27 Şubat 2009 Cuma

Ayrılık-VIII

(bunu okumadan önce Ayrılık-I, II, III, IV, V, VI, VII’yi okuyun)

perşembe akşamına kadar uğur’un evinde kaldılar.. sonraki gün uğur kütahya’ya gidecekti, bavulunu toparladı ve son gece sencer’in evinde kaldılar.. cuma öğlene doğru kahvaltı yaparlarken uğur “sencer bulabildin mi abi şarj cihazını?” sonra sencer “yok abi bulamadım da gerek kalmadı artık, leptopun şarj cihazı bozulduktan sonra telefonlarla uğraşıyordum bir ara.. o zamanda benim iki telefonunda bataryalarının aynı olduğunun farkına vardım, şarj ederken değiştiriyorum da gene bulmam lazım cihazı..” o sırada uğur’a mesaj geldi.. sefa, uğur’u hastaneye çağırıyordu.. “mesaj kimden uğur?” sonra uğur “arkadaş ya, bir şey değil..” sonra sencer “peki uğur sen ne yapacaksın bugün? otobüsün saat kaçta?” sonra uğur “valla abi bir çarşıya ineceğim bileti almak için” sonra sencer “ben aldın diye hatırlıyorum bileti, almamış mıydın sen ya?” sonra uğur “ya abi ayırtalı çok oldu da, bugün 3’e kadar zamanım var bileti almak için, çok kasmadım o yüzden..” sonra sencer “iyi abi o zaman.. ne zaman döneceksin peki kütahya’dan?” sonra uğur “abi orası daha belli değil.. tabi şu anda kurban bayramı bitince geri dönerim diye düşünüyorum.. sen ne yapacaksın peki burada? kimse olmayacak denizli’de..” sonra sencer “ya lokal kongre zamanı ahmet’le konuştum, o burada olacakmış.. benim ev sahibi bir şişe viski vermişti ya, onu ahmet’e dedim, gelirim yanına beraber içeriz diye.. onun dışında başka bir planım yok şimdilik..” sonra uğur “iyi abi o zaman, ben kaçayım yavaştan..” sonra sencer “niye lan? daha erken.. saat daha 12 bile olmadı..” sonra uğur “abi ben gideyim bileti alayım erkenden, hani ayırttım ama gene bir sakatlık çıkmasın.. biliyorsun tatil zamanı bilet bulmak kolay olmuyor..” sonra sencer “iyi bakalım sen kaç, bende ikinci bir böcek temizliği yapayım.. dün akşam koltukların altına bakmadım, oralara bakmak lazım ama önce ne yapıyoruz?” sonra uğur “ne yapıyoruz?” sonra sencer “şarkımızı açıyoruz değil mi?” sonra uğur “abi yapma ya.. lütfen abi ya.. yeter abi kaç gündür bunu dinliyorsun artık ya..” sonra sencer “abi ben dinleyeyim de benim merak ettiğim sen giderken bavulunu falan almayacaksın değil mi? daha otobüse 5 saat var.. benim leptopun şarjı da sınırlı, biliyorsun cihaz bozuldu.. sen leptopla bavulunu bırak burada, bileti aldıktan sonra gelir alırsın tamam? yoksa ben şarkıyı dinleyemeyeceğim..” sonra uğur “ abi o kadar yolu bana tekrar yürüteceksin de tamam lan, tamam.. sen dinle şarkını, ben kaçıyorum..” sonra uğur evden çıktı.. hastaneye sefa’nın yanına gitti.. odaya girdi.. odada sefa’nın dışında muzaffer’de vardı.. kayıt cihazlarını başlattılar, sonra sefa “bugün 5 aralık 2008, kayıt başlangıç saati 11.51, kişilerse d-1, d-2 ve d-817” sonra muzaffer “evet uğur seni dinliyoruz..” sonra uğur “nerden başlayayım abi? isterseniz siz sorun ben ona göre cevap vereyim” sonra muzaffer “o zaman bize bu geçtiğimiz haftanın özetini yapar mısın? bu şekilde başlayalım..” sonra uğur “bu hafta beni en mutlu eden şey, sencer’in leptopunun şarj cihazının bozulması oldu.. çünkü sencer kendiyle yalnız kaldığı anlarda yada