21 Ocak 2009 Çarşamba

Ayrılık-IV

(bunu okumadan önce Ayrılık-I, II, III’ü okuyun)

dersten çıktıktan sonra uğur sencer’i aradı.. bir yerde buluşup alışverişe gittiler.. sonra sencer’in evine.. evi ilaçladıktan sonra uğur’un evine gittiler..

“uğur ben bu elimi yıkıyorum da abi, elim de halen bu sıktığımız ilacın kokusu var.. geçmedi bir türlü ya..” sonra uğur “abi benimde elim kokuyor halen ama yapabileceğim bir şey yok valla..” sonra sencer “peki ya..” diye konuşmaya devam ederken uğur’un kafasında sencer’den hastalığı nasıl öğrenebilirim, ne sorabilirim de hastalığı söyletebilirim soruları vardı.. aynı zamanda sefa’nın söyledikleri sözler de vardı kafasında.. o sırada sencer elinden su damlaya damlaya uğur’un yanına mutfağa geldi ve iki elini de birleştirerek “uğur, avucuma şu yeşil şeyden döksene.. bide bunu deneyelim bakalım, belki bununla koku geçer..” uğur dökmeye başlarken sencer’in elindeki ameliyat yarasına benzeyen izi gördü.. o sırada sencer “abi tamamdır yeter bu kadar, daha fazla dökme.. eğer bununla da geçmezse artık yapabileceğim bir şey yok, kokuya alışmaya çalışacağız..” dedi ve lavaboya elini yıkamaya doğru giderken arkasından da uğur takip etti.. hastalık konusunda bir giriş yapmak için sencer’in elindeki ameliyat izi güzel bir başlangıç diye düşündü, belki de sefa’nın söylemek istediği hastalık elindeki izdi.. uğur sencer’in arkasından giderken, cebindeki kayıt cihazını çalıştırdı ve kapının eşiğine dayanarak.. “sencer.. demin elindeki izi gördüm abi de ne ayak o?” sonra sencer “yok abi önemli bir şey değil o bayağı bir önce olmuştu” sonra uğur “tamam abi de ne olmuştu onu söylesene, ameliyat izi gibi duruyor merak ettim..” sonra sencer “yok lan ne ameliyat izi, bu ben istanbul’dayken oldu.. ablama sinirlendiğim bir anda elimi kapıya geçirdim ama kapının o bölümü cam olunca, elde böyle bir iz kaldı..” sencer konuşmasına devam ederken uğur, sencer’in kolunda bir iz daha olduğunu gördü “ama bu iz senin dediğin gibi ameliyat izi değil uğur, ameliyat izine benzediğini kabul edebilirim ama buna tek bir dikiş bile atılmadı.. bak mesela bu kolumdaki izi görüyor musun? buna beş dikiş atıldı mesela ama diğerine göre ne hikmetse bu kocaman oldu.. buda kamyonet tarzı bir araba vardı, onun kapısını açmak için tuttuğun yeri var ya, orası kırılmıştı işte ve metaldi bu bölüm.. o zamanlar ben küçük olduğumdan, önce basamağa basıp elimi içeriye uzatıp içerden kapıyı açıyordum.. ama gel gelelim bir defa ayağım kaydı ve cart.. bütün eti sıyırdı, kemiğin göründüğünü çok iyi hatırlıyorum.. işte ondan sonra da demin dediğim o dikiş faslı oldu..” sonra uğur “daha sonrasında ters bir durum veya bir hastalık çıkartmadı yani öyle mi?” sonra sencer “yok oğlum lan ne hastalığı işte karşındayım turp gibi.. hatta öküz gibi..” dedi ve gülmeye başladı.. o sırada uğur geri dönüp içeriye doğru yürümeye başladı ve kayıt cihazını durdurdu.. “o değil de sen bana bugün sefa abiyle konuşmanız nasıl gitti onu anlatsana” diyince uğur önce bir duraksadı.. nasıl cevap vereceğini bilemedi.. kalbinin atışının hızlandığını hissediyordu.. aklında yapmış olduğu anlaşma vardı.. derin bir nefes aldı ve mutfaktan içeriye lavaboya doğru yüksek sesle seslenerek “ya sencer yanlış anlama abi de ben sevmedim sefa abiyi.. zannetmiyorum bir daha yanına gideceğimi” sonra sencer “ulan ne var bu adam da anlamıyorum ya.. bir testten mi geçiyor adamları da kimse sevmiyor bunu.. bana nasıl şeker gibiyse, götürdüğüm bütün arkadaşlarımın hepsi de senin gibi söyledi biliyor musun? yok adam çok soğukmuş.. yok ben onu sevemedim.. yok bilmem ne.. ulan adam kariyer konusunda yardımcı olacağım diyor, kimse de siklemiyor elemanı ya.. valla anlamadım..” sonra uğur “peki abi kimi götürdün benden önce.. kimler vardı?.. varmı arasında benim tanıdıklarım?” var abicim var tanıdıklarında hepsi senin gibi döndü işte.. salla, kimse kim.. sen onu geçte bugün ne yemek yapacaksın bize? evi ilaçladık, minimumda üç gün sendeyim uğur bana iyi bakman lazım..” sonra uğur “valla abi alışveriş yaptıkta ben bugün yoruldum.. bugünü makarnayla kapatsak güzel olmaz mı? sadece bugünlük bak sonra ayrı bir düzene gireriz yemek konusunda” sonra sencer “hadi bakalım makarna olsunda senin ilk önce bulaşıkları yıkaman lazım bence, sen başla ben içeride bilgisayara bakayım biraz tamam? hadi sana kolay gelsin..”

sencer içeride bilgisayarla uğraşırken uğur sefa’nın söylediklerini hatırlamaya çalışıyordu.. sencer’in hastalığı her zaman kafasındadır, her zaman bunu düşünür ama hiçbir zaman ne olduğunu öğrenemezsin.. acaba bu gerçek miydi, yoksa hastalık mı kafasın daydı.. sencer’in yüzüne bakıp ne zaman bir şeyler düşündüğünü anlayabilirsin ama hiçbir zaman asıl düşündüğü şeyi öğrenemezsin.. sefa’nın bütün söyledikleri uğur’un kafasından geçiyordu ama ne olduğunu öğrenebilmek için konuşması lazımdı.. elini üstüne kuruladı ve kayıt cihazını çalıştırdıktan sonra “sencer.. abi gelsene bilgisayarla mutfağa ben burada bulaşık yıkayayım sen içerde eğlen.. olmaz böyle..” sonra sencer “geldim lan geldim işte, ne diyosun?” sonra uğur “abi otur konuşalım, ben sıkılıyorum böyle tek başıma..” sonra sencer “hadi bakalım dediğin gibi olsun.. yardım ister misin bulaşığa” sonra uğur “yok abi istememde benim kafama bu senin kazalar takıldı, elinde kolunda böyle izler falan var ama kafa sapasağlam tek bir tane bile iz yok.. benim kafamda milyon tane var bebeklikten çocukluktan kalma, sen temizsin bayağı bu konuda..” sonra sencer “annem sağolsun uğur, o yaşlarda hiçbir zaman düşürmemiş o yüzden kafamda iz yok ama benim hastalıklarımın hepsi ayrı ayrı, öyle düşme falan yok” sonra uğur “nasıl hastalıklarının hepsi ayrı ayrı? neler var senin geçirdiklerinden?” sonra sencer “ya öyle uzun süreli şeylerde var kısa kısa olaylarda.. mesela ben kedileri sevmem biliyorsun.. onun sebebi kuzenimin kedisi gözümü tırmalamıştı, ondan sonra gözlük kullanmaya başladım.. onun dışında bir ara hepatit geçirdim ama bu önemli olan bir hepatit değildi, kan verebiliyorum halen biliyorsun.. başka başka.. hah bak bu iz bırakanlardan bir tanesi daha var bunun hikayesi güzel.. benim sırtımda hızlı zayıflamaktan olan çatlaklar var hiç gördün mü bilmiyorum ama bak dinle.. ben bir ara bir hastalığa kapılıyorum bizimkiler doktorla konuşuyorlar.. doktor hastalığın ciddi ama başlangıç seviyesinde olduğunu söylüyor ve engellemek için bizimkilere bir yöntem açıklıyor.. her gün doktorun verdiği ilaçlardan bir tane, ilacı yutmak için yarım çay bardağı ılık çay ve şöyle iki parmağımın büyüklüğü kadar çikolata.. bunu bu şekilde bir hafta boyunca devam ettireceğiz diyince bizimkiler karşı çıkıyor başka hiçbir şey yemeden nasıl bu şekilde devam eder diye.. neden bu kadar ağır olduğunu soruyorlar ve doktor şu açıklamayı yapıyor.. şimdi ilacın böbreklerde uzun süre kalması için hiçbir şey yememesi ve içmemesi lazım diyor.. bide çocuklar biliyorsunuz hareketlidirler o enerjiyi sağlamak için de çikolata veriyoruz diyince bizimkilerin kafasına yatmış olay.. sonra o bir hafta başlıyor.. ilk günlerde bir şey yok.. günler ilerledikçe ben kendimi yerden yere atmaya başlamışım, ağlamalar zırlamalar falan.. babaannem geliyormuş olur mu böyle tedavi yöntemi hangi devirdeyiz falan.. bu çocuk yaşta nasıl dayansın bir hafta aç kalmaya vesaire böyle devam ediyor.. evde buz dolabı boş, bütün hepsini karşı komşuya taşımışlar.. vardiyalı bir şekilde evden çıkıp, dışarıda yemek yiyip geliyorlar falan.. altıncı gün doktora götürüyorlar benim durum nedir diye.. doktor benim düzelip hastalığı atlattığımı ama yarına gene ilacı almam gerektiği sonrasında akşam yemek yiyebileceğimi söylüyor.. ertesi gün akşam beni içeri yatırıyorlar, ondan sonra babaannem geliyor elinde tencereyle.. kocaman bir tencere dolma yapmış benim için.. nerde sencer diyince, içerde yatıyor yoruldu demişler, uyanırsa yemek faslına gireriz falan diyorlar, sonrada salona geçip otutuyorlar.. o sırada mutfaktan bir tıkırtı geliyor.. bizimkiler kalkıp mutfağa gidiyorlar ne oluyor diye.. ben sandalyeyi çekmişim böyle ocağın yanına.. üstüne çıkmışım sandalyenin, bir elimi tezgaha dayamışım, diğer elimle dolmaları götürüyorum teker teker ve babamın söylediği şu kelimeyi unutmuyorum.. sencer tencerenin üst sırasındaki dolmalar yoktu diyor.. birinci sırayı tamamen bitirmişim üç dakka da..” uğur’un yüzünde hikayeden dolayı bir gülümseme vardı ama kafasındaki sorular devam ediyordu “abi güzel de anlattığın neymiş bu hastalık ben onu merak ettim” sonra sencer “valla ben bilmiyorum abi hastalığın ne olduğunu da geçti artık önemli bir şey değil benim için.. bak dur bilgisayarı getireyim de müzik çalsın bir yandan” dedi ve içeri girdi.. uğur sefa’nın söylediklerinin artık doğruluğuna inanmaya başlamıştı, hastalığı bulabileceğini düşünmüyordu ve sefa’nın dediği gibi sadece zaman kaybetmelerine neden olmuştu.. ama sefa hastalığın sencer’in kafasında olduğunu söylemişti, sencer bunu her zaman düşünür demişti.. ve sencer içeri geldi.. dizüstünü masaya koydu ve müzikleri seçmeye başladı.. uğur sefa’nın söylediğini direk soracaktı.. “sencer ne düşünüyorsun abi?” sonra sencer “nerden çıktı bu şimdi ya” sonra uğur “abi sana baktığım zaman şu anda müzik açmak için bilgisayarla uğraşıyorsun gibi görünüyor ama suratında farklı bir ifade var, başka şeyler düşünüyorsun, bu çok belli oluyor, uzun zamandan beri farkındayım ama her seferinde unutuyorum sormayı.. ne düşünüyorsun allah aşkına” sencer uğur’a dönüp olayı algılamaya çalıştı, sonrasındaysa hafif bir tebessüm oluştu yüzünde ve konuşmaya başladı “uğur sen benim hareketlerimi kestirmeye mi çalışıyorsun.. yoksa beni çözmeye mi çalışıyorsun anlamadım, geldiğim den beri sorular falan.. mercek altına alınmış gibi hissettim kendimi.. ama hareketlerimi tahmin etmek gibi bir çaban varsa yanlış yol izliyorsun haberin olsun.. ben insanların hiçbir zaman hareketlerimi tahmin etmesini sevmedim o yüzden benim normalde yapacağım bir şeyi söylesen bile ben bunu yapmam, tahmin edilmeyi sevmediğimden dolayı hareketleri değiştiririm.. bu hareket benim yapmayı sevmediğim bir şey olsa dahi..” sonra uğur “yok abi sadece merak ediyorum.. ya hakkatten kafanda sürekli bir şeyler dönüyormuş gibi geliyor..” sonra sencer “dönüyor abi.. dönüyor da.. çok fazla şey dönüyor sorun orda..” sonra uğur “ne abi söylesene bana” sonra sencer “çok şey var uğur boşver” sonra uğur “abi say bir ya, hadi bekliyorum..” sonra sencer “peki, aklımda ne var.. evin ilaçlı bir şekilde üç gün kapalı durması yetecek mi o var.. bilgisayarı temizlemem lazım o var.. emre’den aldığım harddiskin edevatı çalışmıyor onu emre’ye geri vermem lazım.. iki gün sonraki bizimkilerin lokal kongresi var.. kız arkadaşım var.. pardon eski kız arkadaşım var.. şahika’dan ücret notlarını almam gerekiyor.. nirva kurban tatilinde yanıma gelecek biletini ayarladı mı bilmiyorum.. mustafa’yla ekonometri çalışmamız gerekiyor, onun için gün ayarlanacak.. evde açık unuttuğum bir yer var mı onu düşünüyorum.. firmalardan birine okula sponsorluk için mail atmam gerekiyor.. kamil hocayla konuşmam lazım derse yapılacak sunum için.. bankadan yeni kart gelmiş ama adresim yurt diye kayıtlı olduğundan beni bulamamışlar, onlara adres vermem lazım.. aklımda gene eski kız arkadaşım var.. kamil hocadan test analiz sonucunu almam gerekiyor.. kurban bayramında herkes evine gidiyor ben buradayım ne yapabilirim diye düşünüyorum.. ev sahibi bir şişe viski verdi hediye olarak onu ne zaman içerim acaba onu düşünüyorum.. eski kız arkadaşım halen aklımda.. sefa abinin bana bugün söyledikleri var.. daha sonra sefa abinin bana söylediğiyle ilgili ne yapacağıma karar vermem lazım..” sonra uğur “abi tamam yeter bu kadar, çokmuş gerçekten de sefa abi sana ne dedi.. ne kararı vermen lazım?” sonra sencer “bana ne dedi, güzel soru.. bana kızı arayıp bir daha seninle görüşmek istemiyorum de dedi.. bu şekilde kendimi daha iyi toparlayacağımı düşünüyor, daha doğrusu benim dağıttığımı düşünüyor ve işin kötü tarafı söyledikleri doğru..” sonra uğur “abi yapma böle gerçekten, ya sevgililer kavga eder, barışırlar.. bu gayet normal bir şey bence sen bunu çok büyütüyorsun..” sonra sencer “sana kafamdan geçenleri teker teker anlatsam uğur gerçekten ne hissettiğimi anlayabilirsin belki ama anlayamazsında, yok yok anlayamazsın.. o yüzden sefa abinin dediğini yapacağım.. pazar günü lokal kongreden sonra onu arayacağım ama bana biraz yardım lazım, bana votka lazım.. biz neden bugün votka almadık ya?” sonra uğur “sencer biraz daha beklesen de bu ilişki üzerine biraz daha düşünsen ha? ben halen barışırsınız diye bakıyorum birkaç defa ayrılıp barıştınız diye bitirme bence böyle kafanda” sonra sencer “altı uğur, altı defa ayrılıp barıştık ama en zor olanı ilkiydi.. ben şimdiye kadar biten hiçbir ilişkiye tekrar evet demedim.. bu hariç.. en büyük sorun, demin kafamda sana saydığım şeylerde, kaç defa kız arkadaşım dedim bilmiyorum ama her seferinde başka bir şey diyecekken, her seferinde onu söylemek istedim.. benim bu durumum daha çok şuna benziyor uğur.. lise zamanında asker de kalmayı planlıyordum, ki bu fikrim halen değişmedi.. o zamanlar internetten askerlerin yaşadıkları çatışmalarla alakalı şeyler okurdum.. askeri anılar.. yabancı bir askerin yazdıkları vardı.. havada çatışmaya girdiklerinde bir şey hissetmediklerini, bazen bu çatışmanın iki saniye sürdüğünü ama bunu haftalarca unutmadığını bazen aylarca unutamadığını yazmış.. o iki saniyeyi sürekli yaşıyormuş, an ve an.. uyurken, uyanıkken, uyuklarken.. sürekli gözünün önündeymiş.. kimisi buna benzer durumları yıllar boyunca unutamazmış ve işin kötüsü uğur ben haftayı da, ayı da doldurdum uğur ve yıla doğru gidiyorum.. yıla doğru.. bütün yaşanan her şey önümde, kafamdan silemiyorum anlıyor musun?” sonra uğur bir şey demedi, diyemedi.. sadece musluktan akan suyun sesi vardı.. sencer’in gözlerinin sulandığının farkına vardı ve çekmeceden peçete çıkarıp sencer’e uzattı.. sencer kafasını uğur’a çevirip “bu ne uğur” sonra uğur “abi gözlerin hafif şey oldu gibi ondan” sonra sencer “beni bu güne kadar ağlarken gördün mü? hayır görmedin.. görmeyeceksin de..” dedi ve gözündeki sululuk yavaş yavaş geçmeye başladı.. o sırada telefondan birkaç tuşa basıp telefonu kulağına dayadı ve “sefa abi.. senin söylediklerini düşündüm ve pazar günü konuşacağım.. ararım demiştim, haber vermek istedim.. konuşuruz daha sonra, hadi eyvallah..” uğur telefon konuşmasını dinlerken bulaşıkları bitirdi ve suyu kapattı.. sefa’yı arayıp anlaşmayı kabul etmesi lazımdı.. beraber sofrayı dizerlerken buzdolabını açtı ve sencer’e dönüp “abi biz kola almadık mı?” sonra sencer “aldık ya, almadık mı?” sonra uğur “abi dolapta yok, ben bakkala gidip alayım bakkal kapanmadan, sende makarnaya bakarsın tamam?” sonra sencer “tamamdır da uğur, konuşurken seni terslediysem kusura bakma bazen kaybediyorum kendimi..” sonra uğur “yok abi yok, normal durumlar bunlar takma kafana, var mı bakkaldan istediğin bir şey?” sonra sencer “bana sigara alabilirsin, biliyorsun markayı, normal alacaksın”

uğur ayakkabılarını giydi ve dışarı çıktı, apartmandan çıkınca arkasını dönüp sencer’in bakıp bakmadığını kontrol etti ve kayıt cihazını kapattı.. daha sonra telefondan sefayı aradı.. “alo.. sefa abi ben uğur, bugün görüşmüştük hani..” sonra sefa “evet uğur.. buldun mu hastalığın ne olduğunu?” sonra uğur “abi gerçekten çok özür dilerim senden, dediğin gibi sadece zaman kaybıydı, lütfen kusura bakma ama anlaşmayı kabul ediyorum, onu söylemek istedim.. sencer’in hastalığını söyleyecek misin bana şimdi?” sonra sefa “hayır uğur bunu sana söylemem için önce o anlaşmayı imzalaman gerekiyor ama sadece bir ekstra daha var şu anda yaptığımız konuşma da kayıt altında haberin olsun, bizim telefonların hepsinde dinleme cihazı var, sencer dışında tuttuğumuz bütün ses kayıtlarında kaydettiğimizi söylemek durumundayız, biliyorsun anlaşmalar.. neyse.. yarın saat kaçta müsait olabilirsin? anlaşmayı imzalamak ve diğer işleri halletmek için” sonra uğur “sen söyle abi saati ben sana uyarım” sonra sefa “tamam o zaman sabah erkenden gel, hastaneye.. saat dokuz uygundur senin için umarım.. ama gelmeden önce sana bir web adresi vereceğim.. adres şu.. izzsenuca.blogspot.com” sonra uğur “abi sondaki blogspot.com’u anladım, bu blog sayfalarını biliyorum da baştaki bölümü anlamadım” sonra sefa “sencer’in tam adını biliyorsun değil mi? izzet sencer uçak, o baştaki bölüm, sencer’in tam adındaki birinci, ikinci adının ve soyadının ilk üçer harfini birleştirince oluyor.. izzsenuca.. anladın mı şimdi?” sonra uğur “tamamdır abi anladım” sonra sefa “bu site seninde dediğin gibi blog sayfası.. sencer’in blog sayfası ve bunu iki hafta önce açtı.. uzun zamandan beri bir yazı yoktu ama dört gün önce efsane başlığıyla bir yazı yazdı, buraya gelmeden önce bu yazıyı oku.. ben yarın seni ararım”

( bu hikayenin devamı Ayrılık-V )

Hiç yorum yok: