yürümeye başladı ve kayıt cihazını durdurdu.. “o değil de sen bana bugün sefa abiyle konuşmanız nasıl gitti onu anlatsana” diyince uğur önce bir duraksadı.. nasıl cevap vereceğini bilemedi.. kalbinin atışının hızlandığını hissediyordu.. aklında yapmış olduğu anlaşma vardı.. derin bir nefes aldı ve mutfaktan içeriye lavaboya doğru yüksek sesle seslenerek “ya sencer yanlış anlama abi de ben sevmedim sefa abiyi.. zannetmiyorum bir daha yanına gideceğimi” sonra sencer “ulan ne var bu adam da anlamıyorum ya.. bir testten mi geçiyor adamları da kimse sevmiyor bunu.. bana nasıl şeker gibiyse, götürdüğüm bütün arkadaşlarımın hepsi de senin gibi söyledi biliyor musun? yok adam çok soğukmuş.. yok ben onu sevemedim.. yok bilmem ne.. ulan adam kariyer konusunda yardımcı olacağım diyor, kimse de siklemiyor elemanı ya.. valla anlamadım..” sonra uğur “peki abi kimi götürdün benden önce.. kimler vardı?.. varmı arasında benim tanıdıklarım?” var abicim var tanıdıklarında hepsi senin gibi döndü işte.. salla, kimse kim.. sen onu geçte bugün ne yemek yapacaksın bize? evi ilaçladık, minimumda üç gün sendeyim uğur bana iyi bakman lazım..” sonra uğur “valla abi alışveriş yaptıkta ben bugün yoruldum.. bugünü makarnayla kapatsak güzel olmaz mı? sadece bugünlük bak sonra ayrı bir düzene gireriz yemek konusunda” sonra sencer “hadi bakalım makarna olsunda senin ilk önce bulaşıkları yıkaman lazım bence, sen başla ben içeride bilgisayara bakayım biraz tamam? hadi sana kolay gelsin..”

sencer içeride bilgisayarla uğraşırken uğur sefa’nın söylediklerini hatırlamaya çalışıyordu.. sencer’in hastalığı her zaman kafasındadır, her zaman bunu düşünür ama hiçbir zaman ne olduğunu öğrenemezsin.. acaba bu gerçek miydi, yoksa hastalık mı kafasın daydı.. sencer’in yüzüne bakıp ne zaman bir şeyler düşündüğünü anlayabilirsin ama hiçbir zaman asıl düşündüğü şeyi öğrenemezsin.. sefa’nın bütün söyledikleri uğur’un kafasından geçiyordu ama ne olduğunu öğrenebilmek için konuşması lazımdı.. elini üstüne kuruladı ve kayıt cihazını çalıştırdıktan sonra “sencer.. abi gelsene bilgisayarla mutfağa ben burada bulaşık yıkayayım sen içerde eğlen.. olmaz böyle..” sonra sencer “geldim lan geldim işte, ne diyosun?” sonra uğur “abi otur konuşalım, ben sıkılıyorum böyle tek başıma..” sonra sencer “hadi bakalım dediğin gibi olsun.. yardım ister misin bulaşığa” sonra uğur “yok abi istememde benim kafama bu senin kazalar takıldı, elinde kolunda böyle izler falan var ama kafa sapasağlam tek bir tane bile iz yok.. benim kafamda milyon tane var bebeklikten çocukluktan kalma, sen temizsin bayağı bu konuda..” sonra sencer “annem sağolsun uğur, o yaşlarda hiçbir zaman düşürmemiş o yüzden kafamda iz yok ama benim hastalıklarımın hepsi ayrı ayrı, öyle düşme falan yok” sonra uğur “nasıl hastalıklarının hepsi ayrı ayrı? neler var senin geçirdiklerinden?” sonra sencer “ya öyle uzun süreli şeylerde var kısa kısa olaylarda.. mesela ben kedileri sevmem biliyorsun.. onun sebebi kuzenimin kedisi gözümü tırmalamıştı, ondan sonra gözlük kullanmaya başladım.. onun dışında bir ara hepatit geçirdim ama bu önemli olan bir hepatit değildi, kan verebiliyorum halen biliyorsun.. başka başka.. hah bak bu iz bırakanlardan bir tanesi daha var bunun hikayesi güzel.. benim sırtımda hızlı zayıflamaktan olan çatlaklar var hiç gördün mü bilmiyorum ama bak dinle.. ben bir ara bir hastalığa kapılıyorum bizimkiler doktorla konuşuyorlar.. doktor hastalığın ciddi ama başlangıç seviyesinde olduğunu söylüyor ve engellemek için bizimkilere bir yöntem açıklıyor.. her gün doktorun verdiği ilaçlardan bir tane, ilacı yutmak için yarım çay bardağı ılık çay ve şöyle iki parmağımın büyüklüğü kadar çikolata.. bunu bu şekilde bir hafta boyunca devam ettireceğiz diyince bizimkiler karşı çıkıyor başka hiçbir şey yemeden nasıl bu şekilde devam eder diye.. neden bu kadar ağır olduğunu soruyorlar ve doktor şu açıklamayı yapıyor.. şimdi ilacın böbreklerde uzun süre kalması için hiçbir şey yememesi ve içmemesi lazım diyor.. bide çocuklar biliyorsunuz hareketlidirler o enerjiyi sağlamak için de çikolata veriyoruz diyince bizimkilerin kafasına yatmış olay.. sonra o bir hafta başlıyor.. ilk günlerde bir şey yok.. günler ilerledikçe ben kendimi yerden yere atmaya başlamışım, ağlamalar zırlamalar falan.. babaannem geliyormuş olur mu böyle tedavi yöntemi hangi devirdeyiz falan.. bu çocuk yaşta nasıl dayansın bir hafta aç kalmaya vesaire böyle devam ediyor.. evde buz dolabı boş, bütün hepsini karşı komşuya taşımışlar.. vardiyalı bir şekilde evden çıkıp, dışarıda yemek yiyip geliyorlar falan.. altıncı gün doktora götürüyorlar benim durum nedir diye.. doktor benim düzelip hastalığı atlattığımı ama yarına gene ilacı almam gerektiği sonrasında akşam yemek yiyebileceğimi söylüyor.. ertesi gün akşam beni içeri yatırıyorlar, ondan sonra babaannem geliyor elinde tencereyle.. kocaman bir tencere dolma yapmış benim için.. nerde sencer diyince, içerde yatıyor yoruldu demişler, uyanırsa yemek faslına gireriz falan diyorlar, sonrada salona geçip otutuyorlar.. o sırada mutfaktan bir tıkırtı geliyor.. bizimkiler kalkıp mutfağa gidiyorlar ne oluyor diye.. ben sandalyeyi çekmişim böyle ocağın yanına.. üstüne çıkmışım sandalyenin, bir elimi tezgaha dayamışım, diğer elimle dolmaları götürüyorum teker teker ve babamın söylediği şu kelimeyi unutmuyorum.. sencer tencerenin üst sırasındaki dolmalar yoktu diyor.. birinci sırayı tamamen bitirmişim üç dakka da..” uğur’un yüzünde hikayeden dolayı bir gülümseme vardı ama kafasındaki sorular devam ediyordu “abi güzel de anlattığın neymiş bu hastalık ben onu merak ettim” sonra sencer “valla ben bilmiyorum abi hastalığın ne olduğunu da geçti artık önemli bir şey değil benim için.. bak dur bilgisayarı getireyim de müzik çalsın bir yandan” dedi ve içeri girdi.. uğur sefa’nın söylediklerinin artık doğruluğuna inanmaya başlamıştı, hastalığı bulabileceğini düşünmüyordu ve sefa’nın dediği gibi sadece zaman kaybetmelerine neden olmuştu.. ama sefa hastalığın sencer’in kafasında olduğunu söylemişti, sencer bunu her zaman düşünür demişti.. ve sencer içeri geldi.. dizüstünü masaya koydu ve müzikleri seçmeye başladı.. uğur sefa’nın söylediğini direk soracaktı.. “sencer ne düşünüyorsun abi?” sonra sencer “nerden çıktı bu şimdi ya” sonra uğur “abi sana baktığım zaman şu anda müzik açmak için bilgisayarla uğraşıyorsun gibi görünüyor ama suratında farklı bir ifade var, başka şeyler düşünüyorsun, bu çok belli oluyor, uzun zamandan beri farkındayım ama her seferinde unutuyorum sormayı.. ne düşünüyorsun allah aşkına” sencer uğur’a dönüp olayı algılamaya çalıştı, sonrasındaysa hafif bir tebessüm oluştu yüzünde ve konuşmaya başladı “uğur sen benim hareketlerimi kestirmeye mi çalışıyorsun.. yoksa beni çözmeye mi çalışıyorsun anlamadım, geldiğim den beri sorular falan.. mercek altına alınmış gibi hissettim kendimi.. ama hareketlerimi tahmin etmek gibi bir çaban varsa yanlış yol izliyorsun haberin olsun.. ben insanların hiçbir zaman hareketlerimi tahmin etmesini sevmedim o yüzden benim normalde yapacağım bir şeyi söylesen bile ben bunu yapmam, tahmin edilmeyi sevmediğimden dolayı hareketleri değiştiririm.. bu hareket benim yapmayı sevmediğim bir şey olsa dahi..” sonra uğur “yok abi sadece merak ediyorum.. ya hakkatten kafanda sürekli bir şeyler dönüyormuş gibi geliyor..” sonra sencer “dönüyor abi.. dönüyor da.. çok fazla şey dönüyor sorun orda..” sonra uğur “ne abi söylesene bana” sonra sencer “çok şey var uğur boşver” sonra uğur “abi say bir ya, hadi bekliyorum..” sonra sencer “peki, aklımda ne var.. evin ilaçlı bir şekilde üç gün kapalı durması yetecek mi o var.. bilgisayarı temizlemem lazım o var.. emre’den aldığım harddiskin edevatı çalışmıyor onu emre’ye geri vermem lazım.. iki gün sonraki bizimkilerin lokal kongresi var.. kız arkadaşım var.. pardon eski kız arkadaşım var.. şahika’dan ücret notlarını almam gerekiyor.. nirva kurban tatilinde yanıma gelecek biletini ayarladı mı bilmiyorum.. mustafa’yla ekonometri çalışmamız gerekiyor, onun için gün ayarlanacak.. evde açık unuttuğum bir yer var mı onu düşünüyorum.. firmalardan birine okula sponsorluk için mail atmam gerekiyor.. kamil hocayla konuşmam lazım derse yapılacak sunum için.. bankadan yeni kart gelmiş ama adresim yurt diye kayıtlı olduğundan beni bulamamışlar, onlara adres vermem lazım.. aklımda gene eski kız arkadaşım var.. kamil hocadan test analiz sonucunu almam gerekiyor.. kurban bayramında herkes evine gidiyor ben buradayım ne yapabilirim diye düşünüyorum.. ev sahibi bir şişe viski verdi hediye olarak onu ne zaman içerim acaba onu düşünüyorum.. eski kız arkadaşım halen aklımda.. sefa abinin bana bugün söyledikleri var.. daha sonra sefa abinin bana söylediğiyle ilgili ne yapacağıma karar vermem lazım..” sonra uğur “abi tamam yeter bu kadar, çokmuş gerçekten de sefa abi sana ne dedi.. ne kararı vermen lazım?” sonra sencer “bana ne dedi, güzel soru.. bana kızı arayıp bir daha seninle görüşmek istemiyorum de dedi.. bu şekilde kendimi daha iyi toparlayacağımı düşünüyor, daha doğrusu benim dağıttığımı düşünüyor ve işin kötü tarafı söyledikleri doğru..” sonra uğur “abi yapma böle gerçekten, ya sevgililer kavga eder, barışırlar.. bu gayet normal bir şey bence sen bunu çok büyütüyorsun..” sonra sencer “sana kafamdan geçenleri teker teker anlatsam uğur gerçekten ne hissettiğimi anlayabilirsin belki ama anlayamazsında, yok yok anlayamazsın.. o yüzden sefa abinin dediğini yapacağım.. pazar günü lokal kongreden sonra onu arayacağım ama bana biraz yardım lazım, bana votka lazım.. biz neden bugün votka almadık ya?” sonra uğur “sencer biraz daha beklesen de bu ilişki üzerine biraz daha düşünsen ha? ben halen barışırsınız diye bakıyorum birkaç defa ayrılıp barıştınız diye bitirme bence böyle kafanda” sonra sencer “altı uğur, altı defa ayrılıp barıştık ama en zor olanı ilkiydi.. ben şimdiye kadar biten hiçbir ilişkiye tekrar evet demedim.. bu hariç.. en büyük sorun, demin kafamda sana saydığım şeylerde, kaç defa kız arkadaşım dedim bilmiyorum ama her seferinde başka bir şey diyecekken, her seferinde onu söylemek istedim.. benim bu durumum daha çok şuna benziyor uğur.. lise zamanında asker de kalmayı planlıyordum, ki bu fikrim halen değişmedi.. o zamanlar internetten askerlerin yaşadıkları çatışmalarla alakalı şeyler okurdum.. askeri anılar.. yabancı bir askerin yazdıkları vardı.. havada çatışmaya girdiklerinde bir şey hissetmediklerini, bazen bu çatışmanın iki saniye sürdüğünü ama bunu haftalarca unutmadığını bazen aylarca unutamadığını yazmış.. o iki saniyeyi sürekli yaşıyormuş, an ve an.. uyurken, uyanıkken, uyuklarken.. sürekli gözünün önündeymiş.. kimisi buna benzer durumları yıllar boyunca unutamazmış ve işin kötüsü uğur ben haftayı da, ayı da doldurdum uğur ve yıla doğru gidiyorum.. yıla doğru.. bütün yaşanan her şey önümde, kafamdan silemiyorum anlıyor musun?” sonra uğur bir şey demedi, diyemedi.. sadece musluktan akan suyun sesi vardı.. sencer’in gözlerinin sulandığının farkına vardı ve çekmeceden peçete çıkarıp sencer’e uzattı.. sencer kafasını uğur’a çevirip “bu ne uğur” sonra uğur “abi gözlerin hafif şey oldu gibi ondan” sonra sencer “beni bu güne kadar ağlarken gördün mü? hayır görmedin.. görmeyeceksin de..” dedi ve gözündeki sululuk yavaş yavaş geçmeye başladı.. o sırada telefondan birkaç tuşa basıp telefonu kulağına dayadı ve “sefa abi.. senin söylediklerini düşündüm ve pazar günü konuşacağım.. ararım demiştim, haber vermek istedim.. konuşuruz daha sonra, hadi eyvallah..” uğur telefon konuşmasını dinlerken bulaşıkları bitirdi ve suyu kapattı.. sefa’yı arayıp anlaşmayı kabul etmesi lazımdı.. beraber sofrayı dizerlerken buzdolabını açtı ve sencer’e dönüp “abi biz kola almadık mı?” sonra sencer “aldık ya, almadık mı?” sonra uğur “abi dolapta yok, ben bakkala gidip alayım bakkal kapanmadan, sende makarnaya bakarsın tamam?” sonra sencer “tamamdır da uğur, konuşurken seni terslediysem kusura bakma bazen kaybediyorum kendimi..” sonra uğur “yok abi yok, normal durumlar bunlar takma kafana, var mı bakkaldan istediğin bir şey?” sonra sencer “bana sigara alabilirsin, biliyorsun markayı, normal alacaksın”

uğur ayakkabılarını giydi ve dışarı çıktı, apartmandan çıkınca arkasını dönüp sencer’in bakıp bakmadığını kontrol etti ve kayıt cihazını kapattı.. daha sonra telefondan sefayı aradı.. “alo.. sefa abi ben uğur, bugün görüşmüştük hani..” sonra sefa “evet uğur.. buldun mu hastalığın ne olduğunu?” sonra uğur “abi gerçekten çok özür dilerim senden, dediğin gibi sadece zaman kaybıydı, lütfen kusura bakma ama anlaşmayı kabul ediyorum, onu söylemek istedim.. sencer’in hastalığını söyleyecek misin bana şimdi?” sonra sefa “hayır uğur bunu sana söylemem için önce o anlaşmayı imzalaman gerekiyor ama sadece bir ekstra daha var şu anda yaptığımız konuşma da kayıt altında haberin olsun, bizim telefonların hepsinde dinleme cihazı var, sencer dışında tuttuğumuz bütün ses kayıtlarında kaydettiğimizi söylemek durumundayız, biliyorsun anlaşmalar.. neyse.. yarın saat kaçta müsait olabilirsin? anlaşmayı imzalamak ve diğer işleri halletmek için” sonra uğur “sen söyle abi saati ben sana uyarım” sonra sefa “tamam o zaman sabah erkenden gel, hastaneye.. saat dokuz uygundur senin için umarım.. ama gelmeden önce sana bir web adresi vereceğim.. adres şu.. izzsenuca.blogspot.com” sonra uğur “abi sondaki blogspot.com’u anladım, bu blog sayfalarını biliyorum da baştaki bölümü anlamadım” sonra sefa “sencer’in tam adını biliyorsun değil mi? izzet sencer uçak, o baştaki bölüm, sencer’in tam adındaki birinci, ikinci adının ve soyadının ilk üçer harfini birleştirince oluyor.. izzsenuca.. anladın mı şimdi?” sonra uğur “tamamdır abi anladım” sonra sefa “bu site seninde dediğin gibi blog sayfası.. sencer’in blog sayfası ve bunu iki hafta önce açtı.. uzun zamandan beri bir yazı yoktu ama dört gün önce efsane başlığıyla bir yazı yazdı, buraya gelmeden önce bu yazıyı oku.. ben yarın seni ararım”

( bu hikayenin devamı Ayrılık-V )

10 Ocak 2009 Cumartesi

Ayrılık-III

(bunu okumadan önce Ayrılık-I, II’yi okuyun)
"uğur imzalamış olduğun kağıttaki tarih bölümünü de senin yazman gerekiyor ve dikkat edersen anlaşma çift kopya, o yüzden çift imza ve çift tarih yazman gerekiyor" dedi sefa ve devam etti "bugünün tarihi 28 kasım 2008" sonra uğur anlaşmada tarih için boş bırakılan yeri yazıp muzaffer'e uzatırken anlaşma da seri no diye bir yerin boş olduğunu gördü ve sordu "peki burada bir de seri no diye yazılmış ve boş olan bir yer daha var, oraya da bir şey yazmam gerekiyor mu? yoksa orayı siz mi dolduracaksınız?" sonra muzaffer "hayır orayı senin değil bizim doldurmamız gerekiyor ama ne olduğunu merak ediyorsan bu kayıt altına aldığımız konuşmaların kasetleri üzerindeki seri numaraları yazıyoruz" dedi ve uğur'dan kağıdı aldıktan sonra masanın üzerindeki cihazlara uzanarak hepsini yanına aldı ve teker teker hepsine yakından bakarak boş olan bölümleri doldurmaya başladı, uğur kağıdı muzaffer'e verdiğinden beri sefa'ya bakıyordu, uğur'un aklında hem kendisine söylenecek olan o tek cümlenin ne olduğu, aynı zamanda da kağıdı imzalamış olmasına rağmen sefa'nın zarfı kendisine neden halen vermediğini vardı.. o sırada muzaffer, sefa'ya tamam diye başını salladı ve sefa uğur'a dönüp "uğur beklettiğim için özür dilerim ama seri numaralarının yazılmasını beklemem gerekiyordu, senin şu anda yaptığın anlaşma gibi benim de yaptığım bir anlaşma var ve buna uymak zorundayım, daha doğrusunu söylemek gerekirse o kadar çok anlaşma yaptım ki artık yaptığım anlaşmaların kaç tane olduğunu bile bilmiyorum.. neyse işte, üçüncü maddede yazan paran ve anlaşma kağıdı" dedi ve uğur'a uzattı.. uğur anlaşmayı ve zarfı katlayıp cebine koyarken yüzünde hafif bir gülümseme vardı, o sırada sefa konuşmaya başladı "öncelikle artık kağıdı imzaladığın için resmiyeti kaldırıyoruz, artık bey yok.. asıl konuya gelirsek uğur sana demin yaptığımız anlaşma karşılında tek bir cümle söyleyeceğim söylemiştim ama yapmış olduğum anlaşmalardan birinde, durumun gerektirdiği koşullara bağlı olarak bu cümleyi esnetme hakkına sahibim.. sen şu anda sencer'e en yakın kişilerden birisin, yani bizim birinci derece olarak adlandığımız bölümdesin.. o yüzden sana verdiğimiz önem daha önceden anlaşma yapmış olduğumuz kişilere göre daha da fazla.." dedi ve çekmeceyi açıp çekmeceden bir paket sigara çıkarttı, paketten bir sigara alıp yaktı, çakmağı ve sigara paketini masanın üstüne bıraktı.. o sırada uğur kendisine söylenecek şeyin sencer'le alakalı olduğundan emindi ve bu söylenecek şeyden sencer'in hiçbir şekilde haberinin olmaması gerektiğinden de.. sefa sigaradan derin bir nefes çekti ve kelimelerine uğur'un beklemediği bir şekilde devam etti.. "sencer hasta uğur, hasta.. hemde uzun süreden beri.. hastalığı sürekli ilerliyor ve işin kötü tarafı biz bunu engelleyemiyoruz.. birinci ihtimale göre hastalık onüç yıldır var, ikinci ihtimale göreyse yedi yıldır.. hastalığın ne kadar ciddi olduğunu anlatır mı bilmiyorum ama bu konu üzerine, daha doğrusu konusu sencer olan iki tez çalışması, bir de proje var.. bu imzaladığın anlaşma da bu proje dahilinde" dedi ve sigarasından derin bir nefes daha aldı, uğur'un yüzündeki şaşkınlık çok belliydi, sanki beyni kısa süreliğine çalışmaya ara vermişti, gözlerindeyse ağlayacakmışçasına bir bakış vardı.. söylenenleri algılamaya çalışıyordu.. uğur dün akşam sencer'le konuştuklarında iki hafta önce sefa abinin yanına gittiğimde bir sonraki gelişine yanında birilerini getir dediği aklına geldi, sencer'in hastalığı düzenli kontrol gerektiren birşey olmalıydı, annesinin sencer'i üniversiteye kayıt olduktan hemen sonra sefa abinin yanına göndermesinin sebebi de buydu büyük ihtimalle, diye düşündü.. o sırada uğur gözlerini muzaffer'e çevirdi ve çantasından deminki anlaşmanın benzeri olan kağıdın imzalanmamışını çıkarttığını gördü ama anlaşma demin imzalamış olduğuna göre daha kalındı.. "uğur, senden bize yardım etmeni istiyoruz.." dedi sefa, sonra uğur "bir dakka, şimdi bana bu parayı vermenizin sebebi sencer'in hastalığı mı? peki ne bu hastalık?" sonra sefa "sana söyleyeceğim o tek cümleyi en geniş haliyle söyledim uğur, ama bu hastalığın ne olduğunu öğrenmek istiyorsan muzaffer’in elindeki anlaşmayı imzalaman gerekiyor, benim şu an için sana söyleyebileceklerim bu kadar.. özür dilerim.. ama sorduğun sorunun cevabı hem evet, hem hayır.. sorunun cevabı evet, bizim bu parayı sana vermemizin sebebi sencer'in hastalığı ve senin bizimle beraber çalışmanı istememiz ve sorunun cevabı hayır, biz bu parayı sencer'in hastalığı için değil, burada konuşulanlarla ilgili çeneni kapalı tutman için veriyoruz ki çeneyi kapalı tutmaman halinde ne olacağını zaten biliyorsun.." dedikten sonra uğur başka bir sözcük daha beklemeden muzaffer’den kağıdı ve kalemi istedi, ayağı kalkıp anlaşma kağıdını masanın üzerine koydu ve imzalamak için masaya eğildikten sonra kafasını muzaffer’e çevirip “peki muzaffer abi, bu anlaşmanın diğer anlaşmadan farkı ne? bu deminki gibi birkaç sayfa değil, bayağı kalın..” sonra muzaffer “uğur, bu anlaşma demin senin imzalamış olduğun metnin genişletilmiş hali sadece bazı ekstralar var.. mesela bu anlaşmayı imzalarsan buraya bir daha gelemeyeceksin.. yani hastaneye gelebilirsin, sonuçta rahatsızlanma gibi bir durumda hastane gelmen normal bir durum ama biz seni çağırmadığımız sürece, bu odaya bir daha giremeyeceksin.. onun dışında eğer bu anlaşmayı imzalarsan seni götürmemiz gereken birkaç yer var, bu yerlere de biz seni çağırmadığımız takdirde gelemeyeceksin, hatta diyelim ki senin ailen denizli’ye yerleşmeye karar verdi ve kiralamak istedikleri ev bizim seni götürdüğümüz apartmanda, o zaman o apartmana dahi giremeyeceksin ama bu durum için endişelenmene gerek yok, çünkü bu projenin denizli ayağı en kötü ihtimalle bir sene içinde bitmiş olacak ve bitince proje ile ilgili bütün kayıtları adana’ya göndereceğiz.. tabi burada sencer’in denizli’ye yerleşmeyi düşünmediğini varsayıyoruz.. işte anlaşmadaki farklılıklar bunlar” sonra uğur anlaşmayı imzalamadan doğruldu ve “peki bu anlaşmada da, deminki gibi anlaşmaya uymamam doğrultusunda uygulanacak cezalar var.. değil mi?” sonra muzaffer “evet var, hatta bunun biraz daha ağır olduğunu söyleyebiliriz” sonra uğur “peki ben bu anlaşmayı bugün alıp okusam ve yarın sizin yanınıza gelsem olmaz mı?” sonra muzaffer “kusura bakma ama buna izin veremeyiz” sonra uğur “o zaman bana belirli bir süre izin verin, ben bu kağıdı imzalamadan da sencer’den hastalığının ne olduğunu öğrenebilirim.. bu kağıdı imzalayarak kendimi çok büyük bir riske atmış olacağım.. o yüzden bana birkaç gün izin verin.. eğer o zaman kadar ben bu hastalığın ne olduğunu öğrenemezsem sizi ararım olur mu?..” sonra sefa “uğur şunu bil, şu anda bu yaptığın bize sadece zaman kaybettiriyor.. sadece zaman kaybediyoruz.. biz senin bugün bu kağıdı imzalayacağını düşünmüştük ama seninle burada oturup daha fazla zaman kaybetmek istediğimi hiç zannetmiyorum.. ben bu durumu daha önceden de yaşadım ve her seferinde geri geldiler.. sen de geri geleceksin.. geri geleceğini bildiğim için sana bir tane kayıt cihazı vereceğim, bir tane de kaset.. makinenin arka tarafındaki kapalı bölümde bizim özel olarak yaptırdığımız birde yedek kaset bölümü var.. sencer’le konuşmaya başladığınızda bu cihazı çalıştır ama normal günlük muhabbet ettiğiniz zamanda değil, kendinizden bahsetmeye başladığınız zamanda çalıştır ve kaydın düzgün olabilmesi için konuşurken sencer’in yakınında bir yerde ol ki daha sonradan kayıttaki gereksiz sesleri temizlemekle uğraşmayalım çünkü bizim için önemli olan sencer’in ses tonu.. anladın mı? tekrar zaman kaybetmeyelim yani.. makine burada, makinenin basit bir yapısı var, walkman gibi o yüzden kullanmakta zorluk çekmezsin.. ama bu makineyi sencer’in hiçbir şekilde görmemesi gerektiğini unutma.. gördükten sonra bir şekilde lafı çeviririm, bir mazeret bulurum diye de düşünme çünkü daha önceden birisi bu makineyi yakalattı, yani sencer makineyi gördü, ama şansımıza ne var diye dinlemedi.. bu söylediklerimin hepsini kafana yaz.. buradan çıkarken kayıt cihazlarının hepsini kapatacağız ve cihazlardaki kasetlerden birisini, imzalamış olduğun anlaşmayla beraber anlaşmada yazdığı gibi sana vereceğiz, bu anlaşmayı da sencer’in görmemesi gerektiğini anlamışsındır artık değil mi?” dedikten sonra uğur’a baktı ve uğur’dan onay beklemeden ayağı kalkıp “tamamdır muzaffer, artık makineleri kapatabiliriz..” dedi sefa ve muzaffer makineleri kapattıktan sonra içlerinden birinin kapağını açıp içindeki kasetin yerine yeni bir kaset taktı.. kayıt cihazını ve eski kaseti uğur’a verdi.. sonra uğur “peki bana kartınızı falan verebilir misiniz? daha sonra arayabilmem için..” o sırada telaşlı bir şekilde muzaffer kayıt cihazını tekrar çalıştırmak için masaya uzandı ama sefa eliyle engelledi ve muzaffer’e bakarak “buradan sonrakiler kayıt dışı olursa daha güzel olur” dedi sefa ama sesinde sinirli bir hal var gibiydi.. uğur sefa’nın konuşmasına devam ederken dişlerini sıkarak konuştuğunun farkına vardı.. “sana kartımı veremem uğur, kimse de hiçbir şekilde iz bırakmamaya çalışıyoruz bunu anlayabildiğini sanmıyorum.. sana numaramı vereceğim ama sana kartvizitimi vererek değil.. direk telefonuna kaydedeceksin.. adımı da sefa olarak yazmayacaksın, ne yazmak istersen yaz ama sefa olmayacak, başka birisinin adını yaz.. anladın mı?? ve eğer bu hastalık konusunda benden daha iyi olduğunu ve buraya geri döndüğün zaman hastalığı öğrendim sefa abi diye geleceğini düşünüyorsan, rüya gördüğüne emin olabilirsin.. sencer bunu kimseye söylemiyor.. ama sana yardımı olacağını düşündüğüm bir şey söyleyebilirim.. sencer’in yüzüne bakarak konuşmadığı zamanlarda, kafasından bir şeylerin geçtiğini, bir şeyler düşündüğünü anlayabilirsin.. kafasında her zaman hastalığı vardır.. her zaman bunu düşünür.. ama ne düşündüğünü sorduğun da asla doğru cevabı alamazsın çünkü düşündüğü çok şey vardır.. sana onlardan sadece birini söyler ve sen istediğin cevabı alamazsın.. umarım bu söylediklerimi de anlamışsındır uğur..” dedi ve telefon numarasını verdikten sonra uğur odadan çıktı saatine bakıp derse yetişmek için biraz daha hızlanması gerektiğinin farkına vardı.. makineyi de asansöre bindikten sonra aşağı inerken, montunun iç cebine koydu.. kaseti de.. anlaşmayı da.. asansörden çıktıktan sonra saat beşte buluşalım diye mesaj attı sencer’e.. birkaç dakka sonra cevap geldi sencer’den: ben o sırada dersten çıkmış olurum, çıkınca beni ara..
( bu hikayenin devamı Ayrılık-IV )