kendi başına bir şeylerle uğraştığında, farkına vardınız mı bilmiyorum ama içine kapanmaya başlıyor ve şarj cihazının bozulması benim için çok güzel oldu.. sencer’i daha güzel bir şekilde izleme şansım oldu desem daha doğru olur aslında.. kafama takılan bazı sorular vardı sencer’e sormak istediğim onları sordum..” sonra muzaffer “peki bize bu soruları ve aldığın cevapları söyleyebilir misin? tabi kaydettiysen kaseti bize vermende yeterli” sonra uğur “yok abi kaydetmedim, o kadar önemli şeyler yoktu konuştuklarımızdan da hepsi aklımda zaten.. sizin bana söylediğiniz ama benim aklıma takılan şeyleri sordum sencer’e.. daha doğrusu sordum değil de sencer’i denedim kelimesi daha doğru olur.. anne’sinin ve ayça’nın ölümlerini hatırlayıp hatırlamadığı üzerine bir deneme yaptım, hatırlamıyor.. tabi damdan düşer gibi ayça’yı hatılıyor musun yada ölümünü hatırlıyor musun demedim, bu konuda içiniz rahat olsun.. dini bazı konular üzerine sorular sordum ve sencer’in kendi inancını daha önceden bu kadar fazla sorguladığının farkına varmamıştım.. sizin bana anlattığınız birkaç şey vardı, sencer’de anlamadığımız noktalar diye, kedi ve çiçek üzerine bir şeyler söylemiştiniz.. bunlarla alakalı bir şeyler sormaya çalıştım ama düzgün cevaplar alamadım, özellikle de çiçek konusunda.. çünkü ne zaman çiçek üzerine bir şey söylüyor olsam, konunun açılmasıyla kapanması bir oluyor.. bu konuyu bir kere konuşabildik o da sencer konuyu açtığı için.. onun dışında sencer kendisini sosyal hayattan soyutluyor gibi geldi, yavaş yavaş yalnız kaldığını düşünüyor ama yalnızlığı tercih eden kendisi bunun farkında değil.. bunların dışında sencer’e bir kitap hediye ettim, bu kız olayından sonra kendisini toparlaması için.. kitabın adı da cehennemin dibine git..” sonra sefa “cehennemin dibine git ha? kitabın adı güzele benziyor, şu an için bence tam sencer’e göre..” bu lafın arkasından kısa süreliğine gülüştüler ve uğur konuşmasına devam etti “sencer, sencer, sencer.. sencer geri geldi.. yani bu haftanın özeti bu.. kendini toparladı yanlış kelime çünkü benim birinci sınıfın sonunda tanıdığım, kimseyi sallamayan, hiçbir şeyi umursamayan sencer geri döndü.. ama bir yandan bunun bu kadar hızlı olmuş olması beni korkutuyor.. çünkü hiçbir şey olmamış gibi davranıyor ve ben bu değişikliğin nasıl bu kadar hızlı olduğunu anlamıyorum..” sonra sefa “bu durum gayet normal uğur çünkü, sencer’in gerçekten bir sorunu kendine dert edip etmediğini yüzüne bakarak yada hareketlerine bakarak anlayamazsın, bunu kendi içinde yaşar ama bu şekilde bir gelişmeyi zaten bekliyorduk, kızla konuşmasını istememin sebebi buydu ve şimdi gayet güzel gidiyor.. peki bunların dışında başka bir şey var mı bu hafta ile ilgili?” sonra uğur “var abi var, olmaz mı? bütün hafta yabancı bir şarkı vardı onu dinledik ve ben artık kafayı yemek üzereyim.. evden çıkarken halen o şarkı çalıyordu..” sonra sefa “hangi şarkı uğur? sözlerini söyleyebilir misin bize?” sonra uğur “ya benim sadece nakarat kısmı aklımda orda da şey diyor.. but nobody knows..” sonra sefa uğur sözlerinin bitmesini beklemeden şarkının sözlerine devam etti “what’s gonna happen tomorrow.. bu sencer’in hayatının şarkısı uğur.. bu şarkıyı sencer’den daha önce duymuş olman gerekir, şarkının sözlerini her zaman kullanır, o meşhur sözler.. kimse bilmez yarın ne olacağını.. şarkının sözlerini facebook’ta görmüş olabilirsin.. sencer’in profilinde bu şarkının sözleri yazıyor.. bu konuya girmeden önce, yaptığın yorumlar için teşekkür ederim uğur, senden çok memnunuz ve bu şekilde de devam etmeni istiyoruz, bunu bilmeni isterim.. şarkı konusuna da gelince, bu şarkının sencer için çok farklı anlamları var.. sencer bu şarkıyı dinlediği zamanlarda yada şarkının sözlerini kullandığı zamanlarda, ya üzgündür yada bildiği bir konu üzerine ters bir durum yaşanmıştır.. üzgünken, yarının daha güzel olacağını düşünür yada daha iyi şeyler getireceğini, o zaman bu şarkı vardır.. bildiği bir konu, olay, kişi üzerine ters bir şey yaşarsa, yani beklenmedik bir durum olursa da bu şarkı vardır, ona hata yapabileceğini hatırlatır.. tabi bu şarkının da bizim için ayrı bir yanı var.. bizim normalde muzaffer’le yaptığımız yorumlar birbirine benzer ama burada büyük bir ayrıma düşüyoruz.. muzaffer istersen burayı sen açıkla..” sonra muzaffer “bana kalırsa bu şarkı sencer’e ölümlü olduğunu hatırlatıyor uğur, her an ölebileceğini hatırlatıyor..” sonra uğur “muzaffer abi kusura bakma ama sencer benim içinde yaşama sevincini en fazla gördüğüm insanlardan biridir, daha doğrusu bu hastalık olayını öğrenmeden önce öyleydi..” sonra muzaffer “bak uğur sana durumu şu şekilde açıklamaya çalışayım, sencer uzun vadeli sözler vermeyi sevmez çünkü bu sözleri yerine getirememekten korkar.. gün olurda bir aksilik çıkarsa diye ki burada benim sana söylediğim en büyük aksilik sencer’in ölmesi durumudur, bu yüzden söz vermektense bu sözleri söyler.. kimse bilmez yarın ne olacağını.. bu sözleri söyler ve söz vermez ama gene de elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışır.. umarım anlatabilmişimdir uğur ama surat ifaden biraz farklı bakıyor, şu anda kayıtta olan kaseti sana verince üstünden bir daha geç ve sencer’i izlemeye devam et o zaman bizi daha iyi anlayacağından eminim” sonra uğur “ya aslında anladım ama anlamadığım nokta siz bana bu güne kadar her şeyi takır takır anlattınız ama bu konuda ikinizden de ayrı ayrı yorumlar geldi, bunun sebebini anlamadım.. bu şarkıyla ilgili söylediğiniz yorumlardan hangisinin doğruluğu daha yüksek ihtimalli?” sonra sefa “uğur kardeşim, şimdi sen olayı farklı yorumluyorsunuz diye bakma sakın, öncelikle onu söylemek isterim, yorumların farklı olması bizi her zaman daha mutlu etmiştir, çünkü seninde bildiğin gibi sencer’le alakalı her ayrıntıyı izliyoruz ve yorumların farklı olması bizim olaya daha farklı gözlerle bakmamızı sağlıyor.. onun dışında şarkıyla alakalı söylediğimiz bütün yorumların ihtimalleri yüksek, çünkü sana daha önceden de dediğimiz gibi sencer’in 3 karakteri var ve bu söylediğimiz yorumlar bu karakterlerin bakış açılarına göre.. anladın mı?” sonra uğur “peki hangi yorum, hangi karaktere ait? üzgün olan izzet’in desek diğerleri biraz karışık gibi geldi bana..” sonra sefa “uğur bunu bu şekilde düşünme çünkü burada karakterleri birbirinden ayırt edemezsin, sana yapılan yorumların hepsinde bütün karakterler var..” sonra uğur “sefa abi biraz daha açabilirsen durumu..” sonra sefa “şimdi sencer’in hata mekanizması olarak adlandırdığı bir sistemi var.. senin başlangıçta söylediğin olay var ya, yalnız başına kaldığında kendi içine kapanıyor dedin.. bu gibi anlarda günün tekrarını yapmaya başlıyor, gün içinde yaşadığı anlar, tepki verdiği olaylar, söylediği sözler.. bunların hepsinin üzerinden bir kez daha geçerek hatalarını ayıklamaya çalışıyor.. gün içinde ayıklaması gereken hiçbir şey yoksa o zaman da geçmişine dalıyor, bütün hayatını irdelemeye başlıyor.. sencer’in bu hata mekanizması olarak adlandırdığı olaya başladığında hangi karakterde olduğunu bilmiyoruz yada üzerinden geçtiği olayda neye takıldığını ve o takıldığı olayın etkisiyle hangi karaktere geçiş yaptığını.. bu yüzden sencer’in karakterleri, hata mekanizmasını hatalı yapıyor..” sonra uğur “yani demek istediğiniz, hata yaptığını düşündüğü bir olay üzerinde kafa yorarken karakter sencer’deyse, daha sonradan izzet’e geçebiliyor ve olayları yanlış yorumlayabiliyor.. öyle mi?” sonra sefa “kesinlikle.. ama bu son söylediğine yanlış yorumlama demeyelim de, sencer’in hareket ve davranışlarını dengesizleştiriyor diyelim.. yani bir gün sorduğun bir soruya ak derken, diğer gün aynı soruya kara diyebiliyor..” sonra uğur “tamamdır, şimdi daha iyi anladım.. peki benim size önerim var, bu benim bu hafta aklıma geldi ama size danışmadan bir işe kalkışmak istemedim..” sonra sefa “evet uğur seni dinliyoruz..” sonra uğur “bana daha önceden benim sencer’e en yakın kişilerden birisi olduğumu ve benim birinci derecede olduğumu söylemiştiniz, bu birinci derece benim sencer’e yakınlığımın seviyesi değil mi?” sonra muzaffer “evet uğur, yakınlığının seviyesi..” sonra uğur “şu şekilde düşünün.. sencer’e daha önceden bu içinde olduğu durumu açıkladınız ama bunu söyleyen insanlar annesi, babası yada doktoruydu.. yani söylemek istediğim benim gibi birisi söylese, dışarıdan birisi olmaz mı? sizin de başınıza gelmiştir, arkadaşlarınızı bazen ebeveynlerinizden daha fazla dinlersiniz.. bu konuşmayı yapsam ne dersiniz? bunun bir etkisi olmaz mı? ki ben size göre birinci dereceden sencer’e yakınım, benden daha yakın birisini bulamazsınız herhalde değil mi?” sonra sefa yüzünde bir gülümsemeyle konuşmaya başladı “sen sencer’e en yakın kişi değilsin uğur..” sonra uğur “ama birinci seviye demiştiniz..” sonra sefa “sana daha açıklayıcı konuşmaya çalışayım.. öncelikle seninle yaptığımız anlaşma dahilinde bunu sencer’e söyleyemeyeceğini bilmen lazım uğur, bunu sana daha önceden söylemiştik, anlaşman seninde bildiğin gibi halen bizde, bugüne kadar seninle yapmış olduğumuz kayıtları ve bazı eski dosyaları sana vereceğiz o zaman üstünden bir daha geçersin, bu neyi yapıp neyi yapamayacağını sana daha iyi hatırlatır..” sonra uğur “yok abi hatırlıyorum, çoğu şeyi siz bana anlatırken şok olduğumdan dolayı hatırlıyorum, neredeyse hepsini ama ben sadece öneri de bulunmak istemiştim..” sonra sefa “öneride bulunmayı istemen gayet güzel uğur çünkü sencer’in birinci dereceden arkadaş çevresi, bizim için aynı zamanda birinci dereceden tehlike demektir, çünkü bunu bize bir önerim var diye gelmeden, direk sencer’e gidip olayları anlatabilirsin, bu şekilde bizim seni hapse tıktırmamızın yada seni mali yönden çökertmemizin, bizim için hiçbir anlamı yok çünkü asıl amaç bunları sencer’in duymaması, anladın mı? onun dışında bizim bugüne kadar konuştuğumuz insanların hepsi ikinci derece ve sonrasındaki seviyelerdi.. çünkü birinci seviyenin tehlikeli olmasının yanı sıra, bizi çok uğraştırırlar, sencer’e çok yakın olduklarından dolayı bizim anlattıklarımıza inanmak istemezler.. birinci derece ile ilgili bu söylediklerim bize adana’dan gelen rapordan.. biz senden önce, birinci derece birisiyle konuşmadık ama adana raporundaki her şeyi seninle teyit etmiş olduk ki bizim birinci seviyeden birisiyle konuşmamızın sebebi sadece durumun aciliyetinden kaynaklanıyor.. diğer yönden birinci derece olayında sen sencer’in en yakınındaki çevresi değilsin, birinci seviye sadece..” o sırada uğur’un telefonu çalmaya başladı ve uğur arayanı meşgule düşürdü.. “uğur telefonu açabilirsin, bizim için önemli değil..” sonra uğur “yok önemli değil, arayan annemdi.. buradan çıktıktan sonra ararım.. siz devam edin lütfen.. birici seviye sadece demiştiniz..” sonra sefa “evet, birinci seviye sadece..” telefon gene çalmaya başladı ve uğur gene meşgule düşürdü.. “uğur istersen telefonu aç belki acil bir durum vardır..” sonra uğur telefonu tamamen kapattı “yok abi acil bir durum olduğunu zannetmiyorum, acil bir durum falan olsaydı, arayan babam olurdu.. zaten telefonu kapattım bir daha arayamaz..” sonra sefa “peki ya diğer hattın?” sonra uğur “diğer hattımı ailem bilmiyor, zaten onunda şarjı bitmek üzere, birazdan kapanır.. hatta kapanmış bile, neyse.. en son, birinci derece sadece demiştiniz..” sonra sefa “birinci derece sadece sıfıra aday olanları gösterir..” sonra uğur “sıfıra aday olanları mı? sıfır ne ya? sıfır derecesi mi? kim bunlar peki ailesi mi? ve neden sıfır?” sonra sefa “sıfır derecesi sencer’in en yakın çevresi uğur, arkadaş çevresi.. ailesini bir sınıfa katmıyoruz, onlar direk ailesi olarak geçiyor..” sonra uğur “sıfırda kimler var peki?” sonra sefa “sencer’in adana’daki arkadaşları var.. her seferinde bizim çocuklar diye anlattığı arkadaşları.. bizim bu seviyeyi sıfır olarak adlandırmamızın sebebi bu çocukların sabit olmasından kaynaklanıyor.. bu çocuklarla beraber, işin başından beri çalışıyoruz..” sonra muzaffer “sefa başından beri çocuklar diyorsun fark ettin mi?” sonra sefa “sencer’le konuşa konuşa ağız alışkanlığı oldu artık.. bak uğur sıfır derecesini sana iki farklı durumla anlatayım, biri bizim şahit olduğumuz diğeriyse sencer’in söylemiş olduğu.. bu çocuklarla çalışmaya başlamamız seninkinden farklı değildi, aynı prosedür, sen ne yaşadıysan aynısı.. bizim çocuklara, başlangıçta vermiş olduğumuz parayı daha sonradan hepsi geri verdi, bunca zamandan beri bu çocuklarla çalışıyoruz ve tek kuruş bile almadılar.. bu bizim şahit olduğumuz noktaydı, sencer’se arkadaşlarını anlatırken bize şöyle demişti.. beni sırtımdan bıçaklasalar dahi, bunu büyük ihtimalle benim iyiliğim için yapmış olurlardı.. bu çok ağır bir laf uğur.. ve buram buram güven kokuyor.. şimdi anladın mı neden sıfır?” sonra uğur “anladım, dediğiniz gibi fazlasıyla güven dolu.. ve.. ve.. ben paranın bir bölümünü harcadım ama alın.. işte burada paradan arta kalan bölüm var..” sonra sefa “uğur bunu biz söyledik diye vermek zorunda değilsin.. seni zorda bırakmak istemeyiz..” sonra uğur “yok abi, aslına bakarsan bunu ilk başta yapmam gerekirdi ama kredi kartı borcu falan olunca bir anda kendimi kaybettim herhalde.. zaten diğer bölümünü de sencer’le harcadık.. neyse, dediğim gibi para sizde kalsın..” sonra sefa “peki uğur, sen bilirsin..” muzaffer oturduğu sandalyeden aşağı doğru eğilerek masanın üzerine bir koli koydu ve konuşmaya başladı.. “uğur burada seninle yapmış olduğumuz anlaşmalar ve kaydettiğimiz kasetler var.. demin söylediğimiz gibi fazladan koymuş olduğumuz ekstralarda var.. seninle yaptığımız kayıtları daha sonra dinleyerek senin göstermiş olduğun tepkileri yorumlamıştık, bunlarda kolinin içinde.. bunları kütahya’ya gittiğin zaman incele.. bu senin daha iyi yorum yapmanı ve daha az hata yapmana yardımcı olacak.. bu konuşma bittikten sonra şu anda kayıtta olan kasetlerden birini de içine koyacağız, tamam mı? bize istediğin zaman ulaşabileceğini biliyorsun, herhangi bir sorun olursa.. tamam? şu an için bize sormak istediğin herhangi bir şey var mı?” sonra uğur “yok abi, şu an için aklımda bir şey yok, ama olursa sizi ararım..” sonra sefa “peki uğur bugün ne yapacaksın?” sonra uğur “valla abi ilk önce bileti almaya gideceğim..” sonra sefa “bir dakka ya.. sen biletini almamış mıydın?” sonra uğur “bugün sencer’de aynı tepkiyi verdi.. ben önceden ayırtmıştım, bugüne kadar zamanı vardı o yüzden herkese aldım dedim, büyük ihtimalle sizde bu yüzden bu şekilde hatırlıyorsunuz..” sonra sefa “peki uğur bu şekilde gitmen zor olmayacak mı? elinde koliyle beraber..” sonra uğur “yok abi ilk önce eve gidip koliyi bırakırım, bileti aldıktan sonra sencer’in yanına geçeceğim, bavul ve leptop halen sencer’de..” sonra sefa “iyi o zaman sana kolay gelsin uğur.. kurban bayramını da iyi geçirmeye bak..” sonra kaydı kapattılar.. kayıt cihazlarındaki kasetlerden birini koliye koydular.. uğur koliyi bırakmaya evine gitti.. eve gittiğinde kapatmış olduğu telefonunu açtı ve annesini aradı.. babası rahatsızlanmış ve hastaneye kaldırılmıştı.. annesinin arka arkaya aramasının sebebi buydu.. eşyalarını sencer’de bırakacaktı, koliyi de kendi evinde.. evden hızlıca çıkarken, önce telefonlarını kontrol etti.. sonra cüzdanını.. sonra anahtarlarını.. hepsi üstündeydi.. koliyi özel bir yere saklamadı, çünkü evin anahtarı sadece kendisinde vardı.. üstündeki kayıt cihazını da koliye koydu, sefa’yla ilk tanıştıkları gün verdikleri kaseti de.. kapıyı kilitlerken, bir yandan da annesini arıyordu, anahtarları çekip cebine koydu ve elinde telefonla apartmandan çıkıp, hızlı adımlarla yürümeye başladı.. annesi telefonu açmıyordu.. bir anda telefon kapandı, şarjı bitmişti.. artık iki telefonu da kapalıydı.. yürümeye devam ederken, apartmanın önünden bağıran barış’ın sesini duydu.. uğur barış’ın dediklerini anlamıyordu ve arkasını dönüp “barış abi acelem var..” diye bağırdı, gelen dolmuşu durdurdu ve gitti..
( bu hikayenin devamı Ayrılık-IX )

Hiç yorum yok: