10 Ocak 2009 Cumartesi

Ayrılık-III

(bunu okumadan önce Ayrılık-I, II’yi okuyun)
"uğur imzalamış olduğun kağıttaki tarih bölümünü de senin yazman gerekiyor ve dikkat edersen anlaşma çift kopya, o yüzden çift imza ve çift tarih yazman gerekiyor" dedi sefa ve devam etti "bugünün tarihi 28 kasım 2008" sonra uğur anlaşmada tarih için boş bırakılan yeri yazıp muzaffer'e uzatırken anlaşma da seri no diye bir yerin boş olduğunu gördü ve sordu "peki burada bir de seri no diye yazılmış ve boş olan bir yer daha var, oraya da bir şey yazmam gerekiyor mu? yoksa orayı siz mi dolduracaksınız?" sonra muzaffer "hayır orayı senin değil bizim doldurmamız gerekiyor ama ne olduğunu merak ediyorsan bu kayıt altına aldığımız konuşmaların kasetleri üzerindeki seri numaraları yazıyoruz" dedi ve uğur'dan kağıdı aldıktan sonra masanın üzerindeki cihazlara uzanarak hepsini yanına aldı ve teker teker hepsine yakından bakarak boş olan bölümleri doldurmaya başladı, uğur kağıdı muzaffer'e verdiğinden beri sefa'ya bakıyordu, uğur'un aklında hem kendisine söylenecek olan o tek cümlenin ne olduğu, aynı zamanda da kağıdı imzalamış olmasına rağmen sefa'nın zarfı kendisine neden halen vermediğini vardı.. o sırada muzaffer, sefa'ya tamam diye başını salladı ve sefa uğur'a dönüp "uğur beklettiğim için özür dilerim ama seri numaralarının yazılmasını beklemem gerekiyordu, senin şu anda yaptığın anlaşma gibi benim de yaptığım bir anlaşma var ve buna uymak zorundayım, daha doğrusunu söylemek gerekirse o kadar çok anlaşma yaptım ki artık yaptığım anlaşmaların kaç tane olduğunu bile bilmiyorum.. neyse işte, üçüncü maddede yazan paran ve anlaşma kağıdı" dedi ve uğur'a uzattı.. uğur anlaşmayı ve zarfı katlayıp cebine koyarken yüzünde hafif bir gülümseme vardı, o sırada sefa konuşmaya başladı "öncelikle artık kağıdı imzaladığın için resmiyeti kaldırıyoruz, artık bey yok.. asıl konuya gelirsek uğur sana demin yaptığımız anlaşma karşılında tek bir cümle söyleyeceğim söylemiştim ama yapmış olduğum anlaşmalardan birinde, durumun gerektirdiği koşullara bağlı olarak bu cümleyi esnetme hakkına sahibim.. sen şu anda sencer'e en yakın kişilerden birisin, yani bizim birinci derece olarak adlandığımız bölümdesin.. o yüzden sana verdiğimiz önem daha önceden anlaşma yapmış olduğumuz kişilere göre daha da fazla.." dedi ve çekmeceyi açıp çekmeceden bir paket sigara çıkarttı, paketten bir sigara alıp yaktı, çakmağı ve sigara paketini masanın üstüne bıraktı.. o sırada uğur kendisine söylenecek şeyin sencer'le alakalı olduğundan emindi ve bu söylenecek şeyden sencer'in hiçbir şekilde haberinin olmaması gerektiğinden de.. sefa sigaradan derin bir nefes çekti ve kelimelerine uğur'un beklemediği bir şekilde devam etti.. "sencer hasta uğur, hasta.. hemde uzun süreden beri.. hastalığı sürekli ilerliyor ve işin kötü tarafı biz bunu engelleyemiyoruz.. birinci ihtimale göre hastalık onüç yıldır var, ikinci ihtimale göreyse yedi yıldır.. hastalığın ne kadar ciddi olduğunu anlatır mı bilmiyorum ama bu konu üzerine, daha doğrusu konusu sencer olan iki tez çalışması, bir de proje var.. bu imzaladığın anlaşma da bu proje dahilinde" dedi ve sigarasından derin bir nefes daha aldı, uğur'un yüzündeki şaşkınlık çok belliydi, sanki beyni kısa süreliğine çalışmaya ara vermişti, gözlerindeyse ağlayacakmışçasına bir bakış vardı.. söylenenleri algılamaya çalışıyordu.. uğur dün akşam sencer'le konuştuklarında iki hafta önce sefa abinin yanına gittiğimde bir sonraki gelişine yanında birilerini getir dediği aklına geldi, sencer'in hastalığı düzenli kontrol gerektiren birşey olmalıydı, annesinin sencer'i üniversiteye kayıt olduktan hemen sonra sefa abinin yanına göndermesinin sebebi de buydu büyük ihtimalle, diye düşündü.. o sırada uğur gözlerini muzaffer'e çevirdi ve çantasından deminki anlaşmanın benzeri olan kağıdın imzalanmamışını çıkarttığını gördü ama anlaşma demin imzalamış olduğuna göre daha kalındı.. "uğur, senden bize yardım etmeni istiyoruz.." dedi sefa, sonra uğur "bir dakka, şimdi bana bu parayı vermenizin sebebi sencer'in hastalığı mı? peki ne bu hastalık?" sonra sefa "sana söyleyeceğim o tek cümleyi en geniş haliyle söyledim uğur, ama bu hastalığın ne olduğunu öğrenmek istiyorsan muzaffer’in elindeki anlaşmayı imzalaman gerekiyor, benim şu an için sana söyleyebileceklerim bu kadar.. özür dilerim.. ama sorduğun sorunun cevabı hem evet, hem hayır.. sorunun cevabı evet, bizim bu parayı sana vermemizin sebebi sencer'in hastalığı ve senin bizimle beraber çalışmanı istememiz ve sorunun cevabı hayır, biz bu parayı sencer'in hastalığı için değil, burada konuşulanlarla ilgili çeneni kapalı tutman için veriyoruz ki çeneyi kapalı tutmaman halinde ne olacağını zaten biliyorsun.." dedikten sonra uğur başka bir sözcük daha beklemeden muzaffer’den kağıdı ve kalemi istedi, ayağı kalkıp anlaşma kağıdını masanın üzerine koydu ve imzalamak için masaya eğildikten sonra kafasını muzaffer’e çevirip “peki muzaffer abi, bu anlaşmanın diğer anlaşmadan farkı ne? bu deminki gibi birkaç sayfa değil, bayağı kalın..” sonra muzaffer “uğur, bu anlaşma demin senin imzalamış olduğun metnin genişletilmiş hali sadece bazı ekstralar var.. mesela bu anlaşmayı imzalarsan buraya bir daha gelemeyeceksin.. yani hastaneye gelebilirsin, sonuçta rahatsızlanma gibi bir durumda hastane gelmen normal bir durum ama biz seni çağırmadığımız sürece, bu odaya bir daha giremeyeceksin.. onun dışında eğer bu anlaşmayı imzalarsan seni götürmemiz gereken birkaç yer var, bu yerlere de biz seni çağırmadığımız takdirde gelemeyeceksin, hatta diyelim ki senin ailen denizli’ye yerleşmeye karar verdi ve kiralamak istedikleri ev bizim seni götürdüğümüz apartmanda, o zaman o apartmana dahi giremeyeceksin ama bu durum için endişelenmene gerek yok, çünkü bu projenin denizli ayağı en kötü ihtimalle bir sene içinde bitmiş olacak ve bitince proje ile ilgili bütün kayıtları adana’ya göndereceğiz.. tabi burada sencer’in denizli’ye yerleşmeyi düşünmediğini varsayıyoruz.. işte anlaşmadaki farklılıklar bunlar” sonra uğur anlaşmayı imzalamadan doğruldu ve “peki bu anlaşmada da, deminki gibi anlaşmaya uymamam doğrultusunda uygulanacak cezalar var.. değil mi?” sonra muzaffer “evet var, hatta bunun biraz daha ağır olduğunu söyleyebiliriz” sonra uğur “peki ben bu anlaşmayı bugün alıp okusam ve yarın sizin yanınıza gelsem olmaz mı?” sonra muzaffer “kusura bakma ama buna izin veremeyiz” sonra uğur “o zaman bana belirli bir süre izin verin, ben bu kağıdı imzalamadan da sencer’den hastalığının ne olduğunu öğrenebilirim.. bu kağıdı imzalayarak kendimi çok büyük bir riske atmış olacağım.. o yüzden bana birkaç gün izin verin.. eğer o zaman kadar ben bu hastalığın ne olduğunu öğrenemezsem sizi ararım olur mu?..” sonra sefa “uğur şunu bil, şu anda bu yaptığın bize sadece zaman kaybettiriyor.. sadece zaman kaybediyoruz.. biz senin bugün bu kağıdı imzalayacağını düşünmüştük ama seninle burada oturup daha fazla zaman kaybetmek istediğimi hiç zannetmiyorum.. ben bu durumu daha önceden de yaşadım ve her seferinde geri geldiler.. sen de geri geleceksin.. geri geleceğini bildiğim için sana bir tane kayıt cihazı vereceğim, bir tane de kaset.. makinenin arka tarafındaki kapalı bölümde bizim özel olarak yaptırdığımız birde yedek kaset bölümü var.. sencer’le konuşmaya başladığınızda bu cihazı çalıştır ama normal günlük muhabbet ettiğiniz zamanda değil, kendinizden bahsetmeye başladığınız zamanda çalıştır ve kaydın düzgün olabilmesi için konuşurken sencer’in yakınında bir yerde ol ki daha sonradan kayıttaki gereksiz sesleri temizlemekle uğraşmayalım çünkü bizim için önemli olan sencer’in ses tonu.. anladın mı? tekrar zaman kaybetmeyelim yani.. makine burada, makinenin basit bir yapısı var, walkman gibi o yüzden kullanmakta zorluk çekmezsin.. ama bu makineyi sencer’in hiçbir şekilde görmemesi gerektiğini unutma.. gördükten sonra bir şekilde lafı çeviririm, bir mazeret bulurum diye de düşünme çünkü daha önceden birisi bu makineyi yakalattı, yani sencer makineyi gördü, ama şansımıza ne var diye dinlemedi.. bu söylediklerimin hepsini kafana yaz.. buradan çıkarken kayıt cihazlarının hepsini kapatacağız ve cihazlardaki kasetlerden birisini, imzalamış olduğun anlaşmayla beraber anlaşmada yazdığı gibi sana vereceğiz, bu anlaşmayı da sencer’in görmemesi gerektiğini anlamışsındır artık değil mi?” dedikten sonra uğur’a baktı ve uğur’dan onay beklemeden ayağı kalkıp “tamamdır muzaffer, artık makineleri kapatabiliriz..” dedi sefa ve muzaffer makineleri kapattıktan sonra içlerinden birinin kapağını açıp içindeki kasetin yerine yeni bir kaset taktı.. kayıt cihazını ve eski kaseti uğur’a verdi.. sonra uğur “peki bana kartınızı falan verebilir misiniz? daha sonra arayabilmem için..” o sırada telaşlı bir şekilde muzaffer kayıt cihazını tekrar çalıştırmak için masaya uzandı ama sefa eliyle engelledi ve muzaffer’e bakarak “buradan sonrakiler kayıt dışı olursa daha güzel olur” dedi sefa ama sesinde sinirli bir hal var gibiydi.. uğur sefa’nın konuşmasına devam ederken dişlerini sıkarak konuştuğunun farkına vardı.. “sana kartımı veremem uğur, kimse de hiçbir şekilde iz bırakmamaya çalışıyoruz bunu anlayabildiğini sanmıyorum.. sana numaramı vereceğim ama sana kartvizitimi vererek değil.. direk telefonuna kaydedeceksin.. adımı da sefa olarak yazmayacaksın, ne yazmak istersen yaz ama sefa olmayacak, başka birisinin adını yaz.. anladın mı?? ve eğer bu hastalık konusunda benden daha iyi olduğunu ve buraya geri döndüğün zaman hastalığı öğrendim sefa abi diye geleceğini düşünüyorsan, rüya gördüğüne emin olabilirsin.. sencer bunu kimseye söylemiyor.. ama sana yardımı olacağını düşündüğüm bir şey söyleyebilirim.. sencer’in yüzüne bakarak konuşmadığı zamanlarda, kafasından bir şeylerin geçtiğini, bir şeyler düşündüğünü anlayabilirsin.. kafasında her zaman hastalığı vardır.. her zaman bunu düşünür.. ama ne düşündüğünü sorduğun da asla doğru cevabı alamazsın çünkü düşündüğü çok şey vardır.. sana onlardan sadece birini söyler ve sen istediğin cevabı alamazsın.. umarım bu söylediklerimi de anlamışsındır uğur..” dedi ve telefon numarasını verdikten sonra uğur odadan çıktı saatine bakıp derse yetişmek için biraz daha hızlanması gerektiğinin farkına vardı.. makineyi de asansöre bindikten sonra aşağı inerken, montunun iç cebine koydu.. kaseti de.. anlaşmayı da.. asansörden çıktıktan sonra saat beşte buluşalım diye mesaj attı sencer’e.. birkaç dakka sonra cevap geldi sencer’den: ben o sırada dersten çıkmış olurum, çıkınca beni ara..
( bu hikayenin devamı Ayrılık-IV )

Hiç yorum yok: