6 Aralık 2008 Cumartesi

Ayrılık-I

kelimeleri ardı ardına sıralarken telefon bir anda suratına kapandı ve tekrar arama tuşuna bastı.. kelimelerini kendine saklamaktan sıkılmıştı, söylemek istediği çok fazla şey vardı ve bunları söylemediği her gün, kendinden bir parçayı daha ateşe atıyor gibiydi, bunların hiç birini o duymayacak demişti kendine ama ne oldu da bu duruma gelmişti o da bilmiyordu.. ikinci kez ayrılmalarından beri 6 hafta geçmişti ve bu sürede 4 defa daha ayrılıp barışmışlardı, her seferinde de kız gelmişti özür dileyerek hatalarının farkına vardığını ve düzeleceğini söyleyerek barışma istediği dile getirmişti ve her seferinde barışmışlardı.. her seferinde.. telefon çalmaya devam ederken kızın telefonu açmasını bekledi, telefonun çalma sesi kesilip telefondan uyarı sesi gelene kadar devam etti.. ama telefona cevap vermedi.. tekrar denedi.. sonra bir daha..

telefondan gelen ritmik çalma sesini dinlerken, kafasından geçen düşüncelerden biri sivrildi, bu düşünce yaklaşık bir sene önce sınıf arkadaşlarıyla girmiş oldu bir tartışmadan ortaya çıkmıştı, tartışma bu eve çıktığı ilk günlerde olmuştu, konu insan ilişkileriydi ve çoğu arkadaşı, onu ilk defa bu kadar tutkulu bir şekilde konuşurken görmüştü.. "herkes sadece kendine aşıktır" diye bağırınca bütün sınıf daha da dikkat kesildi ve kelimelerine devam etti.. "insanların sosyal çevrelerinde bulunan herkesi ısrarla kendine benzetmeye çalışmalarının sebebi de sadece kendilerine olan aşklardır.." arzu kısık bir sesle "benim böyle bir benzetme çabam yok" dedi.. bunu duyunca arzu'ya bir soru sordu, “böyle bir benzetme çaban yok ama herhangi bir konu hakkında konuşurken senin kurduğun kelimeler ve ifadeler neye giriyor? sadece kendi düşüncelerini mi söylemiş oluyorsun, yoksa bununla beraber karşı tarafı düşüncen yanlış dahi olsa etkilemiş oluyor musun?” dedi ve arzu'dan gene kısık sesle bir "evet" cevabı geldi.. "işte ben size bunu anlatmaya çalışıyorum, ben bundan hayatım boyunca nefret ettim ve hayatımdaki insanların her zaman farklı karakterde ya da özelliklerde insanlar olmasını istedim.. bu şekilde hareket etmeye özen gösterdim" diyince hüseyin'den başka bir soru geldi "peki senin bu hayatın boyunca nefret ettiğin olayı biraz daha açıklar mısın?" "tabi ki" dedi ve devam etti "bütün dünya senin istediğin gibi olsun istiyorsun, farkında değilsin ama bunu istiyorsun.. çünkü herkes senin gibi olursa, senin gibi düşünürse anlaşılamamak gibi bir derdin olmaz ve bir anda ideal insan olursun.. bu başlangıçta harika bir şeymiş gibi görünüyor ama etrafındakiler sana benzedikçe bu sorun olmaya başlıyor, soğuyorsun onlardan, çünkü artık sana benzeteceğin yada değiştireceğin bir tarafı kalmıyor" bunlar kafasından geçerken telefondan uyarı sesi gelince irkildi bir anda ve kendine geldi.. içerden uğur sesleniyordu “sencer!! sencer!! oğlum bir ses ver lan, kapattın kapıyı iki saattir bağırıyorum burda” sonra cevap gelir “uğur şu telefon olayı bitsin geliyorum iki dakkaya” kız telefonu açmamak konusunda ciddi görünüyordu ama aramaya devam etti.. kız arkadaşıyla ilk kavgası aklına geldi, kavganın sebebi gene diğerleri gibi farklılıktı, kız seni seviyorum diyordu, sencer’se senden hoşlanıyorum.. kavga sebebi bu kelimeler değil, sencer’in telefonda konuşurken seni seviyorum demesi ama daha sonra konuşurken “ben bu kelimeyi sen bana söylediğin için söyledim, yani zorunluluk gibi bir şeydi ama ben aslında senden hoşlanıyorum” kız haklıydı bu kelimelere ters tepki vermekte ama sencer’in anlatamadığı daha birinci ayında olan bir ilişki de kimse birbirini sevemezdi, bunu anlayamıyordu, çünkü bu başlangıç dönemine karşılıklı beğenme olarak bakmıştı her zaman, yani kişilerin birbirinden hoşlanması ve daha sonrasında birbirlerini karşılıklı tanımaları.. ancak bu tanıma döneminden sonra sevme kavramı oluşabilirdi, çünkü bundan öncesi sadece dış görünüştü.. sadece dış görünüş.. ve bir anda çalma sesi kesildi.. telefondan ciddi ve soğuk bir ses tonu geldi “efendim” dedi kız ve sencer yüzünde hafif bir gülümsemeyle “seni seviyorum senden hoşlanıyorum muhabbetinden doğan kavgamızı hatırlıyor musun?” diye sordu.. kızdan gelen cevap fazlasıyla bıkkındı “söylemek istediklerini söylemeden beni asla bırakmayacaksın değil mi?” ve karşıdan cevap gelmedi.. “evet hatırlıyorum sencer, peki bu sefer neyi değiştirmeye çalışacaksın? hangi ifadeyi? söyle, içinde bana söylemek istediğin ama söyleyemediğin ne varsa söyle, dinliyorum” sonra sencer “bir şeyi değiştirmeye çalışmayacağım aslında.. senin, aşk diye adlandırabilir miyim bilmiyorum ama, aşk için içinde kullandığın kelimelerle, benim kullandığım kelimeler aynı olmasına rağmen, kendi kullandıklarım bana her zaman daha anlamlı gelmişti, belki de bu bana ilk günden seni seviyorum demenden kaynaklanıyor, yada bunu destekleyen şu sözlerinde olabilir: sencer, denizli de değil de adana da olsaydın, bu ilişki olmazdı.. hani derler ya, gözden uzak olan gönülden de uzak olur” bir süre iki taraftan da ses gelmedi, daha sonra sencer devam etti “onca yaşanan şeyden sonra sanki bütün her şey bana, sadece istediğini almaya çalışan, alamayınca karşı tarafı düşünmeden çekip giden biri ifadesini veriyor” diyince kız yüksek sesle “sencer bu konuşma bir zaman kaybı, beni hiçbir zaman anlamadığın gibi bu şekilde konuşarak halen anlamadığını ve hiçbir zamanda anlayamayacağını göstermeye devam ediyorsun..” diyince sencer kızın kelimelerine devam etmesine izin vermeden sesini yükselterek konuşmaya başladı “benim sana söylediklerimi hatırlıyor musun peki?? haaa!!” ses artık haykırıştı “BEN SANA HAYATIM DEDİM ÇÜNKÜ GERÇEKTEN HAYAT OLDUĞUN İÇİNDİ.. BEN SANA SEVGİLİM DEDİ ÇÜNKÜ GERÇEKTEN SEVGİ OLDUĞUN İÇİNDİ.. BEN SANA BİRTANEM DEDİM ÇÜNKÜ GERÇEKTEN BİR OLDUĞUN İÇİNDİ, TEK OLDUĞUN İÇİNDİ.. BEN SANA AŞKIM DEDİM ÇÜNKÜ HAKKATTEN AŞK OLDUĞUN İÇİNDİ.. AŞK..” ve kısık sesle devam etti “kusura bakma bunları kafamdan hemen silemiyorum, ama en acı veren noktası bana, gözümün içine baka baka, sencer yalan söylüyorsun dediğin anlar.. daha da acı veren noktası ne biliyor musun? ben sana her seferinde eski erkek arkadaşlarından bahsetmesen diye uyardığımda.. ve bunu insan gibi söylediğim de tamam diyip özür dilemen.. ama bu konu da kısa bir süre sonra tekrar bir şeyler anlatman.. ve bu anlattıklarını ben sana söylemeden farkına varamaman, yalan söylemediğim halde bana yalan söylüyorsun diyebiliyorsun ama bunları söylerken benim canımın yandığının farkına bile varmıyorsun!!” ve telefon suratına tekrar kapandı. tekrar arama tuşuna bastı.. aranılan kişiye ulaşılamıyordu.. sonra diğer hattını denedi.. ona da ulaşılamıyordu..

kapıyı açıp odasından çıktı.. mutfağa, uğur’un yanına gitti.. uğur “bitti mi abi telefon konuşması? barıştınız mı peki? seslerden pek barışmışsınız gibi gelmiyor ama..” uğur’un suratına bakmadan buzdolabına dönüp kapağı açtı, meyve suyunu ararken “bilmiyorum abi, artık hiçbir şeyi bilmiyorum” meyve suyunu bulamadı, kapağı kapatıp arkasına dönünce meyve suyunun tezgahta olduğunu gördü, uğur her şeyi hazırlamıştı, meyve suyu bardaklardaydı.. sencer’in artık masası olmadığı için tezgahta yemek yiyorlardı, uğur o sırada “abi sen gel yemek yiyelim bak ne güzel senin sevdiğin gibi acılı yaptım yemeği, biraz fazla kaçırdım acıyı sanki ama..” uğur konuşmasına devam ederken sencer yemeğe başladı, sanki uğur’un söylediklerini onaylarmışçasına kafasını sallıyordu ama kafası halen kız arkadaşındaydı, yani eski kız arkadaşında.. telefonda konuştuklarını düşünüyordu.. ona hiçbir zaman, gerçekten birbirini sevenlerin ayrılacağı öğretilmemişti çünkü, birbirini sevenler kavga ederlerdi, ama hiçbir zaman ayrılmazlardı.. o hep böyle düşünmüştü.. o hep böyle hayal etmişti çünkü.. bu duruma bir anlam veremedi, anlayamadı.. hissettiği sadece acıydı, gerçekten canı yanıyordu ama kimseye bunu bu şekilde söyleyemezdi..

yemek bittikten sonra tabakları toparlamaya başladılar ve uğur’a dönüp “uğur yarın öğleden sonra bir işin varmı?” sonra uğur “bir işim yok abi de ne için sorduğuna da bağlı.. eğer evi ilaçlamak için diyorsan yaparız beraber problem değil” sonra sencer “ya o evi ilaçlama olayı da var ama ben cuma günü, yani yarın derse gitmeden önce hastanedeki danışman hocamın yanına gideceğim, 2 hafta önce gittiğim de bir sonraki sefer gelirken yanında sevdiğin bir arkadaşını da getir de, ona da bir katkımız olsun dedi, ilgilenir misin? uyar mı sana da?” sonra uğur “nasıl bir katkı abi onu biraz açsan, gelecekle ilgili planlar falan mı? danışman diyorsun” sonra sencer “işte onun gibi bir durum var, gelince ne demek istediğimi daha iyi anlarsın, gelecek misin?” sonra uğur “tamamdır abi, zaten benim de öğleden sonra 3 gibi okulda olmam lazım, hastaneden sonra okula geçerim” dedikten sonra uğur montunu giyinmeye başladı ve kendi evine gitmek için evden çıktı.. sencer’inse üzerinde bir yorgunluk vardı, son birkaç gündür yatağa yattığında, kafasını bu son gelişen olayları düşünmekten alı koyamıyor ve uyuyamıyordu.. gene de şansını denemek için yatağa uzandı.. gözleri yavaş yavaş kapanırken eliyle telefonun alarmını ayarladı, ayarladıktan sonra bir kez daha eski kız arkadaşının numarasını çevirdi.. ama halen ulaşılamıyordu.. düşünceler kafasında dönüyordu ve yavaş yavaş gözleri kapanmaya başladı..

birkaç saat sonra, gözleri kapalı bir şekilde telefonun alarmını kapatmaya çalıştı, ama kapatamadı.. gözlerini zar zor açıp, kısık gözlerle telefona bakınca, telefonun değil kapının çaldığının farkına vardı.. gidip kapıyı açtı ama dış kapıda ki karartının kim olduğunu çıkaramadı, eliyle uzanıp dış kapının düğmesine bastı ve karşısında kız arkadaşı vardı, eski kız arkadaşı.. sencer, söyleyecek bir şey bulamadı.. uzun zamandan beri ilk defa kafasından düşünceler geçmiyordu.. kız kendisine doğru adım adım yürürken, yüzünde belli belirsiz bir tebessüm oluşmaya başladı sencer’in ama ayrıldıklarını hatırlayınca o hafif gülümseme de kayboldu.. birbirlerine uzun süre bakıp hiçbir şey demediler.. diyemediler.. sonra ikiside aynı anda birbirine sıkıca sarıldı.. sencer’in yüzünde tekrar bir gülümseme oluşmaya başlıyordu.. sonra yavaşça içeri geçtiler.. saat geç olmuştu.. “bir şey ister misin?” diye sordu sencer, sonra kız “biraz yorgunum aslında” diyince sencer “o zaman geç uzan içeri” dedi ve devam etti “sabah kalktığın da konuşuruz” kız itiraz etmedi.. yatağa uzandılar beraber ve uyurken yüzünü sencer’e döndü.. sencer’de ona dönerek, kafasını yastığa koydu ama uyumuyordu.. onu izliyordu.. sonra kız gözlerini açtı ve “sencer, lütfen uyu bak.. böyle bakarsan uyuyamam biliyorsun..” sonra sencer “biliyorum” dedi ve güldü sessizce.. “peki” dedi ve kapattı gözlerini.. sencer’in gözleri kapalıydı ve uzun zamandan beri alamadığı kokusunun mutluluğu içindeydi.. gözleri kapalı olmasına rağmen bu kokuyla onu hayal etmesi çok kolaydı, sencer’in gözleri kapalıydı ama ona bakıyordu..

sabah uyandığında yatakta tekti sencer, tuvalettedir diye düşündü ama yoktu.. evin diğer taraflarına bakınca gene olmadığını gördü, belki bakkala falan gitmiştir diye düşündü ve anahtarı alıp evin önünde beklemeye başladı.. ama kimse gelmedi.. telefonla arayınca, gene ulaşılamıyordu.. kızın bu yaptığına bir anlam veremedi, anlayamadı.. saate bakınca danışmanın yanına gitmesi için artık giyinmesi gerektiğinin farkına vardı.. üstünü giyinirken uğur arayıp nerde buluşacaklarını sordu.. kalp merkezin önünde buluşalım dedi..

( bu hikayenin devamı Ayrılık-II )

Hiç yorum yok: