25 Mart 2009 Çarşamba

Kurallar

Kural 1: Kimseye yalan söyleme.

Kural 2: Özel hayatını kimseye anlatma.

Kural 3: Hikayeler, sadece hikayedir.

Genel Toplam: Yazılar hakkında "insanlar yarattıkları şeylerde kendi hayatlarından da bir şeyler katarlar" bakışıyla, şu gerçek mi bu gerçek mi diye sorduğunuz sorulara, sizin duymak istediğiniz cevapları vermekten artık yorulduğumu hissediyorum. Doğduğum günden bugüne, bu benim özel hayatım. Sizin sormuş olduğunuz sorularda, yukarıdaki kurallar birbirine girdiğinden dolayı size vermiş olduğum cevapların doğru olduğunu sanmayın ve lütfen tekrardan da sormayın.

Özür: Üslubun sertliğinden dolayı özür dilerim ama umarım özel hayat kavramının benim için ne anlama geldiğini anlatabilmişimdir. O yüzden bundan sonraki sorularınızın cevabı "bunlar sadece hikaye" olacaktır. Beni anlamış olduğunuzu ümit ediyorum ve tekrardan üslubumdan dolayı özür diliyorum. Saygılar.

19 Mart 2009 Perşembe

Ayrılık-IX

(bunu okumadan önce Ayrılık-I, II, III, IV, V, VI, VII, VIII’i okuyun)

uğur, 15 aralık 2008 pazartesi günü denizli’ye geri döndü.. oturduğu apartmana geldiğinde barış, apartmanın girişinde bahçeyle uğraşıyordu.. uğur’u görünce konuşmaya başladı.. “ooooo, adamım nasılsın?” sonra uğur “iyiyim barış abi, sen nasılsın?” sonra barış “bende iyiyim kardeşim de sen çok ayıp ettin bize ya..” sonra uğur “ne oldu abi?” sonra barış “ya insan bir aramaz mı bayram da, abi kurban bayramın kutlu olsun diye.. ev sahibiyiz diye bu kadar da yapılmaz ama ya.. sonradan hadi dedim.. uğur öğrenci adamdır.. belki kontörü yoktur, ben arayayım.. bütün bayram aradım telefon kapalı sürekli..” sonra uğur “ya abi hiç sorma ya o durumları, halen ölü gibiyim.. deli bir yorgunluk var üzerim de..” sonra barış “ne oldu kardeşim anlat..” sonra uğur “baba rahatsızlandı bayramdan önce.. hastaneye kaldırdılar.. bende gittiğimden beri ordayım daha yeni geldim.. kütahya’da eve bile uğramadım da abi, kusura bakmazsan bu olayı biz daha sonra konuşsak, cidden çok uykum var..” sonra barış “tabi adamım tabi, yorgun görünüyorsun gerçekten.. deminden beri söyleyeceğim de söyleyemedim.. herhangi bir şeye ihtiyacın olursa biliyorsun, ben üst kattayım..” sonra uğur “valla abi yardıma ihtiyacım var aslında.. bu hastanedeyken babamın refakatçisi bendim, orda yatıp kalkıyordum sürekli ve herhalde hastanedeyken anahtarları kaybettim.. sende anahtarın yedeği varsa alabilir miyim abi? yoksa bir çilingirci çağırabilir misin? benim telefonların şarjı yok halen kapalı..” sonra barış “yok adamım bende yedek anahtar da, çilingirciye de gerek yok zaten..” sonra uğur “sen açabiliyor musun abi kapıyı yoksa..” sonra barış “bak dinle şimdi, sen kütahya’ya giderken ben senin arkandan sesleniyordum ya.. sen acelem var diyip bağırdın sonra atladın gittin.. ben sana, anahtarı düşürdün uğur diye sesleniyordum.. bende aldım anahtarları sonra..” sonra uğur “abi vallaha mı.. süper oldu bak bu, bide kapı açtırmak için para verecektik..” sonra barış “adamım illa para vermek istiyorsan ben buldum anahtarları diye.. ben seve seve kabul ederim parayı yani..” sona uğur “valla barış abi o kadar yorgunum ki gülecek halim bile yok.. abi anahtarları ver de ben hemen gidip yatayım, biraz kestirip hemen arkasına okula gitmem lazım..” sonra barış “adamım eğer anahtarları istiyorsan biraz daha yorulman gerekecek.. biraz daha yürüteceğim seni..” sonra uğur “niye abi? ne oldu?” sonra barış “anahtarlar sencer ‘de..” sonra uğur “nasıl yani?” sonra barış “sencer’e verdim anahtarları.. dur bekle telefonla arayayım, evde değilse bizim evde kestirirsin okula gitmeden önce..” sonra uğur “abi bir dakka dur.. dur dur, arama..” sonra barış “ne oldu kardeşim?” sonra uğur “abi gerçekten verdin mi sen anahtarları sencer’e? şaka yapmıyorsun değil mi? şaka de.. lütfen bana bunun bir şaka olduğunu söyle..” sonra barış “ne oldu uğur ya? niye böyle dediğini anlamadım şimdi.. iyi misin sen? rengin değişmeye başladı..” sonra uğur “hayır hayır hayır hayır hayır.. bu olmaz ya, bu gerçekten olmaz ya..” sonra barış “adamım, bir konuş allah aşkına ya.. neden böyle diyorsun.. kavga mı ettiniz sencer’le? konuşmuyor musunuz artık.. ne oldu?” sonra uğur “anlatamam abi anlatamam.. bu konu üzerine hiç bir şey anlatamam da, sen ne zaman verdin anahtarı sencer’e..” sonra barış “valla adamım, sen o gün dolmuşa bindikten sonra ben seni aradım telefonla, anahtarın bende demek için.. telefonun kapalıydı.. bende sonra sencer’i aradım.. dedim uğur koştura koştura gitti, acil bir şey mi var.. o da yok abi geri gelecek leptop bende dedi.. bende anahtarı sencer’e verdim..” sonra uğur “abi tamam da neden sencer’e verdin ya?” sonra barış “valla uğur, ben bu eve sencer’den daha fazla gelen birisini görmedim.. ben sizin aranız iyi diye biliyorum.. bundan verdim sencer’e anahtarı.. başka birisi olsa vermezdim.. zaten senin çevrenden bir sencer’in numarası var bende.. bide sencer bayramdan önce bir hafta sende kaldı ya, hani o sizi yemeğe davet ettiğim hafta.. o zaman bana ben bayramda buradayım, bir yere gitmiyorum demişti hatırlamıyor musun?.. bizde hanımla beraber köye gidecektik, sana ulaşamayınca ne zaman geleceğini de bilemedim.. sen gittikten sonra verdim sencer’e anahtarı.. o değil de adamım bana durumu anlatır mısın biraz, anlayamadım neden böyle tepki verdiğini?” sonra uğur “abi gerçekten kusura bakma ama gerçekten sana bunun üzerine hiçbir şey anlatamam.. peki sencer girdi mi abi eve?” sonra barış “iyi bakalım, anlatamıyorsan bir şey vardır.. evet, sencer eve girdi..” sonra uğur “abi anahtarı verdin de neden eve girmesine de izin verdin?” sonra barış “uğur.. arkadaşın diye bir şey demedim canım kardeşim.. dinliyor musun beni? şarj aletini kaybetmiş, kendi evinde bulamamış, sencer’de bir hafta burada kaldı ya.. belki buradadır diye girdi eve..” sonra uğur “peki peki peki.. evden çıkarken elinde bir şey var mıydı..” sonra barış “valla kardeşim ona hiçbir şey diyemeyeceğim çünkü ben anahtarı verdim sencer’e, sonra atladık arabaya, köye gittik.. evden çıkışını hiç görmedim..” sonra uğur “kafayı kırıcam ya.. kafayı kırıcam ya.. kırıcam kafayı ya.. neyse.. peki abi, sencer’i arayabilir misin şimdi ve lütfen bu demin gösterdiğim tepkileri yok say, ters bir durum yokmuş gibi davran.. sencer, senin sesinin tonunda farklı bir şeyler yakalamasın tamam? rica ediyorum..” sonra barış “hadi bakalım.. sencer, sencer, sencer.. hah çalıyor.. adamım nasılsın?.. eyvallah kardeşim bende iyiyim.. bizim bu kiracı geldi de şarjı yokmuş, ben arayıp bir sorayım dedim evde misin diye.. tamam o zaman ben gönderiyorum uğur’u yanına.. yok adamım ya ne gerek var bu havada sobaya.. senin ev soğuk mu? tabi sende haklısın, senin ev bulutların üstünde.. yok adamım yok takılıyorum sadece.. tamamdır uğur geliyor şimdi.. 10-15 dakkaya yanında olur.. hadi kardeşim allah’a emanet ol..” sonra uğur “abi varmı bir terslik? yani, ses tonunda..” sonra barış “valla adamım neden böyle yaptığını anlamadım senin de, ses tonunda bir farklılık yoktu.. sesi gayet şen şakrak geliyordu, bulutların üstünde oturuyorsun diyince, ayrı bir güldü..” sonra uğur “tamamdır abi, çok sağol.. birde demin konuştuklarımızın hepsini unut tamam? hadi ben gidiyorum..” sonra eve doğru yürümeye başladı..

uğur eve doğru yürürken, kafasında nasıl bir yol izleyeceğini oluşturmaya çalışıyordu.. sencer, eğer evdeki koliyi görmediyse yada dikkat edip içine bakmadıysa, halen şansı vardı.. sencer’le bu şekilde konuşması lazımdı, sanki o koli hiç yokmuş gibi.. sanki olaydan haberi yokmuş gibi.. uğur eve gelince zili çaldı.. apartmanın kapısı açıldı ve içeri girdi, merdivenlerde sencer’in ayakkabılarından birinin teki duruyordu, uğur o teki aldı ve kapının girişine koyarken kapı açıldı.. “nerdesin oğlum sen? aaaa, o ayakkabıyı nerden buldun ya? deminden beri bunu arıyorum bende..” sonra uğur “valla abi merdivenin basamağındaydı..” sonra sencer “tamam tamam geç sen içeri, ver o ayakkabıyı da..” ayakkabıyı içeri aldı ve kapının yanına koydu.. “sencer.. içerisi çok sıcak değil mi abi? sobayı yakmana ne gerek vardı..” sonra sencer “sen yokuşu çıktın diye böyle sıcakladın bence.. otur 2 dakka şuraya, bir soluklan.. kahve ister misin?” sonra uğur üstünü çıkartırken “iyi olur abi valla..” sonra sencer “bence de iyi olur.. yorgun görünüyorsun sen, ne oğlum oldu sana? neyse dur, şu kahveyi yapayım, içerken konuşuruz..” sonra sencer mutfağa geçti.. uğur da koltuğa oturdu.. bir yandan da etrafa bakıyordu.. oturma odasında koli yoktu.. sencer’in davranışlarında bir terslikte yoktu.. sesi gayet normaldi, o sırada sencer mutfaktan seslendi.. “uğur kahveye süt ister misin yoksa sade mi olsun?” sonra uğur “sade olsun abi, sert olsun kahve..” sonra sencer “tamam o zaman, ha uğur bide benim leptopa dokunma, disk birleştiricisi çalışıyor şimdi..” sonra uğur “tamam” dedi ve leptopun ekranına baktı, ekran karanlıktı ama leptop çalışıyordu.. sonra gözü uzatma kablosuna takıldı, sencer’in 2 telefonu da şarjdaydı.. sencer telefonun şarj aletini bulmuştu.. o sırada sencer elinde kahvelerle mutfaktan çıktı.. “sencer bulmuşsun abi şarj aletini..” sonra sencer “buldum ya.. senin evde koltuğun arasına girmiş, ordan çıktı” sencer kahveyi verdikten sonra uğur’un karşısındaki koltuğa oturdu ve “eee, uğur anlat bakalım.. neden kayboldun ortadan? ne oldu? niye geri gelmedin o gün?” sonra uğur “abi babam rahatsızlanmış..” sonra sencer “nasıl ya, ne zaman rahatsızlanmış? sen şunu adım adım anlatsana bana.. evden çıktıktan sonra falan?” sonra uğur “abi evden çıktıktan sonra yurdun oraya gittim bileti almak için.. geri dönerken eve uğrayayım dedim, şofbenin tüpünü açık mı bıraktım kapalı mı bıraktım hatırlamıyorum çünkü.. kontrol etmek için eve girdim o sırada annem aradı, baban rahatsızlandı gel çabuk diye.. tamam geliyorum dedim kapattım telefonu.. eşyaları sende bırakırım diye düşündüm zaman kaybetmemek için.. evden çıkarken de teker teker kontrol ettim abi bak.. telefonu, cüzdanı ve anahtarları.. baktım hepsine tamam, sonra kapıyı kilitledim çıktım dışarı.. bir yandan koşuyorum bir yandan da annemi arıyorum hastanenin adını öğrenmek için, baban rahatsızlandı diyince elim ayağım titredi bir an, unuttum hangi hastane diye sormayı.. o sırada telefon kapandı, diğerinin şarjı da bayağı bir önceden bitmişti zaten de neyse.. dolmuşu durdurmadan önce arkamdan barış abi sesleniyordu bana ama dediklerini anlayamıyordum, bağırdım abi acelem var diye, atladım dolmuşa gittim ondan sonra.. sonra bir kütahya’da hastane faslımız var.. gittiğimden beri hastanedeyim ve eve bile uğramadan geri geldim denizliye.. işte gelince de barış abiyi gördüm, sencer’e verdim anahtarları dedi.. sonrasında da buradayım..” sonra sencer “geçmiş olsun uğur, iyileşti mi baban şimdi?” sonra uğur “iyileşti abi, doktor turp gibi artık yatmasına gerek yok dedi, eve gönderdi..” sonra sencer “kaç gün yattı peki hastanede?” sonra uğur “abi tam 10 gün yattı hastanede..” sencer sorularına devam etti, sesi her zamanki gibi sakindi ama giderek soruları daha gergin bir şekilde soruyordu, uğur da sencer’in sesindeki farklılığı anlamıştı.. “buraya gelmeden önce mi saydın uğur kaç gün olduğunu da tak diye cevap veriyorsun..” sonra uğur “hastane ben bekliyordum abi, tek başına olunca zaman geçirebilmek için her türlü şeyi yapıyorsun, bu da onlardan biri..” sonra sencer “neymiş peki babanın hastalığı?” sonra uğur “onu söylemediler abi..” sonra sencer “nasıl söylemediler? sen 10 gün boyunca hastanede kaldın ve hastalığın ne olduğunu bilmiyorum mu diyorsun?” sonra uğur “ya abi, annem benim babam konusunda pimpirikli olduğumu biliyor, o yüzden ben hastaneye gelmeden önce babamla ilgilenen doktor ve hemşirelere, hastalığın ne olduğunu söylemeyin diye rica etmiş, kimseden öğrenemedim ne olduğunu..” sonra sencer “peki ya hastanenin adı? bilmiyordun hastaneyi de nasıl ulaştın annenlere? telefonunda kapalıydı..” sonra uğur “kütahya’da direk eve gittim, evde kimse yoktu.. karşı komşu söyledi hangi hastane olduğunu..” sonra sencer “peki ya neden eve uğramadan geldin?” sonra uğur “hastanedeyken geceleri bazen uyuyamıyordum, hastane personeliyle muhabbet ediyordum sürekli.. danışmadaki abiyle muhabbet ettim en fazla da.. onun da bilgisayarı vardı, bizim hocalardan bazıları notları internetten açıklar, ordan kontrol ediyordum sürekli, bu geçtiğimiz cuma gene baktım internetten, hoca beni sınava girmedi olarak yazmış.. annemlere söyledim bunu, annemde doktorla konuşmuş babam için.. pazar günü gidebilirsiniz diyince, annemde bana pazar gününe bilet ayarlamış, hemen geleyim de hocayla konuşayım diye.. bende buradayım işte..” sonra sencer ayağa kalktı, paketten bir sigara aldı, sigarasını yaktı ve “yalan mı söylüyorsun uğur?” uğur bir an ne diyeceğini bilemedi, sencer koli bulmuş olmalıydı ki bu şekilde konuşuyordu.. yada telefonu kapalı olduğundan kendisine ulaşamamıştı ve bu yüzden böyle söylüyordu.. konuşmaya devam etmek için bir şeyler söylemeliydi.. sesini yükseltti ve saldırgan bir şekilde konuşmaya başladı.. “abi ne yalanı ya.. sana neden yalan söyleyeyim ki? vallahi hastanedeydim ya, o günden beri telefon kapalı, kimseye ulaşamadım kusura bakma ama, o anda emin ol kimseye ulaşmak aklıma bile gelmedi, babam orda yatıyorken.. sürekli babam vardı aklımda, annemde benimle beraber kalıyor zaten hastanede.. babamla yatıyorduk, babamla kalkıyorduk.. kurt gibi uyuyordum odada, yarı uyanık.. ha bir şey oldu mu? ha bir şey olacak mı? affedersin ama, telefon sikimde bile değildi..” sencer uğur’un söylediklerini toparlamaya çalışıyordu, o şekilde bakıyordu.. sencer uğur’un yanına geldi ve uğur’u kokladı.. sonra hızlıca evin kapısını açtı ve dışarı baktı, yavaşça kapıyı kapatırken sakin bir şekilde “yalan mı söylüyorsun dediğim için kusura bakma uğur, yalan söylemiyorsun.. ayakkabın ve üzerindeki kıyafetin, buradan giderkenkilerle aynı.. ve üzerinde ağır bir koku var, o da büyük ihtimalle 10 günlük sürenin kokusu..” o anda uğur mutluydu, sencer kendisine ulaşamadığı için, yalan mı söylüyorsun diye çıkışmıştı, aksi takdir de özür dilemezdi ve istediği konuya gelirdi.. uğur’un bunlar kafasından geçerken bir ses durdu.. bir tıkırtı.. sencer o sırada kahvesini içiyordu.. “sencer bu ses ne?” sonra sencer “hangi ses?” sonra uğur “bak abi dinle, bu ses.. bu tıkırtı..” o sırada oturma odasının kapısından, kafasını içeri uzattı, tıkırtı sesinin sahibi.. ufak, yavru bir kediydi.. sonra sencer “haaa, sen kediyi diyorsun..” dedi ve sigarasını söndürdü.. sonra uğur yüzünde büyük bir gülümsemeyle ayağa kalktı ve kediyi eline aldı.. kedi turuncu ve beyaz renklerindeydi, sırtı turuncu ve alt tarafıysa beyazdı.. fazla ufaktı ve daha doğru düzgün miyavlayamıyordu.. uğur kediyi yanına aldı ve kediyi severek demin oturduğu koltuğa geri döndü.. kediyi kucağına koyup, mıncıklamaya başladı.. “ne tatlı pisisin sen, ne kadar şirin bir pisisin sen? sencer ne isim koydun abi buna?” sonra sencer “valla ben bunu getirdiğim günden beri kedi diyorum abi, bir isim koymadım yani.. varsa senin aklında bir şey onu söyle..” sonra uğur kediye bakarak “ne isim koysak ki şimdi? ne olsun oğlumun adı ha? ne olsun oğluşumun adı?” sonra sencer gülerek “uğur o dişi..” sonra uğur “tamam abi olabilir, ben kontrol etmedim.. ne olsun kızımın adı ha? pisi olsun mu?” kedi pisi diyince miyavladı.. “sencer bak sevdi bunu.. adı pisi olsun mu?” kedi pisi denince bir daha miyavladı.. “olsun uğur, olsun.. seni mi kırıcam..” uğur pisiyi severken fazla mutluydu, yorgunluğu gitmiş gibiydi.. sencer’in hastalıktan uzaklaştığını, artık iyileştiğini düşünüyordu.. sefa’nın, anlayamadığımız noktalar diye anlattığı kedi olayını da yıkmıştı artık.. ama gene de sormak istedi.. “sencer.. abi sen sevmezdin kedileri.. ne oldu?” sonra sencer “hiçbir zaman kedileri seviyorum demedim uğur ben.. dedim mi? bence demedim.. ve şu anda da demiyorum.. bu kedi sadece bana yardım ediyor..” sonra uğur “sevmiyorsan neden aldın abi kediyi?” sencer sakin sesiyle cevap verdi “bak sana şöyle anlatmaya çalışayım.. eskiden hayvanları severdim, daha doğrusu kedileri severdim.. taa ki kuzenlerin kedisi benim gözümü tırmalayana kadar.. doktor şanslısın sencer demişti, 2 milimle göz bebeğini kaçırmış, sadece damar çatlaması var.. ondan sonra gözlük kullanmaya başladım.. ondan sonra kedileri sevmemeye başladım.. ama hayvan sevgisi iyidir, çocuk yaşta yaşanan bu olay, çocuğun hayvan sevgisini azaltır mı? bence hayır.. o zamanlar bu şekilde bakıyordum olaya, daha sonraları fikrim değişmeye başladı.. hayvan besleyen insanları incelemeye başladım.. evinde kedi köpek besleyenleri.. en sonunda şu genellemeye vardım.. evinde bu kedi köpekleri besleyen insanlar, sevgiye muhtaç olanlar.. ama herkes sevgiye muhtaç değil midir zaten? bence evet, muhtaçtır.. ama bunlardaki durum biraz daha farklıydı.. sevgilerini insanlara verdiklerinde, istedikleri karşılıkları alamamış insanlardı bunlar.. ama bu hayvanlarda öyle değil.. mamasını verirsin, tuvaletini temizlersin, bu kadar.. sana son derece sadıktırlar.. senin yanına gelir ve sevilme ihtiyaçlarını karşılarlar, sense seni sevdiği için senin yanına geldiğini zannedersin.. sevgini ona verirsin, sevgini ona verdiğin için korkmazsın, beni terk etmez dersin.. mamasını vermeye devam ettiğin ve tuvaletini temizlemeye devam ettiğin sürece seni bırakmaz, burası doğru.. bu şekilde senin yalnızlığı alır, bu hayvanları besleyenler yalnızlıktan korkanlardır yada yalnız olanlar.. şimdiyse hiç düşünmediğim bir anda kedi bana yardım ediyor..” bu şekilde diyince uğur sencer’in kediyi neden aldığını anladı, sefa’yla yaptıkları konuşmadaki yalnızlıktı sencer’in sorunu.. sonra uğur “abi neden öyle diyorsun ya? sen yalnız değilsin.. senin annen var.. bir ailen var.. niye öyle düşünüyorsun? arkadaşların var.. buradaki arkadaşların, adana’daki arkadaşların.. ben varım..” sonra sencer “bilemiyorum uğur ya.. gerçekten bilmiyorum.. kafamda milyon tane soru dönüyor her gün.. çoğunu cevaplayabiliyorum ama cevaplayamadıklarım da var.. sen söyle uğur.. sence ben iyi birisi miyim?” sonra uğur “evet abi, niye şüphe ediyorsun ki bundan?” sonra sencer “hayır uğur, demek istediğimi anlamadın.. sana soruyu farklı bir şekilde söyleyeyim istersen..” dedi ve durdu, boğazını temizledikten sonra sencer’in sesi farklıydı “uğur, sencer’i arkadaşın olarak sever misin?” uğur’un suratındaki şaşkınlık fazlaydı çünkü sefa’nın uğur’a sorduğu bir soruyu söylemişti sencer ve ses tonuda sefa’nın ki gibi çıkıyordu, onun sesini taklit ederek söylemişti.. sencer koliyi bulmuştu.. ama uğur bozuntuya vermek istemedi.. “ne demek istiyorsun abi anlamadım ben seni?” sonra sencer sakin ve kalın bir ses tonuyla devam etti “bal gibi anladın ne demek istediğimi, suratındaki ifadeyi görsen belki ne demek istediğimi daha iyi anlarsın haa uğur?” sencer biraz bekledi, uğur’dan cevap gelmeyince devam etti.. “konuşmayacaksın yani..” sonra uğur duraksayarak “yok abi, ben bir şey bilmiyorum.. yok yani.. yorum yok..” sonra sencer bir sigara daha yaktı ve konuşmasına devam etti “bu şekilde tepki vermeni anlıyorum uğur, anlaşmayı okudum ve şartları gerçekten çok ağır.. ama şunu bilmeni isterim.. bu koliyi bulduğum da beni en çok mutlu eden neydi biliyor musun? hayatım boyunca insanların bana yardım ettiklerini gördüm, bu güzel bir şeydi.. şimdiyse bana yardım edenlerin birkaç kişi değil de bir ordu olduğunu görüyorum.. bu gerçekten sevindirici..” dedikten sonra uğur’a baktı, uğur sessiz ve şaşkın bir şekilde sencer’e bakıyordu.. kedi halen kucağındaydı.. “sen sessiz bir şekilde dur, sadece beni dinle tamam? bana daha önceden demiştin ya, sencer suratına bakınca bir şeyler düşündüğünü görebiliyorum ama ne düşünüyorsun bilmiyorum, sesli bir şekilde düşünsene.. değil mi? böyle demiştin.. sesli düşüneyim ve söylediğim şeylerin üstünden bir daha geçeyim.. belki o zaman beni daha iyi anlarsın..” sencer eline bir kalem aldı ve kağıda bir şeyler karaladı.. sonra kağıdı yırtıp uğur’un yanına geldi.. kağıdı kapalı bir şekilde uğur’un dizinin üstüne koydu..” bu kağıda bakma uğur.. sana bir soru soracağım ve bunun cevabını vermeden o kağıda bakma.. bu sorduğum soru kolinin içindeki bilgilerle alakalı değil o yüzden cevap verebilirsin, ondan da korkma.. odada kaç kişiyiz?” sonra uğur “abi niye böyle bi..” sencer uğur’un kafını keserek “uğur bana sadece sorduğum sorunun cevabını ver, beni oyalama.. odada kaç kişiyiz? kediyi saymayacaksın..” sonra uğur “2 kişiyiz abi..” sonra sencer sigaradan derin bir nefes çekti.. “bak, bak kağıda.. kağıtta ben kaç yazmışım..” uğur kağıdı çevirdi.. kağıtta 4 yazıyordu.. “gördün mü uğur? odadaki 3. kişi kız arkadaşım, yani eski kız arkadaşım, 4. kişinin kim olduğunu söylemek istediğimi de zannetmiyorum.. kurban bayramının ilk günü ahmet’in yanındaydım biliyorsun, şu viski faslını gerçekleştiriyorduk, sonra ahmet’e bir telefon gelince antalya’ya yeğenini görmeye gitti, abi sen otur dedi ben geri geleceğim.. evde tek başımayken koliden aldığım bazı kasetleri dinliyordum.. ilk o zaman farkına vardım.. nirva’ya bilet bulamadığımız için denizli’ye gelemeyecekti ama ahmet gittikten sonra kapı çaldı ve bil bakalım kim?.. nirva karşımdaydı.. önce sevindim ama sonra aklıma şu soru geldi.. nirva ahmet’in evinin nerde olduğunu bilmiyor ki.. gene kabullenmek istemedim ve nirva’yı aradım.. o kafamdaki soruyu sordum, hatırlar mısın bilmiyorum, şöyle demiştim sana.. kızlar neden hep dolaylı konuşur? bunu birisine sormam lazım.. hatırladın mı uğur? nirva’ya bunu sordum.. telefonda ne dediğini inan ki hatırlamıyorum çünkü o anda 2 nirva vardı, onun şokundaydım.. hatta bir ara messenger da kız arkadaşımla konuştum, aslında ilk önce o başladı konuşmaya desek daha doğru olur.. ilk başta onu da hayal zannetmiştim ama daha sonra bilgisayardan sohbet günlüklerine baktım, o hayal değilmiş.. kafamda çok fazla soru işareti vardı, bende atladım eve gittim, kolinin içindekilere daha ayrıntılı bakmak için..yolda giderken gördüm uğur bu kediyi.. kediyi görünce kız arkadaşım aklıma geldi, sonra kediyi eve getirdim ve o zaman daha iyi anladım durumu, koliyi ilk bulduğumda da kabul etmek istememiştim durumu.. aslına bakarsan hiçbir şeyi kabul etmek istemedim de neyse.. kedi bana yardımcı oldu.. kız arkadaşım kedileri sever uğur.. ama kedi onu görmüyor.. hiçbir zaman onun yanına gitmiyor yada başkasının, hep bana geliyor.. bu şekilde hayal olanları ayırabildim.. ama dediğim gibi ben kedileri sevmem, o yüzden bir arkadaşımla anlaştım, kediyi ona vereceğim, bazı zamanlar da geri alacağım.. hastalığımın ne durumda olduğunu anlamak ve hayallerle gerçekleri ayırt edebilmek için..” uğur halen sencer’i sessiz bir şekilde dinliyordu.. sencer sigarasını söndürdükten sonra konuşmaya devam etti.. “sana söylediğimi şu cümleyi hatırlıyor musun uğur? şöyle demiştim.. ben hareket ve davranışlarımın çözülmesini sevmem.. ama görüyorum ki sefa abi bu konuda profesör olmuş, bu güzel değil.. şimdi bütün bu davranışlarımı değiştirmek zor olacak ama değişecek.. sen gelmeden önce sefa abinin söylediklerini düşünüyordum.. en çok da şu cümleye takıldım.. sencer çok mutluyken, çok heyecanlıyken ve çok üzüntülüyken uyuyamaz.. çok düşündüm bunun üzerine.. aklıma hep o, aynı sahne geliyor bu lafı tekrarlayınca, bak dinle.. şimdi kız arkadaşımın yanına gittiğim bir ara.. gün bitti, geçtik yattık akşam üzeri.. yatağa gayet güzel bir şekilde girdik ama konuşurken bir bok yedim, ters bir laf söyledim ve kızın surat çöktü.. söylediğim ters laf da, benim o meşhur cümle.. kimse bilmez yarın ne olacağını.. her neyse işte kısa bir kavga ve sonrasında sessizlik.. bir süre sonra seslendi, sencer uyumadın değil mi? hayır dedim.. anladım zaten uyumadığını dedi.. uykuya daldığımda hafiften bir horlama sesi oluyormuş.. işte konuştuk barıştık uyumadan önce.. sonra sarıldım sımsıkı, boynunu koklaya koklaya uyku faslına geçtik.. tabi ben uyuyamadım sefa abinin dediği gibi, mutluydum çünkü, fazlasıyla mutlu.. bir süre sonra fısıldayarak seslendim acaba uyumuş mu diye, sonra bir daha seslendim, ses yok.. uyumuştu.. ben de konuşmaya başladım fısıldayarak.. onu ilk ne zaman gördüğümü anlattım, nasıl konuşmak için uğraştığımı, nasıl elimin ayağımın titrediğini, mesaj atarken bile nasıl heyecanlandığımı anlattım.. sonra bir daha seslendim gene cevap vermedi.. sonra seni seviyorum dedim, bugüne kadar hiç kimseyi sevmediğim kadar.. o anda cevap verdi, bende seni seviyorum dedi fısıldayarak.. şok oldum, uyuyor taklidi yaptığını zannettim ama sonra bakınca uykusunda konuştuğunu anladım.. sabah katlığımızda sordum, dün akşam ne rüya gördün diye? hatırlamıyorum, niye sordun dedi? dün akşam uykunda konuştun ama ne dediğini anlamadım dedim.. o anda söylemedim, bana özeldi çünkü..” o sırada sencer’in telefonlarından biri çalmaya başladı.. arayan annesiydi.. uğur soru dolu bakışlarla bir telefona birde sencer’e bakıyordu.. “uğur aslında senin burada olman iyi oldu biliyor musun? bu koliyi bulduktan sonra annemle konuşmak istedim ama onu arayacak cesareti bulamadım.. açalım bakalım ne diyecek?” sonra sencer eğilerek yerden telefonu aldı.. “efendim? iyiyim annem sen nasılsın? iyi iyi.. beni neden aradığını biliyorum.. gerçeği artık öğrendiğimi, bildiğinizi de biliyorum yada şüphelendiğinizi, sefa abi her saat başı düzenli olarak arıyor, halen yaşadığımı bilmesi için aramalarını düşürüyorum, bazen de açınca konuşmak istemiyorum diyip hemen kapatıyorum.. ama hepsi bir yana, benim sana bir sorum var, ama her şeyden önce şunu bilmen lazım.. sen benim annemsin.. belki evet ikinci annemsin, ama benim annemsin.. tamam mı anne? anladın mı dediklerimi.. soruya gelmek gerekirse, sadece bir defa soracağım ve lütfen doğru cevap ver.. annemin mezarı nerde?” sencer soruyu sorunca işlerin daha da kötüye gitmesinden korkan uğur tedirgin olmaya başladı, kedi de o anda atladı uğur’un kucağından ve içeri kaçtı.. telefonda birkaç kelimeden sonra sencer konuşmayı bitirdi ve telefonu tekrar şarja taktı.. uğur hiç konuşmuyordu, sadece sencer’i izliyordu ve telefonu şarja takarken, sencer’in gözleri suluydu.. sonra sencer “projede sıkı yönetim ilan etmişler uğur, herkes benden haber bekliyormuş..” dedi ve güldü, bu sırada gözünü sildi.. “neyse ben kaldığım yerden devam edeyim.. işte, bu sefa abinin dediklerini düşününce, sürekli bu sana anlattığım olay geliyor gözümün önüne.. o geceyi hatırlıyorum.. kız arkadaşımı düşünüyorum sürekli” dedi ve duraksadı.. “daha doğrusu düşünüyordum, şimdiyse o anı hatırlamaya çalışınca, o yatakta uzanan ayça oluyor.. kız arkadaşımı gözümün önüne getiremiyorum.. bende öyle büyük değilim o gecede haaa.. bende ayça’yı kaybettiğim yaştayım, öyle sarılıyorum ona..” dedi ve durdu, kül tablasına baktı.. “benim yanan bir sigaram yok muydu ya? neyse..” dedi ve bir sigara daha yaktı.. “o koliyi bulduğumda ayça’yla ilgili hatırladığım neydi biliyor musun uğur? doğum günüm, 9. doğum günüm.. 9. doğum günümde annemin bana söylediği bir laf vardı.. şöyle demişti.. çocuklar, anne ve babalarını seçerek dünyaya gelirler sencer demişti.. kimi insanlar anne ve babalarını seçemediklerini söylerler, ben buna inanmıyorum demişti annem.. sonra da eklemişti, iyi ki varsın oğlum, seni çok seviyorum ve oğlum olmandan çok mutluyum.. bana böyle demişti.. sonra bende o anda düşündüm..” uğur tamamen sencer’e odaklanmıştı, çünkü sencer kendisini kaybetmişti.. çocuk gibi konuşuyordu.. “annem doğru söylüyor dedim kendime, demek ki bende annemi seçerek gelmişim bu dünyaya.. sonra dışarı çıktık annemle.. pazara alışveriş etmeye gidiyoruz.. annemin bir elinde ben varım, diğer elinde pazar arabası.. pazarda işimizi bitirdik geri geliyoruz.. benim kafamda halen annemin söyledikleri dönüyor.. o sırada yolun diğer tarafından, annesiyle gelen ayça’yı gördüm.. o anda annemin söyledikleri daha bir kafama oturdu.. şöyle dedim kendime.. annem gerçekten haklı ya.. eğer ben annemin çocuğu olmasaydım, ayça’yla tanışamayacaktım.. bir anda annemin bacağına yapıştım..” sencer konuşmaya devam ederken, uğur her saniye daha da telaşlanıyordu çünkü sencer dizlerinin üzerine çökmüştü ve o anı yaşıyormuş gibi anlatıyordu, anlattığı hareketleri kendiside yapıyordu ve sesi halen çocuk gibi çıkıyordu.. “sımsıkı sarıldım anneme.. daha doğrusu bacağına ama boy o kadara yetiyordu tabi.. annem gülümsedi o an, sonra da ayça’yla annesini gördü.. beraber onların yanına doğru yürüyorduk.. yanlarına geldiğimizde ben ayça’yla, annemde zümrüt teyzeyle konuşuyordu.. annem o anda bana bir güzellik yapmak istedi ki, gelin biz böyle yürüyelim isterseniz diye zümrüt teyzeyi uzaklaştırmaya başladı.. zümrüt teyzede biliyordu bizim durumu ve o da gülümsüyordu çaktırmadan.. önce öpüştük ayça’yla.. tabi yanaktan, o zaman dudak olayından haberim yok.. sonra doğum günümü kutladı ve bir şeyler anlatmaya başladı..” sencer’in gözleri dolmaya başlamıştı.. “o anki konuşmadan sadece doğum günümü kutladığını hatırlıyorum, sonrasında dalmıştım, kafamda o annemin söyledikleri vardı.. anneyi ve babayı seçerek dünyaya gelmek.. ayça’ya baktıkça, evet diyordum, evet.. annem haklıydı ve ben çok şanslıydım.. ben böyle düşünürken ayça bağırdı, sencer beni dinliyor musun? evet ayça, evet dinliyorum.. hayır dinlemiyorsun sen beni dedi döndü arkasını..” sencer’in gözleri artık taşmıştı, sencer ağlıyordu, kurduğu cümleleri arasında duraksıyordu, bazen de hıçkırıyordu.. sencer ağladığına göre, uğur karşımdaki izzet diye düşündü, evet karşısındaki izzet’ti..” arkasını dönünce ne yapacağımı bilemedim, etrafa bakındım hızlıca.. yolun karşısında bir papatya gördüm, çok güzel göründü gözüme.. anla, ayça kadar güzel bir çiçekti işte.. koştum geçtim karşıya, kopardım papatyayı ve ayça’ya döndüm.. çiçeği gösterdim.. gülümsemeye başladı.. keşke o suratını görseydin uğur, keşke görseydin.. çiçekle beraber yürümeye başladım, bir yandan da gülümsüyordum.. o anda sağ taraftan bir çığlık sesi gelmeye başladı.. kafamı çevirdiğimde çığlık sesi olmadığını ve o sesin arabanın lastiklerinden geldiğini anladım.. eğildim o anda.. olduğum yere çöktüm.. çiçeğe de bir şey olmasın diye, göğsüme bastırıyorum.. salaklığa bakar mısın ya? çiçeği koruyorum.. lastiklerden çıkan o ses kesildiğinde, başka bir çığlık sesi başladı.. bağıran zümrüt teyzeydi.. çünkü ayça demin olduğu yerde değildi..” sencer ağlamaya devam ediyordu ama sesi normale dönmüştü.. “anladın mı uğur? araba bana geliyordu, ayça’ya değil..” sencer gözlerini sildi, ayağa kalktı.. uğur’a bakıyordu.. “işte buydu sefa abinin anlamadığımız olaylar diye sana anlattığı.. anladın mı şimdi ben neden çiçekleri sevmem..” sencer uğur’a bakmaya devam ediyordu, konuşmuyordu.. ama gözleri donuktu.. uğur bir süre daha bekledi ama sencer hareket etmiyordu.. uğur karşımdaki uçak diye düşündü, evet karşısındaki uçak’tı.. uğur birkaç kez daha seslendi ama sencer hareket etmiyordu.. tepki de vermiyordu.. uğur ne yapmam gerek diye bakınırken.. sencer silkelendi ve konuşmaya başladı “niye ayağı kalktın?” sonra uğur “abi sen demin..” sonra sencer “evet demin ben, ben değildim, farkındayım.. ama artık kontrol edebiliyorum yada yavaştan kontrol etmeyi başarabiliyorum diyelim..” sencer sigarasına baktı, sigara çoktan sönmüştü.. kendisine yeni bir sigara yaktı.. sonra sobanın kapağını açıp, sobanın karşısındaki komedinden bir tane güneş gözlüğü çıkarttı, bir buruşuk siyah bir gömlek.. sonra bunları sobanın içine attı.. “sencer ne yapıyorsun abi?” sonra sencer “ne yapıyorum? güzel soru.. anlatayım.. sefa abinin dediği doğruysa eğer kız arkadaşım bana ayça’yı hatırlatıyor ve benim onu hatırlamam hiç de iyi değil.. evde daha önceden çoğu şeyi yakmıştım, kız arkadaşımın bana verdiği ufak tefek şeyleri.. sadece 3 şey kalmıştı.. demin sobaya attığım gözlük ve gömlek.. birde şu ayakkabının teki var tabi..”dedi ve kapının yanında duran ayakkabıyı da sobaya attı.. sonra uğur “abi peki kız arkadaşına ne diyeceksin? yaktım mı diyeceksin hediyelerini..” sonra sencer “onu da düşündüm.. kredi kartı borcumuzun olmadığını öğrenince, gidip kendime buna benzer bir gömlek aldım.. birde demin o sobaya attığım ayakkabıya benzer bir ayakkabı.. bu saatten sonra kız arkadaşım beni göremez, bende onu göremem büyük ihtimalle.. ama olurda denk gelirse, ne gömleği anlayabilir ne de ayakkabıyı.. zaten bu ayakkabıların hepsinin yanında 3 çizgi var, hepsi birbirine benziyor..” sonra uğur “abi saçma değil mi benzerlerini alman..” sonra sencer “valla uğur bunları birisine versem, o verdiklerimi ve verdiğim kişileri hatırlarım ama bu şekilde, bir noktadan sonra unuturum diye düşünüyorum.. ama diğer yandan da kız arkadaşımdan dolayı böyle bir şey yaptım, onu bu güne kadar fazlasıyla üzdüm, bu da en azından son nokta olmasın.. herneyse..” dedi ve sigarayı yarısındayken sobaya attı.. “ama neye dikkat ettim uğur biliyormusun? sen fazla dikkatli değilsin..” sonra uğur “ne için bunu söylüyorsun?” sonra sencer “bu sobada ne yanıyor uğur? bir tahmin et bakalım.. ama cevap verme ben sana anlatayım, sonunda cevabı alırsın.. şimdi sen barış abinin yanından yaklaşık 10 dakka içinde geldin, bense sen gelmeden önce sobayı yakmamıştım değil mi? ama sen geldiğinde bu soba cayır cayır yanıyordu ve içerisi fazlasıyla sıcaktı, bu nasıl oldu 10 dakka içinde? yada şu şekilde de bakabilirsin olaya.. ben, eğer sen gelmeden önce sobaya kömür doldurmuş olsaydım, merdivenlerden aşağı inmiş olurdum değil mi? yani senin bulduğun o ayakkabının tekini ben bulmuş olurdum.. anladın mı? suratında farklı bir ifade oldu uğur, anlamaya başladın herhalde.. bütün anlaşmaları ve kasetleri yaktım, koliyi de.. bir tek ne kaldı biliyor musun?” dedi ve demin güneş gözlüğünü aldığı çekmeceden kayıt cihazını çıkarttı.. uğur’a gösterdikten sonra onu da sobaya attı.. o sırada sencer’in telefonu çalmaya başladı.. arayan sefa’ydı.. “uğur telefonu düşürsene, sakın açma..” uğur telefonu düşürdü ve koltuğa geri oturdu.. “uğur sen gittikten sonra barış abi beni aradı, bende senin evde o koliyi buldum, içindeki o anlaşmada benim adımın yazdığını görünce, bende ne oluyoruz dedim ve bütün gün oturdum anlaşmayı okudum.. sonra da kasetleri dinledim.. o zaman kamil hocayla konuştuğum bu blog sayfası olayı geldi.. benim bu blog sayfasında anlatmak istediğim tek bir hikaye vardı.. psm’nin hikayesi.. ama kafamı boşaltıyorum demiştim hocaya.. bir yandan da sefa abinin söyledikleri vardı aklımda, hani şu ertesi gün kalkınca hiç bir şeyi hatırlamama olayı.. her şeyi tekrarlattım.. koliyi evin ortasına koydum ve her gün içini inceledim, kasetleri dinledim.. ahmet’in yanına giderken kasetleri ve cihazı da aldım yanıma.. çünkü unutmamam gerekiyordu.. en son da bu kedi de gelince süper oldu.. ama bana sorarsan işin başlangıcı en süperiydi.. sen gittikten sonra okuduklarımı ve dinlediklerimi yazmam gerek dedim, bu şekilde unutmayabilirim ve bu şekilde kafamı boşaltabilirim.. bütün bu olayların başlangıcına döndüm ve yazmaya başladım.. hatırladığım her şeyi yazdım.. kasetlerde zaten elimdeydi, bu şekilde daha kolay olur dedim.. o kayıt cihazından, bilgisayara aktarma olayını yapabilecek bir kablo bulamayacağımdan, kendime kulaklıklı bir mikrofon aldım.. şimdi bilgisayara dokunursan eğer bilgisayarda disk birleştiricisinin değil de ses kaydının çalıştığını görürsün uğur, bütün her şeyi kayıt altına aldım..” uğur, leptopun mikrofon girişindeki kablonun, sehpanın altına uzandığını ve ucunda mikrofon olduğunu gördü.. daha sonra da kafasını tekrar sencer’e çevirdi.. “sen gittikten sonraki gün yazıyı yayınlayınca, sefa abi beni aramaya başladı, zaten anneme ulaştılarsa durumu artık öğrenmişlerdir.. ama yazıyı yazmadan önce aklımda daha saçma bir soru vardı, bir yandan da sefa abinin söyledikleri vardı tabi.. sefa abi sana şöyle söylemiş.. sencer yaptığı bir işi diğer insanlardan farklı yapmaya çalışır.. kesinlikle doğru.. o yüzden ad konusunda biraz sorun yaşadım.. ilk başta yeniden doğuş desem daha güzel olur diye düşündüm.. ama sefa abinin dediği doğruydu.. bu herkesin kullanabileceği bir kelimeydi, benim farklı bir şeyler bulmam lazımdı.. bitişi ve başlangıcı ifade eden bir şeyler.. o yüzden hikayeye şu adı verdim.. ayrılık.”

( hikaye bitti, şimdilik